Herkesin gözü elbisesinin etekleri rüzgarda dans eden ve homurdanan genç kızın üzerindeydi.
O kızーー Beatrice ise gözlerini etrafta gezdiriyor, durumu gözlemliyordu. Kanal Sokağındaki bu koca meydanda bulunanlar ağır yaralı 『Oburluk』 Ley Batenkaitos ve karşısındaki Otto ile diğerlerinden ibaretti.
Otto, Felt ve diğerlerine bakan Beatrice bariz bir yorgunlukla iç çekti.
Beatrice: “Bunlar bayağı zavallı yüzler, sanırım.”
İnsanlar Beatrice’in iç çekiş eşliğinde yaptığı yoruma karşı koyamayacak derecede bitap haldeydi. Ancak Beatrice’in bu mücadeleye katılmasının giderek kötüleşen savaş için bir dönüm noktası olacağı kesindi.
Doğal olarak Otto’nun göğsünde bir rahatlama hissi doğmuştu.
Otto: “Beaーー ~hk.”
Ancak tam ona ismiyle seslenecekken çenesini kapattı.
Batenkaitos『İsimleri』yiyen bir varlıktı. Az önce Felt ve diğerlerinden kendi ismini söylememelerini istemişti. Kendi sözleriyle çelişmesine imkân yoktu.
Batenkaitos’un ismini gizleyen Otto’ya yönelik tavrı barizdi.『Yemeği 』için bir engel teşkil etmesinden duyduğu rahatsızlık çok açıktı. Başka bir deyişle Batenkaitos, rakibinin ismini yemek için o『İsmi』bilmek zorundaydı.
Dolayısıyla Beatrice’in ismini öğrenmesine müsaade edilemezdi. Ve elini yerleştiren Otto bu düşüncelerle ağzından çıkan kelimeyi bastırdı.
Ancak onun bu sağduyusu nafileydi.
Her nedenseーー
Ley: “ーーBeatrice-sama? Dı~şarılarda ne işin var?”
Batenkaitos boynu eğik, gözleri Beatrice’e çevrili halde böyle söylemişti.
Ve Beatrice’i gözlemlemeye devam eden 『Oburluk』 gizemli sözlerine devam ediyordu.
“ーーーー”
Ley: “Dışarı çıkmaktan da o kadar nefret ediyordun halbuki. Yemek vakitleri veya Ulu Ruh-samanın sana eşlik ettiği zamanlar dışında…… a~h, demek ba~zı istisnalar da var?”
Batenkaitos sessizliğini koruyan Beatrice karşısında konuşmayı sürdürüyordu.
Bunların yakınlığa işaret eden kelimeler olduğunu söylemek isabetsiz olsa da zamanında bir tanışıklıkları, ilişkileri olan insanlarmış hissi veren kelimeler olduğu şüphesizdi.
Otto: “Demek onu geçmişten tanıyorsun…… Beatrice-saーー ~hk.”
Batenkaitos ve Beatrice arasında geçmişe dayalı bir ilişki.
Adını söyleyemeden anlayışını yitiren Otto’nun boğazı yarıda tıkanıp kaldı. Ve bu defa istemsizce Beatrice’in yüzüne baktı.
Beatrice dudaklarını ısırıyor ve iri, yuvarlak gözlerinde öfke peydahlanıyordu.
Bu Ruh kızın öfkesini sergilediği nadir görülürdü. Hayrete düşen Otto’nun önündeki Beatrice son derece derin bir nefes alarak Batenkaitos karşısında kaşlarını çattı.
Beatrice: “ーーNumaran çözüldü, doğrusu. Demek öyle, sanırım.”
Diye mırıldandı Beatrice, tok ve ağır bir sesle.
O ses bir düşmanlık taşımıyor, daha ziyade kendi duygularını bastırdığını anlatıyordu.
Öfkesinin yüzüne yansımasına mani olan Beatrice’in bakışları Batenkaitos’un yozlaşmış ve anlaşılması zor gözlerinin içine odaklanmıştı ve gözlerinin gördüğü şeyin doğurduğu tiksintiyle dudakları biçimsizleşiyordu.
Derken,
Beatrice: “Sen, bundan sıkılana dek içinde daha kaç kişiyi biriktireceksin, doğrusu?”
Ley: “Kim bi~lir? Ama yemeklerimizin niceliği hala Roy’unkine kıyasla iyi. Tuhaf Yiyici Roy ne bulursa yiyor ama biz dikkatlice seçim yaptığımız için nicelikler farklı ~tsu! Biz yediğimiz canların niteliğini değerlendiriyoruz ve Roy’la çatıştığımız nokta da bu.”
Batenkaitos’un『Yemekten』 kastı, yediği『İsimler』 ve 『Hafızalardı』.
Kendine Gurme demek de yakın olduğu birine Tuhaf Yiyici demek de Otto’nun asla algılayamayacağı tuhaf bir estetik anlayışıydı.
“ーーーー”
Ve Otto’nun anlayamayacağı bir diğer şey de Beatrice’in o anki tavrıydı.
Genç kızın tiksintisi yalnızca Batenkaitos’la yüzleşmekten kaynaklıymış gibi görünmüyordu. Negatif bir fikirden farklı olarak başka bir köke dayanıyor gibi duruyordu.
Belki de bu, Batenkaitos’un Beatrice’e tanıdığı bir varlık gibi davranıyor olmasıyla bağlantılıydıーー işte bu kadarını düşünen Otto, farkına vardı.
Batenkaitos’un Beatrice’i tek taraflı tanıyor olmasının olası sebebinin farkına vardı.
Otto: “……Olamaz.”
Batenkaitos’un savaş gücü yalnızca zorlu ve uzun süreli eğitim yapanların ulaşabileceği bir sınırdaydı. Ve Otto, Dynas’ın gerçeklere dayalı söylemlerine dayanarak bir hipotez geliştirmişti.
Otto: “『İsmi』 ve 『Hafızası』 yenilen kişilerin tecrübelerinin de ele geçirilmiş olduğunu düşünüyorum. Bu yaşta silahsız dövüş sanatları ve hançer kullanımında bu kadar ekstrem bir güce sahip olman çok zor. Eğer öyleyse, demektir ki……”
Yenilen rakibin yetenekleri bile onun için bir yemek görevi görüyordu.
Durum buysa Batenkaitos’un pek çok alanda usta bir dövüş sanatları kullanıcısına rakip olabilme kabiliyetini nereden öğrendiği anlaşılabilir hale gelirdi.
Bu hipotez doğruysa, yalnızca doğru olmakla da kalmıyor, daha ötesinde bir anlam taşıyorsaーー
Otto: “Ya ele geçirilenler yalnızca bedenin tecrübelerinden ibaret olmuyorsa…”
Bu da dövüş gücü tehdidinden farklı, ondan daha da kötü bir şey ifade ediyordu.
Sonuçta Batenkaitos söylemişti.
ーーSöylediğine göre, konuşması şehirde yankılanan kişiyi arıyordu.
O kişi, güçsüz ve kırılgan olan o kişi, biri yanında durup onu desteklemedikçe hiçbir şey başaramıyordu.
İnsan uzun süre Natsuki Subaru karakteriyle birlikte olunca bunu sezebiliyor, buna sempati duyabiliyordu. O gencin etrafındakilere bunu düşündüren gizemli bir yanı vardı.
Ancak bu düşünceler ona şefkatle yaklaşanların düşünceleriydi.
Onun Subaru’nun kırılgan gücünün ve zayıf cesaretinin farkında olması, ona yakın biri olduğunun kanıtıydı.
Ve bu kanıt『Oburluk』 tarafından çalınan bir şeyse, olası tek aday, akla gelen genç bir kızdıーー
Otto: “ーー~hk!”
Otto da nihayet Beatrice’in hissettiği tiksintiye erişmişti.
Otto’nun doğruca kendisine diktiği gözlerdeki değişimi fark eden Batenkaitos gülümseyerek keskin dişlerini sergiledi.
Ley: “Margrave Roswaal L. Mathers hanesinin baş hizmetçisi…… yo yo yo, yanlış oldu.”
Bunu ilan ederken boynunu sallayan Batenkaitos, kollarını iki yana açtı.
Ve yaralı bedenindeki tek bir beyaz yarayı sevgiyle okşadı. Omzundaki o yara, keskin bir demir kazıktan gelmiş gibi görünüyor ve bakmak bile insanın canını acıtıyordu.
Ley: “Yalnızca sevilen bir kişi. ーーBir gün kahraman olacak kıymetlisi Natsuki Subaru’nun destekçisi, Rem…… değil mi?”
“ーーーー”
Ley: “Hadi onunla, o~ kıymetli kahraman-samayla buluşalım! Kahramanımız adaleti sağlamak için bunca yo~lu gelmiş olmalıydı!”
Diyen Batenkaitos dilini çıkarıp o yarayı yalayarak kahkahayı bastı.
Ve Otto’nun kanı hiç düşünmeden beynine sıçradı. Sıktığı dişlerinden çatırtı sesleri yükselirken onu yumruklamak istemesine yetecek bir öfkeyle doluydu.
『Oburluğun』 tavrı, ses tonu, gülümsemesi, her şeyi o yalnız genç kızın hislerine bir alay niteliğindeydi.
O genç kızın sağ salim dönmek için ne kadar yalvarıp yakardığını bilmeksizin onu bu alaylar ve küçümsemelerle ayaklar altına alıyordu. Bu da Otto’nun kalbini alev alev yakıyordu.
Bu 『Oburluk』, asla bağışlanamayacak bir rakiptiーー
Otto: “Beatrice-san……?”
Beatrice hafifçe ilerleyerek parmağıyla kalan taşlarını saymakta olan Otto’nun önüne geçti. Otto onun neden kendisine yöneldiğini anlayamamıştı. Ve-
Beatrice: “Düşüncelerini doğru yola sok, sanırım. Betty’yi buraya çağırmakla iyi ettin, doğrusu.”
“ーーーー”
Beatrice: “O…… Subaru’nun karşılaşmaması gereken tek kişi, sanırım. Onunla karşılaşırsa canı yanar. Kesinlikle, hem de asla iyileşmeyecek şekilde. İşte bu yüzden…”
Otto: “Onu burada, bir başımıza durduralım hadi.”
Beatrice’in sözlerinin sonu Otto’nun beyanıyla geldi.
Beatrice ise arkasına dönmemesine rağmen duruşuyla bu beyanı kabul ettiğini anlattı. O, kendisini hem kendisine hem de başkalarına adayan Subaru’nun partneriydi. Otto, Subaru’nun yaklaşacak olduğu takdirde gözlerinin önünde bulacağı ahlaksızlığın ne derece nahoş olacağını acı verici bir şekilde anlayabiliyordu.
Felt: “Beklebeklebeklebeklebekleyin, size bekleyin diyorum!”
İkiliye rakiplerini indirmeye yönelik canlanmış bir arzuyla seslenen kişiーーBatenkaitos değildi. Otto’nun yanına varana dek diyaloglarını sessizce dinlemiş olan Felt’ti. Ardından paketini kavrayıp Beatrice’e doğrultarak,
Felt: “Önemli biriymiş gibi konuştuğunu duydum ama bu küçük kızın elinden ne gelir ki? Gerçi o nii-chan’ın yoldaşı olduğunu da işittim.”
Otto: “Ah, umm, anlıyorum. Öncelikle, bunu açıklamak biraz zor olacak ama……”
Felt şüphelerini ortaya koyuyor, Otto ise ona doğru düzgün bir açıklama yapamıyordu.
Felt Beatrice’in bir Ruh olduğunu ve Subaru ile aralarında bir kontrat bulunduğunu biliyor olmalıydı, sonuçta bu herkesçe bilinen bir şeydi. Ancak Beatrice’in Subaru’nun yokluğundaki savaş gücünün muamma olduğu da doğruyduーー
Beatrice: “Bir ufaklık başkalarına küçük kız dememeli, doğrusu. Betty’nin kabiliyetlerinden endişe duyacak vaktin varsa o vakti o gelecek vaat etmeyen yetersiz bedenin için endişe duymaya ayırsan daha iyi edersin, sanırım.”
Felt: “Bayağı haşin bir veletmişsin, hey. Sana şunu söyleyeyim, artık düzgün bir şekilde besleniyor ve yiyorum, bu yüzden sırtım da göğsüm de büyüyor. Esas sen geleceğinden endişe duymalısın.”
Beatrice: “Maalesef Betty’nin geleceği bu plana sıkı sıkıya bağlı. O yüzden…… Hmph.”
Duruma uygun bir konuşma başlamış fakat Beatrice, sözlerini duraksatarak buna bir son vermişti. Gözlerine takılan şey ise Felt’in ellerindeki ince paketti.
Felt’in 『Kozu』 büyülü bir araçtı ama Beatrice onu gördüğü anda şaşkın bir ifadeye bürünerek,
Beatrice: “Yok artık, o şey 『Meteor』mu, sanırım?”
Felt: “Meteor mu?”
Beatrice: “Annem…… Saygı duyulan bir büyücü, uzun zaman önce onu Ejderhaya musallat olmak için kullanmıştı, doğrusu. Nerede olduğu bilinmiyor olmalıydı ama bu kaderin işi, sanırım.”
Felt önemli bir parçayı doğru bilen Beatrice’in açıklamasını tartışmaya açık bulmuştu.
Ancak Otto’nun bakış açısına göre Beatrice’in 『Anne』 diye bahsedip sonradan düzelttiği kişinin, yani efsanelerde yitip gitmiş bir『Cadının』 iddiası gerçekten aşırıydı.
Hala sorgulamak istediği kendince şüpheleri vardı ama 『Cadı』 gerçekten de o şeyle Ejderhaya musallat olabildiyse potansiyeli yüksek demekti.
Otto: “Kullanımının karmaşıklığını duymuştum ama gücü söz konusu olduğunda nasıl bir beklentimiz olabilir?”
Beatrice: “Ejderhayı neredeyse ağlattığına dair böbürlenilesi bir hikayesi olan bir şey. Yani gücü garanti, sanırım.”
Bu iddiaya inanmak hala zor geliyordu. Ancak silahın güvenilirliğini iletmişti.
Otto Beatrice’in bu sözlerinden etkilenmiş olsa da Felt hala ikna olmuş değildi.
Felt: “Sana daha sonra gevelediğin haltlarla ilgili bir ders vereceğim. Daha ziyade, bu küçük……”
Beatrice: “Vicdanın o seviyenin üzerine çıkamaz, doğrusu. Ama endişen nafile, sanırım. Sonuçta…”
Felt: “Ah?”
Beatrice: “Saldırı çoktan başladı.”
Boynunu eğen Felt’in önündeki Beatrice’in yüzüne büyüleyici bir gülümseme yerleşti. Sonra da hafiften kalkık sağ eli Batenkaitos’a çevrildi ve o saniyede herkesin boğazı dondu.
ーーMor renkli kristaller oluşarak Batenkaitos’un etrafını sarıyordu.
Ley: “Ah, Beatrice-sama çok merhametsiz.”
Beatrice: “Bu dünyada sana beslenecek merhametten de karşında kendini tutacak birinden de eser kalmadı, sanırım.”
El Minya.
Batenkaitos’un dişlerini gösterme sebebi, Yin büyüsünde bile nadir rastlanır saldırganlıkta bir büyüydü.
Batenkaitos’un bu şikayette bulunduğu saniyede mor kristaller gürültülü bir dansla onun minyon bedenini hedef almış ve saldırıya geçmişti.
Bu sert ve delici saldırı dimdik duran ince bedene ulaştığındaysaーー kristaller parçalandı, taş kaldırım çatladı ve dumanlar yükseldi. Devasa açık meydandaki bu facia niteliğindeki manzara, Beatrice’in kudretinin kanıtıydı.
Beatrice: “Ee, ne düşünüyorsun, sanırım?”
Büyü gücünü sergileyen Beatrice, muzaffer bir ifadeyle Felt’e döndü. Dört yüz yaşında bir Ulu Ruh için çocukça bir jest olsa da Felt, bunu belirtemeyecek kadar sersemlemiş durumdaydı.
Felt: “Şe-şey, fena de~ğil, galiba.”
