— [Açgözlülüğün] yıldızının ismiyle ilişkili Otoritesi, [Yenilmezliğinin] gerçek yüzüydü.
Subaru’nun bildiği yıldız isimleri, Başpiskoposların isimleriyle uyuşuyordu.
Betelgeuse’in etimolojisi, [Orion’un Eli], o deli adam Petelgeuse Romanee-Conti’nin [Görünmez Eline] son derece uyuyordu.
Bu yüzden Subaru, yıldızların takma adlarının Başpiskoposların otoriteleriyle yakından ilişkili olduğuna inanıyordu.
Ve [Açgözlülük] Başpiskoposunun ismi Regulus Corneas idi. “Regulus” isminin Latince kökeni “Leo” iken anlamıysa [Küçük Kral] ve— [Aslanın Kalbi] idi.
Zamanında bu fikri alaya almış olsa da anlamsız olmadığını fark edip düşüncelerinin peşini bırakmayınca bir hipoteze varmıştı.
Öncelikle, bir [Kral] nasıl tanımlanırdı?
Lugnica Krallığı an itibarıyla bir kraliyet seçiminin ortasındaydı ve her aday kendi [Krallığını] göstermek adına mücadele ediyordu. Her birinin [Krallık] anlayışı er ya da geç açığa çıkacak olsa da Subaru [Kral] konusunu burada, daha genel anlamıyla ele alınacağı şekilde gündeme getirmek istiyordu.
İlan edilen [Kral], krallığın temsilcisi olarak en başta dururdu.
Bu tanımı gevşetecek olursak bir ulus her şeyden oluşabilirdi ama tek bir birey bir ulus teşkil edemezdi.
Yani [Kral], içinde [Vatandaşlar] var olan bir ülkeyi temsil ederdi.
Bu düşünce şekli takip edilecek olunursa [Küçük Kral] lakabını taşıyan kişinin, Regulus Corneas’ın, lakabına paralel olarak kendisine [Kral] unvanını bahşeden [Vatandaşları] olması mümkündü.
Subaru: “Öyleyse Regulus’u kral yapanlar, o [Küçük Krallığın] [Vatandaşları] kimler?”
Bunu düşünmesine bile gerek yoktu.
Başpiskoposlar beraberlerinde herhangi bir tarikat üyesi getirmeksizin Pristella şehrine saldırmışlardı.
Rahatsız edici, kötü niyetli şeytanlardan oluşan ve bağımsız hareket eden bir grup olsalar da peşinde gereksiz bir kalabalıkla gelen tek üyeleri Regulus’tu.
Peki buna neden ihtiyaç duymuştu?
Regulus’u tanıdığı kadarıyla yalnızca açgözlülüğünü sergiliyor olma olasılığı yoktu. Peki öyle değilse, gerekli bir eylem gerçekleştirdiyse—
Subaru: “Regulus’un bir [Küçük Kral] olabilmesi için karılarından oluşan [Vatandaşlarını] peşinde taşıması gerekiyor. Mesafenin bir ilişkisi olup olmadığı bilinmese de bu kısıtlama yüzünden elli karısı olsa bile hepsini getirmesi gerekmiş gibi görünüyor.”
Bu [Yenilmezliğin] şartı karılarının sayısıyla mı ilişkili? Yoksa karılarına olan uzaklığıyla mı?
Regulus’un bir [Küçük Kral] olarak kimliği şartlara dayalıysa [Açgözlülüğün] erişebileceklerinin kapsamı bu limitlerden etkileniyor olabilirdi.
Kısaca Regulus’un karılarının onun [Yenilmezliğiyle] bir ilişkisinin olduğu kesindi.
Subaru: “Ama bu, numarasının ardındaki sırrı çözmeme yetmiyor.”
Subaru’nun bu mantıkla çözdüğü şey yalnızca [Ufak Kral] kısmıydı.
