Cilt 6 Bölüm 31 [ Kulede İş Birliği Teşviki ] (1/2)

avatar
4242 11

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 6 Bölüm 31 [ Kulede İş Birliği Teşviki ] (1/2)


Çevirmen : Clumsy



――Neticede 2.Kat『Electra’nın』fethiyle ilgili toplantının beklemeye alınmasına karar verilmişti.

 

Herkesin mevcut durumun üstesinden gelmesine imkân tanıyacak bir plan yapmayı başaramamış olsalar da her şeyi erteleme kararının ardındaki en büyük faktör―― Subaru’nun guruldamaya başlayan midesi olmuştu.

 

Subaru: “Dönüp bakınca uyanmadan önce iki günü bilinçsiz geçirmiştim ve sonra da hemen kulenin sınavlarıyla uğraştım… Midemin neredeyse sırtıma yapışmasına şaşmamalı.”

 

Konuşmaları ancak Subaru’nun midesi adeta kükremeye başlayınca ve nihayet açlıktan ölmek üzere olduğunu fark edince sonlanmıştı.

 

Boş mideyle savaşılmaz demek çok da doğru olmazdı fakat açlığın, insanın doğru düzgün düşünme kabiliyetini etkilediği doğruydu. Bunun sonucunda Subaru’nun midesi memnuniyetsizliğini belli ederek guruldamaya başlayınca herkes bunu tartışmalarını şu an için özetleyip sonlandırmak adına bir fırsat bilmişti.

 

Subaru: “Dürüst olmak gerekirse bir parçam kısmen rahatladı…”

 

2. Katı aşma planı bir kenara bırakılıp Gözcü Kulesinin sunduğu『Sınavlar』gözlemlendiğinde ortaya belirgin bir kalıp çıkıyordu.

 

Sınavları hazırlayan kişinin ne kadar aşağılık olduğu farkındalığının yanı sıra Shaula’nın teşkil ettiği tehlikenin gerçek doğası da gün yüzüne çıkmıştı―― En başta herkes savaş gücü nedeniyle onun karşısında temkinli olunması gerektiğini düşünse de kafasızlığı ve Subaru’ya olan aşırı düşkünlüğü yüzünden kimsede o temkinlilikten eser kalmamıştı.

 

『――Burada kalıp benimle eğlenmenizde hiçbir sakınca yok!』

 

Günler, yıllar, hatta yüzlerce yıl geçse bile――

 

Sahiden de Shaula’nın bu cüretkâr beyanı herkese onun nasıl bir tehdit teşkil ettiğini anımsatmıştı. Olması gereken de buydu.

 

Subaru: “Böyle bir şey planlıyor falan olmasam da kulenin fethinin ortasında kaçma girişiminde bulunursak Shaula’yı kesinlikle düşmanımız kılacak bir kural varmış gibi görünüyor, değil mi…”

 

Zihnini kurcalayan Subaru, Shaula’nın bahsettiği kurallardan birini anımsıyordu.

 

『Sınavın』ortasında pes ederlerse, herhangi bir『Sınav』kuralını çiğnerlerse, Kütüphaneye saygısızlık ederlerse ve Kuleyi yok ederlerse. Bunlardan herhangi birini gerçekleştirirlerse Shaula bir kez daha, tıpkı Gözcü Kulesine girmeye çalışırlarken kalkıştığı gibi onlara düşman olacaktı.

 

Subaru bundan kaçınmak istiyordu. Hem savaş taktiği hem de duygusallık açısından isteği bu yöndeydi.

 

Subaru: “Ancak bilirsin ya. Shaula’nın dediği gibi yıllarca burada takılıp kalmak pek gerçekçi gelmiyor, bu yüzden gerçekten bunu pas geçmek isterim ama…”

 

Kulenin fethi meselesine baktıkça her türden stres dört bir yandan çirkin kafasını uzatıyordu.

 

Pleiades Gözcü Kulesi yolunda herkes bir ayı aşkın vakit geçirmişti bile. Yani『Sınavları』hiç takılmadan ardı ardına geçseler ve Kuleyi fethetseler bile Pristella’ya dönüş için de aynı süreyi geçirmeleriyle birlikte yaklaşık üç aylık bir yolculuk olacaktı.

 

Elbette Shaula’yı düşmanları yapacağı için yarı yolda pes etmek istenmeyen bir karar olurdu fakat Emilia ve Anastasia’nın aday olması gereği Kraliyet Seçimi süresi de dikkate alınmalıydı.

 

Toplamda üç yıl―― Bir yıldan biraz daha fazlası şimdiden geride kalmış, ellerindeki süre iki yılın altına düşmüştü.

 

Tabii ki biriktirilebilecek zaman da harcanabilecek zaman da inanılmayacak kadar sınırlıydı.

 

Beatrice: “Ama yarınların yarınları için endişelenip durursan hiçbir yere varamazsın, doğrusu. Şimdilik bugünü temel alan yarın önemli, sanırım. Bunun için de…”

 

Subaru: “Şimdilik karnım doyana dek yiyeceğim. Tamamdır.”

 

Beatrice: “Aynen öyle, doğrusu.”

 

Beatrice, parmağı Subaru’ya dönük şekilde bu kelimeleri kullandı.

 

Yemek hazırlıkları nedeniyle tartışmalar duraksayınca Subaru, bu fırsatı Kulenin çeşitli noktalarında turlamak için kullanmaya karar vermişti―― Boş zamanını yerleşim yerleri olarak belirlenen alanı gezerek geçiriyordu.  

 

Ve Beatrice de elini olabildiğince sıkı tutarak ona eşlik ediyordu.

 

Daima el ele tutuşuyor olma sebepleri Subaru’nun geçidinin hasarlı oluşu ve sözleşmeli Ruhu Beatrice’in onun hapsolmuş manasını toplayışıydı. Fakat bu sebep bir kenara atılsa bile Subaru Bearice’in elini tutmak ister, Beatrice de onu asla reddetmezdi.

 

Subaru: “Ayrıca tam iki gün boyunca bilinçsiz olduğum sırada benim için gerçekten endişelenmişsindir, haksız mıyım? Bu yüzden şimdilik dinlen ve seni şımartmama izin ver.”

 

Beatrice: “Aptalca yorumlar yapmayı kes, sanırım. Ben yalnızca sen uyurken toplamaya tenezzül etmediğim Manayı topluyorum, doğrusu. Betty daima elinden gelenin en iyisini yapmak ister, özellikle de bu Kuledeyken, sanırım. Hazırlıksız yakalanmaktan kaçınmak istiyorum, doğrusu.”

 

Subaru: “Öyle diyorsun ama ben uyurken ve Manamı bile çekmezken elimi tutan sen değil miydin?”

 

Beatrice: “O gerçekten de Manayla ilişkisizdi ama Betty’nin kalbini onarma amaçlı eylemler daima öyledir, sanırım.”

 

Beatrice göğsünü şişirip Manayla ilişkisiz niyetlerini gururla ifade ederken Subaru gülümsedi, bunun çok daha utandırıcı olduğuna değinmemeye karar verdi.

 

Ve ne olursa olsun onunla hemfikir olduğunu göstererek elini kaldırdı.

 

2. Katın『Sınavını』dikkate almaları gerekiyordu. Subaru 1. Katın Sınavının da yoğun bir savaş gücü gerektirebileceğini düşünmeyi hiç istemese de bu olasılığı göz ardı edemezdi.

 

Ayrıca Subaru ve Beatrice ikilisi savaşın dışında bile işlevseldi. Ve bu nedenle Subaru’nun Beatrice’in daima formunun zirvesinde olmasına ihtiyacı vardı.

 

Subaru: “Tamamdır, Beako! Şimdilik iyiyim, o yüzden beni düşünmene gerek yok. Güzelce şişip dolgunlaşana dek Manamı çekmeye devam et…!”

 

Beatrice: “Betty bir sürü Mana çekse bile top gibi şişmeyecek, doğrusu! Ayrıca iyi hissettiğin halinle bile ne kadar Manan olduğunun farkında mısın merak ediyorum, sanırım. Elindeki azıcık Manayı da çekerek seni yeniden bayıltamam, doğrusu.”

 

Subaru: “Oi oi, durum böyleyse ne yapmayı öneriyorsun?”

 

Beatrice: “Yalnızca beni-dinle! Hiç değilse karnını doyurmalı, dinlenmeli, gücünü ve Mananı toplamalı ve ayrıca sıkı çalışıp Betty’i yanında tutmalısın. Bu senin görevin, doğrusu.”

 

Subaru: “Artık tamamen toparladığıma epey eminim ve sırf yalnız hissetmemek için seni yanında tutmamı istediğine de… ah.”

 

Diyen Subaru, hüsranla çekicilik karışımı karmaşık bir ifadeyi ustalıkla taşıyordu. Koridorun gerilerinden gelen adım seslerini işittiğindeyse yürümeyi kesti.

 

Subaru ve Beatrice’in varlığını hisseden Emilia, şaşkın bir şekilde yaklaşıyordu.

 

Ellerindeyse gümüş renge boyanmış metal bir kap taşıyordu―― Bir kova.

 

Subaru: “Bir kova, ha. Emilia-tan böyle zamanlarda bile elinden geleni yapıyor, eh. Şarkı söyleme pratiği mi yapacaksın?”

 

Emilia: “Fufu, neler diyorsun öyle, Subaru? Şarkı pratiği yaparken Kova-sensei’nin çok yardımını aldığım doğrudur ama şu anda gerçekten bunun zamanı değil, bilirsin ya?”

 

Subaru: “Doğru doğru. Ee, öyleyse kova yine nereden çıktı?”

 

Emilia: “Ehh… Kova-sensei’ye olağan işini yaptırıyorum elbette.”

 

Subaru’nun sorusu karşısında gülümseyen Emilia, kovayı ona uzattı. Ve içi suyla dolu Kova-sensei’nin gerçekten de olağan işini yaptığı ortaya çıktı.

 

Fakat kova var olma amacını yerine getirse de akıllarda beliren bir soru vardı.

 

Subaru: “Ah, ama, su nereden geldi? Kulenin etrafı çölle çevrili değil mi?”

 

Emilia: “Oh, hayır hayır, orada yanılıyorsun, Subaru. Eğer Kuleden geeerçekten ama geeeerçekten uzaklaşırsan Büyük Şelaleyi karşında bulursun. Ve orada biiiir sürü su var, yani…”

 

Subaru: “Sen de bir kova su için oralara dek gittin. Yalnızca benim için.”

 

Emilia: “Söz konusu sen olunca, Subaru, bunu yapmaktan hiç gocunmazdım ama öyle olmadı. Doğruyu söylemek gerekirse Yeşil Odadaki ruh bize taze ve temiz su sağlayabiliyor.”

 

Her nedense bu sözleri söylerken yüzüne bir gurur yerleşmişti fakat Subaru, onun gerçekleri açıklamadan önce söyledikleri nedeniyle birazcık sersemlemiş durumdaydı.

 

Emilia Subaru için Büyük Şelaleden su almaya bile giderdi. Bu bilgi Subaru’yu inanılmaz mutlu etmişti.

 

Subaru: “Bu konuda mutluyuz, iyi güzel de bilirsiniz ya… O ruhlar cidden bir harikaymış. Yaraları iyileştirmenin de ötesinde işler yapıyorlar demek.”

 

Emilia: “Mesele yalnızca su üretmekse Beatrice ve ben de büyüyle yapabiliriz ama…”

 

Beatrice: “Kum Tepeleri ve Kulenin etrafındaki Miasma çok yoğun. Bundan etkilenen Manayla yaratılan suyu içmekten kaçınmak çok daha akıllıca olur, doğrusu.”

 

Emilia: “Aynen öyle.”

 

Subaru: “Anlıyorum, anlıyorum.”

 

Beatrice Emilia’nın tedirginliğini arttırırken Subaru, ortadaki problemin farkına vardı.

 

Normal bir yolculuk yapıldığı takdirde önem taşıyan içme suyu kaynağı bulma problemi, büyüye başvurarak bir şekilde çözümlenebilirdi.

 

Kişi Mana sahibi olduğu sürece ihtiyaç halinde üretebileceği için çok miktarda içme suyu taşıma ihtiyacı doğmazdı, yalnızca kap gerekirdi. Bu durumda büyü, işleri son derece elverişli hale getirirdi.

 

Subaru: “Hava kirliliği değil, daha ziyade Mana kirliliği, ha. E yani, sizin için kötü mü? O suyu içmek?”

 

Beatrice: “Bedende ani bir değişiklik görülüp görülmeyeceğini bilmiyorum, sanırım. Ama ne kadar çok içersen bedenine o kadar çok Mana girer, doğrusu. Bu durumda da en kötü ihtimalle Subaru’nunki gibi bir fiziksel durumun oluşması ve Cadı Yaratıklarının özellikle dikkatini çeker hale gelmek gibi bir şey mümkün olabilir, sanırım. Düşünmek bile tüylerimi ürpertiyor, doğrusu.”

 

Subaru: “Bunu benim söylemem tuhaf kaçabilir ama bu şekilde yaşamak gerçekten zor…”

 

Subaru bu özel durumundan arada bir faydalansa da yalnızca son çare olarak başvurduğu ve sıklıkla kullanmadığı bir şeydi. Bundan öte, herhangi bir sebepten dağda bayırda yürüyüşe çıktığında kazara etrafının Cadı Yaratıkları tarafından sarılması gibi bir risk taşıyordu.

 

Yani seçme şansı olsaydı böyle bir fiziksel koşula sahip olmaması, sahip olmasından çok daha tercih edilesi olurdu.

 

Emilia: “Biz de bu yüzden mümkün olduğunca Yeşil Odanın ruhunun arındırdığı kaynak suyunu kullanıyoruz. Subaru aralıksız iki gün uyurken de aynı şeyi yapmıştık.”

 

Subaru: “Hmmmー demek öyle oldu.”

 

Pleiades Gözcü Kulesinin yaşam koşullarından etkilenmişti.

 

Ve tam da kaynak suyu üzerine düşündüğü sırada bir şeyler aklına dank etti. Öncesinde Shaula’ya karşı temkinli olmasıyla bile ilişkili bir şeydi.

 

Subaru: “Su meselesi bir yana, yemek konusunda ne alemdeyiz? Çölün ötesindeki o şehirde stok yapmış ama zorlanmıştık da.”

 

Emilia: “Rahat olabilirsin, Subaru, bu konuda endişelenmene gerek yok. Birazcık iş çıkarsa da yemekler bir yere uçup gitmedi. Hepsi de hala ejder vagonunda. Ama, umm…”

 

Subaru: “Ne kadar bölersek bölelim olsa olsa bir ay yetecekler, değil mi?”

 

İçme suyu meselesi bir kenara bırakılsa bile ejder vagonunda taşınabileceklerin bir sınırı vardı. Üstelik taşınan yemekler yalnızca Subaru ve grubunun ihtiyaçlarıyla sınırlı değildi. Partner ejderleri Patrasche ve Gyan’ın da yemeğe ihtiyacı vardı. Bu gerçeği de akıllarında tutarak bir ay yetecek kadar besin stoklamışlardı.

 

Kulenin sınavlarına girerken hedefledikleri şey yalnızca canlarını kurtarıp kaçmak değildi. Bu nedenle Pleiades Gözcü Kulesini adamakıllı fethedip en yakın şehre yönelmek için yalnızca bir ayları vardı.

 

Yani ellerindeki süre sadece o bir ay ile sınırlıydı.

 

「――――」

 

Subaru: “Gerçekten burada koca bir ay geçirmeyi planlamıyorum zaten.”

 

Emilia: “Subaru…”

 

Emilia’nın gözlerindeki endişe belirtisini hisseden Subaru gülümsedi.

 

Önlerinde bir süre sınırı ve çokça zorluk vardı fakat onlardan kaçındıkları sürece hiçbir şeyin başlayacağı yoktu.

 

Subaru: “Her neyse, yalnızca bir günde… Ah, şey, benim yüzümden birazcık geç başladık tabii, yani adil olmak gerekirse Kuleye varışımızın üçüncü günüydü ama yine de çoktan birinci『Sınavı』hallettik ve Emilia-tan da ikincide kolayca galibiyeti kucakladı.”

 

Emilia: “Gerçekten ‘kolayca kucaklamış’ değilim aslında ama…”

 

Subaru: “Bu kısmı sağlam bir blöfle süsleyip püslemen gerekiyordu, neyse böylesi de tamamen iyi.”

 

Tam gaz bir kibirle birlikte parmağıyla Emilia’yı işaret eden Subaru, Beatrice’i yakınına çekerek çenesini onun kafasına yerleştirdi.

 

Bu sayede ikisi de Emilia’ya bakar hale geldi.

 

Subaru: “Rakibin bir zamanların en güçlü『Kılıç Azizi』falan olmasının bir önemi yok. Beako ve ben parlak stratejilerimizle o tek gözlü, yemek çubuklu zampara piçe fırça atacağız.”

 

Beatrice: “Aynen öyle, sanırım. Suratına fırçayı atacağız, doğrusu.”

 

Emilia: “Fırça atacaksınız…”

 

Subaru: “Bugünlerde fırça atmak diyen mi kaldı sahiden?”

 

Emilia: “Sayılmaz! Hiç adil değil! Siz de söylediniz ya…!”

 

Tuzaklarına düşmüş olan Emilia, kıpkırmızı kesilen yanaklarını şişirdi.

 

Onlar klasik etkileşimlerine yeni bir ekleme yaparken Emilia, yüzündeki endişe birazcık silinmiş şekilde iç çekti.

 

Emilia: “Un, iyi, anlıyorum, gayet iyi anlıyorum. Subaru’nun ağzından işitince bana gerçekten kolay bir işmiş gibi hissettirdi. Ve bu da kulağa bir o kadar güvenilir gelmeni sağladı.”

 

Subaru: “Aynen, sen inanmaya, umut etmeye ve beni sevmeye devam et. Ben bu yüzden senin şövalyenim, sonuçta.”

 

Emilia: “Bu doğru, değil mi? Öyleyse kendimi senin ellerine bırakacağım, biricik şövalyem.”

 

Subaru: “Ah, az önce sevme kısmını inkâr etmemen beni birazcık sersemletti…”

 

Emilia: “――?”

 

Subaru, olağan şakalaşmalarının arasına sıkıştırdığı sevgi sözcüğünün öylece yitip gitmesi yüzünden birazcık hayal kırıklığına kapılmıştı. Gerçi düzgün bir cevap alsa bile hissettiği telaş kaybolmayacağı için böylesi daha iyiydi.

 

Her neyse――

 

Subaru: “Bunu sormak için biraz geç kaldığımı biliyorum ama suyu getirmesi söylenen kişinin Emilia-tan olması biraz tuhaf değil mi? Bu tarz bir iş şey… tam olarak Şövalyene düşen bir iş de değil ama en azından emrindekilerin yapması gereken bir iş değil mi?”

 

Emilia: “Gerçekten sorun değil. Benim Şövalyem olabilirsin ama aramızda efendi hizmetkar tarzı bir ilişki olmasını istemiyorum. Yalnızca bunu aklında tutmanı isterim, yani şimdilik sessizce şımarabilirsin. Şu anda iyileşme dönemindesin.”

 

Subaru: “Bu da neyin nesi, Emilia-tan!? Bana bu kadar yüz verirsen mutluluktan ölebilirim!”

 

Emilia: “Ayrıca bu akşamki yemekten de ben sorumluyum! Her şeyi tek başıma yapmak istiyorum!”

 

Beatrice: “İki beyanında da ciddiymiş gibi görünüyor. Onu çözmeyi bu kadar zorlaştıran da bu, sanırım.”

 

Beatrice, Emilia’nın sözleri karşısında hafifçe iç çekti. Sonra da Subaru’nun çenesi hala kafasının üzerindeyken Emilia’ya el sallayarak,

 

Beatrice: “Baksana, Emilia. Subaru sen burada olduğun sürece rahatlayamayacak, doğrusu. Hem yemek hazırlıklarını da geciktiriyorsun, o yüzden hadi acele et de işe koyul, sanırım.”

 

Emilia: “Gerçekten mi? Tamam. Sonra görüşürüz öyleyse. Dört gözle bekleyin, olur mu?”

 

Beatrice: “『Neşeyle』bekliyor olacağız.”

 

Beatrice, omurgasız Subaru’nun yerine Emilia’yı gönderdi. Emilia’nın sözlerine verdiği yanıt, algılarındaki ince farkı yansıtıyordu.

 

Emilia: “Her şey hazır olunca size sesleneceğim, o yüzden çok uzaklaşmayın, tamam mı?”

 

Beatrice: “4. Katta olacağız, sanırım. Seslenişini duyup duyamayacağımıza gelince…”

 

Emilia: “Anlaşıldı. İyice bağırırım.”

 

Beatrice: “…peki, peki doğrusu.”

 

Karşılıklı gülümsemelerden sonra Emilia elinde kovasıyla diğer elini sallayarak köşeyi dönüp kayboldu. Beatrice ise onun gittiğinden emin olur olmaz çenesi hala kafasında olan Subaru’ya doğru bakarak,

 

Beatrice: “Ee, artık sakinleşmişsindir diye umuyorum, sanırım.”

 

Subaru: “…Evet, artık iyiyim. Gerçekten anlayamadım ama bir anda Emila-tan sahiden tatlı diye düşündüm, anlarsın ya. Sanki Emilia dışında hiçbir şeyin rengi yokmuş gibi, onun gerçek gülümsemesini görebildiğim için kendimi tamamen iyileşmiş hissediyorum.”

 

Beatrice: “Söylediklerinin tek kelimesini bile anlamadım, durum her zamankinden de kötü, doğrusu! Ve bunun yanı sıra…”

 

Subaru: “Bunun yanı sıra ne?”

 

Subaru Emilia’ya beslediği hisleri dümdüz bir yüz ifadesiyle şiir formatında dile getirmişti. Dolayısıyla Beatrice, sırtını onun göğsüne bastırarak,

 

Beatrice: “Kendini Emilia’yla bu kadar meşgul etmen hiç adil değil, sanırım. Senin partnerin Betty, doğrusu. Lütfen bu gerçeğin farkında olarak hareket et, sanırım.”

 

Subaru: “Sen, sen gerçekten minicik, dünya tatlısı bir şey değilsin de nesin acaba!”

 

Beatrice: “Mmgyah-! Doğrusu!”

 

Beatrice bir anda bu kadar tatlılaşırken Subaru, onu havaya kaldırıp yanaklarını yanaklarına dayayarak döndürdükçe döndürdü.

 

Subaru: “Sorun değil, rahat ol. Sen de benim için gerçekten önemlisin. Nasıl ifade etsem, ah, mesela şu anda etrafımdaki her şey çok güzel görünüyor ama sen bilhassa göz alıcısın. Seni seviyorum, Beako!”

 

Beatrice: “B-be-bekle! Anladım, anladım, tamam mı? Bırak beni artık! İndir beni, sanırım! Anladım artık, hadi indir beni, doğrusu!”

 

Fakat Beatrice kıpkırmızı bir suratla bağırıp dursa da Subaru onu yere indirmiyordu.

 

Ve Subaru bu şekilde 4. Katın koridorunda mümkün olan her noktayı döne döne arşınlarken Beatrice de neşe içerisinde onun kollarında ilerlemeye devam ediyordu.

 

Emilia’nın yemek hazır seslenişine daha çok vakit vardı, dolayısıyla neşe dolu bağırışlarının koridorları boyayışı uzuunca bir süre devam edecekti.

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

Yemeğe kadarki süreleri kelimenin tam anlamıyla ‘döne döne’ geçip gitmemişti.

 

Subaru, Beatrice’in sağladığı 4. Kat bilgilerini edinme fırsatını da kullanmıştı. Kulede aktif olarak yaşayarak geçirdiği ekstra 2 gün nedeniyle bu konuda üstat Beatrice’ti, dolayısıyla Subaru’nun ondan öğrenmesi gereken çok şey vardı.

 

Gerçeği ne kadar yansıttığı bilinmese de her şeyden önce burası ‘Gözcü Kulesi’ ismini taşıyordu.

 

Yine de yaşanılabilirliği konusunda herhangi bir endişe taşımaya gerek yoktu ve işin doğrusu, 4. Katın ikamet alanında bile yaşam konforunu geliştirmek adına ekstra bir hamleye ihtiyaç duyulmuyordu. Özel odalar yalnızca tedavi tesisleri olan Yeşil Oda ve 3. ile 2. Katlara uzanan merdivenlere ev sahipliği yapan geniş odadan ibaretti.

 

Aşağıya uzanan geniş merdivenler dışında, belirli bir düzen olmaksızın sağa sola dağılmış çok sayıda ufak oda da bulunuyordu.

 

Subaru: “Bir haritamızın olmaması tuhaf hissettiriyor ama eminim olsaydı daha da tuhaf hissederdim. Bu Kule kesinlikle ürpertici bir dizayna sahip, bundan tamamıyla eminim. Böyle ne idüğü belirsiz yapılı binalardan cidden hoşlanmıyorum.”

 

Beatrice: “Neden bahsettiğini çok merak ediyorum doğrusu…『Sınavların』içeriğinin ne kadar tatsız olduğu görülünce genellikle her şeyin en kötüsü varsayılır, sanırım. Bu noktada yaratıcılarının ruhunu kınamamak elde değil, doğrusu.”

 

Shaula: “Ah! Bu yaptığın, bu yaptığın Ustamı kötülemektir! Seni ufaklık, resmen Ustamı karalıyorsun! Bu kuleyi o inşa etti, bunu biliyorsun! Bu yaptığı sana uyuyor mu, Ustam!? Sırf küçük diye onu şımartırsan sersefil halde büyüyecek, bilesin! Bu onu aptalca azarlaman gereken anlardan biri! Ve sonra da, ve sonra da, beni dilediğince şımartabilirsin! Hadi bekliyorum!”

 

Subaru: “Kapa çeneni artık...”

 

Büyük bir iş başarmışçasına yersiz laflar eden Shaula, Beatrice’i hatalı göstermeye çalışıyordu. Fakat aslına bakarsanız Beatrice pek de kötü bir şey söylememişti ve Subaru’nun canı açıklama yapmak istemiyordu.

 

Her defasında Subaru ile Shaula’nın Ustası ve『Bilgenin』farklı kişiler olduklarını anlatmaya çalışmanın bir anlamı yoktu. Hele de bu yanlış anlaşılmadan faydalanırlarken.

 

Emilia: “Heeey, sürekli şakalaşıp muziplik yapmaya bir son verin. Shaula, sen de sessiz ol lütfen.”

 

Shaula: “Eeー, bunu kaldıramaam. Bu resmen aaayrımcılık. Ufaklıklaar arasında ayrımcılık.”

 

Emilia: “Beatrice gerçekten kötü bir şey yapsaydı Subaru onu adamakıllı azarlardı, yalnızca şımartmakla yetinmezdi. Ve bunu yapmadığına göre Beatrice azarlanmayı hak edecek bir şey yapmamış demektir. Hem ayrıca küçüklerin daha çok kıymet görmesi gayet doğaldır. Sabırlı olmak zorundayız, Shaula.”

 

Beatrice: “Betty buradaki herkesten yaşlı olsa da daima çocuk muamelesi görmem bana hiç yakışmıyor, sanırım…”

 

Subaru: “Tabii, tabii, ne kadar yaşlı olduğunla hava at sen.”

 

Diyen Subaru bir yandan gülümserken bir yandan da sakinleştirmek için Beatrice’in kafasını okşadı.

 

Emilia’nın yemek hazır çağrısıyla birlikte tüm grup 4. Kattaki geniş odada―― ejder vagonları ve valizlerin tutulduğu noktada toplanmıştı.

 

Bilinçsiz olmaları gereği yemeğe dahil olmayan Rem ve Anastasia dışında herkes ortamdaydı. Hepsi de karşılıklı oturmuştu.

 

O ikisi hariç herkes ortamdaydı cümlesinin gösterdiği üzere――

 

Julius: “――Başlamadan önce bir müddet konuşmama müsaade var mı acaba, Emilia-sama?”

 

Dedi odaya son varan kişi olan Julius.

 

Yaraları iyileşsin diye Yeşil Odaya resmen fırlatılmış olsa da ortaya çıkma nedeni kesinlikle yemeğe katılmakla sınırlı değildi.

 

Yemeğinin Yeşil Odaya taşınması teklifini reddetmişti.

 

Ve onun bu sorusuna cevaben masayı hazırlamış olan Emilia başıyla onay vererek,

 

Emilia: “Tabii ki, hiç şüphesiz. Ama gerçekten benim iznimi almana gerek yok, bilesin.”

 

Julius: “Şu anda Anastasia-sama ortamda olmadığı için en çok saygı gösterilmesi gereken kişi sizsiniz, Emilia-sama. Üstelik bencilce tavrımla size çoktan sıkıntı verdim. Bunun yalnızca bu vukuatla sınırlı olduğuysa kesin olarak söyleyemeyeceğim bir şey.”

 

Başını iki yana sallayıp her şeyi zarifçe dile getirerek bu karşılığı verdi.

 

Mütevazı tavırları da dürüst mizacı da her zamanki doğasının birer parçasıydı. Fakat ortamda bu konuşmayı olumlu karşılamayanlar da vardı.

 

Ram: “Ne kadar da takdir edilesi. Keşke en baştan böyle davransaydın.”

 

Subaru: “Ram…”

 

Ram: “Barusu yanımızdayken yeterince pervasızlık ve inatçılığa şahit oluyoruz zaten. Açıkçası aklı başında görünen biri tarafından hayal kırıklığına uğratılmak çok daha doğal. Umarım bunun gelecekte de tekrarlanmaması için özen gösterirsin.”

 

Ram, Julius’un keyfi eylemlerini böylesine sert bir şekilde değerlendirdi.

 

Sesindeki ve gözlerindeki soğukluk her zamanki gibiydi fakat Subaru, bu defa ifadesinin çok daha katı olduğunu hissetmişti. Olağan sertliğine rağmen kelimelerinin arasında belirgin bir endişe izi de mevcuttu.

 

Emilia: “Ram, bu defa biraz fazla ileri gittin.”

 

Ram: “…en içten özürlerimi kabul edin lütfen, Emilia-sama. Bundan böyle daha dikkatli olacağım.”

 

Sert davranışları için anında özür dileyen Ram, Julius’a da kaçamak bir şekilde başını salladı. Böylece meseleyi dallayıp budaklandırmanın bir anlamı kalmadı.

 

Zaten Ram’ı sağduyulu olmamakla suçlamak doğru olmazdı. Julius’a karşı herhangi bir kini veya nefreti yoktu. Yalnızca Rem’i kurtarmak istiyor ve bu uğurda gücünün izin verdiği her şeyi yapıyordu.

 

Julius: “Ben de Madam Ram ve geri kalan herkesten içtenlikle özür dilerim. Herkesi çok endişelendirdim.”

 

Ram’ın sözlerinin yalnızca kendisinin ektiğini biçişi olduğunu tamamıyla anlayan Julius, başını eğerek meselenin kendi açısından da sonlandığını gösterdi.

 

Bu, Julius’un yemek başlamadan önce yapmayı arzuladığı şeydi.

 

Subaru, onun önceki tavırlarını anlayabiliyordu. Dolayısıyla onu çoktan affetmişti fakat Julius’un kendisini affedip affedemeyeceği bambaşka bir meseleydi.

 

Bu, kendini aklama ritüelini başlatmak için attığı ilk adımdı.

 

Emilia: “Tamaaam! Julius özrünü diledi. Ben de o özrü kabul ettim. Artık bu meseleyi tamamen kapatmış bulunuyorum.”

 

Ellerini çırpan Emilia, bu konudaki hislerini özetlerken Subaru ve arkasından Beatrice kafa sallayarak onay verdi.

 

Subaru: “Ehh, ben kendi adıma konuyu çoktan kapamıştım, dolayısıyla daha fazla uzatmak samuray yollarımız için utanç kaynağı olur.”

 

Beatrice: “Betty de benzer bir fikirde, doğrusu. Gelecekteki eylemlerinle yeniden yüz bulduğun sürece sorun yok, sanırım.”

 

Julius: “――Teşekkür ederim.”

 

Julius bu şekilde fısıldadı.

 

Meili ise ansızın o minnettarlık fısıltısına karşılık verdi. Bacaklarını yanlara yaymış şekilde yerde oturup bir yandan da örgüsüyle oynarken lafa girerek,

 

Meili: “Her şey yolunda değil mi~? Ölmedi sonuçta~ Her halükârda ben Bay Şövalye için pek de endişelenmedim zaten~”

 

Shaula: “Ustam sorun yok diyorsa benim için de sorun yoktur. Benden onay çıkmaz~”

 

Subaru: “Şey yo, onay çıkmaması bambaşka bir şey ama…”

 

Büyük ihtimalle Meili’nin sözleri Julius’u düşünmesinden değil de tamı tamına bu fikirde olmasından kaynaklanıyordu. Onunla hemfikir olan Shaula da aynı gemideydi.

 

Kuleye bağlı olan ve gerçek pozisyonu hala gizemini koruyan Shaula bir yana Meili’nin de tüm bunlardaki rolü belirsizdi.

 

Ve böylelikle――

 

“――――”

 

Julius’un özrüne doğrudan bir karşılık vermeyen, onu bağışlayıp bağışlamadığıyla ilgili tek kelime etmeyen tek kişi Ram oldu.

 

Yalnızca beyaz cüppesinin kapüşonunu kafasına geçirerek gözlerini yemeğine dikti.

 

Julius bu tavrı sessizce kabullendi. Geri kalanlar da aynı şeyi yaptı. Bu şahsi bir meseleydi ve herkes oluruna bırakmanın en iyi seçenek olduğu düşüncesindeydi.

 

Emilia: “――Eh, öyleyse hadi yemeklere yumulalım. Bugünkü aşçılar Ram ve bendik.”

 

Ram: “Ateş kullanamadık, bu yüzden birazcık erkekliğimizi konuşturduk. Bunun dışında iş görür olmalı.”

 

Emilia: “Hmm, doğru. Geerçekten iş görür… Gerçi iş görür kulağa biraz tuhaf gelmiyor mu?” 

 

Sözleri herkese mevcut durumlarını anımsatmıştı. Fakat bu soruyu sormak adına kafasını kaldırsa da ne Ram ne de başka biri tarafından yanıtlandı.

 

Her halükârda bu etkileşimin ardından herkes kıymetli öğünlerini yemeye koyuldu.

 

#Öncekilerin aksine bu bölüm epey uzunmuş, o yüzden ikiye bölmem gerekti. Beatrice-Subaru arasındaki gülümsetici ilişki ve Emilia’nın Subaru’yu sevinçten havalara uçuruşuyla tatlı bir bölümdü. Sonlara doğru minicik bir gerginlik oluşsa da önemli bir olay değildi. Yemekte başka neler konuşulacağı, bir strateji belirlenip belirlenmeyeceği ve yeniden sınavlara başlanıp başlanmayacağıysa merak konusu. Maksimum bir ayları ve bu sürede aşmaları gereken çokça zorluk var. Öyleyse hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr