Louis: “ーーOnii-san?”
“ーーーー”
Olduğu yerde yavaşça ayaklanan Subaru’ya bakan Louis, bu şekilde seslendi.
Ve boynundaki elin çekilişiyle ifadesinde baki kalan şaşkınlıkla birlikte saçlarının örttüğü altın rengi yataktan kalkarak sersemlemiş bir görünümle gözlerini kırpıştırdı.
Louis: “Ne, oldu? Baksana, az önceki şeye devam etsene…… devam etsene?”
“ーーーー”
Louis: “Devam etsene……”
Devam etmesi söylenen Subaru, diliyle dudaklarını ıslattı.
Yalnızca zihinden ibaret bir varlıkken bu hareketi de geçici bir iç huzuru edinişi de alışkanlığa yakın anlamsız şeylerden ibaretti.
Ancak bu tek eylemle birlikte, bir şeyin farkına varmıştı.
ーーAklı, kendisini bile şaşırtacak derecede başındaydı.
Daha az önce var olan o anlaşılmaz kaos ve çılgınlığın ikisi de dalgalar tarafından çekilip alınmış ve sakin bir denizin ortasında yüzercesine bir huzura kapılmıştı.
İşte bu yüzdenーー
Subaru: “Daha fazla konuşmana gerek yok. Senin yürek burkucu açıklamalarından bıktım usandım.”
Gözlerinin önünde bir genç kız şekline bürünmüş o kötülük bulutunun iradesini çarpıtıp yoldan çıkarttığını ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı başardığını fark etmişti.
Bu sırada Louis, Subaru’nun işaret ettiği şey karşısında “Yoyoyo” deyip kafasını sağa sola sallayarak,
Louis: “Yürek burkucu demen…… ne kadar da acımasızca. Halbuki, kendimizce, onii-san’ı uygu~n bir biçimde düşünmüş ve yalnızca ona bir tavsiye vermiştik……”
Subaru: “Ayrıca kendimle ilgili alaylı sözler duymama yol açacağını bildiğim kelimeler kullanmaya da bir son ver. Beni bu şekilde sarsmaya çalışsan bile, faydası olmayacak. ーーŞu anki ben, daha fazla bocalamayacak.”
“ーーーー”
Bu sözler karşısında Louis’in gözleri kısıldı. Subaru’nun benliğinde meydana gelen değişikliğin detaylarından bihaber olduğu kesindi. Henüz Subaru bile tam olarak neler olduğunu bilmiyordu.
Ancak hiçbir konuda bocalamayan『Açgözlülük』, Natsuki Subaru’da karar kılmıştı.
Subaru da kendini tanımlamıştı.
O anki Subaru hariç kimseye bağırmayan o genç kızın arzu ettiği forma bürünmüştü.
“ーーーー”
Subaru’nun bakışları, Louis’in üzerinde değil, karşısındaydı.
Daha az önce Subaru’yla yüzleşen ve ona merhametsizce sözleriyle saldıran kız, artık orada değildi. Subaru ayağa kalkıp önüne bakar bakmaz ortadan kaybolmuştu.
Ama belki de böylesi daha iyiydi.
O genç kızla gerçekleşecek buluşma ne burada ne de Subaru’yla gerçekleşecekti.
Yo, bu da tamı tamına doğru değildi. Yalnızca, onunla buluşacak kişi, ona dair hatıralarına ve hislerine kavuşmuş Natsuki Subaru olmalıydı.
Ve artık o『Natsuki Subaru』ile Natsuki Subaru arasında bir ayrım yapmaya gerek kalmamıştı.
Subaru: “Halbuki bana…… defalarca söylenmişti ama yine de fayda etmemiş, ha.”
ーーOna, hatıralarını yitirse bile hala aynı Subaru olduğu söylenmişti.
Oysa inatla aralarında kesin, belirgin bir ayrım bulunduğunu, bu ayrımı yapması gerektiğini, bunun Subaru’nun yükü, lanet zinciri olduğunu düşünmüştü.
Ee, ne olmuştu yani?
Artık ne yapması gerektiğini saptamış olan Subaru’nun bakış açısına göre tüm bunlar, bir yol gösterici, bir umut ışığıydı.
O ışığın da önündeki ipi tutana, makaraya sarana ve ipin ucunu tutmakta olan sevdiklerinin bulunduğu yere yaklaşıp ulaşana dek Subaru’nun yolunu aydınlatacağı kesindi.
İşte bu yüzdenーー
Subaru: “Çatal bıçağını kaldır, seni firari yemek hırsızı. Buradan sana ekmek çıkmaz.”
“ーーーー”
Louis’in, gözleri irileşti.
Louis Arneb’in, bir parmağını kendisine doğrultmuş olan Subaru’ya dikili gözleri irileşti. Ve Subaru’nun ifadesinin zerre kadar sempatiden bile yoksun olduğunu algılayarak kafasını öne eğdi.
Louis: “A~h……”
Kafasını öne eğdi ve boğazından boğuk bir iç çekiş sesi yükseldi.
Tarif edilmesi oldukça zor duygularla dolu bir iç çekişti.
Bedenini dikleştiren Louis omuzlarını sarstı, dizlerini kendine çekti ve altın rengi halısının üzerinde kıvrıldı.
Ve sonra da öne eğdiği başını ağır ağır kaldırarakーー
Louis: “ーーA~h, kahretsin, kahretsin, kahretsin. Tek bir adımcık, tek bir adımcık kalmıştı ama olmadı.”
Tiksinti dolu bakışlarını Subaru’ya çeviren Louis, küfredercesine bir sesle bu kelimeleri sarf etti.
“ーーーー”
Louis: “Bir adımcık kalmıştı ama olmadı, ha. Neden, nasıl oldu da, başarısız olduk, ha?ーーOnii-san’ı, kim kandırdı, ha?”
Karanlık bir sonuca varmışçasına, cehennemin derinliklerine tecrit edilmiş halde yerin üzerinde cennetin tadını çıkartarak yaşayanları kıskanan bir ölüymüşçesine bir ses tonu kullanmıştı.
Ve Louis, böylesine bir kinle dolup taşan sesiyle konuşmayı sürdürüyordu.
Louis: “Tek bir adım daha atılacak ve『Natsuki Subaru』ile Natsuki Subaru tamamıyla paramparça olacaktı ama olmadı……!”
Subaru: “……Bu halin de ne? Neden böyle bir şeyi arzuluyordun ki?”
Louis: “ーーBariz değil mi, aynı insanı iki defa yiyemiyoruz işte ~tsu!?”
Subaru: “ーー~hk.”
Subaru’nun sesindeki şüpheyi fark eden Louis, kan kusarmışçasına çatlayan bir sesle haykırdı.
Uzuvlarını yerde tutarak dikleşti ve o ana kadarkinden tamamen farklı bir ifadeye bürünerekーー insani nezaketini yitirmiş bir canavarın çehresiyle gözlerini Subaru’ya dikti.
Louis: “Her biri ayrı olmalıydı! Bir kez yenilen『Natsuki Subaru』ve yenilmeye bırakılmış Natsuki Subaru ayrı olmalıydı. Bunun için dikkatimizi şu veya bu plana odaklamıştık ama…… hepsi aptallıkmış! Gülünç şey, değil mi!”
Subaru: “……Ben gülmeyeceğim. Zerre kadar, komik değil.”
Louis: “Öyle mi? Gerçekten öyle mi! Ama onii-san da bizden nefret ediyor, öyle değil mi? Nefret edilen benliğimizin üzüldüğünü görmek eğlenceli değil mi? İyi hissettiriyor olmalı, haksız mıyım? Halbuki onii-san yapabilirdi…… yemekten bıkıp usanan bizi yalnızca sen doyurabilirdin…… yalnızca senin sayende biz, 『Doyum』olarak doyabilirdik ~tsu!”
Subaru, gözleri kanlanan Louis karşısında dudaklarıyla “Doyum” kelimesini fısıldadı.
Yanlış işitmediyse kendine verdiği unvan『Oburluk』olmalıydı. Öyleyse neden şimdi『Doyum』gibi bir şeye dönmüştü?
Bu konuda kafası karışan Subaru’nun karşısındaki Loius, beyaz göğe bakarak “Her şeyden önce!” diye bağırdı.
Louis: “『Gurme』Ley de! 『Tuhaf Yiyici』Roy da! Hiçbir şe~y bilmiyor! Bir avuç aptal gibi düşüncesizce birinden diğerine atlıyor, kontrolsüzce, darmadağın bir şekilde yiyorlar…… hem de bizim, seçme şansı olmaksızın buraya kapanmış olan bizim hatırımıza, öyle mi? Bizi güldürmeyin, işe yaramaz kardeşler ~tsu!”
Sarı saçlarını kucaklayıp kendisine yaklaştıran Louis, vücudunu yayarak tükürmeye başlamıştı.
Dimdik duran Subaru, onun bu sözlerle ne kastettiğini bilmiyordu. Bahsi geçen bu Ley ve Roy, birer isim olabilir miydi acaba?
Bununla birlikte『Oburluğun』varlığı ve hatıralardan kesin olarak çıkartabileceği bazı şeyler mevcuttuーー
Subaru: “Sen, yoldaşlarınla bir araya gelerek insanların hatıraları ve isimleri gibi şeyleri yiyorsun…… bu şekilde not etmem uygun olur mu? Her halükarda, gidip bu tarz şeyleri çalıyorsun. Bu tarz şeyleri yiyorsun. Öyle değil mi?”
Hatıraların yenilişinin ve kendi benliğini unutmanın bir örneği Subaru olabilirdi.
İsmin yenilişinin ve etrafındakiler tarafından unutulup acı çekmenin bir örneği Julius olabilirdi.
Ve muhtemelen, her ikisinin de yenilişinin, dünya tarafından unutularak asla uyanılmayan bir uykuya dalmanın örneği de Rem’di.
Hepsi de『Oburluğun』, yani Louis’in ve az önce bahsi geçen yoldaşlarının eseriydiーー
Subaru: “Ne halt yemeye böyle bir şey yapıyorsunuz? Sizlerin, amacı ne?”
Louis: “ーーMutlu olmak için.”
“ーーーー”
Saniyesinde gelen bu yanıtı işiten Subaru’nun nefesi kesildi.
Onun bu tepkisini hiç umursamayan Louis ise zihinsel bir dengesizlik belirtisiyle dişlerini takırdatarak,
Louis: “Mutlu olmak için. Başka ne amacımız olabilir ki? Yaşamanın amacı mutlu olmak değil midir? Yoksa sen, bizim tiksinilen benliğimizin bu amaçtan cayıp saptığını mı düşünmüştün? Yanlış. Bu yanlış. Her halükarda yanlış. Yanlış olduğuna göre. Kesinlikle yanlış. Çok yanlış olduğuna göre. Görünen o ki yanlış. Sana söylediğimiz gibi yanlış! A~h, ruhumuz acıyor…… ~tsu!”
Subaru: “Mutlu olma arzusuyla başkalarının hatıralarını çalmanın nasıl bir bağlantısı olabilir……”
Louis: “ーーSö~ylesene onii-san, hayatın adil olmadığını düşündün mü hiç?”
Subaru: “Düşündüm.”
Louis: “Aha ~tsu.”
Dişlerini beyaz elinin tersine yerleştiren Louis, Subaru’yu bu şekilde sorguladı. Subaru, hızlı bir karar vermek adına başını onaylarcasına sallarken de iğrenç bir şekilde gülerek “Elbette” dedi.
Ve bir yandan alay ederken bir yandan da diş izleriyle dolu elini ince beline dek ilerletti.
Louis: “Biz de düşündük. Hayat gerçekten de adaletsizliğin ta kendisi. Doğumunu seçemiyorsun, ebeveynlerini seçemiyorsun, çevreni seçemiyorsun, geleceğini seçemiyorsun, tek bir şeyi dahi seçemiyorsun. Daima bu tarz bir sistem olması tasarlanmış. Tıpkı bir taşıma bandında olmak gibi.”
“ーーーー”
Louis: “ーーPeki, ya durum böyle olmasaydı?”
Louis, sessizliğini koruyan Subaru’nun önünde boynunu eğdi.
Louis: “Ya doğum seçilebilseydi? Ebeveynler seçilebilseydi? Çevre seçilebilseydi? Gelecek seçilebilseydi? Tüm seçenekler hayal gücüne bağlı olsaydı? ……Herkes, daha iyi bir hayat seçerdi, öyle değil mi? Yanlış mı konuşuyorum?”
Subaru: “Söylediklerin…… doğru olabilir. Ama-”
Bu sözler ve Louis ile ötekilerin suçları arasında nasıl bir ilişki olabilir diye merak ediyordu.
Ancak Louis, Subaru’nun bu şüpheleri karşısında dişlerini sıkarak,
Louis: “ーーİşte bu.”
Subaru: “……Ah?”
Louis: “Doğum seçilebilseydi, ebeveynler seçilebilseydi, çevre seçilebilseydi, gelecek seçilebilseydi, tüm seçenekler hayal gücüne bağlı olsaydı herkes daha iyi bir hayatı seçerdi. ーーBu yüzden biz de zaman ayırıyor, olabildiğince çaba harcıyor ve bizim için en iyi hayatı arıyoruz.”
“ーーーー”
Louis: “Kesinlikle, bir yerlerde olmalı ~tsu! Olduğumuz gibi başımız havada yaşayabileceğimiz bir hayat! Bu hayatı yaşamış olmaktan memnunuz diye düşüneceğimiz kadar güllerle dolu bir gelecek! İşte kaderimizde olan o hayatla tesadüfen karşılaşıncaya dek yiyecek, çıtırdatacak, çiğneyecek, yalayacak, emecek, mideye indirecek, oburca içeceğiz ~tsu! Oburluk ~tsu!”
Gözleri ışıl ışıl parlayan Louis Arneb, kükrercesine bir sesle bu güzel hırsını haykırıyordu.
Bunun bir mutluluk arayışı olduğuna, kendisi için daha üstün bir hayatı elde etmenin tek yolunun bu olduğuna kalbinin en derinlerinden, içtenlikle inanıyordu.
Louis, kendi hayatı uğruna hiçbir beklenti, hiçbir umut keşfetmemişti.
Çünkü onun zihninde Louis Arneb isimli genç kızın hayatı, yaradılışına layık değildi, ondan daha aşağı seviyedeydi. Başlangıç noktası yanlıştı. ーーİşte bu yüzden, bunu inkar etmek istiyordu.
Doğum, ebeveynler, çevre, gelecek, yetenekler, hepsinden bolca barındıran benliğini bulup kazanmak istiyordu.
Bunu, hayattan maksimum keyif almanın olmazsa olmaz koşulu olarak tanımlıyordu.
İşte bu yüzdenーー
Subaru: “Bu yüzden başkalarının hatıralarını çalıyor ve yiyorsun, öyle mi……?”
Louis: “Arzulanan hayatı bulduğumuzda『Hatıraları』ve『İsmi』iliştirerek başımız dik şekilde o hayatı yaşayacağız. Maalesef şu ana kadar herkes seçim dışı kaldı…… doğru yolda olan hayatlar da oldu ama, anlarsın ya, birkaç yetersiz deneyimle tatmin olmayacağız.”
Sesi titreyerek, heyecanla konuşan Louis, parmağını yamalı kıyafetlerinin altındaki minyon bedeninin üzerinde hafifçe gezdiriyor, yaşına uygun olmayan çekici hareketlerde bulunuyorduーー yo, durum böyle değildi.
Eğer onun, 『Oburluğun』söyledikleri doğruysa, şu ana dek sayısız insanın hayatını yemiş ve bu yolla sıradan bir insanın fiziksel olarak deneyimleyebileceğinin ötesinde bir tecrübe kaynağına sahip olmuş demekti.
Erkek, kadın, genç, yaşlı demeden, olası ırk veya türlerin çitlerinden bile atlayarak, mümkün olan her varlığın tecrübelerini doyasıya sahiplenerek, sonlarını getirene dek tatlarına bakarak yaşamlarının doygunluğunu icra eden bir insandı.
Louis’in kendisini tanımlama şekli buydu.
O artık, usanmıştı. Başkalarının hayatlarını yemekten usanmıştı.
Her türden insanın hayatlarının “lezzetli kısımlarını” aşırıp yemeyi sürdüren onun gözünde yaşanan her şey bayat birer makaleden, tekrarlanıp duran sıradan vukuatlardan ibaretti.
Ama Subaru, Louis’in zihinsel durumunu anladığı sırada anlayamadığı bir şeyin varlığını da keşfetmişti.
O şey deーー
Subaru: “Öyleyse neden, bu denli dengesiz beslenen sen, beni çiğneme çabasıyla böylesine baş belası bir yönteme başvurdun ki? Sebep, bir yemek savaşçısı olarak geride yenilmemiş hiçbir şey bırakmama tarzında bir inatçılık falan mı?”
Louis: “Öyle aptalca bir sebebi yok. ーーSebep, onii-san’ın bizim kaderimiz olması.”
#İdeal hayatı bulana dek herkesin hatıralarını ve isimlerini çalmak, sonra da o hayatı yaşamak… Gerçekten ilginç bir kafa yapısı. Bu arada bu üç oburluk da aynı kafada mı, aynı amaçla mı hareket ediyor diye merak ettim. Sonuçta yeteneklerinde ve beslenme şekillerinde bazı farklılıklar var. Bu üçlüyü biraz araştırmak istiyorum ama alacağım sonsuz spoilerdan da çekiniyorum :D Her neyse. Bakalım onii-san neden oburluğun kaderiymiş, bu soruya bir açıklık gelecek miymiş… Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..