Subaru kafasını kaldırırken Mimi kollarını sallayarak öne geçti. ‘Parti’ oldukça abartılı bir kelimeydi ve durduk yere ortaya atılıvermişti.
Subaru: 「Anastasia-san’dan… bir parti daveti? Ama ne oldu ki? Kutlayacak bir şey mi var?」
Mimi: 「Kutlama? Kutlu? Neyse ne! Kim takar ki, yemek yiyecek ve içki içeceğiz, çok eğlenceli olacak! Çok! Eğlenceli!」
Subaru: 「İçmek için çok genç olduğun ortada.」
Mimi: 「Heeheehee. Ben bu yıl itibariyle bir yetişkinim! Patron artık içki içebileceğimi söylüyor! Ama Leydim içemezsin diyor.」
Mimi göğsünü kabartmış, saçlarındaki zilli takılar ahenkle şıngırdamıştı. Bu sırada gözleri şaşkınlıkla açılan Subaru,
Subaru: 「Ne, içmeye iznin var, öyleyse tamamen büyüdün mü yani?! Yok artık. Kaç yaşındasın ki sen!」
Mimi: 「On beş oldum! Yani artık yetişmiş bir yetişkinim. Kocaman bir kızım!」
Subaru: 「Kocaman kızlar ilkokuluna gidermiş gibi konuşmaz! Ama neyse…」
Yeniden toparlanan Subaru kendi dünyasıyla bu dünya arasındaki yetişkinlik farkını idrak ederek elini göğsüne yerleştirmişti. Özünde kendi reşitlik törenleri gibiydi. Reşitlik/yetişkinlik bu dünyada on beş yaşında başlıyor, o noktada içki ve sigara yasal hale geliyordu.
Subaru: 「…böyle düşünmekte haklı mıyım, Petra?」
Petra: 「Evet, haklısın. Ama daha detaya inersek erkeklerin on beş yaşında iş bulmak için evden ayrıldığını, bazı kızlarınsa o sıralarda evlenmeye başladığını ekleyebilirim. Evlenmeyen kızlar da genellikle çalışmaya başlar. Benim gibi.」
Subaru: 「Yani sen evinden bayağı erken ayrıldın. Girişken bir kızsın.」
Petra: 「Heehee, ben giriş… Bunun bir iltifat olduğunu sanmıyorum.」
Petra bakışlarını Subaru’ya dikmişti, Subaru ise bitkin haldeki Beatrice’e dönmüş vaziyetteydi. Mimi tarafından serbest bırakılan kızın at kuyrukları karman çorman olmuştu ve Subaru’ya acı bakışlar atmaktaydı.
Beatrice: 「Senin idmanına katılıp bu kedi tarafından tartaklandıktan sonra Betty tükendi, sanırım… Subaru, taşı beni, doğrusu.」
Subaru: 「Katılmak mı? Tek yaptığın izlemekti…」
Beatrice kollarını iki yana açıp Subaru’ya uzanırken Subaru da onu kollarına aldı. Eskiye nazaran çok daha kaslıydı ve Beatrice de tüy kadar hafif olduğu için ağırlığı onu hiç rahatsız etmiyordu. Gerçi kızını kucaklamış bir baba gibi görünmeye başlamıştı ki bu da pek ideal bir manzara değildi.
Mimi: 「Oooh! Bebeği kucakladın! Harika! Beni de kucakla! Beni de!」
Subaru: 「Patronun olsa neyse ama ben fiziksel olarak bunu başaramam. Talebin reddedildi.」
Mimi: 「Ne! Bu hiç adil değil! Adil değil! Haksızlık! Haksızlık!」
Mimi Beatrice’i kucaklayan Subaru’nun etrafında dolanıyor, her nedense Beatrice de galip bir edayla gülümsüyordu. Fakat Mimi en nihayetinde Subaru’nun eşofmanına tutunarak,
Mimi: 「Tamam o zaman! Ben de tırmanırım!」
Subaru: 「Aptal! Dursana, beni devireceksin. Petra onu durdurmama yardım—ne yapıyorsun?」
Petra: 「Ah, emmm, kıskanmış falan değilim. Hayır. Ama ben de sana tırmansam sorun olur mu, Subaru- sama?」
Subaru: 「Umm, evet!?」
Subaru küçük bir kızı taşıyor, bir kedi kızla bir hizmetçi kız da dur durak bilmeden ona tırmanmaya çalışıyordu. Antredeki saçmalıklar bir sonuca varamadan süregeliyordu. Bu sırada,
???: 「—Ben dönmeniz uzun sürdü sanıyordum ama siz burada, antrede maymunluk ediyormuşsunuz.」
İşitilen buz gibi ses Subaru ve Petra’yı dimdik ayaklandırmış, Mimi’nin gözleri merakla ışıldarken Beatrice iç çekmişti.
Sesin kaynağı antredeki merdivenlerdi. Bakışlarını yukarı kaldıran Subaru, dördünü de görebilen bir kızla karşılaşmıştı. Pembe saçlı kız, kısa bir hizmetçi üniforması içerisindeydi. Kiraz kırmızısı gözleri duygusuzdu ve güzel olmasına rağmen sevimli hiçbir yanı yoktu. Bu kişi Petra’nın meslektaşı ve köşkteki hizmetçilerin başı olan Ram’dı.
Subaru’ya attığı soğuk bakışlar eşliğinde 「Ha.」 sesiyle homurdanarak,
Ram: 「Ahlaksızlık.」
Subaru: 「Asıl bu sonuca vararak ahlaksızlık eden sensin! Belki kulağa nasıl geldiği üzerine tartışılabilir ama yine de yürek ısıtıcı bir manzara bir kere!」
Ram: 「Gerçekliği her seferinde amacına uyacak şekilde çarpıtıyorsun. Ama, Barusu, unutmaman gereken bir şey var. —Ben yalnızca gördüğüm şeyi yargılarım.」
Subaru: 「Belki bakmaya başlamadan önce tuhaflık filtreni kaldırmayı deneyebilirsin, olur mu?」
Ram ilgisiz bir bakış atmıştı, onu dinlemeye gönülsüz görünüyordu. Sersemlemiş haldeki Subaru’yu hiçe saydıktan sonraysa bakışlarını anında titremeye başlayan Petra’ya çevirdi.
Ram: 「Petra. Sana Barusu’yu gerekirse ensesinden tutup getirmeni söylemiştim. Neden onunla antrede oynuyor olduğunu açıklamak ister misin?」
Petra: 「Ü-üzgünüm Kız Kardeş Ram.」
Ram: 「Beni dinlemiyorsun sanırım, Petra. Sana neden antrede oyalandığını sormuştum?」
Subaru: 「Korkunç bir abla gibi davranmayı bırak. Sadece benim boş işlerimdi. Petra’nın suçu yok.」
Ram: 「Tabii ki suçu var. Seni pataklarım, Barusu.」
Subaru: 「Belki azıcık suçu olabilir!」
Bu tavizden memnun kalan Ram çenesini kaldırarak arkasındaki odayı işaret etti.
Ram: 「Emilia-sama’yı bekletmemelisin. Barusu, üst kattaki salona. Petra, yemek odasına. Beatrice-sama, Barusu’ya eşlik et.」
Beatrice: 「Tabii ki, sanırım.」
Mimi: 「Ya ben? Hadisene, ya ben?」
Petra pişman bir şekilde Subaru’nun kolunu bırakmış olsa da Subaru, enerjik kedi kızın sıkı tutuşundan kurtulamamıştı. Bu sırada Ram yanağına düşen saçları iterek,
Ram: 「Sizin de Barusu ile birlikte salona geçmenizi rica edeceğim, sayın konuğumuz. Korkarım ki birlikte geldiğiniz kişi yokluğunuzdan rahatsız olmuş durumda.」
Mimi: 「Pekiiii. Sanırım dönmem lazım. Anlaştııık.」
Ram bile konuklara kibar davranırdı. Bu sırada Mimi yüksek sesli bir kahkahayla yanıtını vermiş fakat Subaru, duymazdan gelemeyeceği bir detay yakalamıştı.
Subaru: 「Birlikte geldiği kişi mi? Ama yalnız geldiğini söylemiştin?」
Mimi: 「Söyledim ve söylediğim gibi de oldu. Hetaro, Tivey, Patron, Julius veya Leydim burada değil. Ama Joshua burada. Ben tek başıma Joshua’nın kormasıyım, koruğasıyım?」
Subaru: 「Koruma?」
Mimi: 「Evet! Korruma!」
Mimi sırıtarak göğsünü kabartmış, Subaru ise kafasını okşadıktan sonra yeniden Ram’a dönmüştü.
Subaru: 「Üzgünüm. Yalnızca Mimi’nin geldiğinden emindim. Birini beklettiğimden haberim yoktu.」
Ram: 「Öyle görünüyor. Sorun değil ama acele et. Emilia-sama’nın sabrı yakında tükenecek.」
Subaru: 「Buna izin veremem. Tamamdır, sonra görüşürüz Petra. Hadi gidelim, Mimi.」
Mimi: 「Huuuu!」
Peki bu gizemli Joshua kimdi? Anastasia’nın grubundan, Subaru’nun tanımadığı biri olsa gerekti. Onu elçi olarak gönderip Mimi’yi koruması olarak atadıklarına göre uygun bir rütbe taşımalıydı. Mimi ona saygılı bir şekilde yaklaşsaydı önemli bir görevi olduğu sonucuna varılabilirdi ama Mimi’nin arkadaşlık konusunda ayrım gözetmediği düşünülünce bir çıkarım yapmak pek de mümkün olmuyordu.
Petra: 「Her şey düzene girince turtaları pişireceğim. Tatlarına bakarsın, değil mi, Subaru- sama?」
Petra odadan çıkmadan önce bu sözleri fısıldamıştı. Frederica yemek odasında onu bekliyor olmalıydı. Subaru salonda yemek servisi yapılıp yapılmayacağını bilmiyordu fakat her halükarda Petra’nın turtalarını yiyemeden önce bir hayli vakit geçecekmiş gibi görünüyordu.
Subaru: 「Salonda Emilia-tan dışında kimler var?」
Ram: 「Roswaal-sama henüz dönmedi, bu yüzden geriye Otto ve Garf kalıyor. Gelen kişi kılık değiştirmiş bir suikastçıysa Garf icabına bakmak için yeterli olacaktır.」
Subaru: 「Doğrudan saldırılar konusunda endişelenmemiz gerektiğini sanmıyorum. Emilia-tan’a Otto’yu gerektiğinde kalkan olarak kullanmasını daha önce de söylemiştim.」
Ram: 「Kendimi tehlikede hissedecek olursam ben de aynı şeyi yapacağım.」
Otto’ya gösterdikleri muameleyi anlatacak bir kelime yoktu. Aslında yo, vardı. Her halükârda o üçlü salondaysa Otto kaldırabileceğinden fazla yükün altında demekti. Üzerindeki baskıyı çabucak azaltmadıkları takdirde biricik İç İşleri Bakanlarından olabilirlerdi.
Beatrice: 「Hiçbir zaman ödülünü alamayacak, sanırım. Sizinle neden arkadaş olduğunu hala anlamış değilim, doğrusu.」
Subaru: 「Başkaları için görünmez olabilir ama Otto’yla erkeksi dostluğun sağlam bağıyla bağlıyız. Bağımız taş gibi sağlam.」
Mimi: 「Ooh! Taş gibi!」
Ram iç çeke çeke üçlüyü salona, merdivenlerden sonraki ilk odaya ulaştırdı. Ardından kapıyı çaldı ve kapı içeriden açıldı. Oradan uzanan suratın sahibi,
Garfiel: 「Sonunda geldin, Kaptan. Gelmen öyle uzun sürdü ki gidip seni getirmem gerektiiini düşünmeye başlamıştım.」
Subaru: 「Hepiniz beni aramanız gerektiğini söyleyip Otto’yu içeride tek başına bıraksaydınız ne komik olurdu!」
Garfiel: 「Lanet olsun, gerçekten öyle olurdu. Deli gibi sağa sola yürüyüp paniklediiini hayal edebiliyorum.」
Kısa sarı saçlı, keskin dişli ve alnında karakteristik bir yara izi taşıyan Garfiel, Subaru’yla haylaz bir sırıtış paylaşmaktaydı. Kıpırdayan çenesi ve bağlı kollarıyla görev yerinin kapının önü olduğu belli oluyordu.
Garfiel: 「Hadi girin. Misafirimiz konuşcaksak senin de burda olman gerektiini söylüyo. Otto ve Emilia-tan onu karşılamaya çalıştı ama tam bi komediydi.」
Subaru: 「Dürüst olmak gerekirse bunu izlemeyi çok isterdim.」
Ram: 「Ahmaklığı kesin de odaya girin. Yeterince geciktik zaten.」
Subaru: 「Aah!」
Ram Subaru’nun arkasına tekmeyi geçirmiş ve Subaru sendeleyerek odaya dalmıştı. Olaya bir anda dahil oluşu esnasındaki tuhaf duruşuysa salondakilerin gözlerini ona dikmesine yol açmıştı. Odaya hakim olan duygular sırasıyla rahatlama, öfke ve kafa karışıklığıydı.
Subaru rahatlayan ve öfkelenen kişilere gecikmesinin ardındaki sebepleri açıklama dürtüsünü bastırarak bakışlarını ‘kafası karışan’ kişiye çevirdi.
???: 「—」
Aşırı resmi, yakışıklı adam, Subaru’nun bakışlarına karşılık vermekteydi. Uzun, ince bedeni iyi dikilmiş bir kıyafetle çevrelenmiş, uzun, mor saçları atkuyruğu şeklinde toplanmıştı. Bilge bir havası vardı ve tek çerçeveli gözlüğü bu havayı iyice destekliyordu. Sarı gözleri oldukça keskindi ve yabancı bulduğu Subaru’ya bakan gözlerindeki keskinlikle birleşen asık suratı memnuniyetsizliğini gözler önüne seriyordu. İki tarafın da birbirleriyle ilgili ilk izlenimi pek hoş değildi.
Adam: 「Peki bu kişi…?」
Konuşan ilk kişi ziyaretçi olmuştu. Bakışlarını Subaru’dan ayıran genç adam karşısında oturan iki kişiye dönmüştü. Başını sallayarak onu yanıtlayansa gümüş saçları sırtına dökülen güzel kız oldu.
Emilia: 「Doğru ya. Geç geldiği için özür dilerim. —Bu kişi benim şövalyem, Natsuki Subaru.」
Subaru’nun omurgasına bir karıncalanma gelmişti. ‘Benim Şövalyem’ kelimeleri onu her defasında esir alacak kadar harikaydı.
Adam: 「A-acaba biraz, ah, mest olmuş göründüğünü söyleyebilir miyim…?」
Beatrice: 「Subaru. Tuhaf surat ifadeleri yapmayı bırak, sanırım. Senin şey ol… ha? Emm, biraz zorluyorsun, doğrusu. Yo, dur, çok sıkı tutuyorsun—Suba–Subaru! Ouuv! Aahh, sanırım!」
Subaru: 「—Aah! Ahh, pardon. Sendelemişim.」
Kendisini duygularından koparmak için Beatrice’i neredeyse öldüresiye sıkacaktı. Buna Beako Sarılışı veya ayı gibi sarılış da denebilirdi. Öyle bir şeydi. Her neyse. Subaru, ziyaretçinin şüpheli bakışları altında boğazını temizleyerek Beatrice’i yere indirdi.
Subaru: 「Az önce de bahsedildiği üzere, bendeniz Natsuki Subaru. Karşınızda duran Emilia-sama’nın şövalyesi olarak hizmet vermekteyim. Sizinle tanışmak oldukça memnuniyet verici.」
Adam: 「—」
Eşofman takımı birazcık pejmürde bir hava katsa da tavırları görgü kurallarına son derece uygundu. Önceleri şövalyelerin davranışlarıyla dalga geçse de şimdi kendisi denedikçe bunu şaşırtıcı bir şekilde uygun bulur olmuştu. Tabii bu tavırların ona gerçekten uyup uymadığı başka bir meseleydi. Yine de o, kendisini şövalyeliğe daha yakın hissediyordu. Tek bir hatasında alay konusu olacağını bilmenin verdiği baskı katı bir ciddiyet katıyordu. Bir Şövalye Fanatiği olan Garfiel’in yoğun bilgileri sayesinde de şövalyelerin yüz karası olmayacak derecede gelişmişti.
Kapıya doğru kısacık bir bakış atan Subaru, Garfiel’in tatminkâr bir şekilde kendisini izlemekte olduğunu görmüştü. Bu bakışı fark eden Garfiel ise hareket çekerek karşılık verdi. Ne yazık ki Subaru’dan bu hareketi öğrenmiş olsa da yanlış yerlerde kullanıyordu. Subaru iyi bir öğretmen olabilirdi fakat Garfiel, bir öğrenci olarak başarısızdı.
Adam: 「Beni şımartıyorsunuz. Ben… Bendeniz Joshua Juukulius , sizi Anastasia Hoshin-sama’nın elçisi olarak ziyaret etmekteyim.」
Subaru: 「Öyleyse size Joshua-san diyeceğiz. Ne hoş bir isim. Bu arada dakik davranamadığım için özür dilemek zorundayım. Müsaadenizle—Juukulius mu?」
Subaru, diplomatik süslemelerinin ortasında kendisine tanıdık gelen bir kelime karşısında kafasını kaldırmadan edememişti. Joshua kafasını sallayıp, 「Evet」 derken,
Emilia: 「Doğru, Subaru. Joshua Julius’un küçük kardeşi. Ve ikisi birlikte Anastasia’yı destekliyor, çoook tatlı değil mi?」
#Aslında bu bölümü de üçe bölmeyi düşünüyordum ama hem birazcık daha uzun olsun hem de gelenin kim olduğunu görün istedim. Bir sonraki kısımda da birazcık Julius hakkında konuşacak ve neden geldiklerini öğreneceğiz. Bu arada bölüm ismi biraz tuhaf, bölümün tamamını okumama rağmen öyle tam oturan bir çeviri yapmak mümkün olmadı, çünkü konuyla tam olarak örtüşmüyor. Yine de mühim olan başlık değil, içerik tabii.
O değil de aylardır ölümler, savaşlar falan derken böyle sahneler okuyamıyorduk. Şu son bölümlerde karakterlerin sevimli hallerine çok gülüyorum. Özellikle Otto'yla ilgili sahnelerde çok eğlendim. Gerçekten hiç kıyamıyorum şu çocuğa ya
Siz de bizi bekleyen çetin mücadeleler öncesi bu sevimli bölümlerin tadını çıkartın arkadaşlar, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..