Subaru: “Beako, mana çekerken kendini tutuyor musun? Normalden daha az çekiyormuşsun gibi geliyor.”
Beatrice: “Hiç değilse sen bitkinken dikkatli olacak kadar düşünceliyim, sanırım.”
Subaru: “Aman aman, kısacık iki saatte fikirlerin ne kadar da değişmiş! Ama bu yüzden zorlanmanı istemeyiz, her zamanki tüketimine geri dön.”
Subaru tutuşmuş ellerini kaldırarak buruk bir şekilde gülümsedi ve Beatrice de ona attığı kısa bir bakışın ardından iç çekti. Sonra da her zamanki hissiyat bir anda geri döndü. Beatrice dosdoğru Subaru’nun kapalı geçidinin içine girmişti. Bu, geçidi kullanmadan Subaru’dan mana çekme yöntemiydi. Yalnızca Beatrice’e mahsus bu giriş Subaru’nun hayat çizgisiydi.
Subaru’nun hırpalanmış geçidi işlerliğini tamamen yitirmişti. Ama geçidini yitirmiş olması odunun az miktarda mana üretmesine engel değildi. Hatta bir çıkış olmamasına rağmen üretilen mana miktarı giderek artmaktaydı. Subaru’nun içindeki mana bir noktada delirecek ve Subaru fazla şişirilmiş bir kurbağa misali patlayacakmış gibi geliyordu—anladığı kadarıyla durum böyleydi.
Gerçekten patlayıp patlamayacağı bir kenara bırakılırsa Beatrice, bu durumun tehlikeli olduğunu söylüyordu. Aralarındaki kontratı sürdürmek için gerekli mana değişimi meseleyi çözümlüyor olsa da Subaru ve Beatrice’in her gün en az bir defa fiziksel temas halinde bulunması gerekiyordu. Subaru durmaksızın ufak miktarlarda mana stokluyor, Beatrice de fonksiyonlarını yerine getirmek için mana ihtiyacı duyuyordu. Yani hem kişilik hem de yapı gereği birbirlerine mükemmel bir uyum sağlıyorlardı. Gerçi,
Subaru: “Kontratla bağlı olduğun kişi dışındakilerden de mana tüketebiliyor olsaydın seni rahatlıkla mega loli modunda tutabilirdik.”
Beatrice: “Bunu düşünüp durma, sanırım. Bu konuda uzun zaman önce anlaşmıştık, doğrusu. Ve sen ufak miktarlarda olsa da mana biriktiriyorsun, sanırım. Bir serçenin gözyaşlarından ufak olsa da birikiyor.”
Beatrice yalnızca kontrat içerisinde olduğu kişiden mana çekebilen bir yaradılışa sahipti. Daha önceleri Roswaal’ın köşkünde diğer insanlardan da durmaksızın ve rastgele mana çekebiliyordu fakat görünen o ki bunun altında Yasaklı Kütüphanenin aracılığı yatıyordu.
Beatrice: “Yasaklı Kütüphane köşkteki varlıklardan çektiği manayla benim mana alımımı yönlendirmek üzere ayarlanmıştı, doğrusu.”
Beatrice’in açıklaması bu şekildeydi. Yani bolca manası olan Garfiel’den de uçsuz bucaksız bir mana havuzuyla boğuşan Emilia’dan da mana çekemiyordu. Birileri Subaru’ya sessizce, işler tabii ki mükemmel olmayacak dermiş gibiydi.
Ama bu durum onu başta hayal kırıklığına uğratmış olsa da şu anda böyle olmasından memnundu. Beatrice’e dokunmak yalnızca ilişkilerini temsil eden bir ritüelden öteydi, bağlantılarının gerçekliğini hissetmekten hoşlanıyordu. Bir ruh sanatları kullanıcısı olan Subaru ile ruh olan Beatrice’in ilişkisi normalden farklıydı. Onların işleri bu şekilde yürüterek ortaklıklarının temsil ettiği şeyi tanımaları gerekiyordu.
Beatrice: “Ben tamamım, doğrusu. Bugünlük yeterli, sanırım.”
Subaru: “Ta, mam, haauh… hiç, bir, şey, olma, dı… haa… haa…”
Beatrice: “Anlamsız cesaret gösterilerinle ilgili yorum yapmama kararı alalı çok oldu, doğrusu.”
Günlük ritüellerini tamamlayan Beatrice, Subaru’ya dümdüz bir bakış attı. Bu sırada ikili orman yolundan çıkıp asfalt yola ulaşmış, köşke yaklaşmıştı. Bu yol Arlam Köyü zamanlarını anımsatıyor olsa da artık yakınlardaki Costuul kasabasına bağlanıyor, eskisine nazaran çok daha az ıssız hissettiriyordu.
Beatrice: “Seçim yapacak olsaydım tercihim sessiz ormandan yana olurdu, sanırım.”
Subaru: “Bence gürültülü şehirlerin de sessiz ormanların da bir cazibesi var. Ben birini diğerine değişmezdim. Ama gördüğüm tek büyük şehir Başkent olduğu için Costuul bayağı garip geliyor.”
Beatrice: “Hhmph, doğrusu. Subaru, fikirlerin Betty’ninkilerle uyuşmuyor, sanırım.” diyen Beatrice açık bir tatminsizlikle suratını asmıştı.
Subaru ise onu önüne çekip “tabii tabii” sözleriyle azarlayarak köşk yolunda yürümeye devam ediyordu. O sırada,
???: “—Subaru-sama! Beatrice-chan!”
Birinin isimlerini söyleyişiyle ikilinin bakışları yukarı çevrildi. Köşk yolundan kendilerine doğru bir kız koşturmaktaydı. Görünüşü ve sesi tanıdıktı, sevimli suratıysa Subaru ve Beatrice’i görüşüyle aydınlanmıştı. Omuz hizasındaki kestane rengi saçları rüzgarda savruluyor, kedi gibi yuvarlak gözleri ifadesini daha da büyüleyici kılıyordu. Dost canlısı, sevilesi tavrı, gören herkesi gülümsetecek düzeydeydi.
Erişilemez, tatlı bir yaban çiçeği. Bu, Petra Leyte için uygun bir tarif olurdu.
Petra: “Ben de tam sizi aramaya çıkıyordum. Çok şükür birbirimizi ıskalamadık.”
Diyen Petra bir eli göğsünde, nefes nefese koşturup gelmişti. Subaru, göğüs hizasına dek uzamış olan kızın kafasına hafifçe vurarak karşılık verdi.
Subaru: “Acelen ne? Bir yere kaçmadık ya. Bizim için mükemmel sıcaklıkta turtalar falan mı pişirdin yoksa?”
Beatrice: “O zaman acele etmen mantıklı olurdu, doğrusu. Çünkü turta inanılmaz önemli bir şey, sanırım.”
Petra: “Hayır! Ondan değil! Çok kötüsünüz!”
Petra ciddiyetle başını sallayan Beatrice’e cevaben yanaklarını şişirmiş, sonra da Subaru’nun elini kafasından çekmek adına uzanmıştı. Ama eli onun eline dokunur dokunmaz duraksadı ve o eli tutmaya devam ederek, giderek kızaran yanaklarla,
Petra: “Turtaları bir kenara bırakırsak, gelme sebebim başka bir şeydi. Köşke bir ziyaretçi geldi. Emilia-sama da seni getirmemi ve…”
Subaru: “Bekle, Petra. Orada dur bakalım. Korkunç bir hisse kapılıyorum.”
Petra: “Ha?”
Bariz şekilde tetikte olan Subaru Petra’nın lafını kesmişti. Petra şaşırmış görünse de Beatrice şaşırmamıştı. Eh tabii. Beatrice yeni köşke taşındıkları günden bu yana Subaru’yla olduğu için bu tarz şeylere daha önce de tanık olmuştu. Sığınaktan ayrıldıkları günden bu yana pek çok şey yaşanmıştı.
Subaru: “Ve konuşma hep tıpatıp aynı şekilde ilerler. Ne zaman sen, Frederica, Otto veya Garfiel beni aramaya çıksa başım belaya girer. Bu kadarını öğrendim.”
Beatrice: “Subaru dışarıdayken ansızın gelen bir ziyaretçi… Sahiden de bu belaya yol açacak bir mhotif, sanırım.”
Petra: “B-Beatrice-chan, Subaru-sama’nın kullandığı kelimeleri kullanıyorsun…! Subaru-sama, ona tuhaf şeyler öğretmeyi bırak!”
Subaru: “Köşktekiler Beako’nun ne isterse yapacağı konusunda hemfikir. Ama her neyse, ziyaretçiye dönelim. Petra, Beatrice’le ben karnımız ağrıdığı için gelemiyoruz.”
Petra: “Hayır! Bunu! Yapamazsınız! Emilia-sama çok öfkelenir! Ve ona itaatsizlik etmek için hiçbir sebebim yok. Hadi, bu taraftan!”
Petra eskiden tam bir Subaru taraftarı olsa da burada yaşamak onu gerekli zamanlarda Subaru’ya karşı çıkabilmeye alıştırmıştı.
Elleriyle Subaru’nun kolunu tutup onu gücü yettiğince çekiştirmeye başlamıştı. Subaru da eli hala elinde olan Beatrice’e bir bakış atarak,
Subaru: “Beako.”
Beatrice: “Gününün tadını çıkar, doğrusu.”
Subaru: “Sen de geliyorsun!”
Beatrice: “Ghhah, sanırım!”
Bir yardım ricası olarak başlamış ve çabucak anlaşmazlığa çevrilmişti. Beatrice hızlıca kurtulmaya teşebbüs etse de Subaru Beatrice’in sol elini sımsıkı tutmuş durumdaydı. Sağ eli de Petra tarafından tutulduğu için kaçışı yoktu. Petra Subaru’nun, Subaru da Beatrice’in kaçmasına izin vermiyordu ve böylece üçlü saçma sapan bir anlaşmayla köşk yolunu tutmuştu.
Subaru: “Ziyaretçiyi kovmak için artık çok geç olduğunu biliyorum… ama keşke daha önceden haberimiz olsaydı.”
Petra: “Yani ulaklarını karşılayacak bir ulağımız olsaydı mı diyorsun? Ama o zaman da onları beklemek için dışarı çıkmamız gerektiğini bilmezdik. Bu kadarı ortada.”
Subaru: “Sadece bu konuda bir şey yapmış olsaydık herkesin akıl sağlığı ve ilişkileri için daha iyi olurdu diyorum. Her neyse, ziyaretçinin kim olduğunu biliyor musun, Petra?”
Normalde ziyaretçileri karşılayan kişi Petra, Frederica veya Ram olurdu. Bu üçünden biri. E Petra Subaru’yu bulmaya çıktığına göre de bu iş diğer ikisinden birine kalmış demekti.
Petra: “Umm, şey, pek sayılmaz…”
Subaru: “Bilmiyor musun? Armalarını görmemiş olabilirsin ama ulaklarını görmüş olmalısın. Görmediysen bile eminim seni bizi aramaya göndermeden önce bir şeyler söylemişlerdir…”
Petra: “İnanılmaz aceleleri vardı, ziyaretçinin çok önemli olduğunu söylediler. Ama bence çok da önemli görünmüyorlardı.”
Subaru: “İnsanları görünüşlerine göre yargılayamazsın. Bazen güçlü lüleleri olan kızlar karanlık güçlere sahip olabilir. Sen onları elbiseli loliler olarak görsen de aslında—”
Beatrice: “Kes şunu, sanırım!”
Beatrice’in şakasını sonlandırışıyla Subaru’nun sesi kesilmişti. Sessizleşen Subaru’ya bakan Petra ise hala endişeliydi.
Petra: “Artık ben de insanları görünüşlerine göre yargılamıyorum.”
Subaru: “Bu çok iyi, Petra. Seni neyin değiştirdiğini bilmiyorum ama önemli olan değişmiş olman.”
Petra: “Köye gelen çirkin gözlü hizmetlinin tam bir ucube olduğunu düşünmüştüm… ama aslında değilmiş.”
Subaru: “Esprim geri tepti!”
Beklemediği yerden vurulan Subaru kafasını Petra’ya doğru kaldırmıştı. Kendisiyle ilgili ilk izleniminin bir önemi yoktu, mühim olan az önce söylediği şeydi. Petra insanları görünüşlerine göre yargılamıyordu ama buna rağmen gelen ziyaretçinin tuhaf olduğunu düşünmüştü.
Subaru: “Ee neye benziyordu?”
Petra: “Galiba… bir kediye?”
Subaru: “Kediye mi?”
#Eğlenceli bir bölümdü. Subaru-Beatrice ilişkisini zaten çok seviyorum. Petra'nın soktuğu laf da mükemmeldi, vurdu gol oldu
Bu arada köşke kediye benzeyen biri gelmiş. Tabii ki merak edip sıradaki bölümü açtım ve kimin geldiğine baktım. Ferris olmadığını baştan söyleyeyim de heyecanlanmayın
Açıkçası ben animeyi izleyeli bayağı oldu, o yüzden gelen karakteri pek çıkartamadım. Ama siz belki tanırsınız. Neyse neyse, spoiler vermiyorum. Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..