Bu uluyuş ona hitap ediyor, kendisini kabul etmesini söylüyordu.
Ona bir başkasının hatırına ölmek gibi aptalca bir şey yapmaya bir son vermesini söylüyordu.
Neden, onun veya bunun hatırına kendisini feda etmesi gibi bir ihtiyaç olmalıydı ki?
ーーHem de kendisi olmayan, kendisiyle aynı adı taşıyan, kendisini artık görüşemeyeceği sevdikleriyle tanıştıran benliğinin hatırına.
Yalnızca onun hatırına o kişilerle geçireceği vakitten, elde edilmesi zor ve paha biçilemez o günlerden vazgeçecekti.
Sanki kendisinin böylesine aptalca bir şey yapmasına müsaade edermiş gibi!
Louis: “E öyle~yse, öldür onu! Hadi onu öldür! Hadi gidip onu öldür! Onu öldürmek zorundasın! Öldür! Onu öldürürsen! Hadi onu öldürmüş ol! Öldür gitsin! Yalnızca onu öldürmeyi başarırsan! Onu öldürür ve parçalarsan!”
Subaru: “『Natsuki Subaru』……”
Louis: “Onii-san bu evrenin tek ve biricik, yeri kimseler tarafından doldurulamayacak Natsuki Subaru’su!”
Subaru: “ーー~hk.”
Bu evrenin tek ve biricik, yeri kimseler tarafından doldurulamayacak Natsuki Subaru’su.
Beatrice’le el ele tutuşan, Ram’la şakalaşan, Meili’ye surat astıran, Shaula’nın açık sözlülüğüne şaşıp kalan, anlamsız konuşmalarla Echidna’yı gülümseten, sırtını Julius’a dayayan, Patrasche’nin karşılık beklemeyen sevgisini tadan, Emilia’yla yaşama hakkını elde eden.
İşte tüm bunları yapabilen kişi『Natsuki Subaru’ysa』, o adam, Subaru’nun ellerinde…
“ーーーー”
Subaru’nun gözleri yaşlarla doluyor, içinde biriken hisler nedeniyle görüşü bulanıklaşıyordu.
Zihninin fiziki bedeni üzerinde doğrudan bir etkisi oluyordu. Kalbinin atışını, ağrıyan ciğerleri yoluyla nefes alışını, şu anda onları canlı bir şekilde hissedebildiği şüphesizdi.
Fakat en yoğun hissedebildiği şey, karşı konulamaz, cevapsız gözyaşlarıydı.
O yaşlar öfkeden miydi, kederden mi, kıskançlıktan mıydı, hasetten mi, suçluluktan mıydı, korkudan mı?
Subaru, bu şiddetli duygunun sebebinin tam olarak hangisi olduğunu bilmiyordu. Bilmediği daha pek çok şey vardı. Bununla birlikte, o gözyaşlarıyla görüşü netliğini yitiren Subaru, etrafına bakınıyordu.
“ーーーー”
Birisi Subaru ve Louis’i izliyordu.
Louis’i yere yapıştırmış, ellerini boğazına yerleştirmiş sulu gözlü, acınası Subaru’yu izliyordu.
Subaru’nun zihninin, bu kişinin kim olabileceği sorusuna verebileceği tek bir cevap vardı.
Subaru: “……Yoksa, benden korktuğun için mi geldin, 『Natsuki Subaru』?”
“ーーーー”
Ancak bulanık insan gölgesi hiçbir şey söylemiyordu.
Beyaz zeminin üzerinde, arkasına beyaz dünyayı almış şekilde, beyazlıkla buğulanmış bir formla Subaru’yu izliyordu.
Yüzü yaşlarla ıslanıp yumuşayan Subaru’ysa panikleyerek ortaya çıkan varlığı bilgilendiriyordu.
Subaru: “Ben…… ben, yok olmayacağım. Ölmek istemiyorum. İşte bu yüzden, ben……”
“ーーーー”
Subaru: “Hepsiyle birlikte kalmak istiyorum. Hepsini seviyorum. İşte bu yüzden, ben……”
“ーーーー”
Subaru: “İşte bu yüzden, ben……”
Bir bahane gibi şikayetlerini sıralıyordu.
Tıpkı ellerini Louis’in boğazına yerleştirdiğinde olduğu gibi. ーーSubaru, yok olmak istemediği sonucuna varmıştı. İşte bu yüzden yaptığı şey, belirmiş olan insan gölgesine bunu iletmekti.
Bu da kendisiyle aynı surata sahip kişiyi, gözlerinin önündeki rakibi kesinlikle öldüreceği anlamına geliyordu.
Sonuçta o, 『Natsuki Subaru』, kendisine en yakın kişiydi.
İşte bu yüzden Subaru, bu hakka sahip olmak zorundaydı.
Natsuki Subaru, 『Natsuki Subaru’yu』öldürecek ve o tek güneş ışığı zerresi onun olacaktıーー
Subaru: “İşte bu yüzden, ben, sen değilim! Sen ve ben……”
Farklıyız. Bunu net bir şekilde aktarmaya, olasılığı ortadan kaldırmaya çalışıyordu.
İşte o anda, tam da bunu yapmaya çalıştığı anda,
Louis: “……Sen, kiminle konuşuyorsun, onii-san?”
Afallayan, gözleri irileşen Louis, konuşması yarıda kalmış gibi bir ifadeyle bu soruyu yöneltti.
Boynunu kaldırmış şekilde Subaru’yla aynı yöne bakıyor, bir insan gölgesi görmeye çalışıyordu. Fakat kaşları şüpheyle çatılır, suratı asılır ve keskin köpekdişleri titrerken,
Louis: “ーーHiç kimse, orada hiç kimse yok. Peki sen, kiminle konuşuyorsun, onii-san?”
“ーーーー”
Dişleri takırdayıp titreyen Louis, gözlerine inanamaz halde bu cümleleri fısıldadı.
Sonra da inkar içerisinde az önceki ifadesini silip bir şeylerden korkmuşçasına bir ifadeye bürünerek,
Louis: “Burası, bizim mekanımız…… buraya hiçbir engel girememeli, ama sen… Burada bizden başka biriyle konuşuyorsun…….. kes şunu. Onii-san bizim, o bizim…… ~tsu!”
Louis’in kelimeleri Subaru’ya tutunsa da Subaru’nun farkındalığında en ufak bir değişiklik gerçekleşmiyordu.
Subaru’nun farkındalığı bütünüyle görüş alanında hala varlığını koruyan, kaybolmamış olan insan gölgesine odaklıydı. Gözyaşlarıyla bulanıklaşmış görüş alanındaki titrek gölgenin hatları ve eşkali az da olsa netleşmeye başlıyordu.
Ancak henüz kim olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.
Hatları ve eşkali giderek netleşen o gölge, Subaru’ya gülümsermiş gibi geliyordu.
Subaru kafasını sallar, kuvvetle göz kırpar ve o minicik gülümsemeyi daha net görmeye çalışırken iseーー
???: “ーーNeden, yalnızca ikisinden birini seçmeye çalışıyorsun?”
Kendisine, bir soru yöneltildi.
Hem de daha önce hiç işitmediği bir sesle, bir başkasının, burada olmaması gereken birinin sesiyle.
Daha önce gülümsemesini hiç görmediği birininーー orada durarak gülümseyen, mavi saçlı, genç bir kızın sesiyle.
İşte o gülümseyen genç kız, gülümsemeyi sürdürür halde sessizliğe gömülmüş Subaru’ya yaklaşarakーー
???: “ーーAyağa kalk!!”
ーーDiye başlattı sözlerini.
ーーGenç kız, dünyanın en merhametsiz sesiyle, Natsuki Subaru’ya bu şekilde haykırdı.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
???: “ーーAyağa kalk!!”
O ses, çatlamayı sürdüren Natsuki Subaru’nun hakkından geliyor, onu kamçılıyor, yere seriyordu.
O kükreyiş, Natsuki Subaru’yu acımaksızın, tereddüt etmeksizin paramparça ediyor, çatlayıp dağılışını hızlandırıyordu. ーーÇıplak kalbine hilesizce pençeler saplanıyordu.
???: “Ayağa kalk!”
Mavi saçlı genç kız, Subaru’nun karşısında sesini yükseltiyordu.
Subaru’ya bakan genç kız, yüksek bir sesle haykırıyordu. Bağırıyordu. Feryat ediyordu.
Dizlerinin üzerinde kalmayı sürdüren, genç bir kızı yere bastırmakta olan, afallamış yüzünde çatlaklar beliren Natsuki Subaru’ya haykırıyordu.
???: “Ayağa kalk!!”
Haykırışı, tekrarlanıyordu.
Bitmeden, tükenmeden, duygulanmadan ve düşünmeden Subaru’nun kalbini ayaklar altına alıyordu.
Neden, ona bu şekilde bağırmak zorundaydı ki!
Acı vericiydi. Can yakıcıydı. İnciticiydi. Istıraplıydı. Hazindi. Kalbi şimdi bile paramparça olmaya yaklaşıyordu.
Hayatı boyunca bir kez olsun, kalbini önceden hazırlama fırsatı bile bulmaksızın böylesine acı verici bir karar vermek zorunda kalmamıştı. ーーBir şekilde bu kriz haline dövünmeye son vermişti.
İşte bu yüzden, hiç olmazsa, bir karar vermişti. İşte bu yüzden, artık iyi olması gerekmez miydi?
???: “Ayağa kalk!”
Gözlerinin önündeki genç kız, Subaru’nun şikayetlerini, dik başlı kararını, kaybolmaktan korkarak sinip kalmış kalbini hiçbir şekilde tasvip etmiyordu. Kararlı bir inkar maksadıyla güçlü kelimelerini biriktiriyordu.
Subaru kararını vermişti. Bunu kabul etse olmaz mıydı? Hiç değilse canının sıkıldığını gösteriyordu. Bunda sorun yoktu, öyle değil miydi? Subaru yeterince rahatsız olmuştu. Ama o genç kız, yalnızca Subaru’nun varlığı hatırına bu denli ileri gidiyordu.
???: “Ayağa kalkーー!”
Kalbi paramparça olmaya devam ederken kararını veren Subaru’yu mazur görmüyordu.
???: “Ayağa kalkーー!”
Böyle demeye, devam mı edecekti?
Bu genç kız, bu ses, nedendi?
Bu denli acı verici, bu denli ıstıraplı olmasına rağmen neden?
???: “Kalk……! Kalk! Kalk! Ayağa kalk!”
Bu genç kız, kimin nesiydi?
Bu genç kız, Subaru’nun hatıralarının neresindeydi?
Onunla hiçbir etkileşimi olmamıştı. Şu anki Subaru’nun içerisinde ona dair bir hatıra bile yoktu.
O kimdi, nasıl bir insandı, Subaru yalnızca dış görünüşünü biliyordu.
Aralarında öyle bir ilişki vardı ki onun hatırına pes etmeye tenezzül dahi etmezdi.
Peki öyleyse, yüreği, neden böyle sıcacık olmuştu?
Neden, kalbinin içerisinde, bir ateş yükseliyordu?
???: “Ayağa kalk, Natsuki Subaru! Ayağa kalk! ーーRem’in kahramanı!!”
Anılarında olmayan genç kızın ağlamaklı sesiyle, o sesle kahraman şeklinde haykırılan Subaru’nun kalbi titriyordu.
Böyle saçma bir şeyin mümkün olduğu düşüncesiyle kahkaha atmak isteyeceği derecede iyi olan kalbi bir şekilde titriyordu.
Bedenindeki çatlama ve yarılmalar hızlanmaya devam ediyordu.
Bu manzara, kelimenin tam anlamıyla, Natsuki Subaru’nun『Natsuki Subaru’nun』kabuğunu kırıp çıkışıydı.
Bununla birlikte, o kabuğun içerisinde uyuyan şey, az önce orada olanla yalnızca belli belirsiz bir fark taşıyordu.
ーーYo, eğer gerçek bir farklılıkları olacaksa bu farklılık, bundan böyle gelişecekti.
Ayağa kalkması yönündeki arzular devam ederken ürkek kalbine rağmen dişlerini sıkan Subaru, nihayet ayağa kalkıyordu.
???: “Eğer ayağa kalktıysan, artık git lütfen. Git ve her şeyi, kurtar.”
Her şeyi, bu da ne demekti? Her şeyi, ne anlama geliyordu?
Fazla dalgın bir konuşma şekliydi. Her şeyle, neye atıfta bulunuyordu ki?
???: “Her şey her şeydir. Her ama her şey işte. Hepsini, herkesi, kendini, en yakın olduğun kişiyi de kurtar!”
Bu da neydi?
Böyle bir şey, elde edilebilir miydi ki? Bu kız sahiden, Subaru’nun böyle bir şeyi başarabileceğine inanıyor muydu?
Subaru’nun onca eksiklik çeken benliği, daha kendisini kurtarmayı bile beceremiyordu.
Subaru’nun aşık olduğu kişi hatırına, Subaru’ya kıymet veren kişi hatırına, Subaru’nun kıymet vermek istediği kişi hatırına, Subaru’nun bu kişilere dair hatıraları hatırına kaybolmak, yitip gitmek istemiyordu.
Peki bu kız sahiden de yalnızca birinden kurtulmaya çalışan Subaru’nun bunu başarabileceğine mi inanıyordu?
???: “Bunu başarabilirsin. Sonuçta-”
Sonuçta.
Sonuçta, ne?
Bana o gücü, o yanıtı ver. Eğer vereceksen, kelimelerin aracılığıyla ver.
Yalvarırım mavi saçlı genç kızın, senin kelimelerin, banaーー
Rem: “ーーSubaru-kun, Rem’in kahramanı.”
Subaru: “ーーーー”
Bir şey, göğsünün içerisinde bir şey düştü.
Genç kızın aşk itirafını anımsatan yankısıyla adeta arınmış olan siyaha bürünmüş bir şey. ーーYo, aşk itirafını anımsatan değil. O şey, bir aşk itirafıydı.
Ancak bununla birlikte yerini『Natsuki Subaru’ya』vermek istememe sebepleri bir kez daha artmıştı.
Subaru: “ーーAh.”
Artan tek şey bu da değildi.
Genç kızın sözleriyle arınan siyaha bürünmüş o şey parlamaya, biçim değiştirmeye başlıyordu.
Ve de Natsuki Subaru’nun özünden kaynaklanan en güçlü arzusu, nabız misali atıyordu.
“ーーーー”
Nabzı atıyor, çarpıyordu. Neyi var neyi yoksa yitirmiş, bütünüyle terk edilmiş olanın nabzı atıyordu.
Hatta bundan da öte, her şeyi sabitleme ve koruma arzusu, isteği, dileği, bu ellerdeki hiçbir şeyi yitirmeme, kendi ellerinden kendini bırakmama isteği…
Tüm bunları yakaran namert『Açgözlülüğe』uygun olarak bu isteğini yerine getiren bir güç halini alarak çiçek açıyordu.
ーーVaroluşla bağlantılı olarak avare avare, sarsılarak gezinen Faktör.
Subaru: “Gel ーーCor Leonis.”
Subaru’nun içerisinde, istikametini yitirmiş『Açgözlülük』tohumu tomurcuklanıyordu.
Ve o dimdik ayakta dururkenーー
Rem: “ーーーー”
Yalnızca mavi saçlı kızın o minicik gülümsemesi, bu anı kutsuyordu.
#Bu nasıl bir bölümdü ya! Reid’in Ölü Kitabını açtı, kendisini Hatıralar Holü denen bir beyazlığın içerisinde üçüncü Oburluk kardeşimizle buldu ki o da bir psikopat çıktı. Kendisi ve yine kendisi arasında bir seçim yapmakla boğuştu. Tam kararını verip bencillik edecekkense mavi saçlı kız görünüp kalbini sıcacık etti. Ve sonra da bedeninde taşıdığı karanlığa bürünmüş bir şey, yani Açgözlülük tohumu tomurcuklandı. Bunun nasıl sonuçları olacak, Rem’i nasıl gördü, buradan nasıl çıkacak, çıktığında hatıralarını geri kazanmış olacak mı… Kafamda onlarca soru var adeta. Öyleyse ben çevirmeye, siz okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..