“—u”
Yıkım sahnesinde düşük bir uğultu yankılandı.
Bu sese molozların arasındaki kıpırtılar ile hafiften iri birkaç taşın bir moloz dağının arasından kayıp gidişi eşlik etti. Bu etki sayesinde dağ çökünce de çöküşün sebep olduğu açıklıktan beyaz bir kol uzandı.
Bir şeyleri ararmış gibi görünen o ince kol, çabucak moloz dağına saldırarak dalga dalga dökülüp açılmasını sağladı.
Ve yırtık pırtık kıyafetler içerisindeki Ferris, bir iki dakikanın sonunda nihayet o moloz dağından çıkmayı başardı.
Felix: “Ku, ku.”
Öksürüğüyle ağzından yoğun miktarda toprak ve kan döküldü.
Dişleri ve dili arasındaki boşlukta kalan şey kum mu yoksa kan mıydı? Her halükârda Ferris için önemi yoktu. Şu anda tek isteği ağzını çalkalamaktı.
Felix: “Belediyenin çökmesini beklemiyordum. Nafile bir ölüm daha, değil mi…!”
Ferris kirli kıyafetlerinin iç kısmını kullanarak suratındaki kanı sildi. Onu kirleten şeyi silip atışı, yüzünü yeniden temiz, tatlı haline döndürdü.
Birkaç dakika önce beş katlı bir bina olduğu hayal edilemeyen bir harabenin ortasında, herhangi bir defans hazırlığı olmayan insanların ezilerek ölmesine yol açabilecek bir konumdaydı.
Felix: “Bunun gibi bir şey… aynen öyle, Anastasia-sama!”
Kedi kulakları yukarı sivrilmiş şekilde etrafına bakınarak bu isme seslendi.
Anastasia Crusch’ın yerini almaya gönüllü olmuş, bu tehlikeli savaşta yem olarak hareket etmişti. Ve [Şehvet] pususu beklenildiği gibi başarılı olmuştu, gerçi sonuçlar için yalnızca bir trajedi denilebilirdi. Yine de iş birliği, iş birliğiydi.
Ve yaşayıp yaşamadığını belirleme gerekliliğinde Julius’a yönelik duygusal bir yükümlülük de yer alıyordu.
Felix: “Benim gibiyse doğrudan ezilerek ölmüştür…”
Etrafına bakınarak yakınlardaki molozları araştırıyordu. Binanın devrilmeye başladığı esnada Anastasia ve Felix aynı odadaydı.
Ayaklarının altındaki zeminin ani yıkılışına herhangi bir hazırlığı olmaksızın yakalandıysa sonu aynı olurdu. En azından anında ölmediyse Ferris’in şifa büyülerinin etkisi altında güvende olabilir, iyileştirilebilirdi.
Felix: “Tek bir yanıt bu arayışı çok daha kolay hale getirirdi!”
Arama kurtarma gibi bir görev, Ferris’in narin kollarına pek uygun değildi.
Yaralıları iyileştirmek onun özel uzmanlığı olsa da iyileştirmeden önceki işler için aynısı söylenemezdi. [Şehvetten] bilgi alma konusundaki yetersizliklerine rağmen, bilhassa şu anda, beklenmedik bir uğraş hissi taşıyordu.
Anastasia: “Ah, Ferris, sen de sağ salim buradasın.”
“——!”
Molozları tekmeleyerek dağıtan ayak seslerini işiten Ferris, irkilip sıçrayarak arkasını döndüğünde tek bir figürle karşı karşıya geldi. Yeşile boyalı saçlarını çekiştirerek hafifçe gülümseyen bu figür, deminden beri aradığı Anastasia idi.
Eğilip sarsıldığı durumda hareket etmesi zor görünen etek uçlarıyla attığı dikkatli adımlarla Ferris’e yaklaşıyordu.
Felix: “Anastasia-sama, yaralı değil misin?”
Anastasia: “Gördüğün gibi. Asıl biz aynı soruyu soruyor olmalıyız. Sen, Ferris, şükürler olsun ki o yıkımdan yara almadan kurtulmuşsun.”
Felix: “Bu…”
Esasında yara almadan kurtulmuş olmasa da Ferris, bu içgüdüsel yanıtı bastırdı. Yanıt vermek gibi bir yükümlülüğü yoktu ve zaten bu yanıt hoş bir konu açmayacaktı. Bu yüzden yanıt vermeden ağzını kapatıp Anastasia’nın karşısından molozları ve Belediyenin yıkım manzarasını incelemeye döndü.
Ana: “Herkese önceden sığınaklara gitmelerini söylemek gerçekten de çok doğru bir karar olmuş. Bu yaşanan, bayağı büyük bir hadiseydi.”
Felix: “Büyük bir hadise…”
Anastasia canı inanılmaz sıkkınmış gibi kaşlarını çatarken Ferris, etrafı incelemeyi sürdürüyordu.
Anastasia buna büyük bir hadise demişti ki gerçekten rahatlıkla böyle denilebilecek şartlar söz konusuydu. Yine de -buna büyük bir hadise demekte haksız olmasalar da- biraz ciddiyet eksikliği taşıyor gibi hissettiriyordu.
Hele de bu yıkımın sebebi tam olarak—
Ana: “Bana kalırsa, sebep Al ve [Şehvetin] yeraltındaki savaşıydı…”
“——”
Ana: “Tamamen gömülmüşken onları kazıp çıkartmak biraz zor olacak. Eğer başarıyla yeraltı kanallarına girmişlerse canlı halde kaçıp kurtulma şansları olabilir gibime geliyor…”
Tabii ki bu durumda Capella’nın kurtulma olasılığı da dikkate alınmalıydı.
Ferris’in gözlemlediği kadarıyla Capella’nın yenilenme kapasitesi insani hayal gücü sınırlarının dışındaydı. Suratının yarısı Anastasia’nın büyüsüyle yok edilmişken hiç umursamaması gerçekten tuhaflıktan da öteydi. Ferris’in kaçtıktan sonra yaşamını sürdürebilmesi gibi onun durumu da doğal olmayan bir yapının sonucu olmalıydı.
Felix: “Bu arada, Anastasia-sama o büyüyü nereden öğrendi?”
Anastasia: “… bunun, konumuzla ne alakası var?”
Felix: “Savaşamadığını duyduğum için bu işe birazcık şaşırmamak elimde değil.”
Savaş güçlerinin nasıl dağıtılacağı tartışmasında bizzat Anastasia, kendisinin bir savaş kabiliyeti olmadığını dile getirmişti. Kendisi için de ona eşlik eden yapay ruh için de durum buydu.
Peki durum gerçekten buysa Capella’nın suratını mahveden o büyü neyin nesiydi?
Al: “—Bu konuyu, ben de birazcık dinlemek isterim.”
Anastasia: “——”
Anastasia Ferris’in sorusu karşısında sessizliğini korurken tam da o sırada üçüncü bir kişi devreye girmişti.
Kafalarını çeviren ikilinin karşısındaki kişi, sırılsıklam halde molozları tekmeleyen Al’dı. Başlığının açıklığındaki sular dökülsün diye kafasını eğerek yaklaşıyordu.
Anastasia: “Seni sağ salim görmek güzel. Kanala başarıyla atladın herhalde?”
Al: “Üç defa falan ölecek gibi oldum. Eh, nihayetinde önemi yok. Esas önemli olan, konuşmamız gereken bir şeyler olması.”
Anastasia emekçinin dönüşünü hoş karşılamak adına yüzünü dönerken Al, konuşması esnasında Mavi Ejder Kılıcını kınından çekti. Ve ucunun kendisine çevrilişiyle Anastasia’nın kaşları çatıldı.
Al ve Anastasia birbirine bakıyordu, Ferris ise aralarında kalmıştı. Üçlünün konumları tam bir üçgen oluşturuyordu.
Anastasia: “Bununla, tam olarak neye niyetleniyorsun? Bu bir şakaysa ben gülmüyorum.”
Al: “Şaka yapacak havada değilim. O kedi kulaklı kardeşi bir kenara bırakacak olursak, senin bu yıkımdan kurtulmuş olman gerçeği karşısında içim rahat edemez. Ayrıca…”
Anastasia: “Yedek planlarımız vardı, hepsi bu. O planları saklamak benim hatamdı, doğru, ama ne olduğunu öyle doğrudan, tam olarak açıklayamam…”
Al: “Sahiden de öyle söylenebilir. Buradaki sorun senin tavrın. Çöken bir binadan kurtulmayı yeni başarmışken molozların üzerindeki tanıdık bir yüzle boş boş sohbet ediyorsun… Tavrın gereği ifadelerin ve hislerin tamamen yersizmiş izlenimi veriyor. Biz bu şekilde konuşabilen insanlara ne deriz bilir misin?”
Anastasia: “——”
Soru yağmurunda ısrarcı olan Al’ın karşısındaki Anastasia, yanıt vermeyi kesmişti. Fakat ifadesi kurnaz bir gülümseme şeklinde donmuş durumdaydı.
İşte bu sırada Al, Felix’in hemen önünde olayı açıklığa kavuşturan apaçık bir cümle kurdu.
Al: “Biz böyle insanlara, [Cadı] demeyi tercih ederiz.”
Anastasia: “… cidden ama, bu kelime seçimi birazcık abartılı olmadı mı?”
İnanılmaz felsefi ses tonuyla çok yorgun hissettiği izlenimi veriyordu.
Kurnaz gülümsemesinin silinişiyle geriye kalan şey yalnızca görünüşte var olan, boş bir gülümsemeydi. Derinin bu hareketi doğrudan bir başkasına değil de kendisini küçümsüyormuşçasına bizzat kendine yönelikmiş gibiydi.
Anastasia: “Tecrübelerime göre [Cadı], vicdanı rahatsız etmeden kullanılabilen bir terim değil.”
Al: “Laubalice selam verdiğim izlenimine kapılmış olabilir misin acaba? İlk izleniminde haklısın, üçkağıtçı tilki.”
Felix: “Ne oluyor?”
İki insanın bir izlenim üzerinde anlaşışını – ses tonu değişen Anastasia’yı ve Al’ı izleyen Ferris, araya girmek için bir fırsat kollamıştı. Bu sırada kolsuz sol omzuyla Ferris’in önünü kesen Al’ın gözleri hala Anastasia’ya dikiliydi.
Al: “Şey gibi, hanım hala aynı hanım gibi görünüyor ama içi farklı. Boynuna dolanmış o kötü karakterli tilki… Echidna şu anda içinde.”
Echidna: “Bu Ana’nın hayatta kalmasına öncelik vermenin sonucu, yalnızca bu noktaya ulaşan bir sonuç. Bu meseleyi kötü bir niyetim varmışçasına böyle içtenlikle dile getirmen gerçekten oldukça sinir bozucu.”
Al’ın düşmanca sözleri karşısında Anastasia – Echidna sıkkın bir ifadeyle karşılık verdi. Ardından Al, başlığının içerisinde bir ‘Hah!’ sesiyle homurdandı.
Al: “Bir başkasının yerini alan biri böyle haklı, doğrucu bir ses tonuyla konuşmamalı.”
Echidna: “Yerini almak falan cidden büyük bir yanlış anlaşılma. Bu fikre nereden kapıldın ki?”
Al: “O sahte Kararagi aksanına dek o hanımı taklit ediyor olman yeterli bir kanıt olmalı. Maalesef insanları anlayamayan bir [Cadı] doğası, benim gözümden kaçmadı.”
Felix: “Biraz daha düzgün davransana! Bu şekilde ne kadar konuşursan konuş konu bir yere bağlanmayacak!”
Al’ın sistematik olarak detaylı yanıtları karşısında Ferris, nihayet patlamıştı.
Mevcut durumla ilgili bilgi Al’a bir nebze güvenilirlik katsa da şu an için esas önemli olan Anastasia’nın bedeninde olup bitenlerdi. An itibarıyla bedeni, Echidna’nın kontrolüne geçmişti.
Felix: “Öncelikle, Anastasia-sama iyi mi? Bu yalnızca bedenini korumaktan ibaret bir durum değildi, bilinci de bir yerlere gitti, öyle mi?”
Echidna: “Aynen öyle. Ana’nın bedenen ve ruhen sağlıklı olmaması iş görmezdi. Durum böyle olmasaydı yasaklı tekniği kullanma ihtiyacı doğmayacaktı.”
Felix: “Yasaklı teknik mi?”
Echidna: “Bu duruma değiniyor işte. Ana’nın kapısı birazcık karmaşık. Tek başına kullanılamıyor. Benim vekaletime rağmen yük hala inanılmaz ağır. Böyle işte.”
Küçük göğsünü okşayan Echidna, Anastasia’nın ifadesini kasvetli bir hale getirmişti.
Al hala hoşgörüsüz bir tavırla kılıcının ucunu uzatıyor olsa da Felix, kılıcın önüne geçmiş şekilde Echidna’yla konuşmayı sürdürüyordu.
Felix: “Öyleyse neden bizimle konuşmak için Anastasia-sama’ymış gibi davrandın?”
Echidna: “Müttefiklerini sağ salim karşında görünce selam vermekten kaçınmak daha anormal olmaz mıydı? Ana gibi davranmamın sebebi zayıflıklarımızı tespit etmenize engel olmaktı. Tam da söylediğim gibi, Ana’nın bedeni son derece istikrarsız durumda. Ben de benimle bir olduğu gerçeğini gizlemek istedim… sonra da sizin tarafınızdan çözüldü.”
Felix: “Julius da… bu kabiliyetten habersiz. Sonuçta bundan önce senin varlığından bile haberdar değildi. Bu konuda ne yapmaya niyetlisin?”
Echidna: “Bu Ana, Julius ve [Demir Diş] arasındaki bir mesele. Sorularınız hakkında bir tahmin yürütmem gerektiğini sanmıyorum.”
Her şey rayına oturmuştu. Felix’in Anastasia’yı moloz dağının üzerinde gördüğü anda hissettiği aykırılık, yanıtları yeterince sezgisel olmayan Echidna’nın içindeki farklılıktan kaynaklıydı.
Büyüsü tarafından korunmasının yanı sıra bedeninin binanın yıkılışından korunup kurtulmuş olması – Ferris’in bu iki noktadaki şüpheleri de ortadan kalkmıştı.
Felix: “Gerçi şuradaki şahıs hala silahını indirmeye gönülsüzmüş izlenimi veriyor?”
Al: “… tch.”
Ferris bu soruyu sorarken Al, dilini şaklatarak gönülsüzce Mavi Ejder Kılıcını yeniden kınına yerleştirdi. Bunu gören Ferris ise bir kez daha onun yaralı ve bitap haldeki bedenine baktı.
Yara bereleriyle gerçek anlamda hırpalanmışa benziyordu.
Felix: “Tamamdır, sana bir bakayım da çabucak iyileş. Uaa, neler görüyorum…! Hya, bu kesik, bu kesikle ölmemen mucizevi değil mi?”
Al: “Kabiliyetim ölümcül bir yarayı ciddi bir yaraya dönüştürmekle sınırlı. Gerçi kumarı kaybetmesem daha iyiydi ama… her neyse.”
Felix: “——?”
Başını yana eğen Ferris’in avcu, Al’ın yaralı olduğu gerçeğini bile değiştirmişti.
Tamamen mavi beyaz ışıkların şifa gücü sayesinde kaşla göz arasında Al’ın bedenindeki sayısız yara iyileşmişti. Bunu teyit eden Al, Ferris’e teşekkürlerini sundu.
Al: “Ben de hanım da kurtulduk. Hiç şüphesiz ki o [Şehvet] piçi de hayatta olmalı. O kadar molozun altına gömülse bile insanın içi rahat edemiyor.”
Echidna: “Bu konuya gelirsek...”
Al’ın sesi bir uyarıyla yükselirken Echidna kafasını kaldırdı. Avcunda iletişim aynasını tutuyor, diğer eliyle yüzeyine hafifçe tıklatıyordu.
Echidna: “Bina yıkıldıktan sonra iletişim aynası tek bir ses dahi çıkarmaz hale geldi.”
Al: “Duydum. [Şehvet]… yoksa Cadı Tarikatı mı? Cadı Tarikatı büyülü nesneleri etkisiz hale getirme yollarına sahipmiş. Muhtemelen dışarıdaki herhangi biriyle iletişime geçmemiz engellenmiştir…”
Echidna: “Ben de öyle düşünmüştüm. Ama, buna sebep olan o Günah Başpiskosuysa şimdiye kaçmış olmalı.”
Al: “… Lafı dönüp dolaştırıyorsun.”
Echidna: “Affedersin, alışkanlık işte. Yani diyorum ki iletişim aynası yeniden çalışır hale geldi.”
Bu sözleri işiten Al da Felix de aynı anda şoka uğradı.
Al, iletişim aynası başkalarına ulaşabiliyor diye şaşkındı. Felix ise iletişim aynasının arızalanma sebebine ve bu sebebin çözüme kavuşturulma ihtimaline şaşırmıştı.
Felix: “Ne demek istiyorsun? [Şehvetin] müdahalesi sonlandıysa… bu öldüğü anlamına mı geliyor?”
Sürekli yenilenme kabiliyeti hakkında böbürlenip duran canavarın molozların altına gömülüp de ölmesi gerçekten fazlasıyla inanılmaz bir şey olurdu. Sonuçta Al’ın da dediği gibi diğer üç kişi hala hayattaydı.
Haliyle özel bir yaşama gücüne sahip o ölmek bilmeyen yaratığın bu şekilde ölme ihtimali çok düşüktü. Bunun dışında dikkate alınabilecek başka bir olasılık varsa o da—
Echidna: “Sürece engel olacak bir yara almış olabilir. Veya bizde dikkatsizlik doğurmak için biraz ara vermiş olabilir…”
Felix: “Bu, o korkunç karakterle pek uyuşmuyormuş gibi geliyor…”
Echidna: “Aynen öyle, ben de aynı fikirdeyim. Yalnızca gizlenmekten daha cüretkâr bir şey yapmalı… Mesela, üçümüzden birinin şeklini almak gibi? Orijinali çoktan ölmüşken o varlığın yerini almış olabilir. İşte bu tam da [Şehvetin] hoşuna gidecek cinsten bir taktik.”
Echidna’nın bu tahmini Felix’in ürpermesine yol açmıştı.
O yaratığın binanın yıkımından önce Crusch’ın tıpatıp aynısı olduğunu anımsıyordu. Bu dönüşüme bizzat tanık olmuşken karşısındaki kişinin sahte olduğuna yönelik bir şüphesi olamazdı. Tabii ki söz konusu Crusch iken onu her türlü çözebileceğine güveniyordu ama bu ikisi bambaşka meselelerdi.
Bu olasılık Ferris’i bir hayli rahatsız etmişti. Fakat,
Al: “Kafa karıştırıcı şeyler söylemekten keyif alma, ne çarpık bir doğan var. Tepkisizlik durumu bariz kılıyor. Tabii ki kuyruğunu çevirip kaçtı. Oynamaktan sıkıldı, o da öyle biri işte.”
Echidna: “Hiçbir temele veya sebebe dayandırmadan böyle bir şey söylemek…”
Al: “Ezilmeden önce o yaratığın suratı tamamen ilgisiz bir ifadeye bürünmüştü. Sebep bu işte.”
Son ana dek Capella’nın karşısında olan kişi Al’dı.
Rakibi başka bir insan olsaydı böyle bir sonuç hayret verebilirdi ama rakip bir Günah Başpiskoposu olunca sağduyu standartları işlemiyordu. Tabii ki bu varsayıma rağmen tedbir elden bırakılamazdı.
Al: “Esas önemlisi, iletişim aynası işliyorsa prensesle iletişime geçemez miyiz? En önemli şey bu. Hadi bir an önce bağlanmama yardım et.”
Belediyeden iletişim aynasıyla ayrılanlar Wilhelm-Garfiel ve Priscilla-Liliana gruplarıydı. Esasında Al da Priscilla’nın grubunun bir parçası olmalıydı ama efendisinin emriyle geride kalmıştı. Efendisinin güvenliğinden emin olma arzusu daha anlaşılası olamazdı.
Echidna: “Anlıyorum. Ama bu kadar acele etmene gerek yok… hmm?”
Elinde iletişim aynasıyla Al’ı bu şekilde yatıştıran Echidna’nın kaşları ansızın çatılmıştı.
Tam da Ferris göz ucuyla bu tepkiyi fark edip sebebini soracakken Echidna’nın elindeki iletişim aynası yavaşça belli belirsiz, beyaz bir ışıltı yaymaya başladı. — Bu, bir başka iletişim aynasının bağlantı kurmaya çalıştığına işaretti.
Ve iletişim aynasında ışıldayan şey—
#Ferris’in ‘nafile bir ölüm
daha’ demesi, Anastasia-Echidna gizemi, Al’ın ölümcül bir yaraya rağmen mucizevi
bir şekilde kurtulması… Sözde savaş gücü olmayan bir üçlü ama üçü de beş katlı
bir binanın yıkımından sağ çıkmayı başardı.
Peki Şehvet gerçekten sıkılıp gitti mi? Tehdit böyle kolayca sona mı erdi yani?
Ve iletişim aynasının karşı tarafında kim var? Maalesef sıradaki bölümde tüm cevapları
alamayacağız çünkü ‘Görkemli Kaplan’ cephesine geçiyoruz. Bekle bizi Garfiel,
sıradaki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..