Diğer ismi, [Aslanın Kalbi], hem ofans hem defanstaki bunaltıcı gücü ve buna eşlik eden [Yenilmezliğiyle] birlikte henüz aydınlanmamıştı. Etrafındaki hiçbir şeyden etkilenmeyişi de aynı şekilde gizemini koruyordu.
Yalnızca güçlü bir bedeni olsaydı Reinhard tarafından yenilmesi imkânsız olmazdı; fakat Regulus’un [Yenilmezliği] böyle bir direnci bariz şekilde aşıyordu.
Subaru: “Süper güçlü bir bariyer olamaz. [Yenilmez] bir düşmanı durdurmak için alınabilecek tüm önlemleri çoktan denedik. Üstelik kalbinin atmadığı ve vücut sıcaklığının olmadığı da kesin. Öyleyse—”
[Aslanın Kalbi] bir düşünce doğuruyor ve yapbozun son parçası yerine oturuyordu.
Regulus’un [Açgözlülük] Otoritesi [Yenilmezlik] değildi.
O katilin bunaltıcı gücünün gerçek yüzü [Bir Nesnenin Zamanının Durgunluğu] idi.
Çoktan karşılanmış, çoktan değerlendirilmişti, sorunsuzdu.
Regulus’un çarpık tatminkâr benliğinin dudaklarından dökülen kelimeler daima ideal varlığından tatmin olmuş bir adam oluşuyla ilgiliyken aynı zamanda kabiliyetinin gerçek doğasını gizlemeye dair hiçbir teşebbüste bulunmuyordu.
Subaru: “Bedeni donduğu vakit bırakın saldırılardan zarar görmeyi, su bile onu ıslatmıyor. Fırlattığı kumların zamanı donmuş olduğu için geri sekmiyor, dümdüz ilerliyorlar.”
Mangalarda bilinen süper güçler arasında bu güç, [Zaman Kırılmasına] benzerdi.
Bu güç, isminin de anlattığı üzere, zamanda bir kırılma yaratıyor, bir şeyi onu etkilemeye çalışan her ne varsa hepsinden soyutluyordu; Regulus’un varlığı bir bağlamda böyle hareket ediyordu.
Kendisini zamanın akışından soyutlayabilen Regulus Corneas’ın zaman kırılmasının ta kendisi olduğu söylenebilirdi.
Sahiden de farklı bir boyutta olduğunu söylemişti— [Yenilmezliği] [Bir Nesnenin Zamanının Durgunluğunun] bir yan etkisinden ibaretti.
Yani—
Subaru: “—Senin esas kabiliyetin zamanı dondurma gizli tekniği!”
Regulus: “Öyle gururla söyledin ki hiçbir yorum yapmayacağım. Sen o tiplerden misin? Bir şeyler bildiğine büyük bir istekle inanıp etrafındakiler de aynı şeyi öğrensin isteyenlerden? Gururun bile bir ölçütü olmalı, bana birazcık öz farkındalık göster, seni küçük velet!”
Subaru’nun sırtı taş bir duvara dayalıydı ve bağırırken bedeni bu şekilde gizlenmişti. Regulus ise ona alaylı bir şekilde çıkışarak yaklaşmaktaydı.
Duvarları delip geçiyor, kanalları yarıp ilerliyor, kelimenin tam anlamıyla bir yıkım yürüyüşü yapıyordu— sonucunda da Subaru’ya yetişti.
An itibarıyla Subaru tüm bunları tek başına göğüslüyordu. Yani aslında bu, [çarpışma] kelimesinin ima ettiği heyecan verici eşleşme değildi.
Regulus: “İleri geri atılıp durarak beni ölümüne sinir ediyorsun. Kaçmamak seni gerçek bir adam kılar, böyle söyleyeceğimi mi düşünüyorsun? Sen ve ben hiçbir şekilde kıyaslanamayız. Ben Kılıç Azizini uçururken bariz şekilde bakakalmış olsan da böyle bir şeyi bile anlayacak kapasitede değil misin? Nereden bakarsan bak, yaptığın şey beni hor görmek değil mi!?”
Subaru: “Nefret ettiğin biri söz konusu olduğunda doğru veya yanlış, her ne yaparsa yapsın daima sinirin bozulur. Kaçarsam öyle zor bir geleceğe varırım ki bu beni öldürür. Üstelik… bu seçim doğru yanıt, öyle olmalı.”
Regulus: “Doğru yanıtmış, hadi oradan! Şahsi seçimler ya da stratejiler, hepsihepsi! Bunlarla yalnızca ölümüne çarpıtılmış bir sonuca ulaşılabilir, haksız mıyım? Mücadeleye devam etmek istiyorsan o çiçek açan kızın seninle kalması çok daha iyi olmaz mıydı? Senin gibi zina düşkünü bir erkeğin elinden başkalarının karılarına dokunmaktan başka bir şey gelir mi?”
Subaru: “Aslına bakarsan bana söylediğin şeyler bayağı ağır.”
Regulus’un acı sözleriyle kuşatılsa da biraz olsun gergin değildi.
Gergin değildi, siniri bozuk değildi; tiksintisi bile ortadan kalkmıştı, durumu kontrol edebilmek adına iyi laf yapan ağzına güveniyordu.
Regulus’u kiliseden uzaklaştıran ve Emilia’dan ayıran Subaru, katille tek başına yüzleşiyordu.
Gerçi yüzleşmek hatalı bir tabir olurdu. Çünkü Subaru yalnızca gizlenmeye çalışıyor, bir yandan da zaman kazanmak adına alaylı tavrını koruyordu.
Regulus bunu fark edecek olursa alanı baştan ayağa mahvedebilecek yıkıcı bir saldırı gerçekleştirir ve Subaru’nun planlarını saniyesinde bozguna uğratırdı. Fakat Subaru, Regulus’un bunu asla fark etmeyeceğinden emindi.
Bu kısa sürede, etkileşimlerinin düşmanca doğası sayesinde Regulus’un karakterini adamakıllı çözmüştü.
Kısaca, Regulus bir pislikti.
Tabii bu basit ifade onun tüm sorunlarını açıklamaya hiçbir şekilde yetmezdi.
Daha açık olmak gerekirse Regulus, en çok kendine değer veren ve başkalarının varlığını hiçbir şekilde görmezden gelemeyen biriydi.
Açıkçası ona takdir edilme ve gösteriş yapma arzusunun vücut bulmuş hali demek abartı olmazdı.
Sofistike sözleriyle hiçbir arzusu ve talebi olmadığını iddia etse ve varlığına halihazırda mükemmeliyete erişmiş muamelesi gösterse de Regulus, değerini başkalarına beyan etmeden yaşayamazmış gibi görünüyordu.
Başkalarının hislerini bastırarak, kendi değerlerini onlara empoze ederek, gözdağı ve şiddet kullanarak kendisini zorla üstün bir otorite olarak kabul ettirmeye çalışıyordu.
Bu tavrı yalnızca karılarına gösterdiği muamelede değil, tüm dünyaya gösterdiği muamelede görülüyordu.
Dolayısıyla, belli bir bağlamda, Regulus gerçekten karşısına çıkan her şeye özenle ve ciddiyetle yaklaşıyordu.
Reinhard’la yaptığı mücadele de bunun mükemmel bir örneğiydi.
Regulus isteseydi Reinhard’ın saldırılarını [Yenilmezliğiyle] tamamen geçersiz kılabilir ve bir şekilde canını sıkan Subaru ile Emilia’yı öldürmeyi seçebilirdi.
Buna rağmen Reinhard’ın saldırılarını kasten, hevesle karşılamış, bu nedenle de bu şiddetli planı eyleme geçirememişti.
Tabii ki bu, Regulus’un herhangi bir zorbalığa değer biçtiği anlamına gelmiyordu.
Daha ziyade, sözde bir kenara bıraktığı mizacının varlığını daha da kararlı bir şekilde kanıtlıyordu.
—Bu adam, Regulus, her şeyi yenilgiye uğratmak için tüm gücünü kullanmadan duramıyordu.
Dolayısıyla her işe burnunu sokan Reinhard’ı ezip geçmemek de kendisini kışkırtıp duran Subaru’yu görmezden gelmek de onun savaş içerisinde alabileceği kararlar değildi.
Yaralanamayacak ve mağlup edilemeyecek olma garantisiyle rakiplerini tam anlamıyla teslim olmaya zorlamalı ve ruhlarını da yenik, çökük hale getirmeliydi— bildiği tek savaşma yolu bu olan bir adamdı.
Böyle fevri bir mizaç gerçekten olabildiğince nahoştu.
Bu kanının sebebiyse istisnasız herkesin mutlaka bir ölçüde aynı hisleri taşıyor olmasıydı. Subaru bile kendi mizacındaki çirkinliğin bilincindeydi.
Ve Regulus’un varlığının bu kadar nefret uyandırma sebebi de insanları o çirkinliğe bakmaya zorlamasıydı.
Yine de birebir aynı sebep, belli belirsiz, minicik bir galibiyet şansı görmeye de olanak tanıyordu.
Subaru: “Gizli zaman dondurma metodun, neyse onu görmezden gelelim, peki ya ilk kısım? Tahminim gerçekten tamamen yersiz miydi? Eğer mümkünse -yalnızca ham bir fikir olsa da- bana kaba hatlarıyla anlatabilmeni umuyorum.”
Regulus: “Neden bu soruyu yanıtlamak zorunda olayım ki? Hem mantıksız hem de böyle bir yükümlülüğüm yok. Kendi sırlarımı açığa çıkarma meselesi haklarımı ilgilendirmekten bile çıkıyor. Bana daha ne kadar tepeden bakmayı planlıyorsun acaba? Seni lanet olasıca, kemiklerin un ufak olana dek bunu kafana sokamayacak mısın!?”
Subaru’nun tahriklerine yenik düşen Regulus, ayağını sertçe yere geçirdi.
Ve parmak uçları taş yolu pudingden yapılıymışçasına rahatlıkla delip geçti. Serbest bıraktığı cephanenin izi yalnızca sesle sürülebiliyor ve Subaru’nun gizlenme noktasının yakınlarındaki rastgele bir alan yok ediliyordu.
Tabii Regulus’un hareketlerini mermilerin kendisini bulmasından önce okuyabilen Subaru, duvardan kaçmaya koyulmuştu. Kaçışı esnasında da sokağın ucunda durmakta olan taş sütunları devirdi.
Bu sayede taş sütunlara bağlı ipler çözülünce de seri halde hafif sesler yankılandı.
Ve olup bitenleri görmek adına kafasını kaldıran Regulus’un tepesinden aşağı sayısız buz saçağı inmeye başladı. Bu sokak, Emilia’nın yardımıyla dikkatlice yerleştirilmiş tuzaklarla dolu bir mayınlı araziye dönüştürülmüştü.
Tabii ki Regulus’un doğrudan darbe yediği noktada en ufak bir hasar yoktu ama—
Regulus: “Bu tarz şeyler! Sınırlı kabiliyetin çaresizce tüketilmesinden başka bir şey değil!”
Regulus, düşen buzlardan kaçınma teşebbüsünde bulunmamış, onları tüm bedeniyle kabul etmek için kollarını iki yana açmıştı.
Tabii ki [Yenilmezliğini] delip geçme umudu olmayan buz saçakları darmadağın olarak mana partikülleri şeklinde dağılmıştı. Ve bedenine değmeyi başaramayan kısımlar da dahil olmak üzere her birini gösteriş yaparcasına çiğneyen Regulus, dağınık buz parçalarını bütünüyle yok etmişti.
Regulus: “Bu da neyin nesiydi? O uzun, alakasız teorin doğruysa bu saldırının ne kadar anlamsız olacağını düşünemedin mi? Bu şekilde bakınca o kızın saldırıları bile çok daha etkiliydi. Peki sen bu dolambaçlı hareketlerinle ne amaçlıyorsun!”
Subaru: “Bu dolambaçlı hareketlerimle amaçladığım şey, benim senin sorunu yanıtladığım takdirde senin de benim sorumu yanıtlayacak olman. Etkileşim şartımız bu olmalı, haksız mıyım?”
Regulus: “Seninle benim aramda bir etkileşim mi; bu saf, vahşi bir kibir değil de nedir!”
Subaru geniş bir açıda hızla geri çekilerek Regulus’la arasına mesafe koyuyordu.
Onun gitmesine müsaade etmeyen Regulus ise onu ısrarla takip ediyordu. Ardından tek bir hareketle dizlerini bükerek sıçradı ve bu kuvvetli itici güçle aralarındaki mesafeyi bir anda kapattı.
İşte bu şekilde ölümün parmak uçları tam da Subaru’ya ulaşacakken—Regulus dayanağını yitirdi.
Regulus: “Ne!?”
Subaru: “Gerçekten beklentilerimin dışında olsa da yalnızca kuvvet üstüne kuvvet uygulamayı bilen biri olan senin zayıflıkların cidden acınası.”
Bu klasik çukur tuzağı da Emila’nın büyüsünü kullanarak yeri kazmalarıyla hazırlanmış, basit bir mekanikle çukurun üzerine toprakla örtülü bir buz katmanı yerleştirilmişti.
Fakat yüzlerce savaş görmüş geçirmiş biri olarak böylesine basit bir tuzağı anında fark etmiş olması gereken Regulus, bu tuzağa adamakıllı düşmüştü. Bu durum ironik olsa da aynı zamanda Regulus’un galibiyetlerini kaba kuvvetle elde etmekten öteye gidemediğini de kanıtlamıştı.
Adamakıllı ve apaçık şekilde hileli kabiliyetini kullanarak rakibini kaba kuvvetle ezip geçiyordu.
Bunun dışında hiçbir şey yapamayışı da başka bir savaş taktiği olmayan bir adam olduğunu gösteriyordu.
Subaru: “Gücünden farklı olarak seni mağlup etmek için ne gerekirse yapacağız. Bunu tekrar ettikçe esas muhalifin kim olduğunu kestirmek bile zorlaşıyor.”
Öncelikle kiliseye ulaşmak adına bir kestirme yol kullanmış, ayrıca bu alanı mayın tarlası misali tuzaklarla doldurmak için son saniyesine dek mücadele etmişti.
Tüm bunları yapan Emilia son ana dek Subaru’yu bırakmayı reddetse de o, dürüst mizacı gereği bu tarz kirli numaralara asla başvuramazdı. Haliyle görev dağılımı uygunluğa göre yapılmıştı.
Subaru: “——”
Regulus’un delikten tırmandığı esnada Subaru, gizlice sağ ayağına göz gezdirmekteydi. Ayağı kaçışı için tamamladığı zorlu parkura rağmen harika durumdaydı. Kanlı parçacıklara dönüştüğü anı da gizemli siyah bir materyalle sarıldığı anı da asla unutamayacaktı.
Belki de bu, [Ejderha Kanının] etkisiydi ve o kan kendisiyle konuşuyormuş gibi hissediyordu.
Düşmanın olan bu kibirli, sahte [Krala] Ejderha Krallığının prestijini göster diyordu.
Subaru: “Bu durumda senden daha çok yardım isteyeceğim. Gerçi sana olan borcum bayağı kabaracak.”
Regulus: “Senin bu mırıldanışların canımı ölümüne sıkıyor!”
Zemin, kuvvetin etkisiyle dağılan taş basamak parçaları ve toz toprak öbekleriyle birlikte patlamıştı.
Regulus’un gücüyle desteklenen öbekler sokaklarda iyice ağır bir hasara yol açıyordu. Fakat Subaru, bu yıkımın menzilinde değildi.
Yerdeki çukurdan çıkmış olan Regulus, nefretle irileşmiş gözlerini aralarına yeniden mesafe koymuş olan Subaru’ya dikmişti. Bu sırada Subaru son derece kasti bir şekilde orta parmağını Regulus’a kaldırarak,
Subaru: “Sanki birileri bir ara ‘sınırlı kabiliyetin çaresizce tüketimi’ demişti, bunu söyleyenin kim olduğunu tekrar sorabilir miyim acaba? Sıklıkla [galibiyet ve mağlubiyet ancak başkalarına ayna muamelesi göstererek anlaşılabilir] denilse de senin ilk önce aynaya şöyle adamakıllı bir bakman gerekmez mi?”
Regulus: “Alay ediyorsun, benimle bu şekilde alay ediyorsun, sen…!”
Kusurlarının kibarca yüzüne vurulmasına tanık olan Regulus, vahşet dolu bir görünüme bürünmüştü.
Subaru’ya yönelik öldürücü hislerinin çoktan kırılma noktasına ulaşmış olması kuvvetle muhtemeldi ve nefretinin alevleri öldürücü, değişmez bedenini tüketiyordu.
Regulus bunları hiç fark etmemiş görünse de her şey aşağı yukarı Subaru’nun beklentileri çerçevesinde ilerliyordu.
Çünkü öldürme niyetini netleştirmeden gerçekleştirdiği üstünkörü, karmaşık saldırılar etki etmiyordu ve bu, Regulus’un tek bir an için dahi farkına varmadığı bir noktaydı.
Subaru: “Böyle olsa bile bu meseleyi hafife alamam.”
Boynundaki terleri silen Subaru, küstah bir sırıtışla kendisini ölüme hazırlıyordu.
Regulus’un görmesine izin veremeyeceği şeyse tüm bunları yalnızca vakit kazanmak için yaptığıydı. Ve Regulus bunu görecek olsa bile ardındaki sebebi asla çözemeyecekti.
Emilia’yı gönderen Subaru’nun tamamlaması gereken görev ve savaşlarının galibiyet koşulu buydu.
Onun ve Emilia’nın her ne olursa olsun görevlerini yerine getireceklerine dair ettikleri yeminin sonucu buydu.
Ve bu yüzden—
Subaru: “Gerisini sana bırakıyorum, Emilia. —O kadınların içten hislerini açığa çıkarttığından emin ol.”
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Emilia kiliseye vardığında gelinler hala bırakıldıkları noktada beklemekteydi.
Emilia: “Harika, herkes hala tamı tamına aynı noktada—”
Ortamdaki dalıp gitmiş kadınlara bakan Emilia, hislerini bu şekilde açığa vurmuştu.
Tamamen sesini kesecek şekilde ortamdaki kadınların pozisyonları sahiden de en ufak bir değişiklik dahi göstermemişti.
Emilia’nın anıları onu yanıltmıyorsa— kendisi kiliseden kaçtı kaçalı bu kadınlar yerlerinden bir milim dahi oynamamıştı.
Emilia: “Sırf Regulus onlara kıpırdamamalarını söyledi diye mi yani…?”
Subaru’dan [Açgözlülüğün] Otoritesiyle ilgili gerçeği dinleyen Emilia’nın anladığı kadarıyla Regulus’un herhangi bir bağlayıcı gücü yoktu.
Subaru stresli bir şekilde defalarca “bu yalnızca bir hipotez” dese de Emilia’nın onun yanıtına olan inancı tamdı.
Bu katili yenmek için Subaru ve Emilia’nın yapılması gereken her şeyi yapması gerekliydi.
Emilia: “Herkes, yerini korumuş… öyleyse birinci olasılık problem olmaktan çıktı.”
En ürpertici olasılık, kadınların saklanmak adına dağılması veya panik halinde kiliseden kaçmasıydı.
Geri dönüşü olmayan bu noktada son çareye başvurmaları gerekirdi. Ve Emilia, Subaru’nun büyük bir ciddiyetle teklif ettiği o şeyden mümkün olduğunca kaçınmak istiyordu.
İşte bu yüzden—
Emilia: “Millet, sizinle konuşmama müsaade etmeniz için size yalvarıyorum.”
Vakit yoktu.
Kendisini dinleyeceklerinin bile garantisi olmasa da Emilia, önündeki engeli aşmak zorundaydı.
184: “—Koca-sama, o nasıl?”
Yarı yıkık haldeki kilisede Emilia’yla yüzleşen ve ona karşılık veren sarışın kadın— 184 numaraydı.
Tertipli sıralar halinde yerleşmiş olan diğer sessiz kadınların aksine o, tek başına yıkık sunağın yakınlarında oturmaktaydı.
Emilia’nın hazırlanmasına yardımcı olan, ona tavsiyeler veren, geleceğinin çaresizliğinden buz gibi gözlerle bahseden 184 numara, Emilia’nın dönüşünü ses tonunda en ufak bir değişim olmadan sorgulamıştı.
Emilia: “Regulus dışarıda… Üzgünüm. Hala savaş halindeyiz. Onu mağlup etmeyi başaramadım.”
184: “Demek öyle… Hmm.”
184 numaranın ağzının kenarları algılanamaz denilebilecek derecede kıvrılmıştı.
Varlığının farkında bile olmadığı minicik bir gülümseme gibiydi. Ve Emilia, bu gülümsemenin ne neşe ne de kederden olduğunu, alayı andırdığını çözebilmişti.
Çünkü başkalarına zarar vermek adına var olan bu tarz gülümsemelerle zamanında defalarca karşılaşmıştı.
Bu yüzden—
Emilia: “Ne soğuk bir gülümseme. Sana yakıştığını düşünmüyorum. Bu ifadenin de.”
184: “… Özür dilerim. Koca-sama gülümsemeyi yasakladığı için yalnızca onursuz bir ifade görmene müsaade edebildim.”
Emilia: “Özür dileme lütfen. Kastettiğim şey bu değildi.”
Emilia, 184 numaranın kendini küçümseyen kelimeleri karşısında kafasını salladı.
Göğsünün içinde, kalbi olmayan bir noktada bir ısı yoğunlaşmaya başlıyordu. Tam da Subaru’nun söylediği gibi, o kelimeler zihninin yüzeyine çıkmayı sürdürüyordu.
Rahatsızlık verecek düzeyde azılı, berbat bir his, kalbinde katlanılmaz bir şekilde yükseliyordu.
İşte o çalkantılı hissi bastırmak adına gözlerini kapatıp açan Emilia, yeniden konuşmadan önce gözlerini kilisede gezdirdi.
Emilia: “Regulus’u alt etmeyi planlıyoruz. Ve bunun için hepinizin yardımına ihtiyacımız var.”
#Subaru zaman kazanıyor, Reinhard
son mağlubiyetinden beri görünmedi, Emilia ise kilisedeki kadınlardan yardım
istiyor. Peki Emilia’nın göğsündeki bu his de neyin nesi? Ve kadınların nasıl
bir yardımı dokunabilir?
Belli ki Subaru’nun yıldız teorisi olayı çözüme kavuşturacak. Bakalım planlar
beklenen şekilde gerçekleşecek ve Regulus gerçekten alt edilebilecek mi… Bir
sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..