Julius kumlara fırlatıldığı saniyede duruşunu düzelterek etrafına karşı gardını aldı.
Her şey çok ani gerçekleşse de şükürler olsun ki şövalye, becerisini yitirmemişti. Fakat artık tutunuyor olması gereken ejder vagonunun varlığını hissedemiyordu. Muhtemelen fırlatıldığı esnada vagondan ve insanlardan ayrı düşmüştü.
Julius: [Cgh, Cgph...]
Görüşü de havadaki toz öbeği tarafından engellenmişti ve Julius, öfke içerisinde dişlerini sıkmaktan fazlasını yapamıyordu.
Bu bir kazaydı. Fakat elinden daha fazlası gelmeliydi. Pişmanlığıyla baş edemeyen Julius, görüşünü engelleyen kumları dağıtmak adına kılıcını savurmaya başladı.
Julius: [Anastasia-sama….!]
Bir yandan da kaybolan efendisinin ismini sesleniyor, ondan bir yanıt bekliyordu.
Tabii ki bunu yapmanın doğurduğu risklerden haberdardı. Burası sayısız azılı cadı yaratığının yaşadığı Augria Kum Tepeleriydi. Daha kısa bir süre önce çiçek tarhını taklit eden bir grup yaratığa denk gelmişlerdi. Fakat cadı yaratıklarını çekme riskinden kaçınmaktansa çatlak gökyüzü tarafından çekilip etrafa dağılan yoldaşlarını aramak daha çok önem taşıyordu.
En kötü ihtimalle tek başına yüzlerce, hatta binlerce yaratığı öldürebilirdi. Bunun için geliştirdiği bir yeteneği vardı. Yani tehlike konusunda korkup endişelenmektense nasıl harekete geçeceğini düşünmeliydi.
Neredeyse her şeyin belli bir parçasını yitirdiği bu dünyada daha fazlasını kaybedemezdi…
???: [...lius!]
Belli bir mesafede birileri ona ismiyle sesleniyordu. Julius kumları izleyerek nefesini hafifletti. Ardından kuma sağlamca basarak tozlu kum öbeğinin öteki tarafında görünmekte olan koca gölgeye… ejder vagonuna doğru koşturdu.
O vagon, uzun yolculukları boyunca kendilerine eşlik eden vagondu ve önünde oturan kişi ise…
Julius: [Emilia-sama! Sen iyi misin?]
Emilia: [Evet, iyiyim! Beatrice, Meili... ve Rem de içeride ve güvende!]
Julius: [Bu gerçekten…]
Julius tam da içindeki rahatlamayı ifade edip cümlesini “harika” kelimesi ile bitirecekken ansızın düşünceleri duraksadı.
Emilia’nın sözlerinde çelişkili bir his yatıyordu. Bilhassa orada olanların isimlerini sıraladığına göre orada olmayanların da bulunduğunu ima ediyor olmalıydı.
İsmi geçmeyen kişilerse tamı tamına--
Julius: [Anastasia-sama, Ram-san… ve Subaru orada değil mi?]
Emilia: [...Ayrıca Patrasche-chan da yok.]
Subaru'nun sevgili yer ejderiyle birlikte sayıları üç insan, bir yer ejderi azalmıştı. Bunu öğrenen Julius, dünyasının döndüğünü hisseder gibi oldu.
Kaybolanlar o üçlü olmalıydı tabii.
Beatrice: [Emilia! Gerçekten ortalıkta yoklar! Algıladığım mesafe çok uzak, doğrusu!]
Meili: [Ayrıca~, cadı yaratıkları da yaklaşıyor. Ne ya~pacağız~?]
Julius pişmanlığa kapılmayı sürdürürken iki kız, ejder vagonunun arkasından yürüyerek Julius’un görüş alanına girdi ve Beatrice ile Meili kendi bakış açılarından raporlarını verdi.
Beatrice Subaru’nun kontratlı ruhuydu, Meili ise cadı yaratıklarıyla baş etmekten sorumluydu.
Emilia: [Dağıldıktan sonra hepimiz birbirimize yakın çıktık. Öyleyse Subaru ve diğerleri…]
Julius: [Yo, Emilia-sama, etrafta hiçbir şey bulamadık. Üstelik gökteki çatlaklar ve uzay bükülmesi çıplak gözle görülür hale geldi. Bu durumda…]
Emilia: [Belki de daha da uzağa fırlatılmışlardır? Ama hepimiz gerçekten dağıldıysak herkes uzaklaşmış olmalı... Yani Subaru ve diğerleri birlikte olabilir.]
Emilia umutlu gözlemlerle dolu düşüncelerle başını eğdi fakat söyledikleri doğruysa durum bir nebze daha iyi olabilirdi. Her nedense dağılanlar düşük savaş gücüne sahip olanlardı fakat Anastasia ve Ram dikkatli ve akıllarını kullanmakta iyi bireylerdi. Subaru’nun kriz anında sergileyebildiği güç de hafife alınmamalıydı.
Bunlar dikkate alınınca durum hala aciliyetini koruyordu…
???: [-...Em!]
Tedirginlikle durumu değerlendirmeye çalışan Emilia ve Julius’un kafaları aynı anda yukarı kalktı.
Çünkü güçlü, keskin ve baskın bir aura hissetmişlerdi. Ve aynı ikili, karşılarında ne olduğunun farkına dahi varamadan bir darbeye maruz kaldı.
Kuvvetli bir güm sesinin ardından darbenin esas mağduru olan ejder vagonu sertçe devrildi. Şoför koltuğundaki Emilia dengesini yitirdi, Beatrice ve Meili ise darbenin sebep olduğu ani kum yükselişi nedeniyle çığlık attı.
Fakat darbenin kaynağını ilk gören Julius oldu.
Julius: [...]
Esas sebep, ejder vagonunun tepesindeki koyu renk saçlı kadındı.
Uzun koyu saçları atkuyruğu şeklinde toplanmış, beyaz tenini cesurca sergileyen kıyafetler ve ince bir manto giyinmişti. İşte o kadın yavaşça kafasını çevirerek ejder vagonunun etrafındaki Julius ve diğerlerine baktı.
Yeşil gözbebeklerinde ayırt edici kırmızı çizgiler mevcuttu ve o gözlerin hedefi olan Julius nefesini tutmadan edemedi.
Daha önce hiç böylesine soğuk ve kuru bir çift göz görmemişti. Kadının o gözlere yansıyan hiçbir şeye en ufak bir ilgisi yoktu.
...Birinin böyle boş bir ruh haline bürünmesini ne sağlayabilirdi?
???: [……Ah...]
Nefes almayı unutan Julius’la yüzleşen kadının kafası bir tarafa eğildi. Boğazından çıkan şey ise verdiği güzel izlenimin aksine yüksek fakat boğuk bir ses oldu.
Yine de o seste ne dostane ne de düşmancıl bir hava vardı… Yo, fark edilir ufacık bir duygu vardı. O duygu da… hayal kırıklığıydı…
???: [...Can sıkıcı.]
Julius: [Ne?]
Kafası daha fazla eğilemeyecek dereceye gelene dek eğildiğinde nihayet anlamlı bir ses çıkarttı. Fakat kelimelerinin ardındaki niyeti sorgulama fırsatı vermeden Julius ve diğerlerine arkasını döndü. Dizlerinin hafiften büküldüğünü gören Julius’un zihninde alarm çanları çalıyordu.
Az önceki darbe, kadının bilinmedik bir noktadan zıplamış olduğunun kanıtıydı. Yo, bilinmeyen bir yerden zıplamış değildi. Bu durumda zıpladığı nokta barizdi.
Hedefleri olan noktadan, Pleiades Gözcü Kulesinden zıplamıştı. Öyleyse…
Emilia: [Bekle!]
???: [Ahhh!]
Orayı terk etmek üzere olan kadını bacaklarından yakalayan kişi Emilia oldu. Ve bacakları aracılığıyla engellenen kadın kısa bir çığlık eşliğinde vagonun çatısından aşağı düştü. O yüzüstü yere düşerken Emilia da onunla birlikte kumlarda yuvarlandı.
Julius: [Emilia-sama?]
Yaşananları takip etmeyi başaramayan Julius, ikilinin iniş yaptığı yere koşturdu. Ve gördüğü şey karşısında nefesi kesildi.
Julius: [...]
Kumlara düşmüş olan Emilia ve koyu saçlı kadın ikilisi karşı karşıyaydı. Ve kadın, avuçlarını Emilia’nın yüzüne yerleştirmişti.
Julius anında tehlikeyi gördü. Koyu saçlı kadın, avcundan “ölüm” saçacaktı. Kısacık bir an sürecek ve Emilia’nın kafası boynundan itibaren yitecekti.
Bu nedenle Julius anında bu olaya bir dur demek için koşturmalıydı…
Emilia: [...Lütfen beni dinle. Yoldaşlarımız kayıp.]
???: [...]
Emilia: [Hepsi de benim için çoook önemli kişiler. Bu yüzden onları bulmak için işe yarayabilecek herhangi bir ipucu istiyorum. Bir şey biliyorsan söyle lütfen. Sen…]
Emilia çaresizce ve içtenlikle bu talepte bulundu. Kadın ise camgöbeği rengi gözleriyle ona karşılık verdi ve yüzündeki ifade ufak bir değişime uğradı. Ardından hafifçe kaşlarını çatarak iç çekti.
Ve Emilia’yı hedef alan kolunu yavaşça indirerek,
???: [……Hemen geliyorum.]
Emilia: [Eh?]
Julius: [...]
Kadın kısa cümlesinin ardından sessizleşti. Ve arkasını dönüp tek bir bakış dahi atmadan diğer taraftaki rüzgar ile kumlara doğru yürümeye başladı.
Bunu gören Julius gerginliği yatışmış halde hızlıca Emilia’ya ilerledi. Beatrice ve Meili de yanlarına geldi ancak Emilia kumlar üzerinde çabucak ayaklandı.
Beatrice: [Emilia! Sen iyi misin…?]
Emilia: [Millet! Vagona binin! O kadını hemen yakalamamız gerekiyor!]
Meili: [...? Onii-san ve diğerlerini boş vermemiz normal mi?]
Emilia: [Hayır! Tabii ki hayır ama o kadın bir şeyler biliyor gibi görünüyor! Bu yüzden…]
Julius: [Onu doğru düzgün sorgulayabilmemiz adına kaybolması riskini göze alamayız. Ben de aynı şeyi hissettim, hadi bir an önce harekete geçip peşine takılalım.]
Julius Emilia’nın iddiasına inanmayı seçerek çabucak şoför koltuğuna atladı. Emilia da Beatrice ve Meili’yi tek tek yakaladığı gibi ejder vagonuna bindirdi.
Böylece Julius, şans eseri uzağa düşmemiş olan vagonu sürmeye başladı. Ve inanılmaz çevik ve akıl sır ermez kadını çöllerde takip etti. Sonra da…
△▼△▼△▼△
Anastasia: [...Julius! Ve Emilia-san, hepiniz güvendesiniz.]
Julius: [Anastasia-sama!]
Pleiades Gözcü Kulesinde Anastasia ve grubuyla buluşmayı başarmışlardı. Julius’un içi rahatlamış ve bu gerçeği hafızasına kaydetmişti.
Birkaç saat önce koyu saçlı kadını Pleiades Gözcü Kulesine dek takip etmişti.
Kuleye çıkan koca kapıyı açan koyu saçlı kadın, Julius ve diğerleriyle birlikte ejder vagonunu binaya yerleştirmiş, sonra da ortadan kaybolmuştu ve hiç kimse onun nereye gittiğini bilmiyordu. Ne olur ne olmaz diye birkaç saat kuleyi araştırmalarından sonraysa kadın bir kez daha Julius ve diğerlerinin önünde belirmişti.
Üstelik yanında kayıp Anastasia, Subaru, Ram ve Patrasche ile birlikte.
Julius: [Neyse ki herkes güvende…]
Anastasia: [Sizi endişelendirdiğim için üzgünüm. Lafı açılmışken bizim cephe bayağı tehlikeliydi. Sonuçta savaşamayan bir grup insan bir araya toplanmıştık...ama...]
Kum taneleriyle kaplanmış olan Anastasia, göz ucuyla arkasına bakarak Julius’la konuşuyordu… Baktığı kişi ise kendilerini oraya getiren koyu saçlı kadındı.
Zeki ve güzel görünümünde bir değişiklik yoktu ve kendisine odaklı bakışları veya zihinleri umursamıyordu. Rahatsızlık hissettiren tek bir şey varsa o da:
Julius: [O……]
Anastasia: [...Subaru’yla arasında bir şeyler yaşanmış gibi görünüyor.]
Julius: [Peki ya Subaru?]
Kadının bakışları takip edildiğinde görüldüğü üzere tek bir şeye odaklıydı. Bir erkek ile kadın, Subaru ile Ram, Patrasche’nin sırtında ilerliyordu. İkisi de tamamen bilinçsiz ve birbirlerine sarılmış haldeydi, daha spesifik olmak gerekirse sımsıkı sarılan taraf Subaru idi.
İkisinin bedeninde de yaralanma belirtileri mevcuttu. Ayrı oldukları süreçte şiddetli bir mücadeleye girdikleri barizdi. O esnada Subaru Ram’ı korumak istemiş ve işler bu şekilde sonuçlanmıştı.
Anastasia: [Muhtemelen biz yeraltındayken oldu. Orada inanılmaz bir yaratığa rastladık. Natsuki-kun ve Ram-san sağlam bir mücadele verdi fakat kaybetmelerine ramak kalmıştı... İşte o anda o kadın göründü.]
Julius: [Biz de onun rehberliğinde kuleye geldik... Onunla konuştunuz mu?]
Anastasia karşılık olarak kafasını salladı.
Anastasia: [Pazarlığı andıran bir diyalog gerçekleşse de aslında tek taraflı bir tekliften ibaretti. Kadın yalnızca Natsuki-kun’u götürmeyi planlıyordu ama ben onu durdurdum. Ona beni ve diğerlerini de beraberinde götürmezse Natsuki-kun’un çok üzüleceğini söyledim.]
Julius: [O da yardım etmeyi kabul mü etti?]
Anastasia: [Daha doğrusu bana rehberlik etti. Her halükarda çok yardımı dokundu…]
Anastasia'nın tavırları ekstrem bir bitkinlik sergiliyordu. Bunu gören Julius, bir kez daha kavuşmalarının keyfini sürmek yerine onu sorgulayıp durduğu için utanç duydu.
Julius: [Anastasia-sama, senin güvenliğin her şeyden önemli. Birkaç kez kulenin dışına çıkıp seni aramak istesem de…]
Anastasia: [Ah, anlıyorum, bu harika. Açıklama yapmana gerek yok, Julius’un bu şekilde davranacağını biliyordum zaten. Artık başarıyla kavuştuğumuza göre detaylara kafa yormaya gerek yok. Esas önemlisi…]
Anastasia bu noktada duraksayıp bakışlarını tavana çevirdi ve bir nefes alarak,
Anastasia: [Daha önce hiç kimsenin yapamadığı şeyi yapıp başarıyla Pleiades Gözcü Kulesine adım attık... Bu başarı hissinin tadını çıkarmanın kötü bir yanı yok, haksız mıyım?]
Julius: [...Doğru. Bu, Reinhard’ın bile sergileyemediği büyük bir başarı. Keşke tüm bunları daha önce çözebilseydik.]
Anastasia: [Tamam tamam, daha fazla varsayım yok. Julius, bu kötü bir alışkanlık. Her şeyin iyi ve kötü yönlerinin olduğu doğru… ama sen daima kötü yönlerine bakmakla yetiniyorsun. Bu hiç hoş değil.]
Julius yolculuklarını anımsıyor, seçtiği eylemlerden pişmanlık duyuyor ve yetersizliği için özür dilemek istiyordu fakat Anastasia’nın bu sözleriyle engellendi.
Kızın tatlı yüzü ciddiyetle lekelenmiş ve parmağını Julius’un suratına doğrultmuştu.
Anastasia: [Böyle yaparsan iyi alametler bile kötüye dönecektir. Ve… ben bile o kadının tavrını veya eylemlerini çözemiyorum. Emilia-san'ın yanındaki ikili de aynı durumda...]
Julius: [...Doğru, daha da sağlam durmalıyız.]
Anastasia: [Evet, aynen öyle.]
Anastasia tatminkar bir şekilde başıyla onay verdi. Ve Julius bu tavır doğrultusunda saygıyla eğildi. Ardından Subaru ve Ram’a… daha doğrusu Subaru’ya bakan kadına doğru yürümeye başladı.
Julius’un kendisine yaklaştığını fark eden kadın göz ucuyla ona bakarken Julius sessizce önünde diz çökerek,
Julius: [Yardımınız için teşekkür ederim. Sayenizde ayrı düştüğümüz yoldaşlarımızla yeniden buluşabildik. Ayrıca efendimle de buluştum, tüm bunlar için içten teşekkürlerimi sunmak isterim.]
???: [...]
Julius: [Eğer mümkünse isminizi öğrenmek isterim…]
Julius büyük bir dikkatle konuşuyordu. Fakat kadın sessizliğini koruyordu ve Julius’a arkasını dönmüştü.
Bu hiç konuşmayacağı anlamına gelmiyordu. Julius’la konuşmaya niyeti olmadığı anlamına geliyordu… Tabii konuşmanın taraflarından biri Natsuki Subaru olmadıkça.
Julius: [...Sen olsaydın o kadının ağzını açmayı başarırdın.]
Diye düşünen Julius, kadının odaklandığı kişi olan Subaru’ya döndü. Bu sırada Emilia ve Beatrice, Subaru ve Ram’la buluşmuş olmalarının tadını çıkartıyordu.
Emilia: [Ah, Julius! Gel de yardım et. Yaralılar mı diye kontrol etmek istiyorum ama Subaru Ram’ı bırakmıyor…]
Beatrice: [Bu ikisinin yaralarından yana büyük bir problem yok. Ama Subaru’nun gücü haddinden fazla, doğrusu...!]
Emilia: [Subaru'nun cılız kolları normalde hiç güçlü olmazdı ama şimdi Ram’ı öyle sıkı tutuyor ki... Onları ayırmak mümkün değil.]
Emilia ve Beatrice bu durumdan fazlasıyla rahatsızdı. Julius ise kalbinin derinlerindeki yetersizlik duygusunu bastırarak yardımlarına koştu.
Subaru bu senaryoda bile, bilincini yitirmiş olmasına rağmen, birilerini koruyabilmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu.
Julius: [Şu anda seninle benim aramda…]
Kim Şövalye unvanına daha layık? İşte bu şüphe Julius’un kalbini derinden yaralıyordu.
#Ana hikayemizde azıcık geriye gidip Subaru ile grubun toplanmasından önce neler yaşandığını, diğer grubun neler yaşadığını birazcık görmüş olduk. (İlk önce bu bölümü gören olduysa bugün ana bölümü de atmıştım, atlamayıp onu da okuyun :) ) Julius cephesi için bayağı sorunsuz bir süreç olmuş, Emilia sayesinde kuleye geçip kalanlarla buluşabilmişler. Ee ne diyorsunuz, bu ara hikayeler iyi mi? Başka ara hikayeler de varmış. Bir ara geçmişte bıraktığımız işe yarar bir şeyler var mı diye bakacağım. Şimdilik bir de Beatrice cephesini okuyacağız, onu da pazar günü atarım herhalde. Orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..