Subaru farklı zamanlardan çağrılmış üç kişi tanıyordu: 400 yıl önce çağrılan Hoshin, 20 yıl önce çağrılan Al ve bir yıl önce çağrılan kendisi.
Aradaki zaman farkını da neden seçildiğini de anlamış değildi ve çılgınca tahminlerde bulunmanın da bir anlamı olmayacaktı. Ama yanız olmadığı kesindi. Tek başına bu bilgi bile içini az da olsa ferahlatmaya yetiyordu.
Anastasia: “—Herkes konağı beğenmiş gibi görünüyor.”
İnce, ahşap kayar kapı sessizce açılmış ve Anastasia bir gülümseme eşliğinde, mükemmel bir zamanlamayla karşılarına geçmişti.
Ve onun yanında da,
???: “Görüşmeyeli çok oldu, Emilia-sama. Geç kaldığım için tüm samimiyetimle özür dilerim. Sizi ilk karşılayan ben olmalıydım.”
Mahcup suratlı bir genç adam ve tatlı, naif bir ses tonu. Yalnızca bu sesi işitmek dahi pek çok kadına bir melekle karşı karşıya olduğunu düşündürebilirdi. Gerçek olamayacak gülünç bir şeydi ama yine de bu ses gerekli renge, güzelliğe ve kuvvete sahipti. İşte bu ses, yalnızca can sıkmak için var olan Şövalyelerin Şövalyesi Julius Juukulius’undu. Yani hiç değilse Subaru’ya hissettirdiği buydu.
Emilia: “Mmm, bayağı olmuştu, Julius. Senin için her şey yolundaymış gibi görünüyor.”
Julius: “İlginize minnettarım. Emilia-sama’nın nezaketi ve güzelliğiyse daha da ilerlemiş. Bakışlarınızın gölgesi bu krallığa güç katıyormuş, dünyanın geri kalanıysa bundan mahrum kalmış gibi…”
Subaru bu konuşmayı her zamanki gibi iddialı ve mide bulandırıcı bulurken Julius bakışlarını ona çevirmişti.
Julius: “Yüz yüze görüşmeyeli bayağı olmuştu. Her zamanki gibi neşeli görünüyorsunuz, Natsuki Subaru-dono.”
Subaru: “…Şu sahte tavırlarına son ver, omurgama bir ürperme geliyor. Subaru-dono’ymuş, hadi oradan, amma anlaşılırsın.”
Julius: “Emilia-sama’nın şövalyesi olduğunuz neredeyse herkesçe biliniyor. Artık ikimiz de o pozisyona yönelik eski saygısızlığınızı geride bırakabiliriz. Her şeyden önce bir şövalye olarak buna yaraşır şekilde davranmayı deniyor musunuz?”
Julius’un saygılı tavrının karşısında Subaru’nun suratı asılmıştı.
Subaru: “Evet, artık onun şövalyesiyim. Bunu başarabileceğim kimsenin aklına gelmezdi ama işte buradayım.”
Julius: “Anlıyorum. Pozisyonun değişse de tavrın değişmemiş. —Öyleyse ben de nezaketi bir kenara bırakacağım.”
Julius resmi tavrını bir kenara atıp hafif bir gülümsemeyle yaklaşarak bakışlarını yerde oturan Subaru’ya dikti.
Julius: “Baştan alıyorum… görüşmeyeli bayağı oldu, Natsuki Subaru. Onurlu bir şövalye olmak için her gün sıkı çalışıyor musun?”
Subaru: “Sormana gerek var mıydı ki? Sonuçta benim onursuz falan olduğumu düşünen biri tarafından fena halde dövülmüştüm.”
Julius: “Saygınlığım saldırı altında gibi görünüyor. Bu olay benim aklımda onurlu bir düello olarak kalmış.”
Subaru: “İşi basitleştirme, seni piç…”
Doğrusu hatalı olan Subaru’ydu ve öyle olmadığını söylemeye çalışsa da kendisini daha kötü göstermekten öteye gidemezdi. Bu yüzden nafile bir şekilde kendisini savunmak yerine Julius’a hakaret etmeyi seçiyordu. Bunu gören Julius, “hmm” dercesine gözlerini kısarak,
Julius: “Eksikliklerini bir şekilde gidermişsin gibi görünüyor. İşleri bir şövalyenin perspektifinden görmeyi başarırsan ilerlersin. Emilia-sama ve Roswaal-sama potansiyeli görebilmiş belli ki. Yine de…”
Julius: “—?”
Subaru’yu takdir eden Julius’un sarı gözleri bir anda Beatrice’in soluk mavi gözleriyle buluşmuştu.
Beatrice: “Ne oldu? Bir hanımefendiye bu kadar sert bakmamalısın, sanırım.”
Julius: “Korkunç bir kabalık ettim. Sizin gibi yüksek seviye bir ruhun burada olmasını beklemiyordum.”
Beatrice: “Betty Subaru’nun partneri, bu yüzden burada olmam çok doğal. Ben senin beraberindeki yarı ruhlardan bambaşka bir seviyedeyim. Benden korktun mu diye merak ediyorum, doğrusu.”
Beatrice ellerini Subaru’nun omuzlarına yerleştirmiş, göğsünü kabartmıştı. Bu huysuz tavrının sebebi Julius’un tek bir konu hariç her şeyde kendisinden düşük olan Subaru’ya karşı takındığı tavırdı. İkisi de ruh şövalyesiyken Subaru’nun kontrat gerçekleştirdiği ruh daha üstün seviyeydi.
Julius’a altı niteliğe sahip altı yarı ruh eşlik etmekteydi. Ulu ruhlarsa ufak ruhların üzerindeki yarı ruhların da üzerindeydi. Yani bu konuda güçlü takım Subaru ve Beatrice’ti.
—Fakat,
Subaru: “Gerçek kabiliyeti baz alırsak öyle çok hatamız ve potansiyel ziyanımız var ki yarı ruhlarla bile kıyaslanamayız.”
Beatrice: “Hmph. Subaru’ya saygısızlık etmeyi kesmezsen… Betty’nin kalbini çarptıran yakışıklı bir adam olsan bile sana Betty’nin partnerini küçümsersen ne olacağını gösteririm, sanırım!”
Subaru: “Kalbini çarptıran yakışıklı bir adam mı!?”
Bu Subaru’nun hiç duymak istemediği bir şey olsa da ilişkilerindeki çatlağın sebebi olan Julius altındaki mantığı anlamıştı.
Julius: “Yanlış anlama, ruhun sana ihanet etmeyecek. Yalnızca ilahi korumam içgüdülerini etkiliyor.”
Subaru: “Koruman mı…? Cidden mi, senin de mi koruman var? Nasıl bir koruma?”
Julius: “Ruh Topluluğunun Kutsayışına sahibim. Basitçe anlatmak gerekirse ruhlar tarafından beğenilmemi sağlayan bir koruma. Ayrıca altı nitelikteki yarı ruhlarla kontratım var. Kontratımı sürdürmemin tek yolu bu korumanın gücü.”
Beatrice: “Betty kaybetmeyecek! Subaru senden daha iyi… Sanırım!”
Subaru: “Teşekkürler! Lütfen canımı daha fazla acıtma!”
Subaru ve Beatrice arasında sarsılmaz bir güven bağı olsa da Subaru, düzgün bir karşılık verememenin hayal kırıklığını taşıyordu. Ne zaman Julius’la karşılaşsa eksikliklerinden birinin konusu açılıyordu. Julius’a beslediği nefretin ana sebebi de buydu.
Anastasia: “Şövalyemiz her zamanki gibi Natsuki-kun’a karşı çok özenli.”
Julius: “Hiç de bile. Yalnızca kıdemlisi olarak bir şövalyenin tavırlarından bahsediyorum. Lugnica Krallığı şövalyeleri onun tavrına göre yargılanabilir.”
Anastasia: “Ee, Natsuki-kun şimdiden şövalye olarak saygınlık kazandı, değil mi? Bu Julius cidden dürüst davranmıyor.”
Julius Anastasia’nın alayı karşısında başını eğip kafasını sallayarak sessizce onay verdi. Muhtemelen galibiyet Anastasia’nın olmuştu ve ileride bu konuda böbürlenecekti. Hareketlerinde bu tarz bir aşinalık vardı.
—Bu sırada Beatrice Subaru’nun sol omzunu sıvazlıyor, Emilia da Subaru’nun sağından olanları izliyordu.
Beatrice: “Çok da endişelenme, doğrusu. Görünüş her şey değildir, sanırım.”
Emilia: “Subaru ve Julius’un iyi anlaşmasına sevindim, sizi iki iyi dost olarak görmek beni memnun eder.”
Bu sohbet diğerlerine nasıl görünmüştü acaba? Subaru’ya sunabilecekleri tek şey işe yaramaz tesellilerdi. O, bunun verdiği hayal kırıklığıyla yanağını kaşırken Anastasia karşısına yerleşmişti.
Subaru: “Şimdi düşündüm de, neden sadece ikiniz geldiniz? Mimi ve Garfiel… muhtemelen randevuda falanlardır ama…”
Anastasia: “Senin de söylediğin gibi, Mimi şu anda sarışın çocukla birlikte. Hetaro kardeşine çok düşkündür, o yüzden o onlara göz kulak oluyordur. E büyük ihtimalle Tivey de Hetaro’ya göz kulak oluyordur. Bu yüzden şu anda benimle değiller.”
Subaru: “Ricardo gelmedi mi? Üçüz kedilerin bayağı güçlü olduğunu biliyorum ama etrafta tamamen yetişkin bir şövalyenin olması rahatlatıcı olmaz mıydı?”
Üçüzlerin burada olması tuhaftı. Genellikle onların saçmalıklarının icabına bakan Ricardo ve Julius’un kardeşi Joshua ise burada değildi.
Julius: “Ne yazık ki Pristella’ya yalnızca eğlence için gelmedik. Ricardo ve kardeşim Joshua’nın da başka bir yerde işi var. Kardeşimle tanışmış olmalısın, değil mi?”
Subaru: “Evet… ve sana çok benziyor. Biraz daha kararlı, dik bir duruşu olsaydı seni mükemmel şekilde taklit edebilirdi. Aslında bu şekilde de iş görür. Sen artık gidebilirsin.”
Julius: “Bu ilginç fikrini aklımda tutacağım ama bu Joshua için zor olurdu. Abartılı yolculuklara pek de uygun bir çocuk değil. Sinir bozucu olsa da abisi olarak onunla ilgili bir iki endişem var.”
Julius Subaru’nun canını sıkacak şekilde kendisini ciddiye almış ve Joshua konusunda endişelenmeye başlamıştı. Bu sırada Otto Subaru’nun tuhaf sessizliğini boğazını temizleyerek sonlandırdı.
Otto: “Ehmm— Buradaki rahat atmosferle ilgili bir sıkıntım yok ama artık hemen hemen herkes gelmişken kendimizi tanıtmamız mümkün mü?”
#Sonunda beklenen 'şövalye' buluşması gerçekleşti! Peki Beatrice'e ne demeli? Julius kalbini çarptıracak kadar yakışıklı olsa da partnerine ihanet edemez Bu arada 'yarı' olarak kullandığım şu ruh tabiri yarı, sözde, hemen hemen ve benzeri anlamlar taşıyor. İkinci seviye ruh olarak düşünebiliriz sanırım.
Her neyse, toplantı ekibini tamamladık. Öyleyse Otto'nun da söylediği gibi tanışmalı ve konuşmalı bir bölümde tekrar görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..