Re:Zero Kasaneru IF - Kısım 5

avatar
5713 3

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Re:Zero Kasaneru IF - Kısım 5


Çevirmen : Clumsy 

 

Cadı tarafından acımasızca teselli edilen Subaru avludan ayrıldı. İşin doğrusu, Reinhardt ve Garfiel arasındaki sabah egzersizinin Subaru’nun günlük rutiniyle hiçbir bağlantısı yoktu. Sadece bu manzaraya tanık olmuş ve onlara seslenmek zorunda kalmıştı. Subaru’nun esas günlük rutini köşkün kütüphanesinde başlıyordu.

 

[Subaru: ――Heya, Beatrice. Davetsiz geldiğim için üzgünüm.]

 

Köşkün sol kısmının en derinlerinde derli toplu bir kütüphane durmaktaydı. Ağır çifte kapılarından birini ittiğinizde içeriden sizi karşılayan ilk şey boğucu bir kâğıt kokusu olurdu. Bir büyü kristalinin solgun ışıklarında görünen dar raflar ağır kitaplardan kalın kümelerle tamamıyla doluydu.

 

Buradaki kitap miktarı bir zamanlar『Yasaklı Kütüphanede』olanlardan aşağı sayılmazdı.

 

Öyle olunca da…

 

Küçük kız, buranın koruması gereken『Yasaklı Kütüphane』olmadığını bile bile eski yuvasının kalıntılarını görebildiği için burada kalmıştı.

 

[Beatrice: ….]

 

Karanlık odanın derinliklerinde, kütüphanenin köşesinde dizlerini göğsüne çekip kucaklamış genç bir kız oturmaktaydı. Subaru odaya girer girmez onun ahşap merdiveninde oturduğunu görmüştü. O oturuşu hala anılarında canlıydı, doğurduğu o ihlal hissi silinmiyor, Subaru’nun kalbini yakmaya ve kemirmeye devam ediyordu.  

 

Beatrice alnını dizlerine bastırmıştı ve hala aynı elbiseyi giymekteydi. Küçük kız Subaru’nun odaya girişi karşısında ne hareketlenmiş ne tepki vermiş ne de herhangi bir şey söylemişti.

 

Fakat uykuda değildi, küçük bedeninin sıkılmaktan beyazlayan parmaklarından apaçık belliydi.

 

Zamanında Subaru’yu kötü bir mizaçla selamlasa da hiç değilse selamlardı, bir kütüphanecinin onuruyla hareket ederdi. Şimdiyse sorumluluğunun verdiği gururla öne çıkan o soğuk ifadeden eser yoktu.

 

Kızı bu derece üzgün gördüğü için canı sıkılan Subaru, o duygulardan kurtulmak adına art arda gözlerini kırpıştırarak bir müddet bekledi. Sonraysa suratına saçma derecede neşeli bir gülümseme yerleştirerek kütüphanenin perdelerini açmaya başladı.

 

Yasaklı kütüphanenin aksine bu oda fiziksel bir varlığa sahipti. Doğal olarak bir pencere mevcuttu ve kapı, insanların gelişini engelleyen bir bariyer görevi göremiyordu. Bu yüzden――

 

[Subaru: Heyy, Beako. Mükemmel bir sabah. Dışarıda hoş bir rüzgâr esiyor. Bu köhne eski odada gizlenmeyi bırakman lazım; dışarıda oynamak istemez misin?]

 

[Beatrice: ….]

 

[Subaru: Dışarıda oynayıp elbiseni çamurlamak istemezsen de hiç değilse gel hep birlikte yemek yiyelim. Önceki gibi yemek salonuna uğra. Çok şey istemiyorum, haksız mıyım?]

 

[Beatrice: ……]

 

Kütüphanenin ışıkları alabildiğince açılmış, güneş ışıkları odayı doldurmuştu. Sızan ışıklar gibi Beatrice de sükunetini koruyordu, hala kocaman gülümsemekte olan Subaru’nun talepleri karşısında başını eğmişti. Elleriyle dizlerini sıkışı Subaru’ya, kendini cezalandırıyormuş gibi hissettiriyordu.

 

[Subaru: Hey, Beako….]

 

[Beatrice: … kapa şu çeneni, doğrusu.]

 

[Subaru: …….]

 

Ona bakmaya dahi katlanamayan Beatrice, kendisine yaklaşmaya çalışan Subaru’ya oldukça yüksek sesle böyle söylemişti.

 

Sesi boğuklaşmış, ağırlaşmıştı. Fakat bu sesi işitmek Subaru’yu rahatlattı. Çünkü son zamanlarda bu sesi işittiği bile çok nadir oluyordu.

 

Depresyona girdiği günlerin sayısı çoktu ve o günlerde tek kelime dahi iletişim kurmuyordu. Haliyle ondan çıkan ret ve inkarlar bile Subaru’yu mutlu ediyordu.

 

Subaru’nun ne düşündüğünü bir kenara bırakırsak, Beatrice suratını dahi kaldırmadan konuşmaya devam etmekteydi.

 

[Beatrice: Betty yorgun. Ben çoktan pes ettim, sanırım. Annemin talimatlarına karşı çıktım… Kontratı ihlal ettim… ve buna rağmen hala hayattayım… neden?]

 

[Subaru: Beatrice…]

 

[Beatrice : Keşke o zaman beni bıraksaydın… Neden bana yardım etmeye geldin ki? Belli ki sen… sen『O kişi!』değilsin.]

 

Bu asla sonu gelmeyecek, asla silinmeyecek bir içerleniş, asla affedemeyeceği bir pişmanlıktı――

 

Beatrice dört yüz yıl içerisinde tek başına bu hislere katlanmış, bu tarz düşünceleri bir kenara atmayı reddeden kahramanlık bilinci ayaklar altına alınmış, doğal olarak beraberinde nefret gelmişti.

 

O Yasaklı Kütüphanede görevi için ömründen vazgeçen bir ruhtu, onun kalbinde umuda yer yoktu.

 

Ebedi hayatı ondan umutlarını çalmış ve geriye yalnızca anlamsız bir hayatı sürdürecek vakitler kalmıştı.

 

Yasaklı Kütüphane de köşkle birlikte yanınca, kalması gereken yer sonsuza dek yitip gitmişti.

 

Fakat Beatrice buna rağmen geride bıraktığı sorumluluğunu unutmamıştı. Kalbinde dur durak bilmeyen bir sorumluluk hissi mevcuttu, kalıcı yaralar almış, ıstırap dolmuştu.

 

Bu yüzden Yasaklı Kütüphanenin küle döndüğü geceden bu yana yaptığı tek şey kütüphanenin köşesinde kıvrılıp oturmak, çaresizlik dolu yaşlar dökmekti.

 

Ama yine de――

 

[Beatrice: ――hk! Git başımdan! Beni yalnız bırak, sanırım! Betty’e dokunayım deme… ―tch!]

 

Suubaru o ufak bedeni kucaklamıştı. Onun kolları tarafından sarılan Beatrice ise mide bulantısını ve öfkesini gizlemek için hiç çaba harcamıyor, Subaru’nun boynunu tırnaklarıyla çiziyordu. Bu acımasızca saldırı yarasından kan damlaları akıtmaya başlamıştı. Ancak Subaru, yine de onu bırakmıyordu.

 

Titreyen bedenini rahatlatmak için ona sarılmayı sürdürüyordu. Ama belki de bu sarılışla rahatlamak isteyen kişi kendisiydi.

 

[Beatrice: Neden beni görmeye geldin, sanırım…! Sen çok… sen çok…!]

 

[Subaru: Benden sinirini kaç kez çıkartırsan çıkart böyle olmaya devam edeceğim, sorun değil. Pişmanlık alevleri şimdilik sönecek gibi görünmese de belki günün birinde, sen onları saçmaya devam ettikçe sönecektir.]

 

[Beatrice: Onlar… sönmeyecek…! Betty sönecek!]

 

[Subaru: Hayatta olduğun için çok mutluyum. Bu yüzden yine benim karşımda somurtacağın günleri iple çekiyorum. ――Çünkü bu umut hala içimde yaşıyor.]

 

[Beatrice: ――hk]

 

Bu samimi sözlerin tükenişinin ardından Beatrice’in direnci yavaşça kırıldı. Şaşkın bir suratla birlikte ağlamaya başladı, ruhen değil, bedenen gözyaşı döküyordu. Bu konuşmaya daha çok devam edemeyeceğinin işaretini vermişti.

 

―― Subaru ve Beatrice iki haftada bir bu tarz bir öfke ve durgunluğu paylaşıyordu.

 

Subaru tarafından rahat bırakılan Beatrice alnını bir kez daha dizlerine gömdü. Subaru’nun kabuğuna çekilen kıza söyleyecek bir şeyi kalmamıştı. Sözleri onun inatçı kalbinin kapılarını açmayı başaramıyordu.

 

Yine de o kapıları zorlamaya devam ederse belki bir gün açmayı başarabilirdi. ――Bu umudun olasılığı, umudun ta kendisiydi.

 

[Subaru: … Acaba yalan olsa bile ona『O kişi』olduğumu söylemeli miydim...]

 

Kütüphaneden çıkan ve Beatrice’i ardında bırakan Subaru, sırtı kapıya dönük şekilde bunu düşünmüştü.

 

Beatrice köşk saldırısı esnasında Subaru’nun『O Kişi』olması umuduna tutunmuştu. Uzuuuun görevinin sonuna çoktandır hazırdı ama kırılgan umutları da kederli kabullenişi de paramparça olmuştu.


Subaru sırf yapabileceği için 400 yıldır『O Kişinin』gelmesini bekleyen Beatrice’e『O Kişi』oluşuyla ilgili yalan söyleyebilir miydi? Ve yalan söylemiş olsaydı Beatrice’in kalbinin de Yasaklı Kütüphaneyle birlikte yanmasını engelleyebilir miydi?

 

“Echidna: Yasaklı Kütüphanenin kaybı geri alınamaz. Tüm o bilgilerin birine miras kalmadan, geri döndürülemez şekilde kayboluşunu kabullenmek canımı bir hayli yaksa da yapılacak bir şey yok. Gerçi senin için o bilgilere kıyasla Beatrice’in canının kurtulması çok daha önemliydi.”

 

[Subaru: Böyle söylemen hiç uygun değil. Senin bunu söylemeye hiç hakkın yok.]

 

Hala hayal dünyasında olan Echidna, geçmişe dönük pişmanlıklarından söz eden Subaru’ya bu sözlerle karşılık vermişti.

 

Fakat Yasaklı Kütüphaneyi Beatrice’e emanet eden ve onu 400 yıl boyunca böyle yalnız bir varlık olmaya iten kişi ta kendisi değil miydi?


Beatrice’in kalbi Echidna’nın bu görevi verişinin sonucunda giderek un ufak olmuştu. Ve buna rağmen――

 

[Subaru: Ona『O Kişiyi』beklemesini söylemiş olmasaydın…!]

 

“Echidna: Dur bir saniye. Nasıl bakarsan bak sürüncemeli bir mantık değil mi? Benim kendince sebeplerim vardı ve bunun yapılması gerekliydi. Tabii ki Beatrie’in uzun süreli ıssızlığı benimle ilişkili. Ama benim niyetim kesinlikle o çocuğu böyle bir talihsizliğe zorlamak değildi. Bunu anlamanı umuyorum.”

 

[Subaru: Ghg…]

 

Echidna’nın itirazını işiten Subaru bir öfke patlaması yaşayıp yaşamama konusunda kararsızdı. Cadının sözleri doğruydu. Neticede Echidna’yı suçlayarak kendi yapamadığı şeyin sorumluluğunu ona yüklüyordu.

 

[Subaru: …Sonuç olarak『O Kişi』kimdi?]

 

“Echidna: Ne yazık ki bunu ağzımdan kaçıramam. Yasaklı Kütüphane kaybolduğuna göre bunu tartışmak anlamsız olur.『O Kişi』ortaya çıksa dahi Beatrice o adam olduğunu bilemez.”

 

[Subaru: O adam… demek bir erkekti?]

 

“Echidna: ――Ağzımdan kaçırdım mı? Her neyse, onu bulma şansı ortadan kalktı. Hem onu bulsan bile ne olacak ki? Beatrice’in onu görmesine izin mi vereceksin? Yoksa ona bir yaptırım uygulama niyetinde miydin? Suçu ne olacaktı? Söz konusu kişi bunun farkında bile değil, yani var olmayan bir suça yaptırım uygulanamaz. Ayrıca senin bunun için vaktin de yok.”

