Cilt 5 Bölüm 41 [ Kahramanca Düşler ]

avatar
6126 6

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 5 Bölüm 41 [ Kahramanca Düşler ]


Çevirmen : Clumsy



Anastasia: “Bayağı erken döndünüz?”

 

Anastasia, Belediyeye dönen grubu zoraki denilebilecek bir gülümsemeyle karşılamıştı.

 

Ve dürüst olmak gerekirse, tam bir cesaret gösterisiyle binadan ayrılan Subaru’nun görmek istediği son surat Anastasia’nın suratıydı.

 

Ama bu hisleri için endişe duyacak vakit değildi.

 

Subaru: “Evet, öyle oldu. Ama buradaki işim biter bitmez yine çıkacağım. Öncesinde Belediyede denemem gereken bir şey var.”

 

Anastasia: “Yine bir şeyler mi buldun? Bu konuda içimde kötü bir his var.”

 

Subaru: “Şey…… ilk sığınakta korkunç bir manzarayla karşılaştım ki bunu iletişim aynasından anlatmıştım zaten. Ve Öfkenin etkisinin diğer sığınakları da aynı şekilde etkilemiş olması gerektiğini düşündüm.”

 

Anastasia: “Yani duygusal yankıya yenik düştüler… Aynı şeyi ben de hissetmiyor değilim. Moralimin düşmesine bir kez izin verdiğim takdirde düştükçe düşecek gibi geliyor… Ama sanırım bu olay geri kalanlarda biraz daha farklı işliyor.”

 

Subaru Anastasia’nın analizini başını sallayarak onayladı.

 

Açıkçası Subaru da sokaktayken aynı şeyi fark etmişti. Sirius’un Otoritesinin etkinliği insandan insana değişiklik gösteriyordu.

 

Belki de Otoritenin varlığından haberdar olmanın bile etkisini hafifletmekten yana faydası dokunabilirdi. Subaru’nun Garfiel ve Al’ı sakinleştirebilmesi tam da bunun kanıtıydı.

 

Al: “Sığınak o hale nasıl geldi bilmiyorum ama ‘aynı şeyin burada da’ gerçekleşmesinden, ana adamlarımızı etkilemesinden yana endişelenmiyor değilim. Gerçekten buraya yalnızca yeni bir kan akıtma törenine falan yakalanmak için gelmemiş olmayı tercih ederim.”

 

Anastasia: “Ehh, bu konuda endişelenmene gerek yok. Şansına aramızda yalnızca zeki ve mantıklı insanlar bulunuyor. Gerçi sürekli atmosferi bozup duran birileri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.”

 

Subaru’yla birlikte dönen Al, Belediyenin birinci katına göz gezdirerek bunları söylemiş, onu işiten Anastasia da homurdanarak Al’ın ukala tavırlarına laf sokmuştu.

 

Al’ın sessizce omuz silkmekle yetindiğini gördükten sonra da Subaru’ya dönerek,

 

Anastasia: “Ee, ne yapmayı planlıyorsun? Bir fikrin olduğu için dönmüştün, değil mi?”

 

Subaru: “Aah, doğru. ……Bu arada, Julius nerede? Seninle değil mi?”

 

Anastasia: “Soru bombardımanına tutulmaktan hoşlanmıyorum, bilesin…… Julius birazcık tuhaf davranıyor. Sanırım sebep kısmen henüz Joshua’yı bulamamış olmamız. Ama başka bir sebebi daha olduğunu düşünüyorum.”

 

Subaru: “Tuhaf mı davranıyordu…… Şimdi sen bahsedince fark ettim de sahiden biraz tuhaftı, değil mi?”

 

Başarısız Belediye saldırısından sonra uyanan Subaru, Julius’un kendisini açık bir şekilde ifade etme konusunda eskisinden kötü olduğunu fark etmişti. Normal şartlarda asla ağzından çıkmayacak muhakemeler ve önerilerde bulunuyordu ve fark edilir bir özgüven eksikliği içerisindeydi.

 

O, sorumluluk duygusu güçlü bir adamdı. Bu yüzden Subaru, sebebin Oburluğun kaçmasına izin vermesinden duyduğu pişmanlık olduğunu düşünmüştü ama belki de bundan fazlasıydı.

 

Garfiel: “Kaptan. Canını burdaki tüm problemler yüzünden sıkman kötü bi alışkanlık. Julius konusunda endişelendiini biliyorum ama bu şu anda düzeltebilceemiz bi şey diil.”

 

Subaru: “Ah, evet, haklısın. Neyse, o herifin herhangi birinin endişesi olmadan da kendi kendine toparlanacağına eminim. Onun yanında bizim halletmemiz gereken kendi işlerimiz var. Anastasia-san. En üst kattaki yayın aleti çalışır durumda, değil mi? Kırık değil veya kullanım kılavuzunu falan kaybetmedik yani…”

 

Subaru, Garfiel’in anımsatıcısıyla bu soruyu yöneltmişti. Karşı taraf olan Anastasia ise cevap vermeden önce yuvarlak gözlerini birkaç kez kırpıştırarak,

 

Anastasia: “Kırık değil ve daha önce benzer cihazlarla çalışmıştım, o yüzden sorun yok…… ama onunla ne yapmayı planlıyorsun ki?”

 

Anastasia’nın gözlerindeki şaşkınlığı gören Subaru yanağını kaşıdı.

 

Kızın kendisine karşı çıkabileceğini beklese de aklına gelen tek fikir buydu. Ayrıca zayiatı minimum tutmak adına en etkili önlem de buydu.

 

Subaru: “İletişim aynasında da söylediğim üzere an itibarıyla etraf Öfkenin Otoritesinin etkisi altında. Ziyaret ettiğimiz sığınak……. ufak bir atışmanın azması sonucu kanla yıkanmıştı. Yani en ufak bir negatif duygu bile olabilecek en ekstrem felakete yol açabiliyor. Bu korkunç bir şey.”

 

Anastasia: “Evet. Ben de tamı tamına aynı düşüncedeyim. Kişi sayısı arttıkça kontrol etmek zorlaşıyor ve panik daha da hızlı yayılıyor. Ama insanlar ister sığınaklarda…… ister sığınak dışında bir araya toplanma eğiliminde. Haksız mıyım?”

 

Subaru Anastasia’nın sorusunu sessizce onayladı.

 

Sirius’un Otoritesini korkunç kılan şey, bir araya gelen kişi sayısı arttıkça etkinin de bir o kadar artmasıydı. Ve insanların yayın aracılığıyla Cadı Tarikatının tehditlerini duymasıyla birlikte kaçınılmaz bir panik dalgası başlamıştı. Bu, insanların çaresizliklerinden faydalanmanın gerçek anlamda mide bulandırıcı bir yoluydu.

 

Cadı Tarikatının iş birliği umudu taşıyıp taşımadığı belirsizdi ama her halükârda insanların hayatını şimdiden tehdit eden acımasızca bir döngü yaratmışlardı.

 

Anastasia: “Peki söylemek istediğin şey… bu duruma karşı çıkacak bir yol bulduğun mu?”

 

Subaru: “Yalnızca “Belki işe yarayabilir” diyebileceğim bir şey. Denemeye değeceğini düşünüyorum. Ama şöyle bir şey de var ki……”

 

Anastasia’nın beklenti dolu bakışlarının hedefi olan Subaru’nun sözleri ansızın yarıda kesilmişti.

 

Bunu gören Anastasia Subaru’nun içinden geçenlere göz atmak istercesine gözlerini kısarken Subaru derince bir nefes alarak,

 

Subaru: Bu işe başladığımızda söylediğimiz her şey kelimesi kelimesine Cadı Tarikatının da kulağına gidecek. Yani onları kışkırttığımız takdirde başka tehlikelerle karşılaşma olasılığımız var.”

 

Anastasia: “Ama buna karşılık var olan tehlikeyi azaltma olasılığımız da yüksek.”

 

Subaru: “Evet, aynen öyle. Belediyeyi geri almışken ve sığınakları etkileyen tek şey Sirius’un Otoritesiyken… riskleri dengelemek zor olsa da bana kalırsa……”

 

Cadı Tarikatının ortada büyük bir şey döndüğü takdirde ne tepki vereceğini hayal etmek imkansızdı. Söz konusu tehlike barut fıçısına yanan bir kibrit atmaya eşdeğerdi ki Cadı Tarikatıyla baş ederken durum daima böyle olurdu. İşi esas zor kılansa onlar kibriti atsa da atmasa da barutun kendi kendine patlama olasılığını tespit etmekti.

 

Anastasia: “――Sanırım ne planladığını aşağı yukarı anladım, Natsuki-kun.”

 

Subaru: “Gerçekten mi?”

 

Kısa bir süreliğine düşüncelere dalan Anastasia uzunca bir iç çekerek böyle söylemiş, onu duyan Subaru ise tepkisi karşısında şaşırarak kaşlarını kaldırmıştı.

 

Anastasia: “Konuşmanın akışına ve yayın cihazını istemiş olmana dayanarak sonrasını çözememiş olsam kendimden endişe duyardım.”

 

Subaru: “Ee, şey, haklısın sanırım. Peki ne düşünüyorsun. Bu fikre karşısın, değil mi?”

 

Anastasia muhtemelen Subaru’nun önceden varsaymış olduğu gibi bu fikre karşı çıkacaktı. Ve Subaru’nun da Anastasia’yı ikna etme şeklindeki devasa engeli aşmaktan başka şansı kalmayacaktı――

 

Anastasia: “Aah, seninle ne yapacağım ben…”

 

Subaru: “……Ha? Kabul ediyor musun yani?”

 

Anastasia: “Mantıken izlenebilecek en iyi yol bu olur. Kazanmayı ne kadar sevsem de Cadı Tarikatından kurtulana dek bu uğurda cesetlerden bir dağ yaratmak son derece tatsız bir zafer olur.”

 

Bu beklenmedik yanıtı alan Subaru, bir süre için sersemlemiş bir şekilde kalakalmıştı.

 

Bu esnada Anastasia, içinde yükselen sindirilemez bir duyguyla baş etmeye çalışırmışçasına dudaklarını kemiriyordu. Fakat sessizliği bozan Garfiel oldu.

 

Garfiel: “Hey, Kaptan ve Büyük Kız Kardeş-chan. Naapmaktan bahsediyosunuz?”

 

Anastasia: “Amma idraksiz bir çocuk… Benim Ricardo'm bile şimdiye çözmüş olurdu.”

 

Anastasia, konunun dışında bırakılan Garfiel’e acımasızca bir yorumda bulunmuştu. Bunu duyan Garfiel dişlerini öfkeyle sıksa da arkasındaki Al omzunu sıvazlayıp Garfiel’e gülerek,

 

Al: “Kardeşimizin düşündüğü şey özetle şu: Öfkenin Otoritesinin şehre yayılmasını önlemeye çalışmaktansa avantaja çevirmeye çalışmak daha hızlı ve kolay olur.”

 

Garfiel: “Avantaja çevirmek derken……”

 

Subaru: “Sirius’un kabiliyeti duygu paylaşımı sağlıyor. İnsanlar gergin ve korkuluyken bu duygular toplanan insan sayısıyla birlikte kabarıyor ve en nihayetinde ufacık olaylarla patlama yaşanıyor. Bu yüzden…”

 

Anastasia: “Gerginlik ve korkunun yerini başka bir duygunun almasını sağlayabilirsek…… üzerlerini umut gibi bir şeyle örtebilirsek paylaşılan şey bu olur.”

 

Garfiel’in sorusu önce Al, sonra Subaru ve son olarak da Anastasia tarafından cevaplanmıştı.

 

Onları dinleyen Garfiel’in gözleri giderek irileşiyor ve ağzından anlayış dolu bir homurtu dökülüyordu.

 

Garfiel: “Aaah demek öyle! O zaman birbirlerini öldürmezler. Ve işler iyi giderse moralleri bozulup pes edenler yeniden mücadele etmeye başlayabilir.”

 

Subaru: “Etraftaki atmosferin baskısına tecrübeli savaşçılar bile karşı koyamıyor. Eğer onları bu gerginlikten kurtarabilirsek gücümüzü arttırmak konusunda bir problem yaşamayacağımızı düşünüyorum.”

 

Garfiel: “Bu harika diil mi!? Hadi yapalım, Kaptan! O gizemli cihaz elimizde. Yani ne kadar erken başlarsak……”

 

Anastasia: “Dur, dur bir dakika! O kadar basit değil. Bu fikir benim de aklıma gelmişti herhalde…”

 

Anastasia fazlasıyla heyecanlanan Garfiel’i durdurmak için ellerini çırpmıştı. Bunu gören Garfiel ise dişlerini sıkarak,

 

Garfiel: “Ha? Niye bekliyoruz ki? Kabul ettiiini söylemiştin, di mi? Son anda yan çizdiini söyleme sakın!”

 

Anastasia: “Yan çizdiğimi falan söylemiyorum. Sana bu fikri daha önce düşündüğümü söyledim. Yalnızca artılarıyla eksilerini tartmak dışında bir problem daha var.”

 

Subaru: “Artılarla eksilerden kastın… az önce bahsettiklerimiz mi?”

 

Anastasia: “Bu stratejinin artısı temelinde yatıyor: Vatandaşların gerginlik ve çaresizliğini ortadan kaldıracağız, böylece arkamızda daimî bir tehlike yatmayacak. Eksisiyse yayınlanacak her şeyin doğal olarak Cadı Tarikatının da kulaklarına ulaşacak olması. Ve nasıl tepki verecekleriyle ilgili en ufak bir fikrimiz bile yok.”

 

Anastasia bu noktada ellerini Garfiel ve Subaru’ya doğru kaldırıp “Fakat” diyerek devam etti.

 

Anastasia: “Dezavantajların ihmal edilebilir düzeyde olduğuna inanıyorum. Cadı Tarikatı taleplerini sıralarken herhangi bir direnişi yasaklamadı. Yani önlenme veya karşı çıkılma ihtimalleri umurlarında bile değilmiş gibi görünüyor.”

 

Subaru: “…… Şimdi sen bahsedince düşündüm de Belediyeye saldırmamıza rağmen bunu intikam almak adına bir bahane olarak kullanmadılar. Belediyedekilere yaptıkları yalnızca kendi gülünçlükleriymiş gibi…”

 

Anastasia: Gülünçlük mü? Bu kelimeyi sevdim. O heriflerin hastalıklı eğilimlerini anlatmak için gayet uygun bir seçim.”

 

Anastasia iç çekerken Subaru, Günah Başpiskoposlarının suratlarını düşününce bile öğürme isteği duyuyordu.

 

Fakat ikisi de yayını yapmanın ekstra bir risk taşımadığında hemfikirdi. Öyleyse Anastasia’nın endişesi――

 

Anastasia: “Yayının kendisine bir itirazım olmasa da problem…… yayının içeriği ve konuşmayı kimin yapacağı.”

 

Subaru: “Ne ve kim……?”

 

Anastasia’nın ne söylemek istediğini anlamayan Subaru’nun kaşları çatılmıştı.

 

Eğer halkın umutlarını canlandıracak ve streslerini atmalarını sağlayacak konuşmayı kimin yapacağını soruyorsa, cevap――

 

Subaru: “Ehh, burada Anastasia-san devreye giriyor. İnsanlar seni bir Kraliyet Seçimi Adayı olarak tanıyor. Eğer Anastasia-san’ın ağzından ilham verici bir şeyler dökülürse……”

 

Anastasia: “Bunu benden duymak kulağa garip gelebilir ama benim sözlerimden böyle bir etki beklemenin zor olacağını düşünüyorum. Kabul etmekten ne kadar nefret etsem de bu göreve uygun değilim.”

 

Subaru: “――――”

 

Anastasia Subaru’nun soracağını sezdiği soruyu kafasını sallayarak yanıtlamış, Subaru ise ne kastettiğini anlamamıştı. Çünkü tüm Pristella, Anastasia’nın bir Kraliyet Seçimi Adayı olduğundan haberdardı. Yani onun ünü, buradakilerin fazlasıyla ötesindeydi.

 

Subaru: “Uygun değil misin… neden? Yani, Anastasia-san, sen…”

 

Anastasia: “Eğer önem arz eden tek şey ün olsaydı en uygun aday gerçekten de ben olabilirdim. İşleri iyiye götürmek için bu yeterli olsaydı memnuniyetle yapardım. Ama öyle değil. Benim ünümle Cadı Tarikatını mağlup etmenin hiçbir alakası yok. Yalnızca “Cadı Tarikatıyla dövüşme konusunda ünlü” olmak―― işe yarayabilir de yaramayabilir de…”

 

Subaru: “Ama……”

 

Anastasia: “Bu durumda bir anlamı olmaz. Bize umut lazım. İnsanların kalplerindeki tüm stresin yerini tek seferde alabilecek bir umut.”

 

Subaru’nun Anastasia’nın bu cümlelerine verecek bir yanıtı yoktu.

 

Dürüst olmak gerekirse onun cesaretsizliğine ve aksini ispat etme çabalarına çıkışmak istiyordu. Ancak bu cümlelerin acınasılığından en çok yakınan, pişman olan kişi de yine Anastasia’nın kendisiydi.

 

Anastasia bu sözleri düşünmeden sarf etmiş olamazdı. Tam tersiydi.

 

Kendisini bu role layık görmeme sebebi, bu meseleyi adamakıllı düşünmüş olmasıydı.

 

Anastasia: “Büyüleyici sözlerle insanları kandırabilir, cezbedebilirim. Ve her on kişiden beşini etkileyeceğimden eminim. Ama bu en ufak bir rüzgârda uçabilecek bir saman balyası yaratmaktan farksız olur ve yalnızca anlık bir his değişimi sağlanır.”

 

Subaru: “Pe-peki ya…… Crusch-san? Onun askeri tecrübesi var ve Lugnica’nın asil ailelerinden birinin ferdi.”

 

Anastasia: “Doğru, Crusch-san’ın ağzından dökülecek sözler kesinlikle bir ağırlık taşırdı. Ama eski Crusch-san’dan bahsediyorum. Yenisinin insanlar üzerinde bu tarz bir etkisi yok. Ayrıca şu anda kendi hayatı için mücadele veriyor. Ondan insanları etkilemesini istemeden önce bu problemi çözüme kavuşturması gerekiyor.”

 

Subaru: “Hayatı için mücadele mi veriyor? Durum o kadar mı kötü!?”

 

Crusch’ın kendisine söylenenden daha da kötü olduğunu öğrenen Subaru, Anastasia’ya doğru bir adım attı.

 

Anastasia ise aralarındaki boy farkı gereği kafasını yukarı kaldırarak dudaklarını kapattı. Bu esnada Subaru çabucak Garfiel’e dönerken Garfiel kafasını güçsüzce sallayarak,

 

Garfiel: “Kedi kulaklı kız kardeş ölmesine izin vermicek, bundan eminim. Ona çok fazla yaşam gücü aktardı…… ama ben de onun yayın cihazının önünde konuşmasına izin vermeye karşıyım. Kahrolsun, sesini bile zar zor çıkartıyo zaten……”

 

Subaru: “Lanet olsun! Peki ya Julius? Julius konuşursa……”

 

Anastasia: “Julius’un Kraliyet Korumalarının bir Şövalyesi, Şövalyelerin en iyilerinden birisi ve benim gururum olduğu doğru. Ama Julius ismi bu şehirde ne anlam ifade ediyor ki? Şansı en iyi ihtimalle benim kadardır. Ve ben hitabette ondan daha iyiyim.”

 

Crusch değerlendirme dışıydı, Julius da aynı şekilde dışarıda bırakılmıştı.

 

Belediyedeki üyeler arasında başkalarına umut aşılama ihtimali olanlardan geriye yalnızca Wilhelm ve Ricardo kalmıştı. Ama Ricardo’nun ne bir popülerliği ne de insanları etkileme kabiliyeti vardı.

 

Ve kim şu anda Wilhelm’den böyle bir talepte bulunabilirdi ki? Zaten kabul etse bile Kraliyet Korumalarının eski lideri olarak statüsü ona nasıl bir avantaj sağlayabilirdi?

 

Subaru: “Öyleyse ne yapacağız? Geriye kim kaldı ki……?”

 

Al: “Ehh…”

 

Subaru tam da Öfkeye karşı etkili bir çözüm bulduğunu düşünürken bu çözümü icra edecek hiç kimse bulamayarak tıkanıp kalmıştı.

 

O bu şekilde düşüncelere dalmışken Al rahat bir tavırla bir elini kaldırarak,

 

Al: “Bu yayını biri yapacaksa o kişi sen olmalısın, haksız mıyım kardeşim?”

 

Subaru: “――Ha?”

