Rüya, bir rüya gördüm.
Solmayacak, tekrar etmeyi sürdürecek, sonu gelmeyen, sona ermeyen bir rüyaydı――
Tekrar tekrar, defalarca, art arda hataları yineleyerek ve onları peş peşe düzelterek. 1000 defa, dönerek. 10,000 defa, bağlanarak. 100 milyon defa, üstesinden gelerek. Ve daha farkına varmadan hesabını yitirdim.
Istırap, dehşet, çalkantı, mahvoluş, nefret, delilik.
Bitkin, sarsılmış, çarpık, yozlaşmış, eğilip bükülmüş, çökmüş, kederli; parça parça bir kalp.
Ve buna rağmen, ulaşmak istediğim bir yer vardı.
Ve buna rağmen, korumak istediğim bir arzum vardı.
Defalarca yineleyen o sonu gelmez trajedileri hiç kimse bilmese de ben asla unutmayacağım. Hiç kimse fark etmese de tek başıma ben, onları asla unutmayacağım.
――Kurtarmak istediğim kişileri ağlatsam bile onları kurtarmak istiyorum.
Bu yüzden, şimdi bile, o eli tuttuğum için pişman değilim. Pişman olduğum bir şey varsa o da o eli tutmaktaki tereddüdüm, kararsızlığım ve sağlamlaştıramadığım kırılgan, güçsüz kalbime yönelik öfkemdir.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
――Boş düşünden uyandığında hissettiği ilk şey daima zonklayan başının ağrısı olurdu.
[Subaru: …]
Gözlerini açıyor, uykulu halinden sıyrılmaya çalışıyor, kendini uyandırma çabasıyla gözlerini art arda kırpıştırıyordu. Bilinci uykunun verdiği puslu havada kalsa da uyuşukluğu yalnızca birkaç saniye sürmüş, bilincini uyku halinden kurtarır kurtarmaz da enerjisi bedenine dönmüştü.
[Subaru: Ah, Aaah]
Bedenindeki uyanıklığın aksine ağzından kaçabilen tek şey ahmakça bir ses olmuştu. İlk bakışta hala yarı uyuyor görünse de bu onun en önemli sabah ritüellerinden biriydi. Kafası kalkık şekilde sırtüstü yatıyor, bu şekilde bir ses çıkarıyordu, bu vasıtayla pek çok bilgi alabilirdi.
Sesinin tonu, bilincinin ifadesi, uzuvlarının sağlamlığı, düşüncelerini toparlayışı, bugün ne yapacağı ve hayatının varlığı――
Her sabah tüm bu şeyleri aradan çıkarttığına emin oluyordu.
Bu, Natsuki Subaru’nun büyük bir hata olmaksızın sabaha ulaştığının kanıtıydı.
[Subaru: *esneme*]
Esneyerek battaniyesinden sıyrıldı, ayaklarını yataktan çıkarttı. Kafasını kabaca kaşırken içerisinde bulunduğu odaya baktı. Görmeye alıştığı bir odaydı―― lüks bir şekilde döşenmiş odada cibinlikli bir yatak bulunuyordu. Fakat Subaru o yatakta değil, odada yer alan bir çekyatta uyanmıştı. Son zamanlarda gecelerini orada bir şiltenin içerisinde top gibi kıvrılmış şekilde geçiriyordu.
――Aslında yo, bu Natsuki Subaru’nun yıllardır sürdürdüğü uyku alışkanlığıydı.
Ne olursa olsun yatağında uyumamasının altında büyük bir sebep bulunmuyordu. Yalnızca olabildiğince rahat şekilde uyumak için kendine bir ortam hazırlamaya çalışmıştı. Deneme yanılmalar sonucunda da çekyatta uyumayı yatakta uyumaktan daha rahat bulmuştu. O günden beri de böyle yapıyordu. Hepsi buydu.
[Subaru: …]
Gözlerini ovuşturan Subaru, yatak olarak kullandığı çekyattan kalkarak giyinebilmek için banyoya ilerledi. Yüzünü yatak odasının yanındaki banyoda yıkarken aynadaki ıslak yansımasını inceliyordu. Yüzü yorgun görünüyor, yıkılmak üzereymiş gibi bir izlenim veriyordu. Keyifsizlikten yıpranmış bir hali vardı. Bu üç şey moraline bir darbe indirmişti.
Bu ifadeyi pekiştirme niyetiyle suratını iki eliyle, tüm gücüyle tokatladı. Kuru bir sese gözlerinde biriken yaşlar eşlik etti; onları uzaklaştırmak için suratına soğuk su döktü. Ve bir kez daha aynadaki ıslak suratına bakıp suratını, gözlerini ve yanaklarını ovuşturarak,
[Subaru: Gülümse…gülümsemelisin, yapamayacaksan da… öl.]
Bu sözlerin ardından ağzı korkunç, çarpık bir gülümsemeyle kıvrıldı. Beyaz dişleri parladı, gülümseyişiyle gözleri beyazı görünmeyecek derecede kısıldı. Kötü adam çehresiyle 18 yıldan fazladır dosttu. Gözlerini ve surat ifadesini kamufle edebilir, hiçbir sorun çekmezdi.