 

Echidna’nın karşı çıkılamaz konuşma taktikleri Subaru’nun dilini şaklatmasına yol açmıştı.

 

İşin doğrusu muhtemelen Cadının ağzından çıkan her şey doğruydu. Subaru bu sözlerde bir hata bulamazdı. Onları yargılayamazdı. Böyle bir şey yapacak vakti yoktu.

 

“Echidna: Beatrice gerçekten de vaktini ziyan etti. Ama bu gelecekte de aynı şeyi yapacağını göstermez ve böyle düşünmemiz için bir sebep de yok. Az önce söylediğin sözler ne kadar da beklenmedikti.”

 

[Subaru: …]

 

“Echidna: Şu anda pişmanlıktan harap olsa bile o çocuğun özgür olacağı bir gün gelecek. O zaman biri o çocuğu kabullenecek. O kişi belki sen olursun, belki de olmazsın. Bu hayatın sunduğu bir olasılık.”

 

Bu bir safsataydı.
Yalnızca bir iyilik göstergesiydi.

 

Ama umut olduğuna da şüphe yoktu.

 

Echidna’nın tatlı kandırışları gibi görünse de böyle bir olasılık varsa Subaru’nun da bunlara inanmaktan başka çaresi yok demekti.

 

Bu yüzden cadıyla bir kontrat oluşturmuştu. Onun tatlı sözlerle kendisini kandırdığını alenen görebilse de söylediği şeyleri inkar edemezdi. Yalnızca ona tutunabilir, ona bel bağlayabilirdi. O, tek yoldaşı olarak daimi varlığıyla Subaru’nun günahlarını unutmasına engel oluyordu.

 

[Subaru: Aynı paralel çizgiler gibi…]

 

[Echidna: Ah, sahiden de paralel çizgiler gibi.]

 

Sonuç olarak konuşmalarını sonlandıran şey Subaru ve Echidna’nın kendi günahlarıyla yüzleşme şekilleriydi. Onlar umutlarını geleceğe adamıştı, olasılıklara inanıyor, ideal günün gelmesini bekliyorlardı.

 

Kaç fırsat belirdiğinin önemi yoktu, Subaru her defasında kendisini burada bulmuştu. Yanan köşkte kalmaya çalışan çaresiz Beatrice’i çekip almıştı. Yasaklı Kütüphaneyi kaybetse ve her gün sonu gelmeyen gözyaşları akıtsa da Subaru, onun yaşamasını istemişti.


Bu dünyadaki binlerce deneme yanılmasında herhangi birinin ölmesine izin vermeden Beatrice’i kurtarmanın yolunu bulamamıştı.

 

Bu yüzden, umuda tutunarak, her güçlüğe katlanarak ilerlemeyi sürdürüyordu.

 

Onları kurtardım, onları kurtardım.

 

Ve bugün de geleceğe yönelik motivasyonu için bu kelimeleri sarf ediyordu; umutlanmak istiyordu.

 

#Bu döngünün Beatrice'ine hiç kıyamam yaa... Demek Subaru Echidna'nın yardımını alsa da köşkün yanışı, kütüphanenin yok oluşu gibi şeyler değişmemiş. Ancak bizim döngümüzde karlara atlayıp mutlu oyunlar oynayan Beatrice'in yerini dizlerine sarılıp ağlamaktan başka bir şey yapmayan bir Beatrice almış. Gerçekten iç karartıcı bir bölümdü. Sıradaki bölümümüzde de Roswaal ile görüşeceğiz. Fakat ne kadar 10 kasım olmasından memnun olmasam da yarın doğum günüm, o yüzden kendime minicik bir tatil ilan edip yarın bölüm atmayacağım. Bu arada re:zero çevirisini yayınlayacağımızı da yine iki yıl önce doğum günümde netleştirmiş ve ardından başlamıştık. Ah nasıl da heyecanlıydım... O günden bugüne hayatımda çok şey değişti ama hala burdayız, bakalım bu yolculuğu daha ne kadar sürdüreceğiz... Kendinize iyi bakın arkadaşlar, pazartesi tekrar görüşmek üzere :)

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr