ーーKoyu, bulanık, mesafeli, derin, ağır, acı bir karanlık çökmüştü.
“ーーーー”
Kabaca, bu dünyaya dair olumsuz ne var ne yoksa heterojen bir karışım şeklinde harmanlanıyormuş, öylesine hantal, boğucu bir karanlık tüm bedenini sımsıkı sarıyormuş gibi hissediyordu.
O karanlık, yüzünü, bedenini, uzuvlarını ve sözde tenini yıpratıyor, onu sersemleterek kanına karışıyor ve buna, susuzluğunu çağırırmışçasına bir rahatsızlık hissi eşlik ediyordu.
Hayal edilebilir veya değil, bedeninin geri kalan her noktası kabuklarla kaplanmış gibi geliyordu.
Teni gerginleşiyor, dokunulduğunda insan teni gibi hissettirmeme duygusu tersine dönüyor, o kabuklara dokunan parmaklar da kabuklarla kaplanıyor ve gerçek『Benliğinin』formuna dair anlayışını yitiriyordu.
ーーYo, gerçekten anlayamaz hale geldiği şey yalnızca dış görünüşü değildi.
“ーーーー”
İçinin daha ötesi, özü gibi bir şeydi.
Başka bir deyişle, 『Ruhu』 olarak adlandırılması mümkün kısmı.
Bu büsbütün umutsuz yoldan sapışın neticesinde formunu, 『Ruhunun』hal ve konumunu yitiriyor, o parçalardan parmaklar çıkıp uzanıyormuş gibi hissediyordu.
Bahsedildiği üzere kabuklarla kaplanarak, beyhude hale gelerek beliren o parmaklara beslediği hissin yalnızca rahatsızlık veya ondan da öte bir şey, mesela tiksinti olduğu söylenebilirdi. Sanki birileri tarafından kavranması mümkün şeylermiş gibiydi.
“ーーーー”
Aradığı『Benlik』, gerçekten önünde mevcut muydu?
İçeri çekilmeden önce, buraya ulaştığı anda, tamamen yeni bir benlik şekillenmemiş miydi?
Tuhaf bir hayal gücü örneği olsa da tamamıyla inanılmaz değildi. İşin doğrusu, bedeninde olup bitenler buna yatkın bir tutarsızlık hissiyatı doğurmuş ve elverişsizlik getirmişti.
Bunu kendi meselesi olarak kavrayıp önüne çıkan sınavı kabullenerek karşısındaki manzarayı geride bırakmanın bir yolunu arıyordu. ーーYalnızca bunun için ne kadar da vakit harcamıştı!
“ーーーー”
Bu yüzden yoğun bir huzursuzluk hissediyordu.
Gerçekten bu noktanın ötesine geçmeli miydi? Karşılanacağı, kabullenileceği, aranacağı yer gerçekten orada mıydı?
Güven, af, inanç, arzu, tüm bunlarla haşır neşir olan『Benliği』gerçekten orada mıydı?
『ーーSeni seviyorum.』
ーーBu emsalsiz huzursuzluk, yol gösteriyormuş hissi veren ses tarafından eritiliyor ve silinip gidiyordu.
“ーーーー”
ーーAydınlık, parlak, yüksek, kıymetli, güzel, tatlı bir ışıkla yüzleşiyordu.
Ve o ruh, yani Natsuki Subaruーー
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Natsuki Subaru o anda canlandı ve bilinci, uykuların en derininden uyandı.
Subaru: “ーーAh.”
İlk önce ağzından güçsüz bir iç çekiş döküldü.
Boğuk ve cansız olsa da kendi sesiydi. Bununla birlikte anlamıştı ki zihinsel olarak, konuşamaz hale gelecek kadar değişmiş vaziyette değildi.
Bu, ileri atılan bir adım demekti. Geri kalan adımlar içinse tamamen farklı değerlere sahip bir insan olarak sıfırlanmadığından emin olmak zorundaydıーー
???: “ーーUyandın mı, Subaru?”
Gümüşi bir çan misali bu sesin sahibi, Subaru’yu hemen yanı başından, kulağı ve alnının dibinden izliyordu.
Ferahlatıcı, kibar, huzur dolu ve sevilesi bir çan sesiydi.
Daha az önce korkunç bir durumda işittiği bir sesti.
Şu anda o sesi işitmek kalbini tekletiyordu. Göğsü canını yakan Subaru, yavaşça yan tarafına döndü.
“ーーーー”
ーーOrada onu bekleyen şey, endişeye bürünmüş gözlerdeki ametist ışıltıydı.
Subaru: “……Emi, lia?”
Emilia: “Evet, benim. Subaru, sen iyi misin? Ayağa kalkabilir misin? Doğru düzgün konuşabilecek durumda mısın?”
Subaru: “Umm……”
İsmini işitişiyle birlikte ametist gözlerin sahibiーー Emilia, dudaklarını ıslatarak kafasını eğdi. Ayın parıltısı zarafetle o ışıkların içerisinde yüzüyor gibi görünüyor, destansı güzelliği Subaru’nun kalbini kavuruyordu.
ーーDürüst olmak gerekirse karşısında, bu dünyaya ait olamayacağı düşünülecek kadar güzel bir kız duruyordu.
Subaru: “Vaah……”
Bunun bilincine varmasıyla birlikte Subaru’nun kanı, büyük bir şevkle canlandı.
İfadesi tatlılaştı, yüzü kırmızılaştı, gözleri dört bir yanı tararken ses çıkartmayı beceremedi. Neredeyse kulakları acıyacak yoğunlukta bir utanç kızarması sonrasıysa ağzından, “Ahaha, ahaha……” sesleri döküldü.
Emilia: “Ahaha……?”
Onun tuhaflığına şaşıran Emilia, hoş şekilli kaşlarını çattı. En ufak bir mimiği bile bir ressamın fazlasıyla detaylı şekilde resmettiği bir sanat eserini andırıyordu.
Birbirlerinin nefeslerini hissedebilecekleri bir yakınlıktan buna tanık olan Subaru, giderek hızlanan kalp atışlarından mustaripti.
“ーーーー”
Bu da neydi? Bu da neyin nesiydi?
Bu gerçek miydi? Yalnızca bir serap veya yanılsama değil miydi? Çölün ortasındaki seraplardan bahsediliyorsa o bir vaha demektiーー başka bir deyişle, o an gördüğünüz şey en çok arzuladığınız şey olurdu.
Öyleyse bu kurala uygun olarak bu kesinlikle bir serap olmalıydı. Nasıl da abartılı bir yanılsamaydıーー
Emilia: “Se-sen iyi misin, Subaru? Bir sıkıntı olmalı. Bayılmıştın sonuçta.”
Subaru: “Bah!”
Emilia: “Bak, şimdi de bah diyorsun!”
Alnına ters bir şekilde yerleştirilmiş avuç titrerken Subaru, bir kafa karışıklığı tufanına yakalanmıştı.
Buna tanık olan Emilia, Subaru’nun olası yaralarını teyit etmek adına parıldayan gözlerini kırpıştırıyor, Subaru’ysa Batlamyos’a ait teoriyi çürüten bilim adamının ciddiyetini tadarak “Emilia yanılsamasını” inkar ediyordu.
Fakat temas hissiyatını kesinlikle hissediyordu. Yani gerçeklik, Emilia’nın varlığını onaylıyordu.
Yalnızca Emilia’nın gerçekten var olduğunu değil, kendisinin Natsuki Subaru olduğunu da doğruluyordu.
Ve hepsinden öteーー
???: “ーーBetty’i hiçe sayarak konuşmak da ne demek oluyor, sanırım! Tanrım, endişelenen tek kişi Emilia değil, doğrusu.”
Subaru: “ーー~hk.”
Emilia’nın karşısından memnuniyetsiz görünümlü birinin gencecik sesi yankılanmış ve o kişi arkasını dönmüştü.
İşte Subaru, yanaklarını şişirmiş genç bir kıza ait o arkasını dönmüş bedene doğru sıçradı.
Subaru: “Beatrice……”
Beatrice: “Sesin amma da kısık çıktı, sanırım…… Betty’nin burada olduğuna inanamıyor gibisin, ifaden de aynı şeyi söylüyor, doğrusu.”
Subaru’nun belli belirsiz seslenişini kabul eden Beatrice, kaşlarını çatmayı bıraktı. Sözleri sert olsa da sesinde endişe ve rahatlama izleri vardı.
Subaru’nun uyanmış olmasının doğurduğu rahatlama ve bayılmış olmasının doğurduğu endişe. Bu izlenimi veren Beatrice’in tavrıーー yo, tüm varlığı Subaru’nun kalbini sarsıyordu.
Başka bir deyişleーー
Beatrice: “Nyah!?”
Beatrice’in bedenini yakalayan Subaru, o hafif bedeni saniyesinde kendine çekerek göğsüne bastırdı. Gerçekten çok hafifti.
Bu ani eyleme karşı koyamayan Beatrice, gözleri sağa sola döner halde Subaru’nun kolları arasına sıkışıp kalmıştı. Asmalar ve sarmaşıklarla kaplı zümrüt yeşili yatağın üzerindeki Subaru, tüm gücüyle Beatrice’in varlığından emin olmaktaydı.
Subaru: “Beatrice, Beatrice, Beatri~ce!”
Beatrice: “N-N-N-Ne, sanırım!? Ne oldu, doğrusu!? Çok ani oldu!”
Subaru: “Senin, senin…… senin gerçekten, çok rahatlatıcı bir yüzün var! Sende insanın ailesinin yanına geri döndüğünde karşılaşacağı cinsten bir tatlılık var. Kendimi sana kaptıracağım.”
Beatrice: “Ne, bu bir iltifat olmasa iyi olur, doğrusu!?”
Beatrice’e sarılan ve yüzüne bakan Subaru, içtenlikle bu cümleleri kurdu. Onun eylemleri ve sözleri nedeniyle iyice kızaran Beatrice ise avcunu büyük bir güçle Subaru’nun yüzüne yerleştirdi.
Onun minik parmakları yanağı ve kulağına dokunan, tatlı bir acı duyan Subaru, Beatrice isimli o genç kızın varlığını katiyetle hissedebiliyordu.
Emilia: “Tanrım! Subaru, uyanır uyanmaz şapşallık etmeye başlamasana! Henüz neden bayıldığını bile bilmiyoruz……”
Birazcık dışlanmış hisseden Emilia, Beatrice’e sarılmakla meşgul olan Subaru’ya keskin bir tonla böyle söyledi.
Ve onun bedeni için endişe duyarak omzunu yakalamaya çalışırken bir anda durdu.
Emilia: “ーーSubaru?”
Emilia, öfkeden ziyade endişe içerisindeydi. Sesine karışmış duygular, tek bir endişe tonuna dönüşmekteydi. Şaşkınlığa bürünmüş gözleri, kavramaya çalıştığı Subaru’ya çevriliydi.
Çünkü Subaru ağlıyor, omzu belli belirsiz şekilde titriyordu.
Subaru: “……Uhm, kh.”
Beatrice: “Subaru? Subaru, ne oldu, sanırım? Betty yanı başında, doğrusu. Sorun yok, her şey yolunda, sanırım. Ağlamana gerek yok, doğrusu.”
Boğazından belli belirsiz bir inilti çıkarak ağlayan Subaru’nun halini gören Beatrice, yüzündeki kaos belirtilerini tamamıyla silerek Subaru’nun yaşlarla lekelenmiş yüzünü okşadı.
Subaru’nun hafiften titreyen elleri Beatrice’in genç, minyon bedenini serbest bırakmaya çalışmış, Beatrice ise bunun stres ve korkudan kaynaklandığını anlamıştı.
O andan sonra da sakince Subaru’nun kalbine seslenmişti.
Ona ağlamasına gerek olmadığını söylemişti. Her şeyin yolunda olduğunu söylemişti. Ben yanı başındayım demişti.
Emilia: “Ağlamayı bırak, Subaru. Aceleye getirmene gerek yok. Yavaşça, derin bir nefes al ve sakinleş. Beatrice de ben de seninleyiz, yanındayız.”
Tıpkı Beatrice gibi Emilia da yatağın üzerindeki Subaru’yu teselli ediyordu.
Az önce tereddüt içerisinde duraksamış olan eli şimdi Subaru’nun omzuna dokunuyor, gümüşi bir çanı andıran sesi Subaru’nun eylemlerine ve kararlılıklarına saygı duyuyordu.
“ーーーー”
İki kızın varlıkları ve izledikleri yollar değişmemişti.
Olağanüstü ikili, her şeyin mahvolduğu, onarılamaz bir şekilde yittiği bir dünyada bile değişmemiş, ölümün eşiğine gelmişken bile kendilerindense başkalarına, Subaru’ya öncelik vermişlerdi.
Bunu teyit eden, bunun farkına varan Subaru, bu defa kesinlikle her şeyin üstesinden gelmek için çabalayacaktı.
Natsuki Subaru, 『Natsuki Subaru』olarak her şeyi geri kazanmak içinーー
Subaru: “Geri, döndüm.”
Karmakarışık tavrına, başka şartlar altında daha acınası, daha utanç verici olamayacak ağlamaklı bir ses eşlik etmişti.
ーーNatsuki Subaru, her şeyi kurtarmak için yeni bir döngü başlatmıştı.
#Oh bee. Nihayet Subaru gibi bir Subaru’yla yepyeni, temiz bir döngüye başladık. Bu defa her şey çok daha güzel olacak inancındayım. Tabii eski döngülerden olabilecek tüm negatiflikleri biliyoruz. Subaru’ya hafızasını kaybettiren şey, onu merdivenlerden itmeye çalışan kişi, Reid’in alt katlara inişi, cadı yaratıklarının ve gölgelerin gelişi ve daha neler neler… Çözülmesi gereken çok mesele var, öyleyse okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..