Subaru: [Seni yeraltında ilk görüşümde zirvede birlikte çarpışacağımız hayatta aklıma gelmezdi!]
Aç At Kral: [...ϡ ϡ]
Aç At Kral, Subaru'nun blöfüne karşılık kulakları sağır eden bir çığlık attı. Subaru’nunsa suratı gerginleşti; derken bir Aç At Kral daha yanlarına yanaştı. O Aç At Kralın sırtına tutunansa Meili’nin ufak bedeniydi.
Meili: [Gözüme kozunuzu oynamak üzereymişsiniz gibi göründü, haksı~z mıyım? Bi~razcık daha dikkatli olmaya çalışın. Onii-san ve Beatrice’in kozu benim için de bir can simidi sonu~çta!]
Subaru: [İyi kurtarıştı! İyi destekti! İyi iş çıkardın Meili! Bu hızla savaş alanını değiştirebilir miyiz?]
Meili: [Yani, konum değiştirmek istediğini mi söylü~yorsun? Elbette yapabilirim ama~…]
Subaru: [Öyleyse yap lütfen! Öncelikle burada kaçış rotamız çok az!]
Etrafını tarayan Subaru, üzerinde duracak pek bir yer kalmayınca balkondan çekilmekte karar kılmıştı. Tonlarca Cadı Yaratığı cesedi etrafa saçılmıştı ve bu gidişat tuhaf kazalar yaşatmaya meyilliydi.
Meili, bu kararın etkinliği üzerine bir müddet düşündükten sonra başıyla onay verdi. Kendi Aç At Kralının sırtına vurdu ve ikiliye emirlerini verdi. Onun sözlerini işiten iki Aç At Kral da hızlanarak balkondan aşağı, Gözcü Kulesi duvarlarının üzerine atladı. Sonra da hiç vakit kaybetmeden, baş döndürücü bir hızla koşmaya başladılar.
Subaru: [NEEEEEEEEEEEE――!?]
Beatrice: [VABABABABABABA, DOĞRUSU!?]
Subaru ve Beatrice ikilisi bu beklenmedik zorlu yolculuk karşısında birbirlerini kucaklayarak bağrışıyordu. Gerçi Subaru aynı zamanda Aç At Kralları bu şekilde ehlileştirebildiği ve birliklerinin bir parçası haline getirdiği için Meili’ye şapka çıkarmadan da edemiyordu.
Subaru: […]
Başlarında fevkalade güçte Aç At Krallarıyla, gökyüzünde uçan Hanemoguralar, devasa kum solucanları, courtesan ayıları ve yerdeki daha nice müttefik Cadı Yaratığıyla oldukça geniş bir strateji yelpazesine sahiplerdi.
Planının birbiri ardına oyalama taktikleri kullanıp zaman kazanmak olması nedeniyle Subaru için ideal partnerler oldukları söylenebilirdi.
Subaru: [Saldırı şeklini seçme konusunda cidden şımartılıyoruz! Sen ve ben düşündüğümden çok daha uyumlu olabiliriz Meili!]
Meili: [Ö~yle söyleme, onii-san. Petra ve Beatrice-chan’ın bana pis pis bakma~sını hiç istemem!]
Subaru, gözcü kulesinden dikine, dörtnala bir iniş yaptıkları sırada Meili’yle karşılıklı bağrışıyordu. Ve Meili, Aç At Kralın sırtına tutunmuş şekilde ettikleri bu sıradan sohbet karşısında kaşlarını çatmış durumdaydı. Onun bu tepkisi Subaru’nun masumane erkeklik duygusunu birazcık incitse de şu anda böyle önemsiz yaraları görmezden gelme zamanıydı.
Subaru: [Biz kum denizine indiğimizde ikinci raunt başlıyor. Benim peşime düşecek! O yüzden şimdilik kulenin içerisindekilere müdahale etmeyecek olmalı…]
Meili: [A~ma yine de onu yenmemizin bir yolu olmadan kalakalmadık mı? Koşturarak ne kadar vakit geçirirsek geçirelim galibiyet elde edemeyeceğiz, ha~ksız mıyım?]
Augria Kum Tepelerinde oldukları için sınırsız bir Cadı Yaratığı tedariki vardı. Yani Cadı Yaratığı cephaneleri sağlamdı, tükeneceği yoktu. Fakat bunun onlara sağladığı şey, akrebi yenmenin kesin bir yolundan ziyade savaşmaya devam etme kabiliyetiydi.
Subaru: […]
Subaru göz ucuyla Meili’ye baktı. Alnından terler damlıyor ve onları siliyor, nefes alırken hafiften zorlanıyordu.
Bu kısmen iki ateş arasında fena halde sıkışıp kalmalarının doğurduğu gerginlikten kaynaklıydı. Ama Subaru, bunun kısmen de Cadı Yaratıklarını kontrol etmesinin bedeli olduğunu düşünmeden edemiyordu. İlahi Koruma sahibi olmaması gereği gerçek anlamda algılayamadığı bir şey olsa da İlahi Korumaların fazla kullanıldıkları takdirde zararlı hale gelme ihtimalleri vardı.
Subaru: [Otto, İlahi Korumasını kontrol edemediği zamanlarda dünyanın cehennem gibi olduğunu söyleyerek bu konuda şaka yapardı…]
Belki de Otto'nun sarhoşken ağzından dökülen o sözler yabana atılmamalıydı.
Eğer İlahi Korumalar Otto'nun dediği gibi külfetli hale gelebiliyorsa Meili’nin mücadele edebileceği sürenin de bir sınırı olmalıydı. Ve Meili savaşta yitirildiği takdirde yenilgileri anında kesinlik kazanırdı.
Başka bir deyişle…
Subaru: [Aynen öyle, bu savaşın sonucu Meili’yi bir prenses olarak ne kadar şımarttığıma bağlı olarak belirlenecek――!]
Beatrice: [Ne kadar da bağışlanamaz bir plan, sanırım!]
Beatrice’in Subaru’nun beyanına cevaben kaşlarını kaldırmasının hemen sonrasında tüm bedenlerini bir şok sardı. Bu da Aç At Kralların kuleden aşağı çılgınca bir hızla yaptıkları koşunun sonuna ulaşıldığına işaret etti.
Yani kulenin dikey duvarını aşmış ve kum denizine varmışlardı.
Subaru: [Her şey göz önünde bulundurulunca bir şey değişmiş değil… Ama bu şekilde inince bayağı farklı hissettiriyor.]
Beatrice: [Nasıl hissettiriyor, doğrusu?]
Subaru: [Kesinlikle berbat, çöllerin kumlarla dolu olmasından nefret ediyorum. Bana oldum olası oyunlarda sıklıkla karşılaşılan çöl aşamalarını da sevmediğimi hatırlatıyor.]
Bazen, oyunun sistemine bağlı olarak, karakterin canı kavurucu sıcaklıktaki çöllerde yürümekten başka hiçbir şey yapmamasına rağmen azalmaya başlardı. Bu kum denizinin o oyunlardaki kavurucu kumlarla hiç alakası yoktu ama yine de Subaru’nun onunla ilgili anıları hiç iyi değildi.
Etraflarının sonsuz bir Cadı Yaratığı sürüsüyle sarılı olması da her şeyi iyice kötüleştiriyordu.
Subaru: [Bize saldırmayacaklarını biliyorum ama…]
Burnunu kırıştırmak istemesine neden olan mide bulandırıcı, tatlı bir aroma, çok daha kötü ve hayvani bir koku eşliğinde havaya yayılıyordu; Subaru, kum denizi civarının dünyanın en berbat havalarına sahip olduğunu söyleyebilirdi. Etrafları kimi tanıdık kimi yabancı bir ton Cadı Yaratığıyla doluydu; belki de bu, Cadı Yaratığı Araştırmacılarının veya o tarz kişilerin ağzını sulandıracak bir şeydi?
Ama maalesef ki Subaru ve grubu üzerindeki tek etkisi rahatsızlıktı.
Meili: [E~ee, soruma cevabın ne?]
Meili, Aç At Kralının üzerinde ürperen Subaru ve Beatrice’e yaklaştı. Sorusuna cevap almak istiyordu. Subaru’ysa göz ucuyla kuleye baktıktan sonra yanıt vererek,
Subaru: [Söylediğin gibi, devasa akrep… Shaula konusunda hiçbir şey yapamayız. Emilia-tan’ın her şeyin anahtarı olma sebebi de bu.]
Meili: [Az önceki gümüş saçlı onee-san’dan mı bahsediyorsun?]
Subaru: [Evet. Emilia-tan ve beşinci kural, her şeyin anahtarı.]
Subaru, kafası karışan Meili’nin önüne avcunu uzatmadan önce başıyla onay verdi. Sonra da kendilerine Pleiades Gözcü Kulesine meydan okuyanlar olarak dayatılan kuralları belirten beş parmağını ayırdı.
Subaru: [“Sınavları” tamamlamadan gidemeyiz. “Sınav” kurallarını ihlal edemeyiz. “Kütüphanelere” saygısızlık edemeyiz. Kuleye zarar veremeyiz. Ve son olarak…]
Meili: [Hm?]
Meili, ilk dört kuralı duymuş olmalıydı.
Ama beşincinin varlığından haberdar değildi. Shaula o kuralı gizlemeye çalıştığı için yalnızca “Ölümden Dönmüş” olan Subaru’nun bildiği bir şeydi. Elbette ki bir de Shaula’nın kendisinin.
Shaula’nın ağzına kilit vurduğu ve söylemeyi reddettiği o beşinci kuralsa…
Subaru: [… “Sınavları” yok etmek yasak değil. Yani bu kulenin kurallarını ortadan kaldırabiliriz.]
Meydan okuyan taraflar olarak “Sınavlar”, eylemlerini kısıtlıyordu. Gerçi aynı zamanda denetçilerden biri olarak Shaula’yı da kısıtlıyordu.
Shaula, kulenin kurallarına bağlıydı. Dolayısıyla onları öldürmek istemese bile kendisini bağlayan kaderden kaçamıyor ve devasa akrep dönüşümü aracılığıyla bunu gerçekleştiriyordu.
O prangalar onu dört yüz yıldan fazla bir süredir bağlıyorsa, o zaman…
Beatrice: […tch. Geliyor, sanırım!]
Beatrice’in uyarısının hemen ardından gözlerinin önünde koca bir duman öbeği yükseldi.
Ve kuleden aşağı doğru koşturmak yerine hiç tereddütsüz balkondan atlayan devasa siluete bir şok dalgası eşlik etti.
Subaru, iri kıskaçların yoğun dumanların arasından yükselen kuvvetli, kulak tırmalayıcı seslerini işitebiliyordu. Ardından devasa akrep de ağır ağır belirdi ve bileşik gözleri, etrafındaki sayısız düşman yerine doğruca Subaru’ya çevrildi.
Subaru: [Beako, Meili! Biraz zaman kazanmalıyız! Emilia-tan’ın galibiyeti bizim için olmazsa olmaz!]
Beatrice: [Seni gayet iyi anladım, doğrusu!]
Meili: [Peki o galibiyeti elde etmesi tam olarak ne kadar süre~cek?]
Subaru: [Ne kadar hızlı olabilirse.]
Emilia her daim dürüst ve fazlasıyla çalışkan biriydi.
Bu nedenle yüzleştikleri problemler karşısında tembellik etmesi veya taviz vermesi mümkün değildi. Daima elinden gelenin en iyisini yaparak ve gücünün her zerresini kullanarak sonuca ulaşırdı.
Subaru buna inanıyor, bunu seviyor, buna kıymet veriyordu. İşte bu yüzden, burada yerini koruyabilecekti.
Subaru: [Hadi öyleyse, yapalım bu işi. Kaderi bozacağız… Yo, bu kulenin sistemini bozacağız!]
△▼△▼△▼△
???: [Anlıyorum, demek bu yüzden…]
???: [Hı hı, o yüzden! Subaru bana kulenin en tepesine ulaştığım takdirde kesinlikle durumu tersine çevirmenin bir yolunu bulacağımı söyledi!]
Emilia olabildiğince hızlı şekilde koşmaya odaklanmış haliyle enerjik bir yanıt verdi. Koşarken Echidna’yı kollarında tutuyor, o da bedenini olabildiğince ufaltmaya gayret ediyordu.
Emilia en başta Echidna’yı elinden tutarak koşuyordu; ancak onun tarafından yavaşlatılınca yarı yolda onu kucağına almış ve o andan bu yana da durum değişmemişti.
Açıkçası bu şekilde çok daha hızlı ilerliyorlardı ve bedenini çok daha az zorluyordu, dolayısıyla epey yardımı dokunmuştu. Yine de…
Echidna: [Gücünü saklaması gereken taraf sen değil miydin? Seni orada neyin beklediğine dair hiçbir fikrin yok, haksız mıyım?]
Emilia: [Ha? Oh, endişelenmene gerek yok! Anastasia-san’ın bedeni geeeeerçekten hafif ve içinde sen varken ağırlaşmış da değil. Sırtım hiç terlemedi!]
Echidna: [Benim varlığımın Ana’nın ağırlığına bir etkisi yok gerçekten… Hem de hiç.]
Bu hafiften ters yanıtla karşılaşan Echidna, kendi içerisindeki mücadelelerle boğuşurken Emilia’ya, daha doğrusu bu yabancı yarı elfin güzelliğine bakıyordu.
Bu yabancı yarı elf, “İsmi” “Oburluk” Otoritesi tarafından çalınmış bir yoldaşlarıydı. Onun koşulları da aşağı yukarı Julius’unki gibiydi ama davranış şekli ona kıyasla bambaşkaydı. Sebep yaradılıştan gelen kişilik farkı mıydı? Ya da belki de onları destekleyen kişilerin farklılığıydı?
Echidna: [Unutulmuş olmak seni dehşete düşürmüyor mu?]
Emilia: [Geeeeeeerçekten korkunç ve yalnız hissettiriyor. Ama oturup korku içerisinde kıvrılmaya ayıracak vaktim yok, sence de öyle değil mi?]
Emilia, Echidna’nın fısıldayarak sorduğu soruya acımasızca dürüst bir yanıt verdi. Değişiminin arkasındaki güç, zihinsel dayanıklılığının bir kanıtı gibi görünüyordu ya da belki de başka bir faktöre bağlıydı.
Emilia daha önce, “Endişeli değilim, çünkü Subaru beni hatırlıyor.” demişti.
Son derece basit kelimelerdi, rüyalarda göreceğiniz cinstendi. Ama aynı zamanda gerçek gibi de duruyorlardı.
Echidna: […]
Natsuki Subaru'yu “Oburluk” Otoritesinin etkilerine karşı dayanıklı kılan şeyin ne olduğu belli değildi. Gerçi kesin konuşmak gerekirse Subaru da tam anlamıyla dayanıklı sayılmazdı. Hatta “Hatıralarını” yitirmesinin nedeninin “Oburluk” ile beklenmedik bir karşılaşma olduğunu söylememiş miydi?
Yani Echidna, meydana gelen her şeyin ardındaki ana sebebin Subaru’nun özel oluşu olduğunu kesin olarak dile getiremezdi. Bu da demek oluyordu ki belirgin bir olasılık söz konusuydu.
Mesela onlar da “İsimleri” ve “Hatıraları” bir şekilde koruyamazlar mıydı?
Eğer bunu yapabilmiş olsaydılar Anastasia ve Julius…
Echidna: […]
Durup da herkes tarafından unutulmuş olan Julius'un nasıl hissettiğini düşünen hiç kimse onu bocaladığı için suçlayabilir miydi? Gerçi Emilia’nın aynı duruma düşürüldükten sonra sergilediği güce bakınca ikisi arasında nasıl bir fark olduğunu merak etmeden geçemiyordu.
Fark, onların tarafında olan kişilerden kaynaklanıyor olmalıydı. Farklılık, yanlarında duran, onları destekleyen kişiler olmalıydı.
Aynı şekilde Julius da biraz destek aldığı takdirde yıkılmaz mıydı? Ve onun için de Natsuki Subaru’nun Emilia için yaptığını yapan birinin olması gerekmez miydi?
Echidna: [Peki ya ben ne…]
“Ben ne yapmalıyım?” Echidna, içinde bu soruya bir yanıt bulamıyordu.
Durum öyle fenaydı ki boş bir Yapay Ruh olarak yaşadığı şu hayatta ilk defa kendisini bu kadar kaybolmuş hissediyordu.
Emilia: [Echidna?]
Echidna: […Yok bir şey. Esas önemli olan, gerçekten öyle mi? Reid Astrea’nın şiddetini aşmanın bir yolunu bulduğun… ve İkinci Katın “Sınavını” geçtiğin doğru mu?]
Emilia: [Evet, doğru. Unuttuğun için açıklamak geeeerçekten zor.]
Diyen Emilia, tatlı tatlı yanaklarını şişirdi. Ama işin aslı bizzat “şiddetin” resmedilmiş hali olan o adamı “sınavda” yenme şeklinden ötürü utanıyordu.
Echidna ise onun böyle bir durumda yalan söyleyeceğini bir an olsun aklına getirmemişti. Onu kısacık bir süredir tanıyor olmasına rağmen doğasının yalancılığa uygun olmadığını anlayabilmişti. Dolayısıyla söylediği her şey doğru olmalıydı. Zaten kısa süreliğine olsa da balkonda devasa akrebin karşısına geçişi de hesaba katılınca epey becerikli bir savaşçı olduğu şüphesizdi.
Yani geriye kalan tek şey…
Echidna: [Yani kulenin en tepesine çıkarsan bu durumu düzeltmenin bir yolunu bulabileceksin. Peki bunun dayanağı nedir?]
#Echidna’nın Julius’la önceki bölümlerde de bir yakınlaşması olmuştu. Şimdi de bu haliyle onu bu kadar düşünmesi, her konuyu bu kadar sorgulaması ilginç. Emilia’nın da kızı kucaklayıp yaldır yaldır koşması bir harika, gözümde canlandırdıkça gülesim geliyor. Her neyse, bakalım gerçekten de Emilia’nın dayanağı neymiş, beşinci kuralla işleri nasıl yoluna koyacaklarmış, hadi okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..