Subaru: “Sahiden de tüm o olaylara dahil oldum ama dedikodular gerçeklerin yüz kat falan abartılmış hali!”
Subaru gerçekten bu söylenenleri yapmış olsaydı krallığın kahramanı olur, hatta muhtemelen tahta bile otururdu. Bu otoriteyle de Emilia’yı kraliçe yapardı ve birlikte ülkeye mutlu mesut hükmederlerdi.
Julius & Wilhelm: “—Heh.”
Subaru’nun tepkisi seyircide hafif bir kahkaha doğurmuştu. Bu kahkahaların kaynağı karşılıklı oturan Julius ile Wilhelm’di.
İkisi de bu bilinçsiz tepkiden ötürü utanmış ama bir başkasının da benzer bir tepki verdiğini görünce rahatlamıştı. Bu sırada gözleri iki adam arasında kafası karışık şekilde gezen Felt,
Felt: “Yaşlı adamla şövalye niye güldü? Benim yüzümden mi, tuhaf bir şey mi söyledim?”
Subaru: “Söylediğin her şey tuhaftı! Beni çok fazla övdün. O kadar şey yapmış olsaydım bir Nobel Barış Ödülünü hak etmiş olurdum!”
Subaru bu dünyada aldığı ödülün tam olarak ne kazandırdığını anlayamamış olsa da bir onur sembolü olması gerektiğini biliyordu. Gerçek ve sembolik değerini çözemediği o madalyayı aldığında kendisine esasında ne kadar değer biçildiğini hissedememişti.
Doğrusu ona verilen madalya krallık sınırlarında son derece değerliydi.
Wilhelm: “Subaru-dono Beyaz Balina savaşında olmazsa olmaz bir rol oynadı. O olmasaydı hepimizin öleceğine dair en ufak bir şüphem yok. Kulağa abartı gibi geliyor olsa da kesinlikle gülünecek bir şey değil.”
Julius: “Aynı şey Cadı Tarikatı savaşı için de geçerli. Onlara karşı izleyeceğimiz taktikleri geliştiren Subaru’ydu. O olmasaydı ben ve yardımı dokunan diğer kişiler o Günah Başpiskoposunu alt edemezdik.”
Subaru: “———”
Wilhelm ve Julius ona fazlasıyla güveniyor, inanıyordu.
Bunu dosdoğru belli edişleri Subaru’nun nutkunun tutulmasına yol açmıştı. Bu canlı atmosfer yüzünden tüm bedeni utançtan alev alevdi. Bir kulağından diğerine dek kıpkırmızı kesilmişti ve gözlerinden her an kan fışkırabilirmiş gibiydi.
Subaru: “Y-yo, kesin şunu! Beni bu kadar övmeyin! Siz beni övdükçe egom daha çok beslenecek, bunun farkında değil misiniz!?”
Julius: “Hayır, hiç de bile. Kraliyet Seçiminin başında kendini aptal konumuna düşürdüğün doğru ama o günün ardından değerini defalarca kanıtladın. O rezilliği fazlasıyla telafi ettin. Bu kadar övgüyü kesinlikle hak ediyorsun.”
Wilhelm: “Utanmaya hiçbir şekilde gerek yok. Büyük şeylerin başarılmasına vesile oldun. Sen olmasaydın o başarıların elde edilmesi asla mümkün olmazdı. Seninle ömrümün sonuna dek aynı cephede yer almaktan gurur duyarım.”
Subaru: “—Ah, umm.”
Subaru bugüne dek pek çok acılı, tüyler ürpertici ölüm tatmıştı.
Fakat bu en korkuncu olabilirdi. İltifatların altında ezilip ölebilirdi…
Utancından ölümün eşiğine gelen Subaru, yardım dileyerek Emilia ve Beatrice’e dönmüştü. Fakat onlar da tatlı gülümsemelerden fazla destek olamayacaktı.
Emilia: “Haklılar. Subaru çooook sıkı çalıştı. Ona şövalyem demekten gerçekten gurur duyuyorum.”
Beatrice: “Ş-şey, Betty’nin partneri olarak bu kadar başarılı olması çok doğal, doğrusu. Giderek daha da harika olacak, sanırım. Bu yüzden övülmeye alışsan iyi olur, doğrusu!”
Durum tamamen beklenmedik bir seyirde ilerlerken Subaru iyice paniğe kapılmıştı. Ardından herkes bu konuşmadaki yerini almaya başladı.
Reinhardt: “Harika, Subaru. Herkes seni mükemmel başarılarla, başkalarının asla yapamayacağı şeylerle övüyor. Sana dostum diyebilmek beni çok mutlu ediyor.”
Crusch: “Subaru-sama’nın yardımı olmasaydı pek çok sadık adamımı, hatta bugüne dek desteğini üzerimden çekmeyen Wilhelm’i bile kaybedecektim. Müsaadenle sana bir kez daha teşekkür etmek isterim.”
Ferris: “Hiçbir savaş kabiliyetin olmasa da Beyaz Balina savaşı boyunca cesaretini bir an olsun yitirmedin. Bu sayede Crusch-sama’nın savaşın seyrini değiştiren o konuşmayı yapmasına olanak tanıdın. Kısaca, çok teşekkürler.”
Anastasia: “Natsuki-kun’ın verdiği bilgiler sayesinde sayısız iş adamı ve ben, Beyaz Balina sisinin etkisinden kurtulduk. Sana minnettarım.”
Mimi: “Oohh! Sırayla abimi mi övüyoruz? O çok güçlü! Çok yakışıklı! Tek eksiği Mimi! Sıra sende, Garf!”
Garfiel: “Hey, noluyo bilmiyorum ama birileri övülmeyi hak ediyosa o da Kaptandır. Kendisi benim mükemmel kardeşimdir. Ün doğru zamanda, doğru yerde gelmiş durumu söz konusu.”
İnsanlar akışa kaptırmış ve bu sıcak cesaretlendirme çabaları karşısında iyice kızaran Subaru’ya iltifatlar yağdırmaya devam etmişti. Bu sırada Felt de bir kahkahayla sohbete katıldı.
Felt: “Söyledikleri kulağa doğruymuş gibi geliyor ama… abimin karakteri hiç değişmemiş gibi görünüyor. İçim rahatladı!”
Subaru: “Hey millet, kesin şunu! Hepiniz bana karşı birlik oldunuz!!”
Felt’in bu maskaralığı özetleyişinin ardından Subaru, kendisini daha fazla tutamayarak patlamış ve odadaki bunaltıcı atmosfer kahkaha sesleriyle eriyip gitmişti.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Subaru: “Ah, kahretsin, cidden paramparça olup ölmeme ramak kalmıştı…”
Çay salonundaki eğlencenin sona erişinin ardından bitkin düşen Subaru, oradan ayrılarak odasına geçmişti.
Herkes önceki gruplaşmaları, rekabeti atlatmış ve karşıtlıklarını unutmuşçasına Subaru’yu açıklanamaz bir şekilde övgü yağmuruna tutmuştu.
Tabii ki kimsenin diğer grupların sırlarını öğrenmeye niyeti yok denemezdi ama konuşmalar genellikle boş, eğlenceli bir sohbet seyrinde ilerlemişti.
Adaylar her an birbirine meydan okuyabilecek olsa da hepsi benzer yaşlarda kadınlardı, dolayısıyla krallık dışındaki konularda konuşmak onlar için çok kolaydı.
Zaten Emilia yaşıtı kızlarla sohbet etme fırsatı bulmayı iple çekiyordu.
Subaru: “Ehh, Emilia-tan ve Beako arasındaki sohbete de aynı gözle bakılabilir galiba…”
Beatrice: “Gerçek yaşını gündeme getirme, doğrusu. Savaş mı başlatmak istiyorsun, sanırım?”
Beatrice Subaru’nun düşüncesizliğini keskin bir sesle kınamıştı. Sesin kaynağına dönen Subaru, odadaki örtü yığınının üzerinde oturarak uyuşuk ayaklarını çaresizce rahatlatmaya çalışan Beatrice’i gördü.
Subaru: “Bir ruh olmana rağmen ayakların uyuşabiliyor. Ruhlarda kan dolaşımı olmaması gerekmiyor muydu?”
Beatrice: “Benim de kan dolaşımım var, Betty’nin bedeni insan bedenine olabildiğince yakın şekilde tasarlandı, doğrusu. Betty de insanların hissettiği acıları hissedebiliyor, sanırım. Mesela su altında uzun süre kalırsam bilincimi yitiririm, doğrusu.”
Subaru: “Demek nefes de alıyorsun?”
Beatrice: “Tabii ki alıyorum… hey, Betty’nin nefesini koklamaya çalışma, sanırım!”
Subaru’nun burnu yaklaşırken her nedense utanan Beatrice örtüleri üzerine çekmişti. Subaru da bunu fırsat bilerek kızın uyuşuk ayağına hafifçe vurdu. Yeniden canlandığını hissettiren bu darbeyle gözleri yaşaran Beatrice,
Beatrice: “Acıdı, doğrusu… Ağlamak üzereyim, sanırım… Subaru bir zorba, doğrusu…”
Subaru: “Tamam, tamam, pardon, pardon. Hadi gel, gel.”
Subaru buruk bir gülümsemeyle dizlerine vurarak otururken Beatrice de örtülerden uzaklaşarak Subaru’nun dizine yerleşti. Bu sırada Beatrice’in iki atkuyruğu şeklindeki saçlarını okşayan Subaru kendi kendine düşünmeye başladı. “Tekrar düşününce…”
Subaru: “İç dekor burayı güzel bir oda yapmış, personel odaları otelin geri kalanına uydurmak için çaba harcamış gibi görünüyor… ama bazı hassas eksikler var.”
Sebep muhtemelen buradaki ahşap işleme teknolojisinin orijinal dünyasındakinden farklı oluşuydu.
Deniz Kızı Konağının dizaynı Subaru’nun orijinal dünyasındaki otellere bir hayli benziyordu fakat ahşap kirişler ve kağıt kapıların varlığına rağmen bir farklılık söz konusuydu.
Muhtemelen pek çok özenli teşebbüs sonunda tasarımcılar ahşap yatağın üzerine hayvan derisi sermekte karar kılmıştı.
Fena bir his değildi ama Subaru’nun alışık olduğundan farklıydı.
Subaru: “Gerçekten sosyal normlar örtülerin yatağın üzerinde olması gerektiğini söylüyor diye yerde yatmama işini kabullenemiyorum.”
Beatrice: “Örtüyü doğruca yere koymak fakirlik göstergesidir, doğrusu. Betty beş parasız bir partnere göz yumamaz, sanırım.”
Subaru: “Söz konusu sen olunca daima çok çaba harcıyorum.”
Beatrice: “Bu ne anlama geliyor, doğrusu?”
Garfiel: “Siz ikiniz ne konuşuyosunuz?”
Subaru’yla karşılıklı şakalaşmakta olan Beatrice yeni bir sesin ansızın belirişi karşısında irkilerek sıçramıştı. Fakat ayakları hala uyuşuk olduğu için dengesini yitirerek yerdeki örtü yığınının üzerine düştü. Subaru da çabucak eğilip onu kaldırdı.
Subaru: “Garfiel? Maceran sona erdi mi?”
Garfiel: “O tıfıl koca bi günü yedikten sonra beni bırakabildi. Beatrice sen niye deli gibi hareket ediyosun?”
Subaru: “Daha önce evden hiç bu kadar uzaklaşmamıştı, o yüzden acayip heyecanlı! Uyumakta bile zorlanıyor, çok tatlı değil mi?”
Odanın girişinde dikilen Garfiel bu soruya keskin dişleri görünecek kadar içten bir kahkahayla karşılık verdi.
Misafir odalarının da kağıt kapıları olduğu için Beatrice kapının açılış sesini işitememiş ve ani ihlal karşısında korkmuştu. Yüzü girişe dönük olan Subaru ise Garfiel’i anında fark etmişti.
Subaru: “Ee, ne oldu? Akşam yemeği vakti mi?”
Garfiel: “I ıh, muhtemelen yemeğe daha var. Odada tek başıma yapıcak bişi bulamadım, Kaptan. Ayrıca Otto-nii de hala dönmedi.”
Subaru: “Ehh, Otto çocuk değil, onun için bu kadar endişelenmene gerek yok. Burada biraz borçlansak bile bunu çözme konusunda bize ekstra bir sıkıntı yaratacağını sanmıyorum.”
Garfiel: “Haklısın.”
Otto birkaç saat önce bir borcun icabına bakmak için çıkmıştı. Garfiel’in de buna bir itirazı yoktu, sonuçta Otto’nun nasıl biri olduğunu biliyordu.
Tabii ki yardım istedikleri takdirde ona tamamıyla güvenebilecekleri de kesindi.
Subaru: “Ama bunlar farklı konular.”
Garfiel: “Gene neden bahsediyosun?”
Doğal olarak Garfiel Subaru’nun sıklıkla kendi kendine mırıldanmasına da alışkındı. Bu yüzden tek bir sorunun ardından çenesiyle koridoru işaret ederek konuyu değiştirdi.
Garfiel: “Yapcak bi şeyin yoksa azıcık peşime takılabilir misin, Kaptan?”
Subaru: “Peşine mi takılayım? Oh, banyo için mi? Onun için, değil mi? Açık hava banyoları pas geçemeyeceğim kadar güzel şeyler. Öncesinde bakınıp bornozları bulmuştum ve Emilia-tan’ı bornozla görme düşüncesi beni anında canlandırmıştı! Gerçekten, çoktan canlandım bile!”
Kilimleri ve mimari tarzı birebir tekrarlamak zor olsa da bornoz bu dünyada ticarileştirilmişti. Subaru Kararagi’de bundan her kim sorumluysa içinden teşekkürlerini sunuyordu.
Fakat Subaru bu kadar heyecanlanırken Garfiel Subaru’nun bile daha fazla şakalaşamayacağı derecede ciddi bir ifadeye bürünmüştü. Yüzüne bir endişe yerleşen Subaru,
Subaru: “Garfiel. Sorun nedir? Yapmak istediğin bir şey mi var?”
Garfiel: “Yo, aslında pek büyük bi mesele diil ama…”
Alnındaki beyaz yaraya dokunan Garfiel bu sözlerin ardından bir müddet sessizleşti. Sonra da gözünü dosdoğru Subaru’nun gözlerine dikerek devam etti.
Garfiel: “Sadece dünyanın en güçlü kahramanının tam olarak ne kadar güçlü olduğunu öğrenmek istemiştim.”
#Okuduğumuz ifte Garfiel'in malum kişi karşısında ne kadar güçsüz olduğunu görmüştük. Gerçek döngümüzde de ona meydan okumak mı isteyecek acaba? Şahsen tanıdıkça daha çok sevdiğim bir karakter olarak Garfiel'in üzülmesini istemem. Ama karşısında gerçek ustalar varken onlardan biraz ders alabilmesi de grup olarak işimize gelir tabii. Bakalım gerçekten de minik bir çarpışma mı izleyeceğiz yoksa yalnızca konuşmakla mı yetineceğiz, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..