Cilt 5 Bölüm 68 [ İsim Yiyen Gurme ] (2/2)

avatar
4615 14

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 5 Bölüm 68 [ İsim Yiyen Gurme ] (2/2)


Çevirmen : Clumsy



Otto’nun parmaklarının işaret ettiği yer, uzun dilini çıkarmış olan Batenkaitos’un ayaklarının dibiydi.

 

Genç bir oğlan formu almış kötülüğün ayaklarının dibinde üç beden yatıyordu. Ve orada yatıyor olmalarına rağmen kimlikleri bilinmiyordu. Bir olasılık -kıyafetlerine bakılırsa-『Beyaz Ejderin Pulları』üyeleri olabilirlerdi ama ne zaman gelmişlerdi ve ne zaman mağlup edilmişlerdi ki?

 

Ley: “Üzücü, ne üzücü, çok üzücü, bayağı üzücü, amma üzücü, çünkü üzücü. Kavuşmamız tek taraflı olsa da tatmin olmak iste~memek elimizde değil!”

 

Otto: “Dynas-san! O üçlü de kim?”

 

Dynas: “Bilmiyorum! Onları daha önce hiç görmemiştim! Amaーー!”

 

Aynı kıyafetleri giydiği o kişilerin müttefik olduğu söylense de ikna edici değildi. Yine de Dynas’ın sesinde ne düzenbazlık ne de sakinlik mevcuttu. Bu şekilde uçarcasına hücuma geçip iki elindeki kısa kılıçları kaldırarak Batenkaitos’a doğru savurdu.

 

Ley: “Kes şunu, Dynas. Eski bir ilişki bu. Memleketin arınmasına bir adım kalmışken yoldaşlarınla kılıç çarpıştırmak aptallık olur.”

 

Dynas: “ーー!? Sen, bu cümleleri, neredenーー!”

 

Dynas’ın içerisinde bulunduğu şartları düşüncesizce ayaklar altına alan Batenkaitos sağ elindeki hançerin ucunu kaldırdı. O hançerle iki kısa kılıcın darbesini hafifleten『Oburluk』 dizlerini Dynas’ın göğsüne geçirdi ve doğan kuvvetle birlikte aynı hızla geriye doğru sıçradı.

 

Dynas ise göğsünü tutarak öksürse de yerdeki üç yabancıyı kurtarmayı başardı.

 

Dynas’ı bu şekilde gören Batenkaitos iç çekti.

 

Ley: “Kabuklara böyle inatla yapışıp kalma. Esas önemli olan kalp ve kalbin içindekilerdir, haksız mıyım? Bir insanı o insan yapan dışı değil, içidir. Ne kadar uğraştığını biliyoruz, Dynas. Milian ve Meili’yi koruyamaman senin suçun değildi. Yalnızca şanssızdın.”

 

Dynas: “Kapaçenenikapaçenenikapaçenenikapa~çeneni! Sen benim hakkımda! Ne biliyorsun ki! Gönlünce bir şeyler gevelemeyi kes! Seni çürümüş şe~ytan!”

 

Öfkeli bir ses yükselten ve hasarın verdiği acıyı unutan Dynas, bir kez daha düşmana hücum etti. İki kısa kılıcının açısını ayarlayıp Batenkaitos’un suratını hedef aldı ama bu saldırıya aşinaymış gibi bir surat ifadesine bürünen Batenkaitos rahatlıkla kaçındı. Ve aynı hızla elini Dynas’ın sırtına götürdü.

 

Ley: “Aah?”

 

Gaston: “Bizi daha ne kadar görmezden geleceksin?”

 

Felt: “Öyle diyoruz, seni aptal!”

 

Gaston arkadan dosdoğru Batenkaitos’un ince belini hedef almıştı. Ve Batenkaitos’un dirseği burnuna inse de bu darbenin etkisiyle yere yıkılmadı.

 

Ayrıca Gaston Batenkaitos’u oyalarken Felt devreye girdi. Ellerinde tutmakta olduğu uzun ince paketi oğlanın hassas ensesine doğru indirdi.

 

Ley: “Aptal ha, ne kadar da incitici. Belki de biz, senden daha fazla şey biliyoruzdur, ne dersin?”

 

Felt: “Argh!”

 

Fakat Batenkaitos Felt’in saldırısı karşısında öne eğildi ve ardından sağ kolundaki hançeri kaldırarak karşıladı. Bu şiddetli darbe sonucunda bir çatırtı sesi yükseldi ancak hedef büyük oranda kaçırılmış ve Felt, korunmasız bir şekilde kalakalmıştı.

 

Felt ve Dynas’ın birlikte ayrılabileceğini gören ve elleri Gaston’a da erişebilen Batenkaitos’un şeytani eliーー aynı hızla üçüne de uzanıyordu.

 

Otto: “Sana izin verecek değilim!”

 

Ancak tam da dokunmak üzereyken Batenkaitos’un ayaklarına kırmızı, sıcak bir büyü taşı ulaştı. Ve onu gördüğü saniyede hareketi kesti, Felt ve Dynas da aceleyle geri çekildi.

 

Felt: “Onu bırakma, Gaston!”

 

Ley: “Bunu unutma, seni şeytan kız……!”

 

Dimdik duran Gaston, Batenkaitos’tan kaçamamış ve büyü taşının menziline yakalanmıştı. Taşın ışıltısı yoğunlaşıyordu ve bir an sonra da taş kaldırımları parçalayacak şiddette bir patlama gerçekleşti.

 

Kırmızı ve beyaz ışıklar saçılırken Felt, patlamanın öbür tarafına doğru yuvarlandı. Otto ise onu bir şekilde yakalamayı başararak patlamanın sonucuna göz gezdirdi.

 

Bu büyü taşları Otto’nun “ne olur ne olmaz diye” daima yanında taşıdığı şeylerdi. Garfiel ile『Sığınakta』yaşadığı mücadeleden bu yana kendi güvenliği için böylesinin daha iyi olacağında karar kılmıştı.

 

Cüzdanı için biraz acı verici olabilirdi ama güçlerinin gülünecek yanı yoktu.

 

Otto: “Yoldaşının durumu iyi mi!?”

 

Felt: “Hah, benim devimi hafife alma. O benim zırhımdır. Yetersiz, yumuşak bir saldırıdan yara almaz. Ama……”

 

Tam daha fazlasını söyleyecekken dumanların içerisinden devasa bir figür çıktı. Yani Gaston. Bedeni isli bir renge bürünmüştü ve çaresiz bir surat ifadesiyle bedenine tokatlar atıyordu.

 

Gaston: “Gha~a~a~! Sıcak! Sıcak! Sıcak sıcak! Öleceğim!”

 

Otto: “Patlamayı kaldırabiliyor olsan da bedeninin ısınma veya soğumasını durduramıyorsun sanırım.”

 

Felt yüksek ateşle ıstırap çeken refakatçisinin halini görünce iç çekti. Böylesine yakın mesafeden ateş büyüsü taşının kudretine maruz kalmış olsa da hayati açıdan ciddi bir durumda gibi görünmüyordu.

 

Bu kadarını onaylayan Otto, bakışlarını dumana çevirdi. Hatırı sayılır çoklukta siyah duman yükseliyordu, yani o dumanların hemen merkezindeki Batenkaitos’un kendisini savunması imkansızdı. Siyah dumanın diğer tarafındaki Dynas ise yere çökmüş olmasına rağmen güvende görünüyordu.

 

Ve-

 

Ley: “Bennett. Calcifs. August.”

 

Otto: “ーー!?”

 

Bir fısıltının işitilişiyle tüm gözler merkezden uzaklaştı.

 

Beyaz kıyafetleriyle yere yığılmış üç beden ve mükemmel sıhhatiyle Batenkaitos açığa çıktı. Ve genç, bir kez daha sol elinin avcunu kaldırıp “yala” diyerek ağzına yaklaştırdı, yaladı.

 

Bunu takip eden şeyi anlamak mümkün değildi. Bir kez daha kimliği teşhis edilemeyen beyaz cüppeli üç kişi belirmişti.

 

Oğlanın dumanların merkezinden kaçışı ve beklenmedik bir şekilde üç kurbanın daha belirişi, tüm bunlar akıl alır gibi değildi.

 

Felt: “Kahretsin! Bu da ne! Onlar nereden……. yo, ne zaman……?”

 

Otto’nun yanında duran Felt, güzelim sarı saçlarını şiddetle kaşıyordu. Bir kez daha gördüğü şeyin anlamını çözememeye başlıyordu.

 

Acil olması gereken o şeyi, şu anda yaşıyor olmasına rağmen, anlamıyordu. Fakat Otto anlamıştı. Bu, gizemli durumu anlamıştı.

 

Otto: “Bu, 『İsimlerin』 yenmesinin sonucuーー!”

 

Yalnızca Subaru’nun zihninde kalan, diğer herkesin hatıralarından silinen『Rem』isimli bir genç kız vardı. İşte tam olarak aynı fenomen, şu anda gözlerinin önünde gerçekleşiyordu.

 

Muhtemelen yere çökmüş bu adamların, yani olası『Beyaz Ejderin Pulları』üyelerinin isimleri Batenkaitos tarafından yenilmişti. Bunun sonucunda da onlarla ilgili anıların『Varlığı』 Otto ve diğerlerinin zihinlerinden silinmişti.

 

İşte bu yüzden ansızın ortaya çıkmış gibi görünüyorlardı ve hiç kimse onların kim olduğunu bilemiyordu.

 

“ーーーー”

 

Otto’nun içinde bir dehşet yükselmişti. Bir kez daha gözlerinin önündeki yaratığın ne fena olduğunu anlıyordu.

 

『Oburluk』 denen Ley Batenkaitos’un ellerine düşecek olurlarsa en kötü senaryoda hepsi burada ölebilir ve bu durumda bu savaşın tüm izleri, onların varoluşlarına dair tüm kanıtlarla birlikte ortadan kaybolurdu.  

 

Tabii ki onların sergilediği tüm direnç ve burada oldukları gerçeği de unutulurdu.

 

İnsanın ortadan kaybolma ve onu anımsayacak tüm insanları yitirme olasılığıーー diğer korkuların çok daha ötesindeydi, dünyadaki en büyük korku olabilirdi.

 

Otto’nun beti benzi atmıştı. Aynı sonuca varmış olmasalar da Felt ve Dynas’ın surat ifadeleri de bir o kadar kötüydü. Otto onların durumdan ne kadar bihaber olduklarını ve ne kadar pervasızca davrandıklarını fark ediyordu.

 

Bu da onu buradaki esas seçimin kendilerini umursamakla umursamamak arasında olduğuna inandırıyorduーー

 

Felt: “Kahretsin, tepemi attırıyor. Aynı şekilde bir kez daha denesek mi ki?”

 

“ーーーー”

 

Otto güçsüzce iç çekerken Felt’in dudaklarından bu kelimeler döküldü. Ve Otto hiç düşünmeden gözlerini kızın suratına çevirdi.

 

Felt, bu anormal durum karşısında tamamen aptallaşmış görünüyordu. Fakat ağlayıp sızlanmıyordu. Tamamen köşeye sıkışana dek kalbini güçlendirmeye devam edecek gibi duruyordu.

 

Tüm bedeninin ıslandığını hisseden Otto, yanaklarını tokatladı.

 

Böyle güçsüzün teki gibi davranarak ne yapmaya çalışıyordu? O iflas etse bile işinden kovulmadıkça bunu bir yenilgi olarak nitelendirmezdi. Bu da geleceğinin çizileceği kritik bir andı. Hala umut vardı.

 

Dynas ve Gaston’un hazır ve kararlı ifadelerle ayaklandığını görüyordu. Bu sırada dört kişinin hırsla savaşmaya hazır olduğunu gören Batenkaitos tatminkâr bir surat ifadesiyle,

 

Ley: “Ne iyi, çok iyi, bayağı iyi, iyi olabilir, iyi değil mi, belki iyidir, çünkü muhtemelen iyidir! Oburca içmek ~tsu! Oburluk ~tsu! Hepiniz akşam yemeği soframıza layıksınız! Yalnızca aperatif olsan da seni birinci sınıfa yükselteceğiz, Gaston. Da~hası Felt ve Dynas’ın tadını müke~mmel bir şekilde çıkaracağız.”

 

Ellerini kavuşturan Batenkaitos, üçlüyü nahoş bir değerlendirmeyle ödüllendiriyordu. Ardından aynı bakışı taşıyan gözlerini Otto’ya çevirdi. Ve boynunu eğen kafir, Otto hakkındaki yorumlarını da aynı akışla vermeye başladı fakat beklentilerin aksine yüzünde hoşnutsuz bir ifade taşıyordu.

 

Ley: “Zeki görünüyor, pes etmekte kötü, görünüşte hoş bir onii-san…… ama buna rağmen, hah.”

 

Otto: “Sen ne…… Yo.”

 

Bu kadarını söyleyen Otto, Batenkaitos’un hoşnutsuzluk sebebini anlamıştı.

 

Batenkaitos takdir eder gibi tatlı bir şekilde Felt ve diğerlerinin isimlerini söylemişti. Ve eşsiz 『İsim』yeme kabiliyeti ile konuşmasının içeriği, Otto’nun bir şeyi fark etmesini sağlamıştı.

 

Batenkaitos, 『İsmini』 bilmediği bir rakibin『İsmini』 yiyemiyordu.

 

Dolayısıyla 『Oburluk』, isminden bir kez bile bahsedilmeyen Otto’nun 『İsmini』 yiyemezdi. Hoşnutsuzluğunun sebebi buydu.

 

Otto: “Siz üçünüzden bir isteğim var. Lütfen, asla ama asla bana ismimle seslenmeyin.”

 

İsminden hiç bahsedilmezse hiç değilse Batenkaitos hedefine ulaşamamış olurdu.

 

Ya da -aslında- Batenkaitos’un ellerinde şu ana dek verilen kayıplar, onların isimlerini öğrenme çabalarından kaynaklanabilirdi.

 

Otto ve diğerlerinin böyle özgürce konuşmasına müsaade etmesi de birbirlerinin isimlerini söylemeleri ve böylece yemeğine hazırlanması sebebiyle olabilirdiーー

 

Felt: “Affedersin, nii-chan.”

 

Otto’nun mantığına dayanarak söylediği şeyi işiten Felt, mahcup bir ses tonuyla böyle dedi.

 

Tuhaf bir surat ifadesine bürünmüştü, bu durumda hiç tanık olunmamış bir şeydi.

 

Felt: “Ben, nii-chan’ın ismini bilmiyorum zaten……”

 

Dynas: “Pardon, listenin-ilk-sırasında-olmayan-dono. Konumun bir yana adın aklımdan kayıp gitmiş……”

 

Otto: “Evet evet, aynen öyle! Sonuçta herkese yakın biri değilim, öyle görkemli bir karakterim falan da yok! Tanrım, la~net olsun.”

 

Tabii ki Gaston da cehaletini gözler önüne seren bir ifadeye bürünüp omuzlarını silkmişti.

 

Otto hem mutluluk hem hüzün içeren bir rahatlama duysa da en azından ismim Batenkaitos’a ifşa edilecek korkusu büyük oranda dinmişti. Bu kadarı açıktı.

 

Ley: “Dynas neyse de siz ikiniz yalnızca onii-san’ı koruyor olmalısınız. Eğer öyle değilse de e~hh…… sorgulamak bayağı can sıkıcı olacak demektir.”

 

Otto: “Bugünlük pes edip geri çekilmek de elinden gelir, biliyor musun? İleride bir gün yine gelirsin…… Olur bence. Biz de o zaman sana Reinhard-san’ın varlığında sıcak bir karşılama hazırlama fırsatı buluruz.”

 

Ley: “Bir ziyafete sırt çevirmek mi, bize böyle rezil bir şey yaptırma. Midemiz tatmin olana dek geri dönmeyeceğiz dönmeyeceğiz. Bu Louis’i sini~rlendirir.”

 

Tabii ki Batenkaitos’u ikna etmek mümkün değildi. Bu savaş sonlandırılamazdı.

 

Felt: “Gaston, bir dahakine onu katiyen bırakma.”

 

Gaston: “Sırf yara almıyorum diye beni gönlünce kullanman……”

 

Felt: “Bir dahakine ben de seninle geleceğim tabii.”

 

Bu emre yönelik memnuniyetsizliğini ifade etmeye çalışan Gaston’un gözleri Felt’in sözlerini işitişiyle irileşti. Ardından kaba bir kahkaha attı ve Felt’in kafasını sertçe ovuşturup saçlarını dağıttı.

 

Gaston: “Şakayı bırak. O moruk seni zorladığımı öğrenirse bana neler yapar kim bilir.”

 

Felt: “Kafama dokunma. Bunu yapabilecek tek kişi büyükbaba Rom.”

 

Gaston: “Ben de o yüzden yapıyorum ya.”

 

Felt burnundan homurdanıp darmadağın saçlarıyla Gaston’un yanındaki yerini almıştı. Gaston’un diğer yanındaki Dynas iki kısa kılıcını kuşanmıştı, Otto ise kollarına gizlediği büyü taşlarını sayıyordu.

 

Solda üç, sağda iki taş. Dikkatlice kullanmak lazımdı.

 

Otto: “Bana kalırsa sol eliyle dokunuyor ve sonra da yiyor. Eğer dokunulacak olursanız her şeyin bittiğini düşünün lütfen.”

 

Gaston: “Bu, yalnızca duyması bile çok zor bir şey, değil mi?”

 

Dynas: “Hayati organlarından birine kılıçla bir kesik atmak yeterli olmalı. Bunu yapabilirsek büyük bir mesele olmaz.”

 

Felt: “Böyle söylersen bana da kabul etmek düşer.”

 

Felt’in ikna olduğunu anlatan ifadesiyle birlikte hazırlıklar tamamlanmıştı.

 

Batenkaitos ise nezaketle hazırlıklarını tamamlamalarını izliyordu. Onun bu kibarlığını gören Otto gözlerini kısınca da kafirden ani bir kahkaha yükseldi.

 

Ley: “Masanın hazırlanmasını beklemek adetten değil midir? Tuhaf Yiyici Roy bir yana bi~z Gurmeyiz. Yemekler konusunda ti~tizizdir.”

 

Böyle söyleyen Batenkaitos saygıyla yaptığı jestle eğildi.

 

Hava atıyor gibi görünmesine yol açan bu jest, ürpertici bir şekilde tanıdıktı.

 

Ley: “E öyle~yse, baştan alalım. 『Oburluğu』temsil eden Cadı Tarikatı Günahı Başpiskoposu, Ley Batenkaitos.”

 

“ーーーー”

 

Ley: “Biri size ismini bahşettiğinde kendi isminizle karşılık vermek adetten değil midir?”

 

Felt: “Konuştuğumuz onca şeyden sonra ancak bir aptal sana ismini söyler, seni piç.”

 

Biri ismini bahşettiğinde aynı şekilde karşılık vermek savaşçılar arasında genellikle uyulan bir gelenekti.

 

Batenkaitos bu yöntemi kullanarak bugüne dek sayısız insanın ismini öğrenmiş ve sonrasında o isimleri yemiş olmalıydı.

 

Fakat şu anda bu geleneğe uymak için bir sebepleri yoktu. Bu şekilde reddedilen 『Oburluk』 gülerek,

 

Ley: “Demek öyle. ーーE öyle~yse, hadi yiyelim!”

 

Yemek işareti veren minyon beden uçarcasına sıçradı ve aradaki mesafe kısaldı. Daha önce görülmemiş bu hareket, güçlü bir rüzgarın esişi gibiydi. Şimdiye kadar yalnızca ayaklarını kullanıp kendisine yönelik saldırı ve savunmaları mağlup etmiş olan Batenkaitos, şimdi rakiplerini avlama kabiliyetini sergiliyordu.

 

Bir savaşçı olmayan Otto, bu hareketleri takip edemiyor, onlara uygun şekilde tepki veremiyordu.

 

Ancak diğer üçlü için durum farklıydı.

 

Felt: “Bana karşı bir yarış kazanabileceğini sanma.”

 

Rüzgarla yarışan Batenkaitos’a rahatlıkla yetişebilecek tek kişi Felt’ti. Kaldırımı hafifçe tekmeleyip öne sıçradığı anda rüzgarla taşınırmışçasına başarılı bir hareket sergiledi.

 

Ve en azından bu hareket karşısında şaşıran Batenkaitos’un ilk kesiği havayı yardı.

 

Ley: “ーー~tsu!”

 

Bu noktada Gaston ve Dynas eşzamanlı bir saldırı gerçekleştirdi.

 

Dynas tek uçlu iki katanasını Gaston da kısa kılıcını sımsıkı tutuyordu. İkilinin bu saldırısı karşısında savunmasız kalan Batenkaitos bacaklarını iyice açarak bedenini eğdi.

 

Ve kolları yere değerken bedeni, açık bacakları aracılığıyla döndü. Döner tekmesiyle iki adamın bacaklarına vurarak Dynas’ın dengesini bozdu.

 

O sıradaーー

 

Otto: “Ua~a~a~ーー!”

 

Dynas: “Vaa~h?”

 

Sesini yükselten dördüncü oyuncu, Otto, onu yakaladı.

 

Otto devreye girerek kendisini yakın dövüş için mükemmel bir duruma sokarken bu gidişatı hiç beklemeyen Batenkaitos şaşkın bir sesleniş eşliğinde Otto’nun bedeniyle güreşmeye başladı.

 

Onu aynı hızda bağlamayıーー düşündüğü saniyedeyse Otto’nun bağırsaklarına şiddetli bir acı çöktü. Batenkaitos’un sol yumruğunun saplandığı bedeni yuvarlanmaya başladı.

 

Otto: “Ghue ~hk, gohogh ~hk!”

 

Ley: “Güçlü tadının ve yumuşaklığının erişilebilir olduğu menünün olduğu doğru yer, bunun için uygun yer, onu mutla~ka bulmak zorundayız. Sonrasında seninle adama~kıllı partner olacağız……”

 

Batenkaitos bunları gevelerken savaş pozisyonları bozulmuş olan ikili harekete geçti.

 

Dynas sendeler haldeki Otto’yu kollarına alırken ikisini koruma görevini Gaston üstlendi. Batenkaitos ise bu savaş formasyonu karşısında boynunu eğerek bakışlarını yırtık kıyafetlerine indirdi.

 

ーーOtto’yla güreştiği saniyede kıyafetlerine iki büyü taşı bağlanmıştı.

 

Ley: “Vay va~yy.”

 

Kaçmaya yönelik hareketleri yavaştı.

 

Büyü taşlarını fark edişinin hemen sonrasındaysa iki büyü taşı çılgınca patladı.

 

Bir ateş ile bir su büyü taşının iş birliği söz konusuydu.

 

Kırmızı ve sarı ışıklarla mavi ve beyaz ışıklar tomurcuklanırken Batenkaitos’un bedeni ışıklarla kuşatıldı ve bir şok dalgası salındı.

 

Ley: “ーー~hk!!”

 

Bu ışığa yakın mesafeden maruz kalan Otto da zarar görmüştü.

 

Gaston duvar görevi görüp darbenin çoğunu üstlense de Otto’nun tenindeki etkiler görünüyordu. Donma noktasında kavrulan bedeni kavrulma noktasında donuyordu.

 

Şok dalgasının duraksayışıyla oluşan ikinci olay mahalli gerçekten korkunçtu. Kaldırım taşları paramparça olmuş, altındaki toprak bayağıca açılmış, kavrulmuş taş parçaları dört bir yana saçılmıştı.

 

Ley: “A~h, bu çok acımasızca. Tek güzel elbisemiz mahvoldu.”

 

Ve Batenkaitos bir kez daha olay mahallinden uzak bir yerde belirmişti.

 

Fakat bu defa, hiç değilse, hiç hasar almamış değildi.

 

Gencin uzun saçları patlama sonrası kabarmış, sesi kulağa öfkeli ve mutsuz gelmişti.

 

Patlamaya yakalandığı su götürmez bir şekilde ortadaydı. O ana dek tüm bedenini örten paçavrayı yitirmiş ve altındaki teni gözler önüne serilmişti.

 

Otto: “ーーUgh.”

 

Bunu düşüncesizce ve refleks olarak dışa vuran kişi Otto oldu.

 

Aynı manzaraya tanık olarak suratları ekşiyen Gaston ve Dynas’ın da nutku tutulmuştu.

 

ーーGenç oğlanın açığa çıkan bedeni yaralar ve kesiklerle doluydu.

 

Kırbaç yaraları, sıcak demir yaraları, keskin aletlerle açılan yaralar, sert yüzeylerin sebep olduğu yaralar, teninin oyuluşundan kaynaklı yaralar, yaratık dişleri yaraları, ardı ardına vurulmaktan mavimsi siyaha dönen yaralar ve daha sayısız yara…

 

Paçavralar giyinmiş olan gençte şimdi yalnızca bir yelek kalmış ve yaralı bedeniyle dönüşüyle birlikte Otto ve diğerlerinin kendisine surat ekşitişini görünce yüzünde memnuniyetsiz bir ifade doğmuştu.

 

Ley: “Bir çocuğun kıyafetlerini zorla çıkartıp sonra da böyle tepki vermeniz bayağı can acıtıcı. Yetişkinler hep böyle, değil mi?”

 

Otto: “……Yakın olduğun yetişkinleri bilemem ama normalde böyle değiller.”

 

Ley: “Hm~. Demek hepiniz yeniden sevecenleştiniz. İşte kalbinizi ve tutumunuzu bu şekilde değiştirmeniz yüzünden siz insa~nlara güvenemiyoruz!”

 

Yaralarla kaplı bedenini sergilemek istercesine kollarını açan Batenkaitos bu şekilde bağırdı.

 

Otto buruk bir surat ifadesine bürünürken Dynas rahatsız bir ifade sergiledi. İfadelerinde hiçbir değişiklik olmayanlar yalnızca Felt ve Gaston’dan ibaretti.

 

İkisi de kaşları çatılmış olan Otto’ya bakıp iç çekiyordu.

 

Felt: “Heyhey, tuhaf şeyler düşünmeye başlama. O şeyler her yerde olabilir, sadece senin veya benim bedenimde değil, her yerde.”

 

Ellerindeki paketi tutan Felt, bu itirafta bulundu. Gözlerinde bir zerre dahi merhamet yoktu. Tabii ki Otto da rakiplerinin merhameti hak etmediğini biliyordu ama doğuştan bir Günah Başpiskoposu veya deli de değildi.

 

En azından bedeninin verdiği izlenim buyduーー

 

???: “ーーSadece sıkıcı hayallere kapılmak meyve vermeyecektir, doğrusu. Bundan pişman olacaksın, sanırım.”

 

“ーーーー”

 

Durduk yere, o ana dek açık meydanda olmayan birinin sesi yankılanmıştı.

 

İşte bu ani gelişmeyle Batenkaitos da dahil olmak üzere herkes kafasını kaldırdı.

 

Bakışları bu geniş meydanı çevreleyen kanallara çevrildi– ve havada kibarca süzülerek alçalan, sonra da ayağa kalkan yalnız bir genç kıza.

 

Fırfırlı, kabarık elbise, güzel yuvarlak gözler ve bukleli açık renk saçlarıyla bariz iğneleyici tavrı normale dönmüştü ve o iri, yuvarlak gözleriyle durumu gözlemliyordu.

 

Gözleri Otto’nun gözleriyle buluşur buluşmaz da başka bir şansı yokmuşçasına iç çekti.

 

???: “Sapıkça oyunlar ve sevimlilikler için Subaru tek başına yeterli, sanırım. Betty’nin yardım edeceği tek kişi de Subaru…… Bu sefer özel bir istisna olacak, en fazla bu olur, doğrusu.”

 

Otto: “Evet evet, sana böyle bir sıkıntı verdiğim için özür dilerim. Ama çok da teşekkür ederim.”

 

Genç kızın yanıtı kulağa sert gelse de Otto, bitkinlikten yere düşmek isteyeceği kadar kuvvetli bir rahatlama hissine kapılmış durumdaydı.

 

O kızın varlığı başlı başına Otto’nun “kazanma yollarından” biriydi.

 

???: “E öyleyse bu kargaşaya bir son verelim ve Subaru’dan bir sarılma isteyelim, sanırım.”

 

İfadesiz bir suratla böyle söyleyerek elini kaldıran kişi, genç bir kızdı.

 

Yo, Ruhtu. Ruhların arasındaki bir Ulu Ruh.

 

Natsuki Subaru’nun Sözleşmeli Ruhu Beatriceーー nihayet destek olarak savaş alanına giriş yapmıştı.

 

#Bu bölümü de sevdim. Hele finali bir harikaydı. Çünkü canım Beatrice ve canım Otto. En sevdiğim karakterlerden ikisi de. Gerçekten Liliana bölümlerinden sonra yeniden heyecanlı bölümlere geçiş yapmak çok iyi geldi. Bu cephenin nasıl sonlanacağını da çok merak ediyorum. Bir sonraki bölüm aşırı uzun olmadığı için tek seferde çevirip atacağım. Orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr