Emilia: “—ah, hauh.”
Yeniden bilincini kazanan Emilia, duvara dayalı şekilde uyuyakalmış olduğunu fark etti. Sırtı hala Subaru’nun mesajlarıyla dolu duvara yaslı şekilde kayıp bacaklarını yayarak oturdu. Ve parmaklarını dağınık saçlarının arasında gezdirerek kendi görünüşünü düşündü.
Demek pek çok kişinin bir Cadı olarak niteleyip korktuğu, Subaru’nun da durmaksızın ‘tatlı’ dediği veya ‘sevdiğini’ söylediği görünüşü bu şekildeydi. Emilia, kendi güzellik anlayışı doğrultusunda hangisinin doğru olduğuna karar veremiyordu. Onun gözünde tanıdığı en tatlı ve en havalı insan Fortuna Anneydi. Ve bu yüzden çirkin gözleri kötü bir şey olarak görmüyor, Subaru’nun gözlerini de itici bulmuyordu.
Emilia: “Daha yeni döndüm, oturup saçma sapan şeyleri düşünecek zaman değil.”
Ellerini yanaklarına götürerek kendisini bu düşüncelerden kurtardı. Ne gülünesi bir iradesizlikti ama... Yargılamayı başarıyla sonlandırıp geri dönüyor ama yalnızca Subaru’nun eliyle yazdığı mesajlara bakarak bu kadar keyifleniyordu, öyle mi?
Emilia: “Ama... bu ikinci Yargılamanın sahiden bittiği anlamına geliyor, değil mi?”
Ayağa kalkarken kendi kendine mırıldanan Emilia sonuçları düşünmeye başlamıştı. Echidna’nın son andaki tavrına bakılırsa Yargılama büyük ihtimalle sonlanmıştı. Emilia ilkinin aksine bu defa bir şeyin üstesinden gelmiş gibi hissetmiyordu. Ama teslim olmaya yaklaşan kalbini zorlamış ve geri dönmeyi başarmıştı.
Emilia: “—”
Fortuna ve Juice. Onların yakınlığını düşündükçe kalbi acıyordu. Fakat kederini bastırarak sırtını Yargılama odasına döndü.
Üçüncü Yargılama hazırsa dışarı çıkmalı ve ikinci Yargılamada yaptığı gibi tekrar girmeliydi. Bu ivmeyle üçüncü Yargılamayı da aşmaya ve Sığınağı özgür kılmaya çalışacaktı.
Subaru için, Ram’ın talebi için ve Roswaal’la yaptığı büyük konuşmanın gerçekleşmesi için harekete geçmesi gerekiyordu.
Emilia: “—Kapkaranlık.”
Mezarın karanlık koridorunun taş zemininde adımlarının sesleri ilerliyor, harabenin girişinden sızan ışığın ne kadar da az olduğunu fark ederek gözlerini kısıyordu. Bulutlar ayın önünü kesmiş olabilirdi, belki de bu puslu ışıltılar yıldızlara aitti.
Gece çöktüğünde tüm ışık kaynaklarını yitiren Sığınakta gece karanlığı yalnızca göğün sağladığı doğal ışıklarla dağıtılırdı.
Emilia: “—ha?”
Yürümekte olan Emilia’nın aklından geçen şey buydu. Mezardan dışarı adımını attığında üzerine odaklanan onca bakışı görmekse boğazının düğümlenmesine yol açmıştı.
???: “B-biz onun huzurundayız!”
Birinin lafa girişiyle kalabalıkta bir sohbet başlamıştı. Ürken Emilia’nın önündeki kargaşa giderek şiddetleniyor, bunaltıcı büyüklükteki grubun her ferdi Emilia’ya odaklanıyordu.
—Bu kişiler Sığınak sakinleriydi.
Garfiel ve Lewes dışındaki Sığınak fertleri. Emilia burada bulunduğu süre içerisinde onlarla gereğinden fazla iletişim kurmamıştı. Sebep kısmen Emilia’nın bunun için yeterli sakinlikte olmayışıydı, kısmen de o kişilerin de Emilia’yla iletişim kurmaya çalışmaması.
Emilia insanların kendisine bu şekilde bakakalmasına bir nevi boyun eğiyordu. İnsanlarsa Emilia’nın soyundan hoşlanmıyor ama Sığınağı özgürleştirmesi konusunda bir beklenti taşıyor, onun başlarına geçebilecek değerde biri olup olmadığını ölçmeye çalışıyordu.
Ve bu yüzden Emilia, bu kadar kişinin henüz Sığınağı özgürleştirmeden kendisini göstermesinin imkânsız olduğunu düşünüyordu. Onlarla yalnızca bir sonuç aldığında iletişim kurabileceğine ikna olmuştu.
Öyleyse neden burada toplanmışlardı? Ve neden Emilia’ya dönük bakışları—tiksinme değil de güçlü bir beklentiyle doluydu?
???: “Bunun en iyisi olduğunu söyleyemeyeceğim...”
Ürkek Emilia’nın karşısındaki bir kız, köylü grubunun arasından öne çıkmıştı. Uzun, pembe saçlı bu kız Lewes’ti. Köylüleri temsilen öne çıkmış, Emilia’ya gülümsemişti.
Lewes: “Buradaki herkes takılıp kalmış durumda. Yargılamaya vereceğin yanıtı merak ediyor ve… Sığınak özgür kaldıktan sonra bize ne olacağı konusunda endişeleniyorlar.”
Emilia: “...Bunu yapmanız kaçınılmaz diye düşünüyorum. Ama neden bu, en iyisi olmasın ki?”
Lewes: “Onun yanıtı kolay. Sığınaktakiler olarak Gar-bo ve Su-bo’nun dövüşünü, senin Roz-bo ile yaptığın tartışmayı… ve daha pek çok şeyi detaylı şekilde tartıştık, sonra da...”
Emilia: “Ta-tartıştınız mı!?”
Lewes’in yanaklarını kaşıyışını izleyen Emilia’nın suratı kıpkırmızı kesilmişti. Subaru ve Garfiel’in çarpışması bir yana, Emilia’nın Roswaal’la gerçekleştirdiği tartışma yalnızca Emilia’nın ham fikirleri konusunda ısrarcı olmasından ibaretti. Hiç kimse duymayacağı için utanmayacağını düşünmüştü ama şimdi insanların bunu duyduğunu işitmek utanmasına yol açmıştı işte.
Emilia: “Ama bunu duymuş olsanız bile... Lewes-san, sen neredeydin ki?”
Lewes: “Hmm, o konuda... nasıl görünürsem görüneyim inanılmaz keskin kulaklara sahibim. Bu sayede Sığınakta olan biten hiçbir şeyi benden gizleyemezsiniz diyebilirim.”
Emilia: “Demek öyle... Aah.”
Lewes'in kulak kabartma itirafı Emilia’yı öfkelendirmekten ziyade etkilemişti. Bu genç görünümlü yaşlı kadının dil çıkartmakta olduğunu fark etmeden etrafta toplanan insanların çokluğu karşısında başını salladı. Ve-
Köylü: “E-Emilia-sama.”
Emilia: “E-evet?”
Bu kişi köylülerden biriydi—ve Sığınakta yaşadığına göre büyük ihtimalle bir yarım kan yarı insandı. Dişleri hafiften uzun, gözbebekleriyse kesikti. Aşağı yukarı Roswaal kadar, belki ondan biraz daha yaşlıydı ve Emilia’nın karşısında öne çıkarken gergin görünüyordu.
Köylü: “Ben... yo, biz, umm... tüm samimiyetimizle hala kararsızız.”
Emilia: “—”
Köylü: “Sana güvenip güvenmeme ve Sığınağın dışındaki dünyayı tanıma konusunda kararsızız. Basitçe dile getirmek gerekirse dışarısı bilmediğimiz şeylerle dolu ve bu bizi korkutuyor. Hepimiz burada doğduk ve büyüdük. Dışarıya dair hiçbir şey bilmiyoruz.”
Bu Garfiel’in de öne sürdüğü bir şeydi, Sığınaktaki yaşam bu şekildeydi. Dört yüz yıldır hüküm süren bariyer, insanları nesillerce burada yaşamaya zorlamıştı. Kaçış yolları yoktu, belki de dışarıyı düşünmelerine de gerek yoktu.
Ama şimdi karşılarında bir çıkış beliriyor ve Emilia isimli bu tamamıyla yabancı kişi onları özgürleştirmeye kalkıyordu.
Tabii ki tedirgin olur ve başkaldırırlardı. Ve pek çoğunun özgüvenli şekilde dışarı çıkabileceği şüpheliydi.
Emilia Garfiel’in tedirginliğinin Sığınak halkının fikir birliği yaptığı bir şey olmasından korkuyordu. Karşısındaki bu adam da o korkuyu haklı çıkarıyordu.
Köylü: “Belki dışarıda Roswaal-sama’nın korumasında olabiliriz ama bunun şimdiki şartlarımızdan ne farkı var ki? Özetle umutludan ziyade tedirginiz. Değişim bizi korkutuyor.”
Emilia: “...Mm.”
Köylü: “Ancak.”
Emilia başıyla onay verir ve bakışlarını eğerken adamın ifadesi onu durdurdu. Adam duruşunu düzelttikten sonra gergin bir ifadeyle devam etti.
Köylü: “Herkes Garfiel’in... o oğlanın sesini duydu.”
Emilia hiçbir şey söylemedi.
Köylü: “Hepimiz onun ne düşündüğünü ve ne hissettiğini biliyoruz. Ve onunla siyah saçlı genç adam ve seninle Roswaal-sama arasındaki konuşmaları da biliyoruz.”
Adamın sırtı hala dikti, ifadesiyse değişiyordu. Pişmandı ve ağlamaya yakındı. Bu Emilia’nın kalbine dokundu.
Köylü: “Samimiyetimle söylüyorum ki ben, bunu acınası buldum. On dört yaşındaki bir oğlanın bizim için endişelenmesi ve yirmi yaşın altındaki bir çocuğun bize o şekilde bağırması… Ve Roswaal-sama sana yapamazsın derken senin söylediklerini de işittik. İşte bu yüzden, Emilia-sama.”
Emilia: “—Evet.”
Köylü: “Sonuç ne olursa olsun ve ardından ne yaşanacak olursa olsun Yargılamaya meydan okuma çabalarının inanılmaz olduğunu düşünüyorum. Saygıdeğer. Hepimiz aynı fikirde değiliz ve ben bile seni tamamıyla kabullenmiş değilim. Ama bunun tamamlanışına tanık olmamızı talep ettim.”
Buna tanık olmak mı? Sorgulamaya gerek yoktu. Adamın inatçı bakışlarıyla yıkanan Emilia, arkasındakilere—onu temsilcileri olarak kabullenen kalabalığa—baktı ve başını salladı.
Emilia: “Anlaşıldı. Her şeyi güvenle tamamlayacağımdan… ve söylemem gerekenleri dinleyeceğinizden emin olacağım.”
Köylü: “Evet. Bu bir söz. Ve söz konusu birini dinlemeden, iletişime bile girmeden yargılamak olduğunda... bunu yapacak son insanlar bizleriz, ha. —Aahgh!”
Adamın omuzları Lewes tarafından arkasından çimdiklenir çimdiklenmez çökmüştü. O etrafında dönüp sitem etmeye yeltenirken Lewes bir kahkaha eşliğinde homurdandı.
Lewes: “Amma konuştun, amma ciddiydin. Ve bir anda rahatlayıverdin. Çünkü buna alışık değildin.”
Köylü: “...Pa-pardon.”
Lewes: “Neyse, düşüncemiz bu şekilde işte. Bu işgüzarın kusuruna bakma.”
Lewes bu etkileyici sohbetin ardından adamı geri çekti. Emilia ise derin bir nefes aldı, göğsü oksijenden farklı bir şeyle kabarmıştı.
Lewes nezaketini göstermiş, Sığınak halkı Emilia’nın çabalarına tanık olmaya gelmişti. Bunun onu ne kadar rahatlatacağını kim tahmin edebilirdi ki?
Emilia: “Teşekkürler, Lewes-san. Artık çoook sıkı çalışabileceğimi biliyorum.”
Lewes: “Anlıyorum, anlıyorum. Ehh, iyi... Sıradaki son Yargılama olmalı.”
Emilia: “Evet, öyle. —Hemen şimdi meydan okuyacağım.”
Emilia kendisine verilen güçle yüzünü mezara döndü. Fakat yarı yolda donakaldı, bir şeyi anımsamış şekilde bakışlarını Lewes’e çevirdi.
Emilia: “Ah, oh... bu arada, Lewes-san, Ram’ı gördün mü? Ona ikinci Yargılamayı tamamladığımı söylemek istiyordum ama...”
Lewes: “...Ram birkaç işi olduğu için buradan ayrıldı. Ama sana iyi şanslar diledi. ‘Senin de bir görevin var benim de. Bakalım ikimiz de başarılı olacak mıyız’ dedi.'”
Kulağa aynı Ram gibi gelmiş ve yalnızca bir mesaj olsa da Emilia’yı buruk şekilde gülümsetmişti. Ram'ın görevi—neredeydi, kiminleydi ve başarılı olacak mıydı? Emilia göğsünde bir şeylerin hareketlendiğini hissetti fakat bunu bilinçli olarak bastırdı.
Ram ona güveniyordu. Ve o da Ram’a güvenecekti. Nasıl Subaru ve diğerleri kendisi için bir yol açıyorsa o da o çabalarını sürdürerek bir yol açacaktı.
Emilia: “Gidiyorum.”
Lewes başıyla onay verdi, köylülerse çabucak vedalarını geveledi. Ve Emilia, ilkinden de ikincisinden de daha güçlü bir kararlılıkla mezara adımını attı.
İşte orada—
<Yaklaşan felaketle yüzleş.>
Son Yargılama başlayacaktı—
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Ram göğsünde, bir dokunuş uzaklıktaki kalp atışlarını hissedebiliyordu.
Daha önce bu kişiden böylesine bir düşmanlık görmemişti.
Onunla fiziksel temas kurmuş, sohbet etmiş, ondan emirler almıştı.
Bu şeyler Ram’a keyif verir, hayatına anlam katardı. Ve kız işi bir neşeyle—onun kendisine düşmanca yaklaşması bile— onu mutlu ediyordu.
???: “...Neeeeeee cüretle buraaayaaaaa gelirsin!”
Ram’ın karşısındaki uzun adam, ona dik dik bakıyordu.
Boş umutlar vaat eden sesi Ram’ın beyninde tatlı bir acı doğuruyordu. Farklı renklerdeki gözlerinden gelen bakışlar bile belden aşağısı darmadağın olacakmış gibi hissettirmeye yetiyordu.
E doğal olarak böyle güçsüz ve kız işi şeyleri sergileme zamanı değildi. Böyle bir kadın işe yaramaz ve değersiz olarak görülürdü.
???: “Ööööööööyleyse, buraya neeeeeeeeeee için gelmiş olabilirsin?”
Ram: “—Çok basit.”
Her zamanki gibi ifadesiz bir surat ve sakin bir tutumla yanıtını verdi. Pembe saçları savrulan Ram eteğinin altından asasını çekti, önündeki kişiye—biricik saygıdeğer efendisine çevirmeden önce,
Ram: “Seni o cadının yanılsamalarından çekip almaya geldim.”
Ve çılgınca bir aşk tarafından tüketilen sevdiği kişiyi kendi başına yakmaya geldiğini itiraf etti.
#Eveeet Emilia ikinci yargılamadan çıktı, köylülerle yüzleşti, cesaretini topladı ve üçüncüye, 'yaklaşan felaketle yüzleşmeye' gidiyor. Ne göreceğini ve ne yapacağını çok merak ediyorum doğrusu.
Bölüm sonundaysa Ram-Roswaal cephesine geçtik. 125Bde bu ikili arasında ilginç bir sohbet geçecek ve Emilia yargılamasına adımını atacak. Hatırlarsanız Subaru ve Beatrice ikilisi tavşan felaketi zamanında alana vardığında Ram kaskatı bir şekilde yatıyordu, yani bu sohbet onun için pek hayırlı bitmeyecek gibi görünüyor.
Bu arada dün eski kaynağımıza (chicken) girip bir baktım da hala yeni bölüm koymamış. Adam depresyondayım, mutlu olmaya çalışıyorum bilmem ne derken tamamen bıraktı gitti, ses seda yok. İnşallah iyidir deyip bu gıybeti de aktardıktan sonra usulca çekiliyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..