[Subaru: Taaaamam, tamam. Böyle devam et.]
Gülümseyişine onayını veren Subaru suratını havlusuyla kurulayarak hızlıca kıyafetlerini değiştirdi. Köşkte geçirdiği sürede hizmetli üniforması giymiyordu… daha ziyade asillere ait resmi bir kılık içerisindeydi. Ceketini çıkarsa dahi yakaları dik, beyaz bir gömlek giyiyordu. Tabii bu görünüm mecburiydi. Bunaltıcı olsa da gerçekten elinden gelen bir şey yoktu. Pozisyonuna uygun bir görünüm sunmak zorundaydı, çünkü bu pozisyonu kendisi istemişti.
[Subaru: Her zamanki vakit gelmek üzere.]
Üstünü değişir değişmez oda kapısının üzerinde yer alan Büyülü Saat Kristaline baktı. Koyu yeşil ışıltısı sabah vakti olduğunu gösteriyordu. Yataktan çıkma vakti yakındı. Bu sabah gülümseme pratiğine biraz fazla vakit harcamış gibi görünüyordu. Birkaç dakika içerisinde dakik bir kız her zamanki vaktinde kapısını çalacaktı. Bu yaşanmadan önce henüz tamamlamadığı şeyleri tamamlaması lazımdı.
[Subaru: …]
İlgisi kayan Subaru gömleğinin düğmesini açtı. Göğsünde, uyurken bile asla çıkartmadığı ince zincire bağlı ‘Siyah Kristal’ kolyesi asılıydı. Gizemli, ışıltılı, siyah bir kristaldi. Onu avcunda sıkan Subaru gözlerini kapattı. Kristal taş soğuk ve sert dokunuşluydu―― avcuna aldığında varlığı kuvvetlenmiş; canlı bir varlık gibi yankılanmaya başlamıştı.
Doğal olarak bilinçsizce avcundaki o garip ritmi ve sıklığını saymaya koyuldu.
Kristal taş tüm gücüne ulaşarak daha da kuvvetli, hızlı bir atış kazandı. Yankıları farkında dahi olmadan Subaru’nun kalp atışlarıyla birebir uyum sağlamış, kalbi ve kristal eşleşmişti. Zihni bunun farkına vardığındaysa bilinci bedeninin boyunduruğundan kurtularak hiçbir şekilde gerçek olamayacak yeni bir mekâna davet edildi.
O anda dünyaya dair ne bir ses ne de bir işaret vardı; bilinci göz kamaştırıcı bir ışık tarafından kuşatılmıştı.
[Subaru: …]
Işıkla şekillenen bilinci yavaşça uyandırılmaktaydı. Gözkapaklarını açışıyla gözlerini güneş ışığı delmeye başlamıştı. Gözlerini kırpıştırırken gördüğü şeyse rüzgârın hüküm sürdüğü güzel, çimenlik bir araziydi.
Göz alabildiğince uzanan uçsuz bucaksız, yeşil bir araziydi. Çim denizi tamamıyla görülemeyecek derecede yaygındı. Kısa çimler rüzgarla narin bir şekilde sallanıyordu. Yukarıdaki gök tek bir bulut dahi barındırmayacak şekilde açıktı. Güneş bir mücevher misali ışıldıyordu. Göğün mavisi ve yerin yeşili uzaklardaki ufka dek sürüp o noktada kesişiyordu. Herhangi bir gerçeklikten yoksun, hayal dünyası için uygun bir manzaraydı; ebedi görünen bariz bir dinginlik söz konusuydu.
Olağanüstü, mükemmel netlikte, boş bir mekân. ――Bu dünyada farklı olan tek bir şey vardı.
[Subaru: …..]
O arazinin tam göbeğinde dikilen Subaru ardına bakıyordu, orada hafifçe eğimli bir tepe oluşmaktaydı. Üzerindeyse mütevazı bir çiçek bahçesi mevcuttu. Güneş ışıklarıyla yıkanan o güzel çiçeklerin hemen yanındaysa bir şemsiye ve beyaz bir masa görünüyordu.
Tek kelime etmeyen Subaru tepeye tırmanarak o şemsiyenin altına geçti. Beyaz masaya dumanı tüten fincanlar yerleştirilmiş, seramik fincanların içi ılık, kehribar bir sıvıyla doldurulmuştu. Masada iki fincan, masanın solundaysa beyaz bir sandalye duruyordu.
Bu hazırlık kendisi için yapılmıştı, o yüzden bir onay beklemeden sandalyeye oturdu. Çay demlenmeyi henüz yeni bitirmiş olsa da fincanı eline aldı ve kehribar güzelliğiyle boğazını ıslattı.
――Her zamanki gibi ne lezzetli ne de iştah kaçırıcı denilebilecek alışılmadık bir çaydı.
Ne olursa olsun, hiç aksatmadan, oturur oturmaz o çayı içerdi. Buranın sahibesiyle bir anlaşma yapmıştı ve çay da tuhaf ilişkilerinin bir parçasıydı. Yine de,
[Subaru: Ah, içtim, içtim, teşekkürler. Tamamdır, hadi çabucak konumuza geçelim.]
[???: Tabii ki, ilk yudumun selam yerini tutacağını söylemiştim. Ama bunun bana basit bir selam vermene bile gerek olmadığı anlamına geldiğini sanmıyorum, mhm?]
Çayını bitiren Subaru fincanı bu birkaç kelimeyle birlikte masaya yerleştirmiş, masada karşısında oturan kişi de zayıf bir gülümsemeyle şikayetini dile getirmişti. Bu şikâyeti alan Subaru burnunun ucunu kaşıyarak karşılık verdi.
[Subaru: …Selam vermeme gerçekten gerek yok, değil mi? Sonuçta gece gündüz kafamın içindesin, yani sana selam vermemin veya veda etmemin anlamı yok.]
[???: Bunlar farklı meseleler, bilirsin. Öncelikle gece gündüz diyerek utandırıcı bir havayla konuşmamanı dilerdim. Bu doğru olsa bile ben hala bir çiçek kadar narin, utangaç ve genç bekar bir kızım. Daima bir oğlanın zihnine baktığım öğrenilirse saygınlığım daha da kötüleşmez mi?]
[Subaru: Bir çiçek kadar narin, utangaç ve genç bekar bir kız… Bu sözlerin anlamı ben farkında olmadan değişti mi?]
[???: Ne kadar da iğneleyici. Ehh, belki de bu yaşta kendime böyle söylemekte ısrarcı olmam mantıksızdır.]
Diyen kızın ağzı bir gülümsemeyle gevşedi; şikayetleriyle oldukça zıt bir eylemdi. Bu tarz etkileşimlere tamamen alışkın olan kızın Subaru’nun kaba tavrına olan toleransı bir hayli yüksekti―― Ya da daha ziyade bu tarz konuşmalar hoşuna gidiyor gibi görünüyordu.
Subaru ise o gülümsemeyi gördüğünde kalbindeki suçluluğun doğurduğu çarpık hislere kapılmadan edemiyordu. Her halükârda, nasıl davransa daha doğru olacağını bilmiyordu. Yalnızca gözlerinin önündeki bu kişiyle en uygun sonuca erişebiliyordu.
[Subaru: Ne kadar da nahoş bir kadınsın diye düşünüyorum.]
[???: Bu beni memnun ediyor. Nazik ve açgözlü olan senden bunu işitmek güzel. Herkese kibar davranmaktan, başkalarından yardım almakta bir değer göremeyecek kadar acınası biri olmaktansa acımasızca kalp yaralayan veya kalplere kımıldatılamayan bir diken yerleştiren nahoş biri olmaktan büyük keyif almışımdır.]
Bu kıza karşı ne alay ne de ironi iş görüyordu. Subaru’nun cevaptan önce takındığı çirkin surat ifadesiyse yalnızca onu daha da memnun etmeye yaramıştı.
[???: Neyse, buna devam edersen kalbim nefret edilmenin ve antipatini kazanmanın acısıyla dolacak. Hadi artık bu sabahki toplantı amacımıza ulaşmayı deneyelim.]
[Subaru: Hani nefret edilmeyi umuyordun?]
[???: Bu yalnızca bir kızın tatlı blöfüydü, anlamadın mı? Bunu görüp kabullenmeni isterim.]
[Subaru: Tatlı…?]
Subaru bundan fazlasıyla şüpheliydi. Kafasını o şüpheyle eğdi. Yoldaşıysa alaylı bir gülümseme sundu. Ve sonra…
[???: Sen gerçekten utanma nedir bilmeyen bir adamsın.『Açgözlülük Cadısı』olarak ben, bu huyundan çok memnunum. ――Natsuki Subaru]
Bir kontrat sahibine uygun davranan『Açgözlülük Cadısı』Echidna, kalbinin en derinlerinden yükselen tatlı bir gülümseme eşliğinde gözlerini kısmıştı.
#Merhaba arkadaşlar, ilk if hikayemiz olan Kasaneru ile başlamış bulunuyoruz. Bölümün sonundan da anlaşıldığı üzere bu hikayede Echidna ile kontrat oluşturan Subaru'yu göreceğiz. Yine çılgın betimlemelerle başladık ve henüz kayda değer bir şey öğrenememiş olsak da tanıdığımızdan çok farklı bir Subaru'yla karşılaştık. Mutsuz, tamamen çökmüş ve kaba bir Subaru görmek enteresan oldu.
Hikayeyi bölümlere ayırmadığım için kaç kısım olduğunu net olarak belirtemedim. Ama bu bölüm, tüm metnin yaklaşık onda biriydi. Yani bunun gibi dokuz bölüm daha atacağım gibi görünüyor, belki de olay örgüsüne göre daha kısa veya daha uzun bölümler de atarım. Her gün bir şeyler atmak niyetindeyim. O yüzden takipte kalın, tekrar görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..