Cilt 5 Bölüm 15 [ Sağır Edici Bir Sessizlik ] (1/2)

avatar
7357 6

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 5 Bölüm 15 [ Sağır Edici Bir Sessizlik ] (1/2)


Çevirmen : Clumsy 

 

Ertesi sabah gözleri mahmur bir Subaru gün ışıklarının aydınlattığı avluda dikilmiş, ayaklarının altındaki sert çakıl taşlarının ve kumların tadını çıkartarak serin sabah havasını derin bir nefesle içine çekmeye başlamıştı.

 

Emilia halinden memnun Subaru’ya gülümserken Subaru da dingin bir “mmm!” sesi çıkartmaktaydı.

 

Emilia: “Ne oldu? Subaru bugün mutlu görünüyor, güzel bir şey mi oldu?”

 

Subaru: “Bir sürü güzel şey oldu. Geçen gece önemli bir olay yaşandı, Emilia’nın büyüleyici örgüsü beklenmedik bir başarıydı, banyolar da çok geniş ve rahattı.”

 

Emilia: “Ah, aynı şeyi ben de söyleyebilirim. Dün gece çok konforlu bir banyo keyfi yaptım. Roswaal Köşkündeki banyo da harikaydı ama buradaki taşlarla çevrili banyo çok rahatlatıcı.”

 

Dün gece Subaru’nun yaptığı örgüden sonra Emilia’nın dalgalı bir şekilde akıp giden gümüş saçlarının güzelliği nefes kesiciydi. Olağan düz, uzun saçları da kar misali güzelliğini sergilemekte başarılı olsa da onu alışılmadık bir saç şekliyle görmek bir nevi ayrıcalık olmuştu.

 

Her halükarda Emilia nasıl görünürse görünsün aynı çekiciliğe sahip olmayı başarıyordu.

 

Subaru zihninde bu düşünceyle dikkatini yeniden o ana, konuşmakta olan Emilia’ya verdi.

 

Bahsi geçen banyo iç mekanda olmasına rağmen bir açık hava banyosunu andırıyor ve dekorasyonlar da dış mekana ait bir manzara hissi veriyordu. Duvarlar ve çıkıntılar kaldırım taşlarıyla kaplanmıştı. Bunun yerine mermer seçilmiş olsaydı banyo, eşsizliğini büyük oranda yitirmiş olacaktı.

 

Emilia: “İlk defa böyle bir banyo gördüğüm için Crusch-san ve Felt-chan’la gülüp oynarken çok eğlendim.”

 

Subaru: “Bu bir galgame’in hayranları bayağı sevindirici bir hizmeti gibi. Kesinlikle elde edilmesi gereken bir CG.”

 

Emilia: “C… G?”

 

Subaru: “Yok bir şey, sadece şaka yapıyordum. Mutlu görünüyorsun, gerçekten öyle misin?”

 

Emilia: “Mm, çok.”

 

Mutluluğu Subaru tarafından paylaşılan Emilia ilk bakışta neşeli görünüyor ve bu da Pristella yolculuklarına dair eski gerginlik ve şüphelerini geride bıraktığını hissettiriyordu. Mesele şuydu ki—

 

Subaru: “Bu ikiliyse bayağı mutsuz, kederli görünüyor.”

 

Beatrice: “…yok bir şey, doğrusu.”

 

Otto: “Lütfen beni mazur görün… hık. Azıcık, hık, fazla içmiş olabilirim.”

 

Subaru’nun işaret ettiği noktada buz gibi bir ifade takınmış bir loli ve normalde zarifken beti benzi atmış bir adam duruyordu.

 

Bu kişilerin Beatrice ve Otto olduğunu söylemek gereksizdi. Bir müddet dikkatlice düşünen Subaru, neredeyse şeffaf hale gelmiş Otto’ya selam vermekte karar kıldı.

 

Subaru: “Otto. Dün akşamki yemeğe gelmedin, neredeydin?”

 

Otto: “Yollarımızı ayırırken de söylediğim gibi, hık, Pristella’ya gelmek nadir elde edebileceğim bir fırsattı ve hazır, hık, gelmişken bazı bağlantılar sağlamak istedim.”

 

Subaru: “Neyin var senin? Tanıştığımız zamankinden bile daha sarhoşsun.”

 

Otto: “…? Hafızam beni yanıltıyor olabilir ama, hık, Natsuki-san’la tanışmamın alkol içerdiğini sanmıyorum…”

 

Subaru: “Ehh, senin hafızan senin kararın.”

 

Bilinmedik bir sebepten ötürü suçlanan Otto, Subaru’nun yorumlarının tartışmalı oluşuna rağmen çaresiz bir ifadeye bürünmüştü.

 

Subaru Otto ile pek çok tanışma yaşamıştı ama ilki, tavernada şu anki kadar solgun bir suratla, canı sıkkın şekilde oturmakta olan bir Otto’ylaydı. Fakat Subaru bu tanışmadan kısa süre sonra ölümden dönmüştü. Bu yüzden Otto’nun hatırladığı tanışma, Subaru’nun onu Cadı Tarikatından kurtardığı utandırıcı karşılaşmaydı.

 

Tabii ki bunu tartışmak nafileydi.

 

Subaru: “Beako’ya kötü alışkanlıklar kazandıracak şeyler yapma. Neyse, grubumuza yardımcı olmak için acele etmeye çalıştığını anlayabiliyorum.”

 

Otto: “Hepsini hür irademle yaptım. —Gerçi bunu kendime neden yaptığımla ilgili en ufak bir fikrim yok.”

 

Kafası bir hayli ağırlaşmış görünen Otto, Subaru’ya doğru düzgün bir karşılık verememişti. Bir müddet avluya baktıktan sonraysa “o değil de…” diyerek konuyu değiştirdi.

 

Otto: “Garfiel’e ne oldu? Onun ortalıkta olmadığı çok nadirdir. Herkesten erken kalkıp bağırmak için en yüksek konumu bulması ona daha uygun bir hareket olmaz mıydı?”

 

Subaru: “Muhtemelen daha yüksek bir nokta yok ama burada olmama sebebi bu değil. Gerçi gençlere özgür bir sırrı olabilir. Neyse, lütfen bir dahaki karşılamanızda ona karşı nazik ol.”

 

Otto: “Olanlara dair en ufak bir fikri olmayan biri için oldukça yanlış yönlendirici kelimeler seçmedin mi!? …ahh, başım hala ağrıyor.”

 

Subaru: “Kendine zarar verdiğin kesin.”

 

Akşamdan kalma Otto’nun yere çöküşünü izleyen Subaru önce gülümsedi, sonra da başından beri sessizliğini koruyan Beatrice’e döndü.

 

Subaru: “Peki ya sen, Beako? Dün cıvıl cıvıldın, şimdiyse suratından düşen bin parça. Hiç sevimli değil.”

 

Beatrice: “Kendince varsayımlarda bulunma, sanırım. Keyifsiz değilim, doğrusu. Betty bir anda birkaç şey anımsadı ve onlar üzerine dikkatlice düşünmesi lazım, sanırım.”

 

Subaru: “Mesele nedir? Bir derdin varsa dök içini gitsin. Tehlikeli bir şeyse tek başına altından nasıl kalkacağını bilemeyebilirsin.”

 

Beatrice’in söyledikleri karşısında şaşkına dönen Subaru gözlerini hafifçe kısmış ve hazır olduğunu anlatan bir harekette bulunmuştu. Emilia da dikkatle dinlediğini gösterircesine başını sallamaktaydı.

 

Dudaklarını ısıran Beatrice nadir görülen bir tereddüt sergiledikten sonra şatafatlı bir havayla kelimelerini seçmeye koyuldu.

 

Beatrice: “Her şey dün Subaru beni Garfiel’le oynamak için terk ettikten sonra başladı, doğrusu.”

 

Subaru: “Tartışmaya açık bir anlatım ama neyse, devam et.”

 

Beatrice: “Betty vakit öldürmek için Emilia’yı aramaya gitti, sanırım. Odaya giderken de bir çalışana rastladım ve onunla biraz havadan sudan konuştum, doğrusu.”

 

Subaru: “Beako… havadan sudan konuşuyor…!?”

 

Beatrice’in iletişim kurma yeteneğinin geliştiğini öğrenmek Subaru’nun nutkunun tutulmasına yol açmıştı. O şaşkın şaşkın Emilia’ya dönerken Emilia da hevesle başını sallamakla meşguldü.

 

İnanılmazdı! Beatrice’in yabancılarla sohbet başlatması tamamen beklenmedik bir şeydi. Belki de bu seyahatteki yenilik Beatrice’in beklenmedik bir şekilde tecrübelenmesini sağlamıştı.

 

Subaru’nun eve döner dönmez “Beako’nun Gelişim Günlüğünü” bu yeni gelişmelerle güncellemesi gerekiyordu.

 

Beako’nun günlük gelişimini kaydettiği günlük şimdiden üç bölüme ulaşmıştı. Bu yolculuk sayesinde de birkaç yeni sayfa ekleyebilecekti.

 

Tabii günlük aktivitelerinin kaydedildiğinden bihaber Beatrice, Subaru ve Emilia’nın ilgisini can sıkıcı bulur ve daima tatminsiz bir “Abartıyorsunuz, sanırım!” ile karşılık verirdi.

 

Beatrice: “Konuşmaya devam edeceğim, doğrusu. Garson Betty’i görünce verecek haberleri olduğunu söyledi ve son derece gizemli bir ifadeye büründü, sanırım. Bana, ‘Gece bu otele korkunç bir şey dadanacak’ dedi, doğrusu.”

 

Subaru: “……”

 

Beatrice: “Dürüst olmak gerekirse, Betty bunu duyduğunda gereksiz kafa karışıklığı yaratmamak için insanlara bunu söylemekten yana tereddüt etti, sanırım. Yine de dün gece ne olur ne olmaz diye biraz hazırlık yapmakta karar kıldım, doğrusu…”

 

Beatrice’in sesi giderek daha da yükseliyor ve Subaru’nun sessizleştiğini fark etmiyordu. Sonra da sesini bir fısıltı noktasına dek indirdi, az bilinen bir sırrı açıklamak üzereymiş gibiydi.

 

Beatrice: “Betty gece yarısı tuhaf bir şey duydu, sanırım. Suratında salak bir ifadeyle uyuyan Subaru’yu uyandırmayıp araştırma yapmak için tek başıma odamızdan çıktım, doğrusu.”

 

Subaru: “Uyuyan birinin suratına gözlerini dikmemelisin.”

 

Beatrice: “Ta-tabii ki gözlerimi dikmedim, sanırım! Sadece bir leydinin yapacağı gibi göz ucuyla bakıp geçtim, doğrusu!”

 

Uyuyan Subaru’ya hiç bakmamış bile olabilirdi ama öyle tatlıydı ki Subaru bu meseleyi şimdilik bir kenara atmaya karar vermişti.

 

Bu sırada Subaru’nun boyun eğişini devam etmesi için bir işaret olarak alan Beatrice gizemli bir ifadeye bürünerek yeniden konuşmaya başladı.

 

Beatrice: “Betty otelin yakınlarında süzülen alışılmadık bir varlığı fark etti ve izini sürdü, sanırım. Bir süre sonraysa kaynağını ön sundurmada buldum…”

 

Subaru: “Onu buldun, öyle mi?”

 

Beatrice: “Ehh, karanlıktan yavaşça beliren tehlikeli solgunlukta bir surattı, sanırım. Betty’e dadanır gibiydi, o yüzden onunla yüzleşti, doğrusu.”

 

Beatrice’nin minik alnı terden belli belirsiz bir ışıltıya kavuşmuş, kendisini dün geceki tuhaf durumu anlatmaya iyice kaptırmıştı. Subaru ise bir ruhun nasıl terlediğini pek anlayamamış olsa da atmosfer iyice gerginleştiği için bu konuda bir yorum yapmamayı seçmişti.

 

Beatrice: “Kısa bir süre sonra, muhtemelen Betty’nin gücünden korktuğu için, figür yavaşça karanlığa geri döndü, sanırım. Sonrasında bir sorun çıkmayacağını defalarca teyit ettikten sonra Betty de odasına döndü, doğrusu. Sonra da aptalca uyuyan Subaru’nun üzerinden geçerek yatağa döndüm, sanırım.”

 

Subaru: “Uyuyan insanlara bulaşman hiç hoş değil.”

 

Beatrice: “Sadece iyi olup olmadığını kontrol ettim, sanırım! Kesinlikle alnına ya da kaşlarına dokunmak gibi bir şey yapmadım, doğrusu!”

 

Kendi kendini ele verdiği ortadaydı ama çok şirin olduğu için Subaru bir kez daha bu konuyu bir kenara bırakmaya karar vermişti.

 

Neticede Beatrice’in korku hikayesinin sonuna gelinmişti. Çenesini tutan Subaru, kızın söyledikleri üzerine düşünmeye başlayarak hafifçe başını salladı.

 

Tuhaf bir şey yaşanmıştı.

 

Bu dünyadaki inanılmaz, tuhaf şeylerse pek azdı. Açıkçası Subaru, bu paralel dünyada bir yıl geçirdikten sonra tuhaflığını gayet iyi idare edebilir hale gelmişti. Örneğin burada hayalet diye bir şey olmadığı sonucuna rahatlıkla varabilirdi.

 

Ona kalırsa dadanma meselesi bile yalnızca yersiz bir iddia olabilirdi.

 

Yine de bu tarz söylentiler bu dünyada da mevcuttu ve Japon tarzı otelin hayaletlerle ilgili bir hikayeye gebe olması bir hayli inanılmazdı.  

 

Bu fenomeni içtenlikle takdir eden Subaru bir nefesle davasını sonlandırarak,

 

Subaru: “Ee, geçen gece ne oldu, Otto?”

 

Otto: “Ah, şimdi hatırladım. Ben verandada kusmanın eşiğinde yatarken Beatrice-chan’ın bana baktığını fark ettim fakat konuşacak halde değildim. En sonunda da kendimi daha fazla tutamayıp gidip çalılara kustum ama geri döndüğümde gitmişti.”

 

Subaru: “Demek öyle.”

 

Beatrice: “…nasıl, bu nasıl mümkün olabilir, doğrusu?”

 

Beatrice tüm bunları kaldıramayacak gibiydi.

 

Sözde hayaletinin sarhoş bir Otto olduğu bariz hale gelmişti ve ne söyleyeceğine dair hiçbir fikri yoktu.

 

Gördüğünden emin olduğu şey kati surette reddedilmiş ve akıl yürütme yeteneğinin yok olduğunu hissetmişti. Subaru’ysa onu teselli etmek adına sırtını okşamasına rağmen içten içe yabancı bir ortamda uyumakta zorlandığı sonucuna varmıştı.

 

Beatrice’e hayaletten bahseden garsonun onu saflığın timsali olarak gördüğü ve şakasını ciddiye alacağını anladığı ortadaydı.  

 

Beatrice’in kırmızı suratı, pişmanlığı ve tatminsizliği öylesine tatlıydı ki Subaru garsonu takdir etmeden geçememişti.

 

Felt: “Hey, herkes toplanmış bile.”

 

Bu esnada ufak bir kız bu komik olayın arasına girmiş ve sesin kaynağına dönen Subaru, kısa, altın rengi saçlarıyla koridorda beliren figürü, Felt’i fark etmişti.

 

Bornozunun yerine her zamanki kıyafetlerini giyen kız, rahatlıkla savurduğu ince kollarıyla sokaklarda göreceğiniz kızlardan farksızdı.

 

Subaru: “Günaydın. Çok özensiz giyinmişsin, Reinhardt’ın hüznünü anlayabiliyorum.”

 

Felt: “Bu konuda hiç vaaz verme, zaten o herif fazlasıyla canımı sıkıyor, üstüne üstlük Rom-jii bile onunla aynı fikirde. Çok sinir bozucu.”

 

Memnuniyetsizliğini dile getiren sabırsız Felt, koridordan sıçrayarak çıkmış ve olup bitenlerle pek ilgilenmeyen Otto’nun yanına inivermişti. Ardından bakışlarını Subaru’ya çevirip kafasını eğerek,

 

Felt: “Bu arada, merak ettiğim bir şey vardı.”

 

Subaru: “Neymiş o?”

 

Felt: “Ah, şey, neden hep birlikte o tuhaf dansı yapıyordunuz?”

 

Felt Subaru’nun tuhaf dansını izlerken meraklı bir ifade takınmıştı— yani radyo jimnastiklerini...

 

Grup, uzun bir yolculuktan önce de birkaç adım atmadan önce de güne radyo jimnastikleriyle başlardı.

 

Ayrıca bu manzara yalnızca Roswaal Köşküne ait değildi, Mathers topraklarının ötesine dek taşınmıştı.

 

Subaru: “Oh, yalnızca sağlıklı ve uzun yaşamanın sırrı, hepsi bu. Gencinden yaşlısına herkesin yaptığı bir şey, bundan böyle sağlık için ‘radyo jimnastikleri’ çağı hüküm sürecek. Emilia-tan kral olduktan sonra radyo jimnastiklerimiz herkes için zorunlu sabah aktivitesi olacak!”

 

Emilia: “Evet, herkesle birlikte jimnastik yapmak çok hoşuma gider.”

 

Felt: “Böyle… böyle bir şey gerçek olursa kralın saygınlığı yerle bir olur diye düşünmeden edemiyorum…”

 

Bu hareketi irdeleyen Felt, alaylı düşüncelerini sessizce mırıldanmıştı.

 

Bunu görmek üzücü olsa da başta ayak uydurmak istemeyenler bile er ya da geç bu kolaylıkla gerçekleştirilen aktivitenin faydalarını fark ederek işin içine çekiliyordu.

 

Civar köylere yayıldıktan sonraysa radyo jimnastiğinin popülerliği bir hayli yükselmişti.

 

Subaru: “Beako ve Otto da başta gönülsüzdü ama şimdi korku dolu bir gece atlatsalar ya da akşamdan kalma olsalar bile katılıyorlar!”

 

Beatrice: “Betty’i bu işe Subaru sürükledi, doğrusu.”

 

Otto: “Tabii ki baş ağrım geçsin diye uyumak istemiştim ama sonra el çırpma sesleri duyup dans edişlerini gördüm…”

 

Beatrice: “Midemi bulandırsa da müptelası oldum.”

 

Otto: “Kesinlikle büyüleyici.”

 

Beatrice ve Otto güçsüz açıklamalarda bulunsa da Subaru ve Emilia son derece gururluydu. Bu sırada iki farklı yanıt üzerine düşünen Felt, beyaz boynunu kaşımaktaydı.

 

Felt: “Evet, ablanın topraklarında popüler, tuhaf aktiviteler yapıldığını sık sık işitirdim. Garip danslar, oyulmuş balkabakları, kadınların sevdikleri için yemekler pişirişi falan. Ah, bu tarz şeyler işte.”

 

Subaru: “Şimdilik sadece sınır topraklara mahsus olsa da bir gün ülke çapında popülerleşeceğini biliyorum. Düşündüm de planlarımız için Anastasia-san’ı kullanmayı deneyebiliriz.”

 

Sevgililer Günü tatlı endüstrisini geliştirebilir, pazarlar genişleyebilirdi. Söz konusu büyük bir ekonomik ilerlemeyse Anastasia’nın bundan faydalanmanın bir yolunu bulacağı kesindi.

 

Subaru, çok geç kalmadıysa boş zamanında Anastasia’yı bulup onunla bu tarz fırsatlar üzerine konuşmaya karar vermişti.

 

Felt: “Abim insanda hep böyle bir his mi bırakır?”

 

Emilia: “Ehh, Subaru hep böyledir. Dalga geçer gibi görünür ama şaka yapıyormuş edasına rağmen aslında işleri geliştirmek ister.”

 

Felt: “Evet ama mesele çözülene dek şaka yapıp yapmadığını anlamak bile mümkün olmuyor ki…”

 

Emilia’nın yanıtı Felt’in bir nebze canını sıkmıştı.

 

Emilia’nın akıl yaşı gereği bu tarz şeyler sıklıkla yaşanıyordu. Felt’le göz göze gelirken bir hayvanın gözlerine bakmaya çalışan bir çocuktan farksız oluyordu.

 

Tabii varoştan başladığı yolculukta yükselmeye çalışan Felt de kendince eşsiz bir yaşam tarzına sahipti.

 

Emilia: “Felt-chan neden yalnız, Reinhardt bir arada olmadığınızda endişelenmiyor mu?”

 

Felt: “Ben ilgilenilmeye ihtiyaç duyan bir çocuk değilim, ayrıca o benim yakınımdayken çok can sıkıcı oluyor. Bu yüzden ablam ve diğerleri burada olacağı için benden uzak durmasını istedim. Çok sinir bozucu, ne zaman bir şey olsa daha göz açıp kapatamadan yanımda bitiyor.”

 

Emilia: “Doğru. Öyleyse içim rahat edebilir.”

 

Emilia Felt’in şikayeti karşısında düşüncesizce gülmüş, beklentilerine uymayan bu yanıtı alan Felt ise tedirgin bir iç çekişle birlikte sarı saçlarını yolmaya başlamıştı.

 

Emilia: “Felt-chan, çok güzel saçların var, onları böyle hırpalamamalısın. Ben Subaru ve Frederica-san’dan saçlara saygı duymayı öğrendim.”

 

Felt: “Üff, çok buyurgansın… bırak da saçımı düşünmek bana kalsın. Ve sana ismimin sonuna ‘-chan’ ekleme dememiş miydim? Tüylerim diken diken oluyor!”

 

Emilia: “Öyle desen bile alışkanlıklarımdan bir anda vazgeçemem ki. Elimden geleni yapacağım ama kendimi tutamazsam şimdiden özür dilerim. Oldu mu?”

 

Felt: “Hiç olmadı!”

 

Emilia kin tutmadığı için Felt de kedileri andıran hafif bir homurdanmayla sinirini dışa vurmakla yetinmişti.

 

Bu konuşmaya tanık olan biri onları gülümseyerek dinlerdi, çünkü yakın dostlar arasındaki gizli dili andıran bir etkileşimleri vardı.

 

Subaru: “Neyse, radyo jimnastiğimiz bitti, yani yatağa dönmekte özgürsünüz. Gidip banyo da yapabilirsiniz, banyolar çok güzel ve ferahlatıcı.”

 

Otto: “Ben çoktan banyomu yaptım… ama maalesef alkol kokusu yıkanmakla geçmedi.”

 

Subaru: “Garfiel gelip sana bağırmaya başlamadan gidip o kokudan kurtulsan iyi edersin. Memleketimde birkaç sıcak banyonun çözemeyeceği hiçbir problem yoktur derlerdi.”

 

Subaru konuşmasını sonlandırırken dermansız Otto’ya bir elini uzatmıştı.

 

Otto: “Beni böyle görürse fena olur… madem böyle bir tavsiye verdin, ben de hala yaşıyorken bu tavsiyeye uyacağım…”

 

Subaru Otto’yu ayağa kaldırarak zayıf omzuna hafifçe vurdu. O moralsiz bir şekilde iç çekerken de bakışlarını göğe çevirdi.

 

Gülümseme dolu bir gökyüzü. Sabah göğünde asılı, dingin bir havanın yansıması olan ince bulutlar… Subaru tam da bunları hafızasına kazımak üzereyken,

 

???: “Günaydın, Pristella sakinleri.”

 

Subaru: “Ha!?”

 

Hiç yoktan beliren yüksek bir ses herkesin kulaklarında yankılanmış ve hazırlıksız yakalanan Subaru’yu şaşırtmıştı.

 

Bir hayal değildi; panik halde etrafına bakan Subaru, Emilia, Felt ve Beatrice’in de alarm halinde sağa sola bakmakta olduğunu fark etmişti.

 

Subaru: “Hey, bu da ne? Cidden yüksek bir ses.”

 

Felt: “Hayal ürünü falan değil, sokaklarda yankılanan yüksek bir ses…”

 

Felt kendi kendine hafifçe mırıldanırken Subaru da kendi çıkarımını yapmış, bunun büyüyle bağlantılı bir şey olmadığına kanaat getirmişti.

 

Büyüyle koca bir topluluğa sesini iletmek mümkündü, Julius’un insanların bilincini bağlamak adına kullandığı zincir büyüsünü anımsayabiliyordu.

 

Fakat belirli bir menzildeki insanları zihinsel olarak bağlamanın bir yolu olsa da doğruca kulaklarına ses iletmek mümkün olmamalıydı.

 

Dolayısıyla Subaru tek bir uygun yanıt bulabilmişti. O da,

 

Subaru: “Hoparlör gibi bir şey mi?”

 

Felt ve Subaru bu fenomenle ilgili benzer çıkarımlarda bulunmuştu.

 

Gökyüzünde yankılanan ses muhtemelen tüm şehrin işiteceği yükseklikteydi, bu da bir hoparlörden yapılan duyurulara benziyordu.

 

Tek problem bu dünyada bu tarz bir teknolojik veya bilimsel gelişme işareti olmayışıydı.

 

Otto: “Ah, haberiniz yok mu? Bu radyo Pristella’nın Büyükşehir Hükümet Sarayında manayla güçlendirilmiş bir enstrümanın yardımıyla işliyor.”

 

Subaru: “Mana… yani büyü!”

 

Otto Subaru’nun sorusunu ‘evet’ dercesine başını sallayarak yanıtladı.

 

Otto: “Dün pek çok insanla içerken duyduğum üzere her sabah belediyenin büyülü radyosundan Pristella vatandaşlarına duyurulular yapılıyormuş.”

 

Subaru: “Hah, ne tuhaf bir rutin.”

 

Otto: “Bu bilgilerin şehrin her noktasına anında ve başarılı bir şekilde ulaşması gerekiyormuş. Acil durumlarda tahliyeler ya da yönlendirmeler rahatlıkla gerçekleştirilebiliyormuş. Böylesine stresli anlarda büyük bir kaos doğmaması adına vatandaşların hoparlöre alışması için de her sabah bir yayın yapılıyormuş.”

 

Subaru: “Oh… bu kadarını düşünememiştim.”

 

Acil durumlara hazırlık olarak bir büyülü nesne kullanmak…

 

Ufak köyler bile yeterince soruna gebeyken şehirde yaşanacak bir aksaklık kolaylıkla kaosa dönüşebilirdi. Bunun önüne geçmek için de pratik bir önlem alınmıştı.

 

Vatandaşların buna hazırlıklı olmasını garantilemek adına alışılmadık ve oldukça yenilikçi bir yaklaşım kullanılmıştı.

 

Subaru: “Bunun arkasında son derece zeki biri varmış gibi görünüyor, belediye başkanı olabilir mi?”

 

Otto: “Hayır, cihaz manayla çalıştığı için büyük ihtimalle radyodan sorumlu kişi Kiritaka.”

 

Subaru: “Oh…”

 

Subaru’nun hayranlığı bir anda darbe almıştı.

 

Kiritaka dün kendisine “Liliana’ma dokunayım deme!” diye bağıran kişiydi. Görüşmelerde yaşananlar Subaru’nun zihninde tekrar oynamaya başlamıştı. Çığlıklar. Büyü taşının ışıltısı. Liliana için ağlayan zarif adam.

 

Subaru: “Yo, yo...”

 

Beatrice: “Yok artık, doğrusu.”

 

Emilia: “Bu kulağa birazcık…”

 

Subaru, Beatrice ve Emilia’nın mükemmel senkronizasyonu karşısında buruk bir şekilde gülümseyen Otto,

 

Otto: “Böyle bir karşılık vereceğinizi düşünmüştüm ama radyoyla ilgilenen kişi gerçekten de Kiritaka. Dinlesenize, ses tanıdık gelmedi mi?”

 

Kiritaka: “Sesimi tüm şehre iletebilmemi sağlayan bir büyülü nesne kullanıyorum. Eğer buna aşina olmayan birini ürküttüysem özür dilerim. Bugün bu yayını dinlediğiniz için çok şanslısınız.”

 

Subaru: “Kim bu?”

 

Subaru, Otto’nun cümlesine rağmen Kiritaka hakkındaki izlenimiyle bu sesi bağdaştırmakta zorlanıyordu. Öylesine ciddi bir sesti ki kulağa hiç de loli bağımlısı gibi gelmiyordu.

 

Subaru: “Yo, bir dakika. Clind-san da yozlaşmış görünmüyor… yoksa loli bağımlıları kendilerini gizleme konusunda cidden yetenekli falan mı? Sosyal statüye sahip loli bağımlıları korkunç oluyor.”

 

Subaru bir kez daha elinden her iş gelen uşağı anımsamıştı.

 

İnanılmaz bir zeka ve kabiliyete sahip olan bu uşağın yersiz bir alışkanlığı vardı. Ona tüm loli bağımlılarının temsilcisi gözüyle bakmak pek doğru olmasa da üst sınıf loli bağımlılarının ona benzediğini söylemek mümkündü.

 

Subaru: “Neyse, bu Kiritaka denen heriften hala şüpheleniyorum ve seslerden aldığım izlenim de pek güvenilir değil…”

 

Kiritaka: “Dinlemekte olanlar, müsaadenizle sizlere birini takdim edeceğim, tüm hislerimle… yo! Tüm hislerinizle kutsanmış bir dünyada nihayet sabah oldu… Ve işte karşınızda Şarkıcı Liliana, lütfen dikkatle dinlediğinizden emin olun!”

 

Liliana: “Ah, yani ben.”

 

İşte bu karmaşanın ortasında Subaru’nun hatıralarındaki adamla yayını yapan adam en sonunda bağdaşmıştı.

 

Bu rahatsızlık Subaru’ya sabahın köründe bile musallat olmaya karar vermişti. İnsanların yer değişişini ve hafif bir gülümseme barındıran bir öksürüğü işittikten sonraysa,

 

Liliana: “Şey~, selam millet, ben Liliana, az önce tanıtılan kişi. Bunu her sabah yapmak büyük bir beklentinin yükünü taşımama yol açıyor ama yine de şarkımı söyleyip neşe saçmak için elimden geleni yapmak isterim. Umarım lütfedersiniz.”

 

Subaru Liliana’nın karakteristik konuşma tarzını anında tanımış ve onun tuhaf tavırlarını büyülü nesnenin ardından bile görebildiğini hissetmişti.

 

Merak uyandırıcı bir şekilde, Kiritaka’nın sesi büyülü radyo aracılığıyla ulaşırken arada bir silikleşse de Liliana’nın sesi azıcık olsun alçalmamıştı.

 

Subaru büyülü nesnelere yatkınlık gibi bir şeyin söz konusu olup olmadığını bilemiyordu, öyle bir şey varsa bile Şarkı Tanrıçası adını alan kızın net bir şekilde şarkı söyleyebilmesi insana doğal geliyordu.

 

Liliana: “Evet, şarkımı söylemeye can atıyorum. Lütfen dinleyin — “Kılıç Şeytanının Aşk Şarkısı, Kısım İki”!”

 

Liliana hafif bir nefesin ardından enstrümanını çalmaya hazırlandı.

 

Bu isim Subaru’nun dikkatini Liliana’nın konuşmasından koparmıştı. Eğer bu şarkı düşündüğü masala işaret ediyorsa demek oluyordu ki—

 

Söylenmek üzere olan şarkı bir şeytan, bir kadın ve bir kılıç hakkında dokunaklı, trajik bir aşk hikayesini anlatacaktı.

 

#Merhaba arkadaşlar, çoğunlukla haftada bir uzun bölüm istediğiniz için bir müddet öyle yapacağım. Fakat bu bölümün bütünü gerçekten fazla uzundu, o yüzden ikiye bölmem gerekti. Zaten bu kısım bile oku oku bitmediği için anlamışsınızdır :) 
Radyo jimnastikleri, Beatrice'in tatlış hayalet hikayesi, sarhoş bir Otto, ortalıkta olmayan bir Garfiel, kendi dünyasındaki her şeyi bu dünyaya katmaya çalışan bir Subaru ve son olarak naklen yayın yapan Kiritaka-Liliana çiftiyle bölümü sonlandırdık. Bir sonraki kısımda görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr