—Kendisini öne atarak, hızla koşuyordu.
Kaşlarından gözlerine damlayan terler rüzgarla savruluyordu. Onları hiçe sayarak gözlerini kırpıyordu. Ciğerleri aldığı her nefeste acıyordu, iç organlarıysa düğüm düğümdü.
Dişlerini sıkarak tüm bu acıları defediyordu. Zihninde geriye kalan tek şey ‘gol’ kelimesiydi.
“—!”
Uzaklardan biri bağırıyor, sesi koşmakta olan Subaru’ya giderek daha da yaklaşıyordu. Bu seslenişi bir işaret, bir uyarı görerek koşmaya devam ediyor, ediyor—
“—!”
Çılgınca bir ses onu içine çekiyordu. Görüşünü teslim alan beyaz ışığa aldırış etmeksizin koşuyordu. Ve-
???:”Gol, doğrusu!”
Yere acemice çiziktirilen bitiş çizgisini aşar aşmaz yer ve gök yer değiştirmişti. Küçük yabani otlar saçlarına karışırken elini kafasına götürerek öne doğru takla attı. Alışkanlık edindiği bu hareketle ivmesini öldürüp gereksiz iki takla daha attıktan sonraysa yere serildi.
Subaru: “Bhaahhh! Auhhg! Her yerim acıyor! Her şey batıyor! Ama bitti! Başardım!”
Ardı ardına kesik nefesler alsa da bağıracak gücü bulmuştu. Bir yandan tekleyen kalbini canlandırmaya çalışıyor, bir yandan da şikâyet ediyordu. Bu bitkinliği yalnızca bir yıpranma veya bu çabayı yalnızca bir güç harcama olarak göremezdi. Bunun son olmadığını, daha önünde çok şey olduğunu hatırlamak zorundaydı. Kendisine o tatmini vermek için bitiş çizgisinin nerede olacağını belirlemeye çalıştığı her seferde elini göğsüne koyar ve o geceyi düşünürdü.
???: “İyi iş, Subaru, sanırım.”
Subaru’nun görüşüne ufak bir siluet girmişti. Abartılı kıyafeti, uzun, açık renk saçlarıyla sevilesi bir kız—Beatrice.
Kıvrımlı elbisesiyle bulunduğu çimlere uyum sağlayamayan kız, Subaru’ya bir havlu uzatmaktaydı. Havluyu kabul eden Subaru kafasını şevkle kurulamaya başladı.
Subaru: “Ah, teşekkürler. Biraz serinlemek istiyordum, harika oldu.”
Beatrice: “Sen bu işi bana yıkmadan önce havluyu serinletenin Petra olduğunu söyleyeyim. Git ona teşekkür et de sevinçten zıplasın, sanırım.”
Subaru: “Petra gerçekten çok düşünceli. Ama hey, seni dışarıda görmek tuhaf, Beako. Her zamankinden farklı havada olmana yol açan bir şey mi var?”
Subaru kollarını savurup oturarak Beatrice’in yanına kaymış, Beatrice ise elini kalçasına yerleştirip bakışlarını kaçırmıştı.
Beatrice: “Geçici bir heves, doğrusu.”
Subaru: “Oo vayy, demek sadece geçici bir heves ha.”
Beatrice: “…Ve bir de elinden geleni yaparken seni bizzat izlemek istedim, sanırım.”
Hala göz teması kurmuyor olan Beatrice gizli niyetini rahatlıkla ifşa etmişti. Artık çok daha dürüsttü. Subaru zamanla onun güvenini kazandığını hissediyordu. Beatrice, sırıtmakta olan Subaru’ya bir şeyler söylemek ister gibiydi ama-
Beatrice: “Bu iş eğlence peşinde koşmaktan daha fazlasını içermeli, doğrusu. Sırada ne var, sanırım?”
Subaru: “Bu ‘eğlence peşinde koşmanın’ başlı başına bayağı yorucu olduğunu söylemeliyim, matmazel. Beklentilerini karşılayıp karşılayamayacağımı söyleyemesem de sırada engelli parkur var.”
Beatrice: “…Ah, tabii ya, doğrusu. Garfiel’in ormanda oluşturduğu oyun alanından bahsediyorsun, sanırım. Enğelli…?'”
Subaru: “Engelli parkur. Ezberlemek için kendini zorlamana gerek yok. Boş ver gitsin.”
Beatrice: “Ama Subaru, senin ağzından çıkan her kelimeyi anlamak istiyorum, doğrusu.”
Ağzından rahatça dökülen bu cümle Subaru’nun yüzünü iyice güldürmüştü. Bu tepki karşısında kafası karışan Beatrice ise söylediği şeyin farkına varır varmaz ifadesini değiştirdi. Yanakları kiraz gibi sevimli bir pembeliğe kavuşmuştu.
Beatrice: “Y-yo, öyle demek ist… sadece ağzımdan öyle çıktı, sanırım.”
Subaru: “Yoyoyo, endişelenme, ben ne demek istediğini gayet iyi biliyorum. Her şey yolunda, ben de seni seviyorum.”
Beatrice: “Hiçbir şey bildiğin yok, doğrusu!”
Subaru kıs kıs gülerek ayağa sıçradı ve suratı asılan Beatrice’i kollarına aldı. Kucaklandığı için memnun olmamış görünen Beatrice’inse herhangi bir şikâyette bulunduğu yoktu.
Beatrice: “Subaru, leş gibi ter kokuyorsun, sanırım.”
Subaru: “O zaman ağzından nefes al. Ya da doğruca mana çek.”
Beatrice: “İstediğin buysa seni kurutabilirim, doğrusu.”
Subaru: “Sonra ağlayan sen olursun ama.”
Beatrice: “Sa-sanki öyle bir şey yaparım da, sanırım! Saçmalamayı kes, doğrusu!”
Beatrice’i kucaklayan Subaru bu şekilde koşturmaya başladı. Sohbetleri esnasında nefes alıp verişi normale dönmüştü. Beatrice ormandaki engeli parkur koşusu için mükemmel bir ağırlık teşkil etmekteydi. Malum, göründüğünden çok daha hafifti. Adeta tüy gibiydi.
Subaru onu kollarında yükseltiyordu, öylesine hafifti ki kanatları çıkabilirdi.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Yeni köşkleri de eskisi kadar yeşillikle çevriliydi. Yemyeşil dağlarda bolca çalı yetişmekteydi. Koşusunu sürdüren Subaru, perçemlerini yıkayan soğuk rüzgârı hissedebiliyordu.
Subaru: “Peki! Taa! Maam!”
Orman öylesine bereketliydi ki göz alabildiğince her yer yeşile boğulmuştu. Subaru o yeşilliklerin arasında koşuyor, elini yandaki kütüğe atıyor, ufak bir sıçrama veya ivmelenmeyle önüne çıkan engelleri aşıyordu. ‘Sıçrama’, engellerin serpildiği alanlarda veya bol binalı kentlerde etkinliği kanıtlanmış bir hareketti. Subaru televizyonda sık sık parkur şampiyonlarını izler, atletlerin insanüstü başarıları karşısında hayran kalırdı. Bir gün bu alanda kendisini eğiteceğiyse kırk yıl düşünse aklına gelmezdi.
Subaru: “Hop! Hah! Tamamdır!”
Subaru’nun Garfiel’e yaptırdığı bu engelli parkurun yıldızı tırmanma aparatıydı. Büyük bir kazık merkezi oluşturuyor, kütüklerse etrafını çevreliyordu. Özünde klasik bir orman spor salonuydu fakat birazcık yenilik katılmıştı.
Yavaşça tırmanmak bile zor görünüyordu. Subaru ise koşusundan aldığı ivmeyle sıçrıyor, el parmaklarıyla hafifçe temas edip ayak parmaklarıyla da kendisini yukarı itiyordu, dikey bir duvarda yükseliyor gibiydi. Gözle takip edilemeyecek hızla ilerliyor, zirveye ulaşmaya çalışıyordu. Ama bu dublörün daha çok yolu ve bu salonun daha yerine getirilecek çok amacı vardı.
Subaru: “Hop! Hop! Hop!”
Subaru zirvedeki belli belirsiz basamağa ulaşmış, sonra da yapının tepesine zıplamıştı. Oradan aşağıya baktı. Yükseklik yaklaşık altı metre kadardı. Tabii ki o yabani, yosunlu zeminde hiçbir şey serili değildi. Toprak bir zamanlar yumuşak olabilirdi fakat şimdi işlek ve sertti. Yani korkunç bir düşüşle canının acıyacağı kesindi. Lakin,
Subaru: “—Hah!”
Subaru hiç tereddütsüz o sert toprağa atladı. Tamamen savunmasız bir şekilde yaptığı bu atlayış her zamanki pervasızlıklarından da kötü görünebilirdi. Ama Subaru hiç tereddütsüz bacaklarını esneterek zeminle temas etti. Darbenin verdiği acıyla çirkin bir ıstırap çekmiş—yo, aslında çekmemişti.
Subaru “—”
Bacaklarını büküp eğilerek öne doğru attığı taklayla darbeden kaçınmıştı. Ardından bir takla daha, sonra da elleri ve dizleri üzerinde bir takla daha atarak en ufak bir yara almaksızın ayağa sıçradı. Sonra da eşofmanındaki toz toprağı elleriyle silkeledi.
Bu da başka bir parkur hamlesiydi: in ve yuvarlan. Bu hamle darbeden kaçınmak için takla atarak inmeyi içeriyordu. Bu sayede ortalama yüksekliklerden güvenle inmek mümkün oluyordu. İnsanüstü kişiler için pek de matah bir şey olmasa da Subaru gibi sıradan insanlar için ölüm kalım meselesiydi. Bu tekniğin pratiğini yapmak bile yapabilecekleri konusunda ufkunu genişletmekle eşdeğerdi.
Subaru: “İşte böyle bir şey. Bu benim hakkımdaki görüşlerini iyileştirir mi?”
Subaru kollarını iki yana açarak tüm performansını izlemiş olan Beatrice’e bakmıştı. Beatrice ise irileşmiş gözleriyle, seyircilere ayrılan kütükte sakince oturuyordu.
Beatrice: “Dürüst olmak gerekirse birazcık şaşırdım, doğrusu. Bir şekilde görüşlerimi de iyileştirdi, sanırım.”
Subaru: “Peki beni seviyor musun?”
Beatrice: “Subaru, son zamanlarda bana ne söyletmeye çalıştığını anlamakta zorlanıyorum, doğrusu!”
Subaru: “Sadece beni sevdiğini bilmek istiyorum.”
Beatrice’in tavrı bunun cevabını fazlasıyla veriyordu. Subaru kırmızı suratlı, öfkeli Beatrice’e gülümsedikten sonra bakışlarını arkasına çevirdi.
Bu nokta gibi ormanın farklı kısımları da Subaru için bir engelli parkura dönüştürülmüştü. Arazi Roswaal’a ait olduğu için hiç kimsenin şikâyet ettiği yoktu. Ama Subaru, ağaçları rahatlıkla temizleyişi ve bu parkuru inşa edişi sonrasında Garfiel’i mesleki olarak inşaat alanına yönlendirme konusundaki dürtüsünü bastırmakta zorlanıyordu.
Garfiel şaşırtıcı derecede maharetli ve detaylara ayak uydurabilen biri çıkmıştı. Belki de bu genç, pervasız yetenek ileride pek çok alanda parlayabilirdi.
Subaru: “Neyse, sanırım bugünlük bu kadar.”
Beatrice: “Evet, sanırım.”
Subaru Beatrice’in fırlattığı havluyu alıp terlerini sildi. Ardından bacaklarını, belini ve geri kalan uzuvlarını esnetmeye başladı. Eski dünyasında esnemenin önemini zaten anlamıştı ama şimdi esaslı egzersizler yaparken esnemenin faydasını gerçek anlamda görebiliyordu.
Bacaklarını 180 derece açamazdı fakat daha esnek bir hale geldiği kesindi. Ayağını yakınlardaki bir ağacın gövdesine yerleştirerek bedenini esnetmekteydi. Ardından oturup bacaklarını yaydığında da Beatrice arkasına dolanıp öne doğru eğilebilmesi için sırtına bastırmaya başladı.
Subaru: “Esnemem bitti. Tamamdır, hadi köşke damlayalım.”
Beatrice: “Aynen öyle, doğrusu.”
Önceleri bu yorum karşısında bir hakaret işitebilirdi ama bu defa tartışmasız kabul görmüştü. Beatrice Subaru’nun kendisiyle iletişim kurma tarzına da ona vereceği yanıtlara da alışmıştı. Böylece Subaru’ya doğru uzandı ve ikili el ele tutuşarak ormandan ayrıldı.
#Eveeeet, tekrar merhaba arkadaşlar. Sonunda arc5e başladığımız için anlamsızca mutluyum, size bu satırları sırıtarak yazıyorum
İf hikayesinden bu arcta olacaklarla ilgili biraz spoiler almış olsak da detayları bilmiyoruz ( En azından çoğumuz bilmiyor ). Kahramanlarımızı bekleyen büyük olaylar var. Ve bunun farkında olan Subaru da kendisini geliştirmek için spora başlamış. Vallahi ilk cümleleri çevirirken daha ilk bölümden nereye koşuyor bu yaa diye biraz paniklemiştim. Olayı anlayınca içim rahatladı. Hele Beatrice'in bu sevimli hallerini görünce günüm aydınlandı, malum ifteki halini biliyoruz.
Neyse gevezeliği sonlandırıyorum. Şimdilik yine iki günde bir bölümle devam edeceğiz. Kızımdan ve işlerden fırsat buldukça daha sık bölüm atmaya çalışacağım. Tekrar görüşene kadar kendinize iyi bakın!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..