ーーBu öngörülemez manzarayla karşılaşan Subaru’nun hayretler içerisinde bakakalıp sersemlemekten başka şansı yoktu.
Ardı ardına ilginç olayların yaşandığı bir geceydi.
İstemeden uyuyakalışıyla başlayıp Yeşil Odadan kaybolan Anastasia = Eridna arayışında koştururken kulenin içerisinde olmaması gereken bir kuşu görüp peşine takılmasıyla devam etmişti. Ve çıkmaz yolda kuşu gözden kaybedip aşina olduğu duvar ve zeminleri incelerken de bir gizli geçit bularakーー
Subaru: “ーーTünelden çıktıktan sonra karşıma çıkan şey bir karlar ülkesi oldu.”
Yaptığı bu alaylı anlatımın, karşısındaki tuhaf manzarayı açıklamaya hiçbir katkısı yoktu tabii.
Ne Subaru’nun geçtiği yer bir duvar veya tüneldi ne de karşısına çıkan şey bir karlar ülkesiydi. Yalnızca kum denizinde esen rüzgarlarla dolu bir geceydi.
Karanlık gökyüzünde yıldızlar ışıldıyor, uzaklara uzanan kum tepelerinin solgun manzarası gözcü kulesinin balkonundan görülebiliyordu.
Yani Subaru’nun kelimeleriyle uyuşan hiçbir şey yoktu. Bunun yerineーー
???: “Natsuki-kun?”
Subaru’nun boğuk mırıldanışını işiten birinin gölgesi, rüzgarda dans eden saçlarıyla birlikte ona doğru döndü.
Mor, dalgalı saçlarını eliyle tutan genç kızーー yuvarlak, soluk mavi gözleri ve karanlığın içerisinde açıkça görülebilecek kadar beyaz teniyle hoş bir görünüme sahipti.
O kız, Subaru’nun aramakta olduğu Anastasia’ydı. Subaru, bu sesleniş karşısında anlık bir tereddüde düşse de,
Subaru: “……Gece vakti resmedilmeye değer manzarasıyla ideal bir nokta olduğu kesin, ha.”
İlk şaşkınlığını içinde tutup dile getirmeyen Subaru, Anastasia karşısında omuz silkti. Anastasia ise onun jesti ve açtığı konu karşısında hafifçe gülümseyerek, “Öyle tabii” dedi.
Anastasia: “Manzaranın harika olduğu kesin. Ama simsiyah olması üzücü elbette. Uzaklardaki kasaba da görünebilseydi işler değişirdi.”
Subaru: “Doğru söylüyorsun ama gece denizine bakmanın cazibesi de fena değil, anlarsın ya. Ayrıca, böyle söylesen bile…….”
Diyen Subaru, parmağıyla kesintisiz manzara yerine göğü işaret etti. Anastasia da o parmağı takip edip bakışlarını göğeーー tamamı görülebilen yıldızlı gökyüzüne çevirdi.
Subaru: “Hava soğuk ve temiz, yıldızlar da gerçekten belirgin. Romantik olduğu kesin, değil mi?”
Anastasia: “Yıldızların hoş olduğu doğru ve havanın temizliğine de katılıyorum……. ama insanda yalnızca yıldızları izlemek dışında bir his de uyandırıyor, haksız mıyım?”
Subaru: “Ve o hissin kaynağı da?”
Anastasia: “Yıldızların görünür olduğu gerçeği. Şimdiye kadar çölde yıldızların göründüğü bir gece olmuş muydu hiç?”
Anastasia’nın şaşkınlık içerisinde bu sözleri söyleyişini işiten Subaru, “A~h” diyerek ellerini çırptı.
Şu ana dek kum denizinde yaptıkları yolculuk dikkate alınınca Anastasia’nın değindiği şey, yani bu balkondan yıldızların görünüyor olması sahiden de hayret uyandırıcıydı. Pleiades Gözcü Kulesi civarında yıldız ışıltılarını tespit etmek imkansızdı.
Çünküーー
Anastasia: “Miasma karanlık, yoğun ve göğe bulut gibi yayılmış olmalı sonuçta.”
Subaru: “Yalnızca bu kulede böyle bir şey olmaması kulenin miasmadan etkilenmediği anlamına gelir……. ya da belki de etrafa yayılan miasma seviyesinin yukarısındayızdır.”
Anastasia: “Bu yükseklikle, eh, imkânsız bir teori değil.”
Subaru bunu yalnızca balkondan manzarayı izlerken, şu anki irtifalarında fark etmiş olsa daーー gözcü kulesinin dördüncü katının yere olan mesafesi birkaç düzine değil, birkaç yüz metreydi. Pek öyle hissettirmese de dördüncü kat ile beşinci kat arasındaki merdivenler bu uzunluktaydı.
Subaru: “……Ama yine de kulenin ortasındaki mesafeyi bu noktadan yargılamak doğru mu bilemiyorum.”
Dış duvara paralel duran Subaru, balkon manzarası yerine kuleye bakarak iç çekti.
Eğer hesabı doğruysa miasmanın üzerinde oluşuna bakılmaksızın bulutları aşıyormuş gibi görünen kulenin zirvesini görmek mümkün olamazdı. Karanlıktan bağımsız olarak haddinden fazla yüksekti.
İkinci kata uzanan merdivenlerin dört yüz basamaktan fazla olması da bu yüzdendi. Dolayısıyla kulenin dış görünüş açısından savurgan olduğu şüphe götürmezdi.
Her neyseーー
“ーーーー”
Yıldızlar ve kulenin yüksekliğiyle ilgili düşüncelerini bir kenara atan Subaru, Anastasia’ya doğru kaçamak bir bakış attı. Dudaklarında zarif bir gülümseme taşıyan ve ellerini kalçasına götürmüş olan Anastasia’nın şüpheli bir hareketi yoktu.
Herhangi bir uyanıklık veya düşmanlık belirtisi de vermiyordu.
Subaru hiç değilse gizli bir düşmanlık beslemediğini onaylayabiliyorduーー
Subaru: “ーーEe, bu durum için bahanen nedir?”
Anastasia: “Bahanem mi?”
Subaru: “Gecenin bir vakti gizlice yatak odasından çıkıp hiç kimsenin bilmediği bir gizli geçit aracılığıyla buraya gelerek gece rüzgarı eşliğinde kuşlarla oynaman…… biraz fazla şüphe uyandırıcı.”
Subaru, çenesini kaldırarak yüzünde gizemli bir ifade olan Anastasia’yı sorguladı.
Kuşlarーー evet, kuşlar.
Evet, Subaru ve Anastasia bu mekanda karşı karşıyaydı fakat balkonda yalnız değillerdi, ikisi dışında ciddi bir seyirci kalabalığı da mevcuttu.
O seyirciler, yapay nesneler gibi en ufak bir hareketleri olmaksızın durumu gözlemeyi sürdüren kuşlardı.
“ーーーー”
Öyle bir veya iki kuş da değildi, hafife alınacak bir sayıları yoktu.
Balkonun kenarına kanatlarını yaslayarak duran kuşların sayısı elliden bir hayli fazlaydı. Sayılarının çokluğu onları bir sürü olarak düşünmeye yönlendirse de Subaru, çeşitliliklerinin tek tip olmaması nedeniyle onları bir sürü şeklinde adlandırmaktan yana tereddüt ediyordu.
Bir beyaz kuş, bir mavi kuş, bir siyah kuş, bir benekli kuş, bir büyük kuş, bir küçük kuş, bir zayıf kuş, bir tombul kuş derken bütünlük duygusu olmayan çeşit çeşit kuş, tek bir grup halinde toplanmıştı.
Tek başına bu gerçek bile epey tuhafken Subaru’yu esas rahatsız eden, bu manzarayı oluşturan kuşların davranışlarıydı.
ーーOrtamda bu kadar çok kuş olmasına rağmen bırakın cıvıltıyı, tek bir kanat çırpış sesi bile duyulmuyordu.
Kuşların birbirlerinin niyetlerini karşılıklı anlayabilecek zekaya sahip olup olmadığı henüz tespit edilmemişti.
Ama en azından birlik hissi doğurmayan bu kuşların niyeti ortaktı.
Anastasia: “Natsuki-kun’un bu şekilde tedirgin olması konusunda yapacak bir şey yok ama……”
Subaru’nun bu şüphesine değinen Anastasia, elini yanağına götürerek devam etti.
Anastasia: “Gizli geçit meselesi, gerçekten abartı değil mi? Sonuçta Natsuki-kun da buraya gelmeyi başardı.”
Subaru: “Bu…… şey, bilesin ki beni buraya bir kuş yönlendirmiş sayılır.”
Anastasia: “Bu durumda benim için de aynısı geçerli. Ben yalnızca gece vakti kulede turluyordum. Derken durduk yere bir kuş beliriverdi. Neler olduğunu merak edince de kendimi burada buldum.”
“ーーーー”
Anastasia: “Ne oldu, bana güvenmiyor musun?”
Anastasia iki eliyle tutmakta olduğu bir kuşu gökyüzünde özgürce uçabilmesi için serbest bırakırken gözlerini kıstı.
Bariz olsa da pek ikna edici bir açıklama değildi. Evet, Subaru’nun bunu inkar edecek bir dayanağı yoktu ama işlerin böyle normal bir şekilde gerçekleşmiş olması mümkün değildi. Kendi durumunu göz ardı eden Subaru’nun vardığı sonuç buydu.
Subaru: “Bu kuş……”
Anastasia: “Bu çocukların nesi var merak ediyorum doğrusu.”
Subaru: “ーー~hk. Eh, benim de sormak istediğim buydu.”
Etkileşimlerini kenardan izleyen kuşların bakışları endişe uyandırıyordu, gerçi aynı şey Anastasia’nın kaçamak tavırları için de geçerliydi.
Kuşların gözlerindeki duyguları okumak zordu veya belki de gerçekten hiçbir duygu taşımıyorlardı, Subaru, kendisine böyle düşündüren bir yabancılaşma hissediyordu.
Bu kuşlar, bu balkon, Anastasia’nın aklından geçenler, neyin nesiydi tüm bunlar?
Subaru: “Benim gibi hiçbir şey bilmiyor olman…… benim yutamayacağım kadar elverişli bir hikaye.”
Anastasia: “Ben de Natsuki-kun’un hiçbir şey bilmeyişiyle ilgili birkaç kelime etmek isterim…….. ama sahiden can sıkıcı bir mesele. Buraya geldikten sonra bile her şey son derece kafa karıştırıcı olmayı sürdürüyor.”
Bir elini kaşlarına koymuş şekilde böyle söyleyen Anastasia, acı içerisinde boğuluyormuş gibi bir tavır sergiliyordu. Gardını indirmeden onu gözlemleyen Subaru ise ansızın kuşlarla ilgili bir şeyi anımsamıştı.
ーーYani kuşların Augria Kum Tepeleri üzerinden Pleiades Gözcü Kulesine doğru uçtuğunu.
Kum denizini aşıp kuleye ulaşma hazırlıkları için durdukları barda böyle bir hikaye işitmişti. Barmen, onlara çöl yolunda kafaları karışacak olursa kuşları aramalarını söylemişti.
Neyse ki Subaru ve diğerleri çölde mahsur kalmak gibi bir gaf yapmamış ve bu da Subaru’nun neredeyse bütünüyle unuttuğu bir uyarı olmuştu fakatーー
Subaru: “Şimdi dönüp bakınca yalnızca bir söylenti değilmiş diye düşünmeye başlıyorum.”
Kuşlar, Subaru’nun fısıltılarını işitmelerine rağmen hiçbir karşılık vermiyordu.
Yalnızca kanatlarını katlayıp sessizce oturuyor, alacakaranlıkta uçmayı hor görüyormuşçasına kanatlarını dinlendiriyorlardı.
Ayrıca ürpertici soğuklukta rüzgarlara maruz kalmalarına rağmen birbirlerine yaklaşmıyor, sıcaklıklarını paylaşmaktan kaçınıyorlardı. Yalnızca dünya güzeli oyuncak bebekler gibi öylece Subaru ve Anastasia’yı izliyorlardı.
Anastasia: “Bu çocuklar başından beri böyle. Ben de ne diyeceğimi şaşırmış durumdayım.”
Subaru: “Tecrübelerime dayanarak buna inanmayı birazcık imkânsız buluyorum.”
Anastasia: “Tecrübelerime dayanarak derken?”
Subaru: “Dikkatsizce böyle bir manzaraya denk gelmek genellikle insanın hayatının tehlikeye gireceğini vaat eder, tecrübelerim böyle söylüyor.”
Subaru, dikkatsizliği yüzünden çokça ölüme yakın tecrübe yaşamıştı.
O tecrübeler gece vakti eski köşkte aylak aylak gezinirken Rem’den ölümüne dayak yiyişiyle başlamıştı.
Geride kalan daha pek çok şey vardı ama Subaru’nun tecrübeleri ona düşüncesizce davranışların özünde ölümle eşdeğer olduğunu öğretmiş ve bu sonuca varmıştı.
Şimdi de bu deneyimlerinden yola çıkarak mevcut durumun epey tehlikeli olduğunu düşünüyorduーー
Anastasia: “Eğer öyleyse tecrübelerine dayanarak verdiğin hükümlere yeni bir kalıp eklesen iyi edersin. Çünkü bu defa öyle olmayacak.”
“ーーーー”
Anastasia: “Korkak Natsuki-kun için en kötü olasılık bir şeyler çeviriyor olmam. Yani aklından geçen şey, Natsuki-kun, Emilia veya geri kalanlara onarılamaz bir zarar vermek için rezil bir komplo kurup sizi bu kuleye çektiğim…… değil mi?”
Bu nokta atışı yorum sonrası Subaru’nun bedeni hafiften katılaştı.
Onun nasıl davrandığını gören Anastasia ise gülümseyerek, “Anlamak kolay” dedi.
Anastasia: “Ama rahat ol. Ne aklımdan dolambaçlı bir şeyler geçiriyorum ne de Natsuki-kun’a bir düşmanlık besliyorum. Bu kuledeki diğer kişiler için de aynısı geçerli…… ah, sınav görevlilerini saymıyorum tabii.”
Subaru: “Shaula ve Reid, ha.”
“ーーーー”
Subaru bu isimleri dile getirir getirmez Anastasia acı bir ifadeyle sessizleşti.
Onun bu karşılığını gören Subaru ise “Ah” diyerek lafa girdi.
Subaru: “Uyuduğun için duymamıştın, değil mi? İkinci katın『Sınavında』beliren o herif…… Reid Astrea. Yani birinci jenerasyon『Kılıç Azizi』. Görünüşe göre onun geçmişten gelmesini sağlamak için bir anlaşma yapılmış.”
Anastasia: “Bu kule, şüphe uyandırıcı derecede rezil bir düzene sahip…… Yaratıcısının aklından neler geçtiğini merak ediyorum doğrusu.”
Subaru’nun açıklamasını işiten Anastasia sesini alçaltarak tatsız yorumunun sonuna bir şey daha ekledi. O ses tonunda Kararagi lehçesinin ihmal edildiğini hisseden Subaru ise bir an için nefessiz kaldı.
O ana dek niyeti ona Anastasia’ymış gibi davranıp bu şekilde yaklaşmaktı. Fakat sonuçta, gözlerinin önündeki kişinin gerçek doğasıーー
Subaru: “ーーŞu anda, burada yalnızca sen ve ben varız. İçinden geçenleri dürüstçe dile getirmeye ne dersin?”
Anastasia: “Ne……”
Subaru: “Dürüst olmak gerekirse bir başkasının maskesini takan biriyle hiçbir ilerleme kaydedemem. Ne söylersem söyleyeyim sana her zerremle güvenmem imkansız. Bu nedenle……”
???: “ーーGerçek benle konuşmak istediğini söylüyorsun, Anastasia gibi davranan halimle değil.”
O saniyede Anastasia’nın varlığı, Subaru’nun teklifini yanıtlarcasına değişime uğradı.
Görünüşü aynı kalsa da etrafındaki hava bütünüyle değişti, Subaru’nun karşı karşıya olduğu varoluş hissinin farklılaştığı kesindi. Gözlerine işleyen duygular da düşünceleriyle iç içe girmiş ifadesi bambaşkaydı.
“ーーーー”
Ve bu dönüşüme tanık olarak nefesini tutan Subaru’nun önündeki Anastasiaーー yo, bir zamanlar Anastasia gibi davranan Yapay Ruh Echidna, yavaşça balkonun köşesine doğru döndü.
Düşmeyi önleyecek adamakıllı bir korkuluğun yokluğunda köşede yer alan tek şey, acınası yükseklikte bir çitti. Echidna da kalçalarını o çite yavaşça yerleştirip yanı başında durmakta olan ufak, beyaz bir kuşun kafasını kibarca okşamaya başladı.
Veーー
Echidna: “ーーGerçekten de baş başa sohbet ettiğimiz ilk sefer.”
Diyen Echidna, Subaru’nun teklifini kaçamak bir gülümseme eşliğinde kabul etti.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Echidna: “Buraya gelmeyecek misin?”
Subaru: “Yo, yani orada bir korkuluk yok ve benim güvenlik önlemlerim de son derece yetersiz, dolayısıyla olmaz.”
Echidna: “Yok canım, gardını indirip yaklaşsan bile seni itecek değilim, bunu biliyorsundur?”
Subaru: “O ses tonuna güvenmeme imkan yok. Bu tarz konularda tıpkı orijinalin gibisin.”
Subaru inanılmaz tehlikeli bir noktada oturarak kötü bir niyeti olmaksızın kendisini de davet eden Echidna’ya dudaklarını büzerek karşılık verdi. Fakat belki de reddini dile getirişini beğenmeyişi nedeniyle Echidna’nın kaşları fark edilir şekilde çatıldı.
Sonra da “Bak şimdi” deyip ders verircesine tek parmağını kaldırarak,
Echidna: “Sana daha önce de birkaç kez söylemiştim ama beni o orijinal Cadı mı her neyse onunla bir tutmaya son vermeye ne dersin artık? Açıkça ifade edecek olursam, tanımadığım biriyle kıyaslanmak nahoş bir şey. O kişi yaratıcım olsa bile durum bu.”
Subaru: “Aynı şey bu konuşma tarzı için de geçerli, ama…… sanırım öyle, pardon. Dikkat edeceğim.”
Echidna: “Et lütfen.”
Echidna, Subaru’ya Anastasia ile aynı görünüm ve aynı sesle hitap ediyordu.
Tamamen dürüst olmak gerekirse, tam da Subaru’nun ifade ettiği gibi tavırları Subaru’nun aşina olduğu kötü huylu Cadıyla birebir aynıydı, ısrarıysa Subaru’nun içtenlikle başını sallayıp onaylamasını gerektiren bir durumu içine alıyordu. Gerçek şu ki Echidna’ya benzer bir varlık olduğu söylenseydi Subaru da oldukça onursuz bir yolla karşılık vermek zorunda kalırdı.
Anastasia: “Bununla birlikte endişelerinde son derece haklısın. Geceleri hiç kimsenin fark etmediği bir yere giden birinden şüphelenmek çok doğal. Fakat bu şüphelerini doğal olarak kabul etmenin yanı sıra bir kez daha reddetmek durumundayım.”
Subaru: “Sen, o kuşa zerre kadar temkinli olmadan dokunduğuna göre epey cesur olmalısın.”
Anastasia: “……Az önce söylediğim şeyi duydun mu?”
Subaru: “Evet, duydum.”
Birbirlerine yönelik yorumları ansızın üst üste gelmişti.
Ancak Subaru’nun gözünde Echidna’nın söylediklerindense o ufak kuşun veーーyapay bir maddeymişçesine o uğursuz varlığın kafasını okşayışının çok daha gizemli olması konusunda yapacak bir şey yoktu.
Elbette bir öğle vakti parkta olsalar ve kuşlar birazcık tepki verse işler değişirdi.
Subaru: “Öldürülmekten, mesela bir anda sürü halde tüm bedenini gagalamaya başlamalarından falan korkmuyor musun?”
Echidna: “Eh, hayal gücün epey ürperticiymiş. Bunun da tecrübelerine dayanarak vardığın bir hüküm olduğunu söylemeyeceksin, değil mi?”
Subaru: “Bilirsin ya, sevimli görünüşlü tavşanların bir anda tüm enerjileriyle üzerime sıçradığı bir vukuat yaşanmıştı……. ve işler bu şekilde gelişti işte.”
Bu yüzden o günden beri ne zaman bir noktada toplanmış kalabalık bir hayvan grubu görse geriliyordu.
Üst üste yığılmış çok sayıda『Ölümden Dönüş』tecrübesi sayesinde kolay ölüm diye bir şeyin olmadığını onaylamış ve bunu iddia edebilecek hale gelmişti fakat o hatıra gerçekten dikkate değer ölçüde korkunç bir ölüm şekline aitti.
Anastasia: “……Gerçekten betin benzin atmış, o yüzden sana baskı yapmayacağım. Benim de bu kuşlarla sevgi dolu bir ilişkim olduğu söylenemez zaten.”
Belki de Subaru’nun renginin giderek solgunlaşışına tanık oluşu nedeniyle Echidna, elini derhal kuşun üzerinden çekti. Ve iki elini de dizlerine yerleştirdikten sonra yeniden Subaru’ya bakıp “Ee öyleyse” diyerek,
Echidna: “Bana içimden geçenleri dürüstçe dile getirmemi önermiştin…… Peki Ana’ymış gibi davranma işini bir kenara bırakan benimle ne konuda konuşmak istiyorsun?”
Subaru: “Şimdilik bu mekan ve bu kuşlarla ilişkin konusunda.”
Echidna: “Bu konuda verebileceğim tek yanıtı Ana’yken de vermiştim. Ben de buraya bir kuşun yönlendirmesiyle geldim. O zamana dek en ufak bir fikrim bile yoktu. Yalnızca……”
Subaru: “Yalnızca?”
Subaru, aldığı yanıtın değişmemesinin doğurduğu keyifsizliğe rağmen devamının gelmesi beklentisiyle kaşlarını kaldırdı. Bu tepki karşısında bir müddet tereddüde düşen Echidna ise devam etti.
Echidna: “Tamamen dürüst olmak gerekirse, ben de sana aynı şeyi sormayı düşünüyordum.”
Subaru: “Bana, aynı şeyi sormayı mı?”
Echidna: “Ana olmaya niyetlendiğim için kulağa biraz şaka gibi gelebilir. Ama yönlendirilmişçesine kendimi burada buldum. Ve şimdi de burada seninle…… kuleye dönmek için girişin önünde dikilen kişiyle bir diyalog gerçekleştiriyorum.”
“ーーーー”
Echidna: “Sen bu kuleyi kontrol eden kişi ve aynı zamanda Shaula’nın bir tanıdığısın. En azından o sana tamamen bu inançla yaklaşıyor. Bunu göz önünde bulundurup bir de burada yalnızca ikimizin bulunduğunu öğrenmek bana korkutucu geliyor fakat……”
Echidna’nın dile getirdiği şeylere kapılan Subaru, bu yorumları yarıda kesemedi. Ve Echidna ona fırsat tanımadan kendi cümlesini sonlandırarak Anastasia’nın suratını taşır halde bir soru yöneltti.
O soru daーー
Echidna: “ーーNatsuki Subaru, sen tam olarak kimin nesisin?”
Subaru: “Kimin nesisin diyorsun, ama……”
Echidna: “Pristella yolculuğuna çıkmadan önceki zamana dönelim. Beyaz Balinaya ve “Tembelliğe” boyun eğdirme başarıların sonrası onur bahşetme töreni zamanına, yani bir yıl önceye. Ana o zaman senin hakkında bir soruşturma gerçekleştirdi.”
Echidna’nın açığa çıkardığı şey, Anastasia kampının Kraliyet Seçimindeki planlarından biri olabilirdi.
Rakip adayı Emilia’nın şövalyesi olarak kabul gören Subaru’yu soruşturmanın bu tarz mücadelelerin gereği olduğu söylenebilirdi.
Fakat Hoshin şirketinin önderi olan büyük tüccar Anastasia Hoshinーー
Echidna: “Senin geçmişine dair hiçbir bilgi edinemedi. Ana yalnızca küçücük bir bilginin üzerinden soruşturma yapmanın inanılmaz zor olduğundan yakınıyordu. Bense bu bağlamda belki de çevrendekiler senin hakkında senden daha çok şey biliyordur inancına kapılmıştım, sonuç da bu oldu.”
Subaru’yla ilgili bilgileri kontrol etmek, eğer kampla derin bağlantıları olan biri bunu yapacaksa listedeki ilk kişi Roswaal olurdu, belki arkasından da Otto gelirdi.
Her halükarda bunu yapmalarında bir tuhaflık olmazdı. Ama yoldan çekilip bu gerçekten Subaru’yu haberdar etmediklerine göre ya çok kaba ya da çok hoyrattılar.
Echidna: “Sonuç olarak ulaşılabilen tek şey Kraliyet Seçiminin başlangıcından hemen önce Başkentte dahil olduğun ufak meseleydi. Şövalye Reinhard’ın aday Felt’i keşfettiği sıralarda seni de gördüğüne dair kanıtlar var. Ama hepsi bundan ibaret.”
Bundan öncesine dair hiçbir kanıt var olmamalıydı.
Bundan sonraysa Echidna’nınーー daha doğrusu bu mevzuda Anastasia’nın soruşturması Subaru’nun ayak izlerini mükemmele yakın bir şekilde takip etmişti.
Tabii yeterli sonuç elde edemedikleri gerçeği bir kenara bırakılırsa…
“ーーーー”
Echidna gözlerini kısarken Subaru, ne yanıt vermesi gerektiği üzerine sessizce kafa yoruyordu.
Şu ana dek『Ölümden Dönüşle』elde ettiği bilgileri paylaşamayıp içine gömmek zorunda kalışıyla ilgili pek çok tecrübesi olmuştu. Fakat bu bir ilkti.
Natsuki Subaru’nun kimin nesi olduğu sorusu ve bununla bağlantılı olarak kökeninin takip edilemeyişi.
Subaru: “Ben……”
Echidna: “ーーİşte ben de her şeyi böylece sıraladım.”
Subaru: “ーーAh?”
Echidna, ciddi bir ifadeyle bir şeyler gevelemeye çalışan Subaru’nun önünde bağlamış olduğu kollarını açtı. Afallamış Subaru’ya karşı takındığı tavır fazla patavatsızcaydı.
Onun bu tepkisini gördükten sonraysa tatminkar bir ifadeyle “Hm” diyerek başını salladı.
Echidna: “Ana ve ben seni son derece takdire şayan işler başaran ve geçmişi bilinmeyen yeni bir şövalye olarak kabul ettik…… ta ki Pristella’ya dek. Pristella’daki Cadı Tarikatı savaşı esnasında verdiğin izlenimin nasıl değiştiğini kelimelere dökemem…… ama bu Gözcü Kulesine geldikten sonra bir kez daha hafif bir değişiklik yaşandığının farkındayım.”
“ーーーー”
Echidna: “Gecenin bir vakti seninle gözlerden ırak bir yerde baş başa olmaktan ötürü tedirginim, yani sana karşı tetikte olsam da bunu elden gelmeyen bir şey olarak görüp bağışlamanı isterim.”
Açık kollarını yeniden kavuşturan Echidna, gülümseyerek boynunu eğdi.
Ondan işittiği bu sözler karşısında afallayan Subaru ise nasıl tepki vereceğini ciddi ciddi düşünürken bir şeyler geveleyerek kuru dudaklarını kımıldattı.
İşte tam da bu düşünme sürecinde ansızın bir şeyi fark etti.
ーーEchidna’nın bastırdığı parmakları öyle çok kuvvet uygulamıştı ki dizleri beyaza dönmüştü.
Subaru: “……Sen, gerçekten korkuyor olamazsın herhalde, değil mi?”
Echidna: “ーーBu yorum, birazcık üzücü. Mesela şunu sorayım, Shaula’yla aslında nasıl bir ilişki içerisindesin?”
Echidna, Subaru’nun sorusunu yanıtlamaksızın bağlantısız bir soruyla karşılık verdi.
Subaru: “Ben, Shaula’yla burada tanıştım. Onunla ilgili hiçbir bilgim yok.”
Echidna: “Peki üçüncü kattaki『Sınav』, onu öyle hızlıca geçmen yalnızca bir tesadüf müydü?”
Subaru: “……Tesadüftü.”
Echidna: “Peki ya ilk bakışta fark edilemeyecek şekilde kamufle edilmiş bir gizli geçidi aşarak yalnız olmam gereken bir durumda bana seslenmen konusunda ne diyeceksin?”
“ーーーー”
Israrla devam eden bu şey, Echidna’nın Subaru’ya yönelik sertliğiydi.
Ve bu sertliği onu sorulara boğarak aktarıyordu.
Subaru: “Kendini, benim yerime koymaya çalışmaya ne dersin……”
Echidna: “Ama yine de -çeşitli faktörlerden ötürü- senin düşmanca davranma olasılığı düşük bir varlık olduğunu hesap ediyorum. Ve içimden geçenleri açığa vurmamı da iyi niyetimin bir göstergesi olarak görmeni istiyorum.”
Ellerini zayıf göğsüne yerleştiren Echidna, bu tavırlarıyla gerçek zihinsel durumunu dile getirdiğini gösteriyordu.
Açıkçası Subaru da kendi açısından eylemlerinin şüpheliliği ve kökeninin belirsizliğine dönüp bakınca Echidna’nın sözlerine katılmayı çok istiyordu.
Çok istiyordu, amaーー
Echidna: “ーーYaratıcım kalbinde derin izler bırakmışa benziyor, haksız mıyım?”
Yapay Ruh Echidna’nın tavırları sahiden de『Açgözlülük Cadısı』olan Echidna’yı yakından anımsatıyordu, dolayısıyla ne kadar iyi niyet sergilerse sergilesin ona gerçek anlamda güvenmek zordu.
Bu, tam olarak bir Cadının geçmeyen kokusu olarak tanımlanabilirdi.
Subaru: “Söylediklerini, anlıyorum. Beni, ikna ediyorsun. Sana güvenip güvenemeyeceğim bir kenara bırakılırsa……”
Echidna: “Sıkıntılarını gayet iyi şekilde aktardın.”
Subaru: “Yani, senin ve benim burada buluşmamız bir tesadüfse, öyleyse burası neresi? Sence bu balkonvari yer ne amaçla yapılmış?”
Açıkçası Echidna bir oyun oynuyor olsa bile ağzını açmasını sağlayacak bir kanıt yoktu. Subaru da ona güvendiği için değil, bu kaçınılmaz olduğu için ona ayak uyduruyordu.
Fakat bu ve buranın gizli bir alan olması tamamen başka konulardı. Gizlenmiş olması ve geri kalan her şeyden ötürü buranın varlığının bir değeri olmalıydı.
Echidna: “Bu konuda bir teorim var. Üç gün önce…… çölde ne olduğunu hatırlıyor musun?”
Subaru: “Üç gün önce, yani kuleye ulaşmamızın öncesinden bahsediyorsun, aklıma bir sürü kötü şey geliyor.”
Echidna: “Kargaşa esnasında, Courtesan Ayıları tarafından takip edilirken bize beyaz bir ışık saldırmıştı. ーーBüyük ihtimalle Shaula’nın işiydi. Yani burası da-”
Subaru: “ーーOnun çölü gözlemlediği iskele?”
Subaru, Echidna’nın teorisi sona ermeden parmaklarını şaklattı.
İkna edici bir varsayımdı. İşin doğrusu Shaula, kuleye yaklaşanlara uzak bir mesafeden『Hell’s Snipe』dediği bir şeyle saldırıyordu. Gözcü kulesinin dışına açılan tek bir pencere bile yokken bunu nasıl yaptığıysa Subaru’nun aklını kurcalıyorduーー
Echidna: “Belki de kulenin çevresiyle bağlantılı bu tarz noktalar vardır. Çünkü gördüğüm kadarıyla burası bizim kuleye yaklaştığımız doğrultu değil.”
Subaru: “Peki ya kuşlar?”
Echidna: “Kuşlar bir muamma. Bu şekilde dokunulsalar bile hiçbir tepki vermiyorlar. Fakat belki de hala vücut sıcaklıkları vardır ve yapay değildirler. Mümkün olsaydı onları parçalayıp incelemek isterdim……”
Yanındaki kuşlara doğru bakan Echidna, yuvarlak gözlerini acımasızca kıstı. Fakat yoğun bakışlar attığı parmağını geri çekti.
Echidna: “Maalesef Ana’nın bedenine daha fazla yük bindirmek istemiyorum. Eğer kuşları sen incelersen süreç daha hızlı ilerleyebilir……”
Subaru: “Ehh, eğer gerçekten her halükarda yapmak zorundaysak yaparım……”
Subaru, bu dünyaya gelişinin üzerinden geçen bir yılda kuş veya tavşan avlamak gibi konularda biraz tecrübe kazanmıştı. Tabii ki beslenmek için öldürmekle deney yapmak için öldürmenin doğurduğu his çok farklıydıーー
Subaru: “Öldürdükten sonra yenilecekse……”
Echidna: “Evet, bir de gıda stoku problemimiz var. Öyleyse senden yaklaşık yirmi tanesini öldürmeni isteyeceğim.”
Subaru: “Yok artık! Zelda Efsanesinden haberin yok mu senin!?”
Kayıtsızca bir sürü kuşun canını alması istenen Subaru, sertçe sesini yükseltti. Echidna ise bilmesine imkan olmayan bir şey uğruna azarlanırken gözlerini devirdi.
Bu mesele bir yana, yirmi can almak gerçekten de Subaru’nun ruhunu ağırlaştırırdı.
Subaru: “Ayrıca onları öldürünce bu sayısız kuşta da bir hareketlenme olacaktır, anlıyorsun herhalde?”
Echidna: “……Bu, kulağa inkar edilemez bir şekilde korkutucu geliyor.”
Echidna da Subaru’nun endişeleri karşısında elini ağzına götürdü.
Kuşlar ikilinin tehlikeli sohbetine hiçbir tepki vermiyordu, yalnızca bakışlarını bu mekanın yabancısı olan Subaru ve Echidna’ya dikmeyi sürdürüyorlardı.
Aklına kazara gök cenazesi kelimeleri gelen Subaru, Echidna’yı hızla verdiği kararı gerçekleştirmekten alıkoyarak,
Subaru: “Bunu yapacaksak önce bazı hazırlıklar gerçekleştirelim. Şimdilik bu işi erteleyelim yani.”
Echidna: “Kaçamak tavırlar da sergilemiyorsun, ha. Anlaşıldı, peki…… işin doğrusu bu kuşları inceleyerek ne elde edilebileceğini düşünmek bile zor.”
Subaru: “Um, bilgiye duyulan susuzluğun başarısı hakkında yorumlamalardan veya sorgulama ruhu gibi şeylerden uzak duralım lütfen.”
Echidna: “ーー?”
Subaru, Echidna’nın Cadının doğasını gerçekten bilmese de orijinaline benzer bir tavır takındığını ve bu nedenle gardını asla indiremeyeceğini düşünüyordu.
Artık bu açıyı görmezden gelme kararını vererek Echidna’nın Cadıda olmayan ruh yönüyle ilişkili bir soru yöneltti.
Subaru: “Doğru düzgün onaylama fırsatım olmadı ama Anastasia-san nasıl?”
Echidna: “……Tıpkı önceki gibi. Ana şu anda bile bu bedenin derinliklerinde uyumaya devam ediyor. Daha önce bu bedende bu kadar uzun süre geçirdiğim hiç olmamıştı, yani sabırsızlanmıyorum dersem yalan söylemiş olurum.”
Subaru: “Sabırsızlanmak mı?”
Subaru bu detayı değerlendirip ona bedenini geri vermek istediğinden bahsediyor olmalı diye düşünse de Echidna kafasını sağa sola sallayarak, “Öyle değil” dedi.
Echidna: “Esasen Ana ile aramda bir Ruh ve kullanıcısı şeklinde bir kontrat ilişkisi var. Tabii kusurlu bir ilişki…… çünkü kusurlu bir Ruh ve kusurlu bir kullanıcı arasında. Sanırım sana Ana’nın bedeninden bahsetmiştim.”
Subaru: “Ah, geçidinde bazı kusurlar vardı, öyle bir şeyler anlatmıştın.”
Echidna: “Şu anki halinle Beatrice arasındaki ilişkiye benzer bir durum. Siz ikinizden farklı olan kısımsa Ana’nın bedeninde Manayı karşılayacak hiçbir hazne olmayışı. Yani benimle bir kontrat sürdürmek adına Od’unu harcamaktan başka çaresi yok.”
Subaru: “Hı hı?”
Subaru bu açıklamanın önceden işittikleriyle aşağı yukarı aynı olduğu kanısındaydı. Fakat Echidna, Subaru’nun son derece kıt bir anlayışa sahip olduğuna inanıp bir parmağını göğsüne koyarak,
Echidna: “Bu durum benim Ana’nın yerini almamla eşdeğer. Yani Ana’nın Od’u artan bir oranda tükeniyor. Şimdi bile, Ana’nın Od’u anbean ufalanıyor.”
Subaru: “Od’un, şey, insanın ruhu olduğuna inanıyorum…… bu da demek oluyor ki...”
Echidna: “Ana, benimle kontrat oluşturmanın tehlikelerini bile bile elimi tuttu. O günden beri sonun bir gün geleceğini varsayıyordum……. ama şimdi o son çok yaklaştı.”
ーーBu yüzden bedeni bir an önce Anastasia’ya geri verilmeliydi.
İşte Echidna, kendisi ve Anastasia’nın sona erdirileceği duruma bu şekilde açıklama getirdi. Bu sözleri işten Subaru ise şartlarını fazla hafife almış olduğunu fark etti.
Subaru: “O bedenle…… o bitap haliyle gerçekten kral gibi bir şey olabilecek mi?”
Echidna: “Ana’nın senin efendinin iyiliği için bu ayrıcalıktan feragat etmesini mi istiyorsun yani?”
Subaru: “ーー~hk! Dalga geçme! Öyle bir şey söylemiyorum! Ben……”
Echidna: “Ana ne olursa olsun çekilmeyecek. Pes de etmeyecek. Bunu biliyorum.”
Echidna, sesini yükseltmeye çalışan Subaru’nun önünde net bir şekilde iddiasını ortaya koydu.
Onun şevki karşısında şaşkına dönen Subaru ise gözlerini kırpıştırdı. Ve sonra da çekinerek, dudakları titreyerek,
Subaru: “……Anastasia-san, kendi ülkesini o kadar çok istiyor yani. Elde etse bile anında elinden bırakmak zorunda kalabilecek olmasına rağmen.”
Echidna: “Normal insanlarınkinden daha kısa olabilir ama Ana, o kısa ömrü herkesten daha iyi değerlendirecek. Ayrıca tahttan çekilmemek için bir sebebi var.”
Echidna, Subaru’nun güçsüz sesi karşısında Anastasia’ya olan güvenini beyan etti.
Ve tahttan çekilmeme sebebini açıkladı. O sebepーー
Echidna: “ーーÇünkü o, bunu arzuluyordu.”
Çoktan ayaklanmış olan Echidna, ödün vererek balkonun ortasındaki Subaru’nun karşısındaki yerini aldı.
Ve o hemen önündeki siyah gözlere bakarken Subaru, soluk mavi gözlerin aktardığı kelimeler karşısında kalakaldı.
Subaru’nun üzerine Pleiades Gözcü Kulesinden ve『Sınavlarından』farklı bir ağırlık çöküyordu.
“ーーーー”
Hareket etmiyordu, çıt çıkartmıyordu. Echidna da hiçbir şey söylemiyordu.
İşte o sessiz, hareketsiz ikilinin aksine yükselen tek ses, ürpertici geceyi yaran kanat çırpış sesi oldu. Kanatlarını dinlendiren kuş sürüsüne katılmak için geriden gelerek çırpılan kanatların sesi.
Bir kez daha yalnız bir kuş, balkona doğru uçuyorduーー
ーーVe arkadan geliyordu.
“ーーーー”
Tıpkı daha öncesinde olduğu gibi Subaru’nun sırtı gözcü kulesinin dış duvarına dönüktü. Yani o kuş ardında kanat çırpıyorsa hiç şüphesiz ki kulenin içerisinden geliyordu.
Echidna ve Subaru, buraya kuşların öncülüğünde ulaşmıştı.
Öyleyse, doğal olarak, üçüncü kuşun kanat çırpışı için de aynısı geçerli olmalıydı.
???: “ーーAz önce söylediğin şey, ne anlama geliyordu?”
Balkonda bir ses, biraz şaşkın, biraz inançsız bir ses yankılandı.
Kuşlar, orada dikilen adamın sesi karşısında hep birlikte kanatlarını açtılar. Ve ani bir sağanağı andıran korkunç kanat çırpış sesleriyle birlikte, hiçbir bocalama olmaksızın uçuşa geçtiler.
Gece göğüne doğru, alacakaranlığın kuşattığı çöle doğru.
Bir okyanusta boğulur gibi görünen Subaru ve Echidna’yı,
ーーJulius Juukulius’la birlikte geride bırakarak.
#Güzel bir bölümdü, aşırı uzun
olmadığı için de bölmek istemedim. Tam olarak kimin nesi olduğu belirsiz Subaru
ve Anastasia’nın bedenindeki Echidna isimli ne olduğu belirsiz ruh arasında
amacı belirsiz bir balkonda özellikleri belirsiz kuşların eşliğinde gerçekleşen
‘belirsizliklerle dolu’ bir sohbetti. Ve Julius da kendisini çok ilgilendiren
bu sohbete belirsiz bir noktada dahil oldu. Acaba söylenenlerin ne kadarını
duydu ve bu sohbet ne yönde ilerleyecek?
Bu arada 33, 34 ve 35. bölümler önemli konulara değindiği için büyük spoilerlar
içerdiği uyarısıyla eski kaynağımız tarafından çok önceden çevrilmişti. Bu
bölümlere gelmeyi merakla bekliyordum. Bakalım neler okuyacakmışız, hadi bir
sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..