Ancak tüm bu şaşkınlığına rağmen yenilgisini ve hatalarını kabullenmekte gönülsüzdü.
Gaston: “Se-sesin ti~triyor, Felt Hanım.”
Felt: “Aynı şey senin için de geçerli! Aptalca saçmalıkları kes de yeniden önüne bak!”
Felt kendi sesindeki titremeyi gizlemek için sesi titremekte olan Gaston’a böyle çıkıştı. Tabii söylediği her şey aldatıcı değildi.
Sonuçta Batenkaitos’un Beatrice’in büyü saldırısını karşılamış ve ardından gelen patlamaya yakalanmış olması gereken savunmasız bedeni, olması gerektiği yerde değildi.
Dynas: “Geliyorーー!”
Dynas’ın bağırışıyla herkes gözlerini çevirerek onun gözlerinin kilitlendiği noktaya baktı. İşte orada, dört uzvu da yerde, bir örümcek gibi ilerleyen 『Oburluk』duruyordu.
『Oburluk』 gülümsüyor, dişlerini sergiliyor, bu sırada gözlerinden kanlar sızıyordu.
Ley: “Haha~! Beatrice-sama’dan da bu bekle~nirdi! Ne iyi, çok iyi, bayağı iyi, belki iyidir, kesinlikle iyi, iyi değil mi, elbette iyi, iyi olmaz mı hiç ~tsu!”
Kafasını sallayan, saçları darmadağın olan Batenkaitos yerden sıçrayarak bir kez daha hücuma geçti.
Beatrice: “ーーBeş hak kaldı.”
Ve Batenkaitos’un saldırısı karşısında Otto, Beatrice’in huzursuz bir şekilde dudaklarını yalarken bir şeyler mırıldandığını işitti.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
El Minya’nın kullanıldığı, Batenkaitos’a yönelik saldırının gerçekleştiği saniyede Beatrice, cebindeki koca bir Büyü Taşının parçalandığını hissetmişti.
Elinde kalan Büyü Taşı sayısı altıydıーー ve artık Beatrice’in savaşta kullanabileceği taşların sayısı beşle sınırlıydı.
ーーŞehirdeki bu mücadele öncesi 『Öfke』 ve 『Açgözlülük』Günah Başpiskoposlarıyla karşılaşmış, ardından meydanda onlarla tesadüfi bir mücadele vermişti.
O mücadelenin bir sonucu olarak Beatrice, Subaru ve şehrin diğer fertlerini iyileştirmek adına fiziksel kapasitesine mani olacak derecede Mana harcamıştı.
Ruh Beatrice,『Cadı』 Echidna tarafından yaratılmış bir Yapay Ruhtu.
Onun gücü normal Ruhların çok daha ötesindeydi ama bunun karşılığında bazı can sıkıcı eksi yönlere de sahipti.
Şu anda aktif olabilmesi, normal şartlarda kullanılamayacak bir kartın oynanmasının sonucuydu.
ーーAn itibarıyla Beatrice’in elinde yedi Büyü Taşı vardı.
Mana dolu olan iri Büyü Taşı birkaç yıllık birikimiydi. Taşlardan biri çoktan kırılmış, geriye yalnızca altı tane kalmıştı. Onları Beatrice’e veren kişi şimdi derin bir uykuya dalanーー bu büyük meydanda olup bitenlerden haberdar olarak onlara yardım etme amacıyla hareket eden Kiritaka idi.
Kiritaka: “Lütfen, bunu kalbimin en derinlerinden talep ediyorum, Ulu Ruh-sama. Lütfen bana gücünü ödünç ver ve o gücü bu şehri korumak için kullan. Bu şehirde, sevdiğim insanlar var.”
Kiritaka harap olmuş, ağlamasına ramak kalmış halde ama buna aldırmaksızın Beatrice’e yalvarmıştı. Beatrice’inse kendisini uykusundan uyandırmak için paha biçilemez bir Büyü Taşını bir kez olsun düşünmeden kullanan Kiritaka karşısında bir seçim şansı olmamıştı.
Doğruyu söyleyecek olursa, Beatrice’in asıl isteği bir an önce Subaru’nun olduğu yere ulaşmaktı.
Şehrin durumu fenaydı ve Subaru tehlike altındaydı. E sonuçta Subaru da yanında Beatrice olmadıkça umutsuzca endişe verici bir herifti.
İşte bu yüzden, uyanır uyanmaz kendisini Subaru’ya adamalıydıーー
Beatrice: “Aptal, sanırım. Yo, aptal, doğrusu.”
Beatrice endişe adı altındaki düşkünlüğünü fark edince suçluluk duymuş, kendi arzularını bir kenara atmıştı.
Subaru savaşmayı seçtiyse ve bunu Beatrice’in varlığı olmadan yaptıysa, onsuz dövüşmenin bir yolunu bulmuş demekti.
Subaru kendisini gözünde büyütmezdi. Aksine, kendisini haddinden fazla küçültme eğilimindeydi.
Galip gelemeyeceği bir rakiple öyle pervasızca yüzleşmeye kalkmazdı ve o rakibe Beatrice ile birlikte galip gelecek olsaydı öyle ya da böyle onu uyandırmanın bir yolunu bulurdu.
İşte bu yüzden bu savaşta Subaru’nun bir başına kalan Beatrice’e ihtiyacı yoktu.
İşte bu yüzden Subaru savaştan döner dönmez Beatrice’in de elinin altında ona denk olabileceğini gösteren bir galibiyet olmalıydı.
Kiritaka, savaşa destek olarak gönderilen Beatrice’e yedi büyük Büyü Taşı sunmuştu.
Çevreden Mana çekemeyen Beatrice de verimsiz bir iletken olmalarına rağmen son çare olarak Büyü Taşlarını kullanıyordu.
Elbisesinin cebindeki yedi Büyü Taşı mucizeler yaratmaya kadirken potansiyelleri basit büyülerle ziyan oluyordu.
Normal şartlarda güçlerinin bırakın onu, bin büyü hamlesine yeteceğine inanırdınız. Ancak büyünün kapsamı için herhangi bir kısıtlama olmasa da büyünün ölçeği ne kadar düşük olursa olsun Büyü Taşı tek kullanımda parçalanıyordu.
Kalan altının birinin saklanması gerektiği için de kullanılabileceklerin sayısı beşle sınırlı oluyordu.
ーーBaşka bir deyişle Beatrice, bu işi beş hamlede bağlamalıydı.
Beatrice: “Bubby ile yaşayacağın buluşma beklemek zorunda, sanırım. Bunun yerine cehennemi göreceksin, doğrusu.”
Kiritaka’nın Beatrice’e verdiği iri Büyü Taşlarından biri, esasında Puck içindi. Yolculuklarının asıl sebebi buydu ama şimdi o taşların bir savaş uğruna parçalanıyor oluşu tamamıyla ironikti.
Ley: “Cehennemi görmekten yorulduk ~tsu! Sonuçta bizim tarafımızdan yenilenlerin he~r biri en sonunda onu~n tadına bakıyor!”
Diye bağıran Batenkaitos, rakiplerine doğru sıçradı.
Hareketi çabasız, sıradan olsa da delici bakışları Beatrice’e karşı son derece temkinli olduğunu gösteriyordu.
Beatrice’in beş hamlenin sonunda Manasının sonuna geleceği gerçeğinden habersizdi. Beatrice ona bu izlenimi vermek için bir Büyü Taşı karşılığında güçlü menzilli bir saldırı gerçekleştirmişti ve izlenebilecek en iyi strateji olan bu saldırıyla sınavı geçmişti.
Sol elini kaldıran Beatrice’in avcu, havadaki Batenkaitos’a çevriliydi.
Beatrice: “Al Minya!”
Ley: “ーー~tsu!”
Beatrice: “Yalnızca dalga geçiyordum, doğrusu.”
O esnada fazlasıyla yüksek seviyeli bir büyü bekleyen Batenkaitos bedenini sağlamlaştırdı. Önündeki Beatrice ise dil çıkartıp geriye doğru uçtu.
Aynı saniyede Gaston ve Dynas kıvrılıp kapanmış olan Batenkaitos’a atıldı.
Gaston: “U~o~o~o~h!”
Dynas: “Bunu da ye bakalım!”
Bağıran iki adam, iki kılıç ve bir yumrukla karşı ataklarını gerçekleştirdi.
Ağır ve keskin saldırı『Oburluğa ulaştı』ancak Batenkaitos üstün vücut idaresiyle bundan kaçındı ve karşılığında hançerini dominant ikiliye savurdu.
Titreşen çeliğin ucu, doğruca Dynas’ın boynunu hedef alan bir rota izliyordu.
Gaston: “Tehlikeli…… ghue!”
Dynas: “Üzgünüm!”
Gaston hançerin yolunu kesip Dynas’a kalkan olarak darbeyi üstlendi.
Ahşaba ait bir patlama sesi yankılandı ve hançerin gücü azaldı fakat geri çekilen Gaston şiddetle öksürüyor, dudaklarından kırmızı kanlar sızıyordu.
ーーMana kullanan savaş kabiliyetinin, başka bir deyişle 『Akış Metodunun』 limiti buydu.
Güçlü bedenini kullanan Gaston’un silahlara ve darbelere karşı koyma yöntemi『Akış Metodu』diye bilinen ve aksi takdirde büyü için kullanılan Manayı kullanmanın alternatif bir metodu olan becerisiydi.
Büyüye kıyasla çok daha az yetenek gerektiren bir beceriydiーー yalnızca idman yapmak ve o idmana harcanan süre önem taşıyor ve kullanıcının bu beceri için kan dökmesi gerekiyordu.
Beatrice: “Ama kendisini haddinden fazla zorlamış gibi görünüyor, doğrusu.”
Beatrice’in gözünde Gaston’un bu özellik ve yetenekleri vasatın ötesinde değildi.
Öyle ya da böyle kısmi Akış Metodu ile Günah Başpiskoposunun darbelerini kaldırabilmesinin tek sebebi Batenkaitos’un Gaston’a fazla yüklenmiyor oluşuydu.
Ley: “A~l bunu ~tsu!”
Gaston: “Ghou, agh!?”
Eğilen Batenkaitos, Gaston’un çenesini yukarıya doğru tekmelemişti.
Burnundan kanlar akarak hareketsiz halde yere yığılan dev, bu saatten sonra çarpışamazdı. Böylece savaş potansiyelleri bir kez daha azalmıştı.
Ley: “Ge~rçekten çok gayret verdin, Gaston! Ba~yağı cesurca dövüştün. ーーUğraştın, didindin ama ba~şarısız oldun! Böylelerini kıymetli olarak değerlendiririz ~tsu!”
Felt: “ーーSeni, piç!”
Batenkaitos’un Gaston’la alay edişini gören Felt’in kanı beynine sıçrarken elinde tutmakta olduğu Meteorla doğruca Batenkaitos’un kafasını hedefledi.
Eğer olması gerektiği gibi kullanılsaydı o şeyin kudreti bir『Cadıdan』beklenilecek düzeyde olurdu. Ama hokkabazlıktan farksız bir kullanımla tam potansiyelini sergilemesi mümkün olamazdı.
Ley: “Ah, o~h! Tanrım, Felt-chan, de~mek bu~nu ya~pıyorsun ~tsu!”
Felt: “Kapa, çeneni! Defol git, seni bok herif!”
Elindeki aleti kullanma mücadelesi veren Felt, fiziki kabiliyetleriyle Batenkaitos’a sağlam bir darbe indirme çabalarına devam ediyordu. Batenkaitos ise görkemli bir dans sergilercesine zarif ayak hareketleriyle hepsinden kaçınıyordu.
Bu süreçte Meteor sahiden de『Oburluğun』 saçına temas etmişti ama bu, ona zarar vermek için yeterli değildi. Aralarında bunaltıcı bir yetenek uçurumu vardı. Felt’e tamamen çocuk oyuncağı gözüyle bakıyordu.
Beatrice: “Sen! Artık çekil, sanırım! Tüccarımız o iri herifi kurtardı bile, doğrusu!”
Felt: “Buraya sadece hedef şaşırtmak için geldiğimi mi sanıyorsun!”
Fiziki kabiliyetleri arasındaki fark barizdi, haliyle herhangi bir karşı saldırıda mağlup olacağı kesindi.
Felt Batenkaitos’a saldırırken Otto çabucak baygın haldeki Gaston’u sahneden çekmişti. Dynas da iki katanasının dokusunu kontrol etmiş şekilde Felt ve Batenkaitos’un mücadelesine dahil olabileceği bir boşluk arıyor ama belirgin bir fırsat doğmuyordu.
Bir değişiklik yaşansa dahi Batenkaitos o boşluğu anında dolduruyordu. Onların bir fırsat doğması ve bir değişiklik olması için hevesle bekleme yaklaşımı, sayıca üstün olunan ve dezavantajlı taraf olması gereken『Oburluğun』esasında bu mekana hükmeden kişi olduğunu gösteriyordu.
Ley: “Ne, o ne, bu ne, ne olabilir, neden olabilir, acaba ne olabilir ki ~tsu! Felt-chan yardım etmek için araya daldıktan sonra böyle acınası bir şekilde pes mi edecek?”
Felt: “Amma gürültücüsün! Sen, seni piç, sabit dur da şu darbeyi ye……”
Ley: “Demek öyle. ーーAma artı~k sıkılıyoruz.”
Felt: “Ah, ky~a~a!?”
Felt Meteoru bağıra bağıra sallarken Batenkaitos öne doğru adım attı. Ve aralarındaki mesafe sıfıra indiğinde『Oburluğun』 avcu Felt’in ince göğsünü okşadı.
O saniyede şoka uğrayan genç kızın bedeni kibarca geriye doğru fırlatıldı ve Felt, tiz bir çığlık eşliğinde taş kaldırımlarda yuvarlandı.
Saldırının gücü bedenini geriye sıçratacak kadar güçlüydü ancak problem bu değildi.
Otto: “Oh hayır! Ona doğrudan dokunuldu!”
Göğsüne aldığı darbeyle öksüren Felt’i gören Otto bu şekilde sesini yükseltti. Onun suratındaki ıstırabı gören Beatrice de endişe sebebini anladı.
『Oburluğun』 yemeği, hazırlanmıştı.
Ley: “Felt-cha~n. ーーHadi yiyelim.”
Bilinmeyen bir prensibi izlercesine Batenkaitos, Felt’e dokunan sol elinin avcunu ince uzun diliyle yaladı.
O avuçta aynı『Felt』isimli genç kız gibi canlı bir şey vardı adeta.
Dilini onu severcesine üzerinde gezdiriyor, kaba yapıyı okşuyor, hasat edercesine her zerresinin tadını alıyor, onu midesine indirip acımasızca sindiriyordu.
Bu tamamlandığı anda 『Oburluğun』 yemeği sona erecek ve『İsim』 kafirin içine yerleşecekti.
Ve Felt isimli genç kıza dair tüm izler dünyadan silinecektiーー
Ley: “Ugh, ghue~…… ~tsu.”
Felt: “Ha~h? Ne oldu, seni piç? Daha ne kadar kabalaşabilirsin acaba.”
Ancak Felt, kafasını sallayarak diz çökmüş halde kusmakta olan Batenkaitos’a bakıyordu.
Tabii ki varlığı silinmemiş, yalnızca boynu öfke içerisinde eğilmişti.
ーーİşte o an,『Oburluğun』 yemeğinin nahoş bir başarısızlığa uğrama anıydı.
#Derin bir uykuda bıraktığımız ve normal şartlarda savaşamıyor diyebileceğimiz Beatrice’in nasıl olup da buraya gelip savaşabildiğini öğrendik. Kiritaka reis büyü taşlarını insanların kafasına atmaktan farklı şekillerde de kullanıyormuş demek ki! Şaka maka güzel bir mücadele başladı. Peki Oburluğun Felt’i yemeyi başaramaması? Gerçek ismi Felt olmadığı için mi acaba, yoksa başka bir sebep mi var? Sanırım bunu da pek yakında öğreneceğiz. Son olarak Subaru burada olup da Oburluğun Rem'le ilgili konuştuğunu, onun anılarını kullandığını görseydi nasıl bir cinnet geçirirdi acaba demeden geçemeyeceğim... Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..