 

Bunu gayet doğal bir şekilde, olması gereken buymuş gibi söylemesi Subaru’nun tepki vermekte gecikmesine yol açmıştı.

 

Ağzı açık bir şekilde kalakalmıştı, Al’ın az önce söylediği şey üzerine ikinci kez düşünmesine bile gerek yoktu.

 

Böyle bir zamanda böylesine nahoş bir şakayı yaparak ne hedefliyordu ki?

 

Subaru: “Hadi ama Al. Burada ciddi bir konuşmanın ortasındayız. Her saniyenin önem taşıdığı cinsten bir konuşma. O yüzden şu anda senin şakalarınla uğraşamam.”

 

Al: “Oyoy, dur bir dakika. Prenses-san’ın beni yorumlarımın yarıdan fazlası yersiz diye işe aldığını biliyorum ama şu anda şaka yapmıyorum.”

 

Subaru: “Şaka yapmıyorduysan sana bu fikri veren neydi? Ya komik olmaya çalışıyorsun ya da kafayı yemişsin ve açıkçası hangisinin daha kötü olduğunu bilmiyorum.”

 

Al: “Delilik bunun neresinde? Neden etrafına bir bakmıyorsun?”

 

Al her zerresine “Ciddiyetsiz” yazılı bir adam olsa da o an için sesini alçaltmış ve çenesiyle etrafı işaret etmişti. Ardından onun hareketini takip eden Subaru da bakışlarını yanındaki iki kişiye çevirdi――Anastasia ve Garfiel’e. Subaru onların da Al’ın söyledikleri karşısında şaşkına dönmüş olması gerektiğini düşünürken,

 

Subaru: “……Oy, siz de mi?”

 

――――

 

Bakışları ciddiydi, şaşırmadıkları da canlarının sıkılmadığı da belliydi.

 

Subaru’ya gözlerinde samimi bir onaylamayla bakıyorlardı.

 

Al’a katıldıklarını söylemeye çalışıyormuş gibi bir halleri vardı.

 

Subaru: “Dalga geçiyorsunuz, değil mi? Neden hepiniz hemfikirmiş gibi görünüyorsunuz? Anastasia ve Julius yapamazken benim yapabileceğimi düşündüren ne!?”

 

Al: “Ehh, sokakta da söylediğim gibi bu kadar ilerlememizin sebebi sensin, kardeşim. Garfiel de benimle aynı fikirde. Sana sürekli ‘Kaptan, Kaptan’ deyip durmasından belli değil mi?”

 

Subaru: “Bu ikisini birbirine nasıl bağladın!?”

 

Al: “Aynı şey çünkü! Garfiel’in sana böyle seslenmesi için doğru düzgün bir şeyler yapmış olmalısın. Bu sesleniş sana ne kadar güvendiğini gösteriyor, haksız mıyım? Her nedense yaptığın şeyin çok da büyük bir şey olmadığını düşünüyor gibi görünüyorsun. Ama bu şehirde ya da bu dünyada senin dışında kim çıkıp da Cadı Tarikatının ‘Tembelliğini’ mağlup ettiğini söyleyebilir ki?”

 

Subaru: “――――”

 

Al, suratını Subaru’nun burnunun dibine getirmişti.

 

Soğuk başlığı Subaru’nun alnına değiyor, buz gibi metalden Al’ın alnının sıcaklığı taşınıyordu. Onun görünmez gözleri tarafından delinip geçildiğini hisseden Subaru, bir an için nefesini tutmuştu.

 

Al: “Cadı Tarikatının ele geçirdiği bir şehirde, bir Cadı Tarikatı Günah Başpiskoposunu öldüren bir adamdan daha iyi umut aşılayabilecek kim olabilir ki? Bu kriteri karşılayanlar yalnızca Reinhardt ve senden ibaret. Ve içlerinde burada olan tek kişi de sensin.”

 

Subaru: “――gh”

 

Alnına bir kez daha toslanan Subaru geri sendelerken onun kafasını tutarak uzaklaşışını izleyen Al, tek omzunu silkerek sustu.

 

Anastasia: “Ben de aynı fikirdeyim. Biri bu yayını yapacaksa o sen olmalısın, Natsuki-kun.”

 

Subaru: “Anastasia……”

 

Bunu söyleyen Anastasia kafasını eğdi. Bu, kendi güçsüzlüğünün acısını çekerken umudunu başka birine bağlayan birinin ifadesiydi.

 

Bu ifadeyi gören Subaru nihayet üzerine yüklenen büyük beklentilerin farkına varabilmişti.

 

Subaru: “Garfiel… sen de mi aynı fikirdesin?”

 

Garfiel: “Senin ‘Tembellik’ Günah-Piskoposunu falan öldürdüünle ilgili bi detay bilmiyorum. Ama evet, aynı şeyi düşünüyorum.”

 

Subaru’nun sessizce sorusu karşısında kısa saçlarını kaşıyan Garfiel bu cümlelerin ardından devam etti.

 

Garfiel: “Bu şehirde herkesin umudu olabilcek bi ses varsa…… o sesin senin sesin olduunu söyleyebilirim, Kaptan. Gerçekten her şeyini verirsen bunu başarııcaana inanıyorum. Bence öyle.”

 

Subaru: “――――”

 

Temelsiz ve inanılmaz ağır bir güvendi.

 

Şaşıran ve nefesini tutan Subaru, kendisine beslenen inancın öneminin bilincindeydi.

 

Arkasına dönerek Anastasia’yı gördü. Ve başıyla onay verişini.

 

Sonra da Al’ı gördü. Ve omuz silkişini.

 

Garfiel ise hala Subaru’yu izliyordu. Yüzünü ona çevirdiğinde onun da başıyla onay verdiğini gördü.

 

Subaru: “――――”

 

Her birinin tepkisini sindirdikten sonra da kafasını çevirdi.

 

Kristal lambanın güçsüz ışığına doğru gözlerini kısarak uzunca bir iç çekti.

 

――Onu gözlerinde çok ama çok fazla büyütüyorlardı.

 

Bu hissi Wilhelm’den, Julius’tan ve Reinhardt’tan da almıştı.

 

Hepsi Subaru konusunda yanılıyordu. Hepsi.

 

Onlar Subaru’dan çok daha iyiydi, çok daha sıkı çalışmıştı ve çok daha asildi.

 

Ama buna rağmen gayet normalmişçesine Subaru’yu övüyor, ona yardım teklifinde bulunuyor, onu samimiyetle içlerine alıyorlardı. Bu durum da Subaru’ya işkence ediyordu.

 

Saygı duyduğu, kaybetmek istemediği ve asla dengi olamayacağı birinin onu onaylaması yalnızca keyif vermiyordu.

 

Gerilmesine de yol açıyordu. Bir gün gerçek benliği açığa çıktığında onları hayal kırıklığına uğratacağından emindi.  

 

Gerçek Subaru’nun acınası, güçsüz, umutsuz olduğunu öğrendiklerinde mutlaka üzülecek ve ona gösterdikleri samimiyetten pişman olacaklardı.

 

İşte Subaru hep bunu düşünüyordu. Ama buna rağmen,

 

Al’ın, Garfiel’in ve Anastasia’nın bile Subaru’dan beklentisi büyüktü.

 

Bu beklentinin ağırlığı altında ezilmek üzere olan Subaru kendisini sınırına dek zorluyordu. Fakat bu sınır, o beklentileri ardı ardına gerçek kılmaya çalışsa da yeterli olmanın yakınından bile geçmiyordu.

 

Natsuki Subaru’nun seçtiği yol buydu.

 

――Bir zamanlar tek bir kıza üzerinde yürüyeceğine dair söz verdiği yol buydu. O kızın kahramanının yoluydu.

 

Ama öyle ya da böyle yalnızca onun kahramanı olmaktan çıkmıştı. Subaru’nun şu anda taşıdığı yük――

 

Al: “Bunu yaparsan, kardeşim, bundan böyle sırtında taşıyacağın kahramanca düşlerin olacak.”

 

Al sessizleşen Subaru’ya ansızın bu uyarıda bulunmuştu. Onun gözlerinin düştüğünü gördükten sonraysa cansız bir ses tonuyla devam etti.

 

Al: “Asla kaybedemezsin. Yalnızca kazanmak zorundasın. Onların umutlarını üstlenecek, beklentilerini sırtlanacak, onlara geleceği göstermek için mücadele edeceksin. Şu anda kararını verirsen yapmak zorunda olacağın şey bu.”

 

Subaru: “……. Asla kaybedemem, ha… Her zaman yapmaya çalıştığım da bu değil mi?”

 

Al: “Ağırlığı farklı ama. Sen kaybedersen mağlubiyet de seninle sona ermeyecek.”

 

Subaru Al’ın ne demek istediğini anlamamıştı.

 

Subaru’nun mücadeleleri daima böyle olurdu. Subaru kaybedince kaybeden tek kişi kendisi olmazdı. Onun korumak istediği her şey de Subaru’nun mağlubiyetiyle birlikte kaybolurdu.

 

Hep öyle olmuştu. Asla aksi değil.

 

Zaten mağlubiyet ona bir şey kaybettirmeyecek olsaydı mücadele etmesi için bir sebep olmazdı.

 

Subaru’nun mücadele etme sebebi, o mücadele etmedikçe korunamayacak olan şeylerin varlığıydı.

 

Ve bugünden sonra o şeylerin sayısı inanılmaz bir noktaya ulaşacaktı.

 

Subaru: “Tch, aynı şey değil mi işte?”

 

Al: “――――”

 

Derin bir nefesin ardından kararını vermiş, küt küt atan kalbi dinginleşirken görüşü netleşmişti.

 

Al’ın suratını göremiyor olsa da nefesini tuttuğunu ve kendisini hayretler içerisinde izlediğini hissedebiliyordu.

 

Subaru: “Anastasia-san, yapacağım. Eğer sesim bir fark yaratabilecekse o işi bana bırakın.”

 

Anastasia: “……Emin misin? İnsanların umutlarını bir kez üstlenirsen…”

 

Subaru: “Her zaman yaptığım şeyden bir farkı olmayacak. “Kahraman”, kulağa pek fena gelmiyor, değil mi? Gerçi dürüst olmak gerekirse kendimi böyle ifade etmek biraz utandırıcı……”

 

Anastasia’nın endişeli ifadesini gören Subaru hafifçe burnunun ucuna dokunarak devam etti.

 

Subaru: “Yalnızca kahraman olma meselesiyse ben kararımı bir yıl önce vermiştim zaten. Aksi takdirde beni kollayan kızı ve benim kolladığım kızı utandırırım.”

 

Anastasia: “――Demek öyle. Peki, tamam o zaman. Erkekler gösteriş yapmayı pek sever sonuçta.”

 

“Yapacak bir şey yok” dercesine gülümseyen Anastasia Subaru’yu göğsünden hafifçe dürtmüş, Subaru ise bu tepki karşısında birazcık afallamıştı.

 

Çünkü bu, Anastasia’nın gardını düşürüp gerçek duygularını sergilediği ilk sefer olabilirdi.

 

Bu his yavaşça göğsünün dürtüldüğü yerde erirken kafasını kaldırdı.

 

Subaru: “Teşekkürler, Garfiel, Al. Kararımı vermeme yardımcı olduğunuz için teşekkürler.”

 

Arkasındaki ikiliye bu sözleri sarf ettikten sonra da Anastasia’nın peşine takıldı.

 

Yayın cihazının önüne geçtiğinde ne söyleyeceğini merak ediyordu.

 

Söylemesi ve söylememesi gerekenlerden emin değildi.

 

Ama tuhaf bir şekilde bu belirsizliğe bir kafa karışıklığı veya stres eşlik etmiyordu.

 

Sonuçta her zamankinden farksızdı, değil mi?

 

――Bunu bildiği için -her zaman olduğu gibi- şovunu yapmaktan başka çaresi yoktu.

 

 #Subaru kendini eziklemeyi hiç bırakacak mı acaba? Gerçekten de neler neler yaptı, herkesten saygı görüyor ama bu saygı bile onu üzüyor, çünkü bunun 'gerçek' Subaru olmadığını düşünüyor ve er ya da geç o kişileri hayal kırıklığına uğratacağını sanıyor. Ama yine de hem güç hem azim hem de özgüven açısından ilerleme kaydettiği kesin, malum çok daha kötü zamanlarını görmüştük.
Bu arada yayın kısmını ve sonrasında olacakları çok merak ediyorum. Fakat sıradaki bölüm çok uzun olduğu için ikiye bölmek durumundayım. Umarım ilk yarısı bile tatmin edici olur diyerek susuyorum, orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr