Ram: “Kendi sorumluluğunu kendin üstlen, lütfen.”
Diyerek kolunu sallayan Ram, tüm vücudu fena halde soyulmuş olan kafiri bir kenara attı.
Gözcü Kulesinin zeminine yığılan Batenkaitos ise ürperip titredi. Ve formu ağır ağır ama istikrarlı şekilde değişmeye başladı.
Çok sayıda『Hatıraya』dayanarak şekil değiştirirkenーー
Ram: “Ah, görüşmeyeli epey olmuştu. Ram da bu suratla, karşılaşmak istiyordu. Bunu üçüncü kez yapacak olsa da.”
Ley: “ーーAh, kah, ah.”
Alnındaki kanı silen ve dudakları gevşeyen Ram’ın gözleri Batenkaitos’un üzerindeydi.
Bu, mümkün olan en gerçek anlamda Batenkaitos’tu. Şimdiye kadar olduğu gibi başkalarının tekniklerini ve yüzlerini ödünç alan o kurnaz ve cin fikirli varoluş değil, kendi yüzü ve formuna dönmüş olan Batenkaitos’tu.
İnsan kime dönüşürse dönüşsün, kime bel bağlarsa bağlasın, kimde çare ararsa arasın, kendinden kaçamazdı.
Tıpkı boynuzunu kaybetse bile Ram’ın bir Oni olduğu gerçeğinin değişmeyişi gibi.
Tıpkı『Hatıraları』yağmalansa bile Ram’ın Rem’in ablası olduğu gerçeğinin değişmeyişi gibi.
Ram: “En azından son anında kendi gücünü kullanarak karşı koymayı mı deneyeceksin?”
Ley: “ーーーー”
Ram: “Bu arada, spiral merdivenlerdeyken ilgi çekici bir şeyler söylemiştin. ーーSanırım bir kız veya erkek kardeşin var, öyle değil mi? Onun hatırına biraz irade gücü sergilemeye ne dersin?”
Yığılıp kalmış olan Batenkaitos’un acı dolu nefes alıp verişi ansızın duraksadı.
Hayatını kaybetmiş değildi. Yalnızca Ram’ın beyanına tepki vermişti.
Kız veya erkek kardeş, bu kelimelerin yankısını işittiği anda nefesi bir nebze yatışmıştı. Ve bedenine durduğu yerde ağır ağır güç katarakーー
Ley: “Bi…zim…… biz…im…… kız kardeşimize, sakın……”
Ram: “Sakın dokunma, mı diyeceksin? Üzgünüm ama böyle bir istekte bulunabilecek bir pozisyonda olduğunu mu sanıyorsun sahiden? Sen bir kez olsun başkalarının yalvarışlarına kulak verdin mi ki?”
Ley: “Ama, yine de……”
Ram: “ーーーー”
Batenkaitos, kana bulanmış, buruşmuş yüzünü büzerek hüzünlü bir sesle yalvarmıştı.
Onun bu dokunaklı ama bir o kadar da sahici sözlerinin yankılanışıylaysa Ram’ın gözleri hafifçe kısıldı. Ve sonra da bir iç çekiş eşliğinde gözlerini kapattı.
Ram: “Düşüneceğimーー”
Ley: “ーーNee-sama, fazla kibar.”
İşte tam da Ram’ın bakışlarının çevrildiği o saniyede, ardında yalnızca bu sözleri bırakan Batenkaitos’un formu silindi.
O kafir, 『Sıçrayıcı』Dorkell’in uzay sıçrayışıylaーー ardında tek bir iz dahi bırakmadan Ram’ın görüş alanından kaybolmuştu.
ーーEvet, kaçmıştı.
△▼△▼△▼△
Ley: “Haha ~tsu! Ahahaha ~tsu! Ahakhahahaha~!”
『Sıçrayıcı』Dorkell’in tuhaf yeteneğini özgürce kullanan Batenkaitos, Ram’dan uzaklaşmıştı.
Bir daha Ram’ı yemek gibi bir pervasızlığa kalkışmayacaktı. Nasıl görüneceğine aldırış etmeksizin kaçmayı seçmişti.
Kazanamayız. Kazanamayız. Onun karşısında kazanamayız.
Tam da düşündüğü gibi, bir canavar çıkmıştı. Zaman kazanıp daha da güçlü bir şekilde geri dönmesi nasıl da alışıldık bir şeydi.
O, ne gurmenin ne de tuhaf yiyicinin tabağına konulabilecek cinsten bir varlıktı.
Ley: “Louis ve Roy, gerçekten üzgünüm, ama anlarsını~z ya! Gurmelikte malzeme hazırlığı hayatidir.”
Tüm vücudundaki yaralara bastırmakta olan Batenkaitos, aynı ava göz dikmiş olan kız ve erkek kardeşlerini düşünerek melankolik bir kahkaha attı.
Louis savaş cephesinden hızla çekilmişti ve Roy da şu sıralarda farklı bir bölgede saldırıya geçecek olmalıydı. O Oni yalnızca bu ikiliyi hedefleseydi kendisi de rahatça geri çekilebilirdi.
『Tuhaf Yiyici』Roy ne zaman geri çekileceğini bilmediği için en nihayetinde ölebilirdi ama yapacak bir şey yoktu.
Açıkçası Roy’un『Tuhaf Yiyiciliğinden』bıkmıştı. O herif avlanma sahalarını gönlünce harap ettiği için kendisine gelmesi gereken gurme lezzetlerin çalındığı vakalar da yaşanıyor olmalıydı.
ーーYo, kendisinin o ana dek ziyafet çektiği şeyler gerçekten de『Gurme Lezzetlerdi』.
Ley: “Hepsi ama hepsi işe yaramaz çıktı…… a~h, kahretsin! Kahretsin, kahretsin, kahretsin! Böyle bir şeyin, böyle bir şeyin var olduğu kimin aklına gelirdi ki, anlarsınız ya~! Bunu biliyor olsaydık her şey iyi olabilirdi, anlarsınız ya~!!”
Bu, ablasına tapan bir kız kardeşin hislerinden doğan bir duygu değildi.
Bu, paha biçilemez, akıl sır ermez, muazzam bir şeye duyulan arzuyduーー en gerçek anlamda Batenkaitos’un içinde doğan, kalbinin en derinlerinden gelen güçlü bir arzu duygusuydu.
Onu, tamamen yemek istiyordu. Onun, tüm bedeni ve ruhuyla tamamen tadına varmak istiyordu.
『Gurmelik』uğruna mücadele eden biri olarak olası tüm duyguları ve üstün, aşkın yetenekleri yemeye niyetliydi. Bununla birlikte artık bu dünyadaki『Hakikiliğin』varlığının farkına varışıyla her şey silinip gitmişti.
Ley Batenkaitos isimli varlığın『Oburluk』Günahı Başpiskoposu olarak değer taşıdığına inandığı ne var ne yoksa harap edilmiş, çöpe dönmüştü.
Göze büyük bir ışıltı taşıyor gibi görünen o gösterişli sofralar, tepelerine çamurdan toplar yığılmış kum çukurlarına indirgenmişti.
Ley: “Onu, istiyoruz.”
İstiyoruz, istiyoruz, istiyoruz, istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruz istiyoruzーー
Onu yemek hatırınaysa, her ama her şeyi bir kenara atmaktan yana hiç sorun olmazdı.
Onu yemek hatırınaysa, o ana dek biriktirdiği her şeyi kaybetmekten yana hiçbir pişmanlık duymazdı.
Onun dışında hiçbir şeyin tadına varmak istemiyordu. Kendisini ondan başka hiçbir şeyle doyurmak istemiyordu.
Ley: “Obuğh, ghuee.”
Hızla koşarken ağzının köşesinden kusmuklar sızıyordu.
Sebep acı veya ıstırap değildi. Yalnızca dayanılmazdı. En iyisi olduğuna inandığı nesneler öyle çıkmamıştı ve esas iyi olanın farkına varması nedeniyle benliğini teşkil eden her şeyi iğrenç buluyordu.
Neden, onun dışında herhangi bir şeyi muhteşem görmüştü? Onun dışında her şeyle övünmüştü. Onun dışında her şeyi tıka basa yemişti.
Sahiden harikulade olan dışında bir şeyleri sevdiyse, onun neresi『Gurmeydi』kiーー
Ley: “A~h, bu doğru, bu doğru, doğru değil mi, elbette doğru, kesinlikle doğru, sahiden doğru, doğru oldğu için, doğru olmasını arzuladığımız için! Oburca içmek ~tsu! Oburluk ~tsu!”
İştahta artış, doyuma doğru ilerleyen bir açlık ve kalpten dilenen, istenen bir arzunun haykırılışı.
Bir olma arzusu, birbirine karışma arzusu. Eğer iştah dışsal varlıkları içeri almaksa『Oburluğun』benliğini harekete geçiren şey, sevginin en yüksek mertebesiydi.
Ley: “Seni seviyoruz, seni seviyoruz…… evet! Seni seviyoruz ~tsu! Nee-sama…… yo, Ram! Seni seviyoruzーー”
İçinde filizlenen bu azami duyguyu yüksek sesle dışa vurmaya çalışırken ise sözleri ansızın yarıda kesildi.
Bunun nedeni, çektiği acı ve yeni bir ıstırabın belirişiydi.
Ley: “ーーAh?”
Yanağını kontrol eden Batenkaitos, avcunun bolca kana bulandığını teyit etti.
Kaçmak için kulenin dışına doğru giden Batenkaitos'un yanağını kopartan taze bir kesikーー işte o kesiğin sebebi, boş havaydı.
Ley: “ーーーー”
Batenkaitos, parmağını o noktaya doğru uzatarak parmağının da kesilişini izledi.
O boş havanın içerisinde, bir rüzgar bıçağı vardı.
Ley: “Hah.”
Bu, Batenkaitos’un spiral merdivenlerde Ram’a sergilediği tekniğin ta kendisiydi.
Havaya görünmez bıçaklar yerleştirme sanatı efsanevi bir shinobi tekniğiydi fakat çoktan fırlatılıp atıldıkları için kimin『Hatıralarında』yer aldıklarının bir önemi yoktu.
Buradaki mevzu, Batenkaitos’un yerleştirdiğini anımsamadığı bir bıçağın varlığıydı.
Ley: “Olamaz……”
Parmağını hafifçe kesen bıçaktan kaçınan Batenkaitos, ayaklarını içeriye doğru ilerletmeye çalıştıーー fakat ayak parmaklarının uçları havaya uçunca “Ahii ~hk” şeklinde bir çığlıkla geriye doğru eğildi.
Ve başının eğilen kısmı da hafifçe yontulurken suratı kaskatı kesilerek hareketsiz kaldı.
ーーEtrafı, görünmez bıçaklarla sarılmıştı.
Ley: “……Haha, cidden mi?”
Bunu ona, yalnızca bir kez göstermişti.
Evet, savaşın ortasında tek bir kez göstermişti ve o da görünmez bir teknikti, dolayısıyla görmemiş olmalıydı.
Üstelik buraya adımını bile atmamıştı. Ama buna rağmen karşı tarafın kaçış rotasına el koymuş ve oraya önceden görünmