―Dünya karanlığa bürünmek üzereydi.
Gölge, en ufak bir gücü olmaksızın hareketsiz halde oturan Subaru’ya sayısız eliyle uzanıyordu. Zifiri karanlık eller, tıpkı bir spiral veya bir anafor gibi ruhunu pençeleri altına almak için Natsuki Subaru’yu sarmaya çalışıyordu. Dokunulduğu yerler erir gibi, ufalanır gibiydi; varlığının boşalacağından haberdardı.
Ama tuhaftır ki bunda hiçbir nahoşluk göremiyordu.
Subaru: 「――――」
Bedeni görebildiğince un ufak olacak, varlığı çiğnenecek, ruhu çalkalanacaktı. Belki de canlı bir varlığa yapılabilecek en büyük kötülükle sınırlar ihlal edilirken Natsuki Subaru’nun zihni, huzur içerisinde denilebilecek derecede sessizdi.
Gerçi o sırada kalbinin derinliklerine fena halde çökmüş olan umutsuzluğun da etkisi vardı. Ama sebep yalnızca bu değildi. Söz konusu bu gölge ve onun sarsılmaz doğrulukta gölgemsi dalları olduğu için böyleydi.
Şu anda bile yitmek ve yok olmak isteyen Natsuki Subaru’nun duygularını dikkate alan tek varlık bu gölgeydi.
*[REMASTER VER. MARKER]
Ölmek istiyorum. Yok olmak istiyorum. Parçalanmak istiyorum, ayaklar altına alınmak istiyorum, benden geriye hiçbir şey kalmasın istiyorum, küle dönmek istiyorum. Yeniden ve yeniden dirilecek olsam da gel ve bedenimden kalan külleri bile sil istiyorum.
Bu kara gölge delice arzulanan bir duayı gerçek kılacaktı, bu kara gölge Subaru’nun içtenlikle haykırdığı şeyi yerine getirecekti.
―Seni seviyorum.
Yalnızca bu ilanı aşk kelimelerinin tekrar edilişi bile sinir bozucuydu. Kulaklarını tıkasa ve kalbini kapatsa bile kız, parmaklarını o kapalı kalbin boşluklarına yerleştiriyor ve o boşluklardan içeri kayarak aşkını doğrudan fısıldıyordu.
―Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.
Kes şunu, bıktım artık. Kaç kez tekrar edersen et, biliyorum. Ben… seni sevmiyorum. Ben… kendimi sevmiyorum. Ama sevilmeyi biliyorum. Gayet iyi biliyorum.
Ebeveynlerinden bahsediyordu. Annesi de babası da Subaru’yu kalbinin en derinlerinden seviyordu. Bunu biliyordu. Bunu bilmemesi için hiçbir sebep yoktu. Ve Subaru tam da bu yüzden, yok olmak istiyordu. Ebeveynleri tarafından seviliyor olmasına rağmen o, sevilmeye hiç değmeyen kendisini sevemiyordu.
―Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.
Kes şunu, bağışla beni. Yeter artık. Bunu kaç defa tekrar edersen et, daha fazla katlanamayacağım. Bu sonucun içimden kayıp gitmesine uzun bir zaman önce izin verdim zaten. Bunu biliyordum. Ve biliyor olmama rağmen yalnızca gözlerimi kaçırıyordum.
Subaru için canı gönülden endişelenen insanların hepsi de kötü olamazdı. Bunu biliyordu. Bunu bilmemesi mümkün değildi. Bu yüzden ölüp gitmeliydi. Kendi varlığından rahatsızlık duyanların şefkatiyle aydınlanma gayreti vermemeliydi.
―Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.
Kes şunu, sana biliyorum dedim. Bu işkenceye son ana dek katlanırsam arzumu gerçekleştirecek misin? Beni yutacak ve parçalayacak ve toz haline getirecek ve bir başkasının iki defa denemiş olduğu şeyin sonunu getirecek misin? Beni silip hiç edecek misin? Eğer bunu yapabilirsen ― bunu yapabilirsen, kabul edeceğim. Kabul etmek istiyorum. Eğer son buysa.
Eğer bu son olabilirse, öyleyse Natsuki Subaru… yok olacak…
―Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.
???: 「Daha ileri gitmiyorsun!」
Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.
――
――――
―――――――――
Bir ses… çınlamıştı.
Tıpkı kulağına durmaksızın fısıldanan bir aşk itirafı gibiydi. Gümüş çanları andıran bir ses, Natsuki Subaru’nun bu dünyadaki varlığının üzerini örten aşk itiraflarını delip geçmişti. Dosdoğru delip geçmiş ve Subaru’ya ulaşmıştı.
Subaru: 「――――」
Derken bir ışık saçıldı. Subaru’yu yutmaya çalışan zifiri karanlık gölge uzantılarını delip geçti. Bir şok dalgası yayıldı, darbenin doğrudan isabet ettiği el parçalanıp koptu fakat o, sayısız elden yalnızca bir tanesiydi. Sadece binlercesinden biri kopartılmıştı ve bu çaba, muazzam güçte gölge kümesinden yayılan düşmanlığın karşısında hiç ama hiçbir şey ifade etmiyordu. Ama o darbeyi gerçekleştiren kişi buna rağmen kararlılıkla öne çıkıyor, kaçınıyor, sakınıyor, gölgemsi kolların kendisine yönelik düzensiz hareketlerinden kurtuluyordu. Ve sonra da,
???:「―Subaru!」
Subaru: 「―hk」
Gümüş çanları fazlasıyla andıran o sesin sahibi, öne doğru sendeleyip Subaru’ya seslenerek onun cılız elini yakaladı. Subaru’nun bedeni ansızın yukarı çekildi ve sesin sahibi, Subaru’yu tüm gücüyle olduğu yerden kaldırdı. Gölgeyse sizi bırakmayacağım dercesine kollarını uzatıp ön ve arkalarını kapattı, hem ilerleme hem de kaçış rotalarını kesmeye çalıştı. Ancak sesin sahibinin bacakları, gözlerinin önündeki bu engele rağmen durmaksızın ilerliyordu.
???:「…Ryaa!!」
Bir eliyle Subaru’nun elini tutuyor, boştaki elindense göz kamaştırıcı bir ışık doğuyordu. Hemen sonrasındaysa ışıl ışıl parlayan güzel bir buz kristali belirdi ― Subaru’nun hapsedildiği buz kafesiyle birebir aynı türdü. Büyüleyici, yiğit bir buz atağıydı.
Tam önlerindeki kapkara uzantıları parçalıyor, onları zor kullanarak itip kendilerine bir yol açmak adına bir duvar yapıyordu. Gölgenin ortadan kaybolduğu ana tanık olan ve o tuhaf gölgenin yoluna çıkan her şeyi yutacağı izlenimini benimseyen Subaru’ysa bir daha ilelebet atmayacağını düşündüğü kalbinin yeniden titremeye başladığını hissedebiliyordu.
İşte kalbinin toparlanmaya başladığı, kımıldar hale geldiği o anda gözleri, yanı başındaki güzel yüze çevrildi. Subaru’nun kalbini kazanmış olan kızın uzun, gümüş saçları ay ışığı misali ışıldıyor ve elini tutarak dosdoğru Subaru’ya bakıyordu.
Onun da hayatta olduğu kesinleşmiş olsa da Subaru, içten içe heyecan duyamıyordu. Hatta tam aksine, kafatasının derinliklerinde bir şeylerin çatlamak üzere olduğunu hissediyordu.
Elbette ki kurtarıldığına sevinemezdi. Hayatta olduğundan emin olduğu kişilerin, yani Julius, Beatrice ve Echidna’nın, hepsinin ölmesine izin vermişti. Julius’un ölümüne kendi gözleriyle tanık olmasa da onu Cadı Yaratıkları ve Reid’le bıraktıktan sonra neler yaşandığını hayal edebiliyordu. Yine Beatrice gözlerinin önünde parçalara ayrılmış ve ölüm döşeğindeyken Echidna’nın acısını dindirmeyi bile başaramamıştı.
Natsuki Subaru, vebanın kişiliğe bürünmüş haliydi. Ölüm, onun varlığının aslıydı. Kendi ölümü hiçlik şeklini aldığı için bu talihsizliği etrafındaki herkese yüklemişti. Öyle bir varlıktı ki kara bir kadere sığınmış veba gibi saçma sapan bir metaforu düşünmeden edemiyordu―
Subaru: 「―Yeter artık.」
Emilia: 「Ha?」
Subaru: 「Artık mücadele etmenin bir anlamı yok diyorum.」
Subaru zorla ayaklarını hareket ettirmeyi bırakarak kendisini kolundan çekiştiren Emilia’ya direndi. Ve Emilia buna rağmen onu çekiştirmeye devam etse de Subaru’nun kararlılığı buna müsaade etmedi. Evet, aralarındaki güç farkı barizdi ama Subaru’nun kararlılığı da varlığını koruyordu. Yoksa kara gözbebeklerinin derinliklerindeki karanlık dürtüyü mü bulmuştu? Öyle ya da böyle Emilia’nın nefesini kesmiş ve tüm gücüyle kolunu çekiştirmeyi bırakmasını sağlamıştı.
Emilia: 「――――」
Subaru ve Emilia ikilisi çıkmaza girmişti. İkisi de öylece birbirine bakıyordu. Etraflarında Subaru’yu yutmaya çalışan gölgeden eser yoktu. Emilia’yla birlikte kaçarken onu silkinip atmışlar mıydı? Eğer öyleyse geri döndükleri takdirde onunla yeniden karşılaşmazlar mıydı? Natsuki Subaru’yu tamamen silmenin en iyi yolu buymuş gibi görünüyordu.
Subaru: 「Neden gelip beni kurtardın ki? Bu davranışın, saçmalığın daniskası. Senin, benim suçlu olduğumu varsaydığın için… aklında bu düşünceyle beni o buz kafesine kilitlemen ve öldürmeye çalışman gerekiyordu.」
Sözleri kasıtlı olarak aldatıcıydı, gerçeği gönlünce çarpıtmış ve her bir kelimesiyle yeni yaralar açmıştı. Amacı, Emilia’nın bir kez daha elini tutacağı fikrinin olasılığını dahi inkar etmekti.
Fakat baktığında yalnızca gerçeği gören Emila’nın karşısında Subaru’nun bu adi taktiği nafileydi. Gözlerini öfkeyle kısan kız, Subaru’ya sesini yükseltmişti.
Emilia:「Ben seni öldürmeye çalışmıyordum! Yalnızca sende farklı bir şeyler olduğu için hikayeyi senin tarafından dinlemek istemiştim. Ve bize hafızanı kaybettiğini söylememiş olduğun için biz…」
Subaru:「Bu! Bu yalnızca işime geldiği için söylediğim bir şey olabilirdi! Buna bu kadar kolay mı inandın!? Lanet olasıca bir aptalsın. Kafayı yemişsin sen. Sen de Julius da Beatrice de hepiniz kafayı yemişsiniz!」
Buzdan bir kafese hapsedilmiş ve çaresizliğe kapılmışken hafızasını kaybettiği gerçeğini paylaşmıştı. Düşünme kabiliyeti olan hiç kimse ağzından çıkan o kelimelere inanmamalıydı. Ram ve Echidna’nın tavrı doğruydu. Ama buna rağmen grubun yarıdan fazlası aptal çıkmıştı.
Subaru:「Yo, YO… hepsi aptal. Anlamıyorum. Son anında… Echidna bile benden özür diledi!!」
Emilia: 「Son anında, Echidna mı…? Subaru, ne oldu? Yoksa Echidna ve diğerleri…」
Emilia, elleriyle yüzünü örtmüş şekilde mırıldanıp homurdanan Subaru’ya sorular sormaya başlamıştı. O böylesine endişeli görünürken bile Subaru, o güzel kızın kalbine tırnaklarını saplıyordu. Kendi duygusal yaralarının her birini camdan yapılmış bir nesneymişçesine açığa çıkartıyordu.
Yaşam kaynağı olan kanı akmış, geride yalnızca hayatını kaybetmiş genç bir kızda var olan o mühim varlıkları acıdan uzak tutmanın bir lütuf olduğu duygusu ve böylesine yürek burkucu, perişan bir arzuyu elde etmenin doğurduğu kırılganlık ifadesi kalmıştı. Zihninde bu düşünceler canlanan Subaru, kalbinin derinlerinde açılmış yaralardan kurtulma arzusuyla feryat etti.
Subaru:「Öldü! Echidna öldü! İki bacağı da havaya uçtu ve acı içerisinde kan kaybederek… özetle çile çekerek öldü! Beatrice de öyle!」
Emilia:「―hk」
Subaru: 「O çocuk bir de… beni korudu… Kendi kuyruğunu kesmiş olması… ne kadar da aptalca… Bunu daha erken fark etmiş olsaydım, o hala hayatta olabilirdi, ama fark etmedim ve o, öldü. Beni asla unutmayacağını söylemişti…」
Subaru unutmuş olsa bile Beatrice unutmayacaktı. Büyük bir ciddiyetle Subaru’nun hafızasını geri kazanmasına kesinlikle yardım edeceğini söylemişti. Ama ölmüştü… hem de bunu söyledikten hemen sonra.
Sadece kuru gürültüydü. Kelimeler rüzgara benzerdi. Beatrice de bu kelimelerin hemen sonrasında Subaru’yu ölümden kurtarmış ve rahatlama dolu bir yüz ifadesiyle birlikte bu dünyadan silinmişti.
Subaru:「Onu bu sona ulaştıracaktıysam daha en başta yalnız bırakmalıydım. Onu dışarı mı çıkarmışım? Yanımda mı götürmüşüm? Neyse ne, ne yaptığımın, bunun nasıl olduğunun bir önemi yok. Her halükarda onu buradan başka bir yerden alıp getirdiysem bunu asla yapmamalıydım. Eğer bunu yapmamış olsaydım…」
Gerçek şu ki her şey, yüzünde o ifadeyle havaya karışıp yitmesiyle sonlanmıştı.
Subaru:「Evet öyle, o Julius denen herif de aynı şekilde. O da şimdiye, çoktan, ölmüş olmalı… Onca korkutucu Cadı Yaratığının olduğu bir yerde… ve yanında ona sıkıntı veren Reid’le birlikteyken… benden o şeyi istemesi… Ne aptallık ama.」
Buradaki herkes birer aptaldı. Ne halt bekliyorlardı ki? Benim iyi olup olmadığımdan şüphe ederek, benden bir şeyler talep ederek, onları kurtarmamı bekleyerek ağızlarından döktükleri bu saçmalıklar da neydi?
Ondan talep ettikleri şey neydi? Kurtarmakla ne kastetmişlerdi? Doğal olan ondan şüphelenmeleri değil miydi? Natsuki Subaru, kendisiyle ilişkili her şeye ihanet ettiği için buradaydı. Hayatta kalmak, tek başına biraz sessizlik ve huzur bulmak istemişti; tüm bunlar dayanılmaz olduğu için yok olmak ve ölmek istemişti.
Dünyanın en aptal, en ahmak, en umutsuz vakasıydı, hiçbir şeyi kurtaramamıştı―
O Natsuki Subaru bile değildi ki―
Emilia: 「―Subaru ile ben, ilk defa Kraliyet Başkentinin Yağma Evinde karşılaştık.」
――
――――
――――――――
Subaru:「――――」
Subaru kaçışı olmayan dipsiz bir bataklığa batmıştı; bedenini bile kımıldatamıyor, kendisine bu soruları sorarak kendini suçlama batağında yuvarlanıyordu. Emilia’nın ani itirafıysa kulak zarlarını zonklatmıştı ― bu kelimeler, sevgi dolu, kıymetli, nostaljik hatıralarmışçasına ağzından dökülmüştü.
Subaru:「… Ha?」
Subaru afallamış, hiçbir bağlamı olmayan o sözcükleri işittiğinde tek yapabildiği ciğerlerindeki tüm nefesi bırakmak olmuştu. Bu hiçbir şekilde Emilia’nın ani hareketini küçümseme veya alaya alma amaçlı değildi. Yalnızca bilinci ona ayak uyduramamış ve içtenlikle sersemleyip sessizleşmişti. Lakin Emilia bu tepkiyi hiçe sayıp parmağını sallayarak daha çok anının yüzeye çıkmasına müsaade etmekteydi.
Emilia:「O gün Felt-chan benden geeeerçekten önemli bir nişan çalmıştı. Ben de Puck’la birlikte o nişanı geri almak için delice koşuşturuyordum. Sonra onu takip etmiş ve Meili’nin onee-san’ıyla savaşmıştık… başımız fena halde derde girmiş ama Reinhard bizi kurtarmaya gelmişti. Ve sonra Meili’nin onee-san’ını hedef almıştı ve Subaru’nun beni kurtarmaya gelmesi de… büyük bir rahatlamaydı.」
Subaru:「――――」
Emilia: 「İşte Subaru’yla böyle tanışmıştım… Bunu hatırlamıyor musun?」
Bu soruyu işiten Subaru, kafasını salladı. Emilia bu anıları detaylı bir şekilde yad etse de Subaru’nun onun söyledikleriyle ilgili hiçbir bilgisi yoktu. E elbette beklenen de buydu. Bunlar, Emilia ve『Natsuki Subaru’ya』ait hatıralardı. Ne olursa olsun bu eylemlerin izini süremez, onları hatırlayamazdı, onlar『Natsuki Subaru’nun』hafızasının parçalarıydı―
Emilia: 「Ama Subaru beni koruyarak fena halde yaralanmıştı, ben de onu yanımda Roswaal’ın köşküne götürmüştüm. Ve orada da Beatrice söylene söylene yaralarını iyileştirmişti. Ram ve… elbette ki Rem bile Subaru’yla iyi geçinmeye başlamıştı.」
Subaru:「――――」
Emilia: 「Ve sonra Meili, onee-san’ı olmadan tuhaf davranışlarla bazı Cadı Yaratıklarını saldırıya geçirmişti. Subaru ve Ram, Roswaal gelip işlerini bitirene dek onları oyalamıştı… Ben köşkte kalıyordum, o sıralarda bana beni “randeeyvuya” çıkarma sözü vermiştin… bunu da mı hatırlamıyorsun?」
Subaru:「――――」
Subaru kafasını salladı. Hatırlamıyordu. Böyle şeyler yapmamıştı ki. Hem de hiç yapmamıştı.
Emilia: 「Ve bilirsin ya, köşkte de bir sürü şey yapmıştık. Mayonez yapmıştık, hep birlikte içki içmiştik, Puck kar yağdırmıştı, “Kral Ooooynu” oynamıştık… ve sonra da ben Kraliyet Seçimi için Başkente çağrılmıştım, öyle değil mi?」
Subaru:「――――」
Emilia:「Subaru’yla ilk büyük kavgamız da o zamandı. Subaru’nun canını daha fazla yakmak istememiştim ve bana karşı neden bu kadar iyi olduğunu anlamıyor, korkuyordum. Bu yüzden kavga ettiğimizde her şeyin biteceğini düşünmüştüm…」
Bu anıları yad eden Emilia’nın sesi belli belirsiz şekilde titremeye başlıyordu. O seste neşe, keder, gerginlik ve beklenti, yani birbiriyle çelişen çeşitli duygular taşıyordu. Subaru’ysa tam anlamıyla kuruyup kavrulma hissiyatıyla boğuşuyordu.
Göğsündeki bu özlem dolu kavruluş dayanılmaz, dayanılmaz, dayanılmazdı. Emilia’nın bu ifadeyi bütünüyle açığa vurmasının hatırına ― yo, tamamen bu sebepten ötürü bu özlem dayanılmazdı.
Emilia:「Neler olduğunu anlamıyordum, nahoş bir duruma kapılmış gidiyordum, derken Subaru tam da en depresif anımda koşa koşa bana dönmüştü ve sonra da…」
Subaru:「――――」
Emilia: 「Ve sonra da ne söylemiştin? … Hatırlıyor musun?」
Subaru:「Hay…」
Çıkartamıyordu. Çıkmıyordu. Cümlenin sonunu tamamlayamıyordu. Emilia’nın titreyen sesi, görünüşü, Subaru’ya sımsıkı tutunan sesi, tüm bunlar apaçık ortaya koyuyordu.
Buradaki, şu andaki Subaru, Emilia’nın istediği『Natsuki Subaru』değildi. Subaru, kendisine yöneltilen ve anlam veremediği tüm bu gerçekler karşısında kıskançlık ve haset içerisinde yanıp tutuşuyordu.
Neden… sen neyin nesisin『Natsuki Subaru?』Sen ve ben, ikimiz neden bu kadar farklıyız,『Natsuki Subaru』?
Emilia ve geri kalan herkes aynı şeyi düşünüyordu. Gerçek『Natsuki Subaru’yu』geri getirmeyi. Seni, şu anki Natsuki Subaru’yu öldürmeyi. Peki o zaten buradaydıysa, üzerinden ne kadar zaman geçmişti?
Bunu düşünen Subaru, iç çekmek istiyor olmasına ve çektiği acıları, çileleri anımsamasına rağmen… tüm bunlara rağmen―
Emilia:「―Ama ben her şeyi hatırlıyorum. Subaru’nun bana verdiği sözü ve Subaru’nun bana söylediği kelimeleri ve Subaru’nun yaptığı şeyi hatırlıyorum. Her şeyi hatırlıyorum.」
Gülümsemesine neşe ve umut yerleşmişti ki mutsuzluk ve tedirginliği asla açığa çıkmasın. İşte o gülümsemeyi gören Subaru’nun dudakları titriyordu.
Hiçbir şey… yoktu. Hiçbir yerde… yoktu. Kurduğu cümleler, yaptığı şeyler, verdiği sözler. Bedeninin içerisinde, kafasının içerisinde, kalbinin içerisinde, ruhunun derinliklerinde, hiçbir şey yoktu. İşte bu yüzden dedi ki―
Subaru:「Hatırlamıyorum. Hatırlayamıyorum işte. Sen kimsin… siz kimsiniz! Kimin nesisiniz siz! HEPİNİZİN BAHSETTİĞİ O KİŞİ KİM!?」
#Yıldızlı paranteze
gerçekten hiç anlam veremediğim için bu haliyle bıraktım. Anlayan varsa bizi de
aydınlatırsa sevinirim.
Bölüme gelince, Emilia’nın geçmişlerini özetleyişi çok tatlıydı. Bir de bu
bölüm aklıma şeyi getirdi. Hani Subaru’yu tavşanlar yemişti, bitap halde, kan
revan içinde Emilia’nın yanına gelmişti ve Emilia da azıcık kafayı sıyırmış
şekilde hiçbir şey olmamış gibi Subaru’yla konuşmuştu ya. O bölümü işte. Emilia
yine gölgelerden kaçarken, yoldaşlarının öldüğünü öğrenirken Subaru’ya geçmişi
hatırlatma derdinde. Bu halleri bir enteresan geliyor bana. Her neyse. Bakalım
Subaru’nun bu çıkışına ne karşılık verecekmiş, bir sonraki bölümde görüşmek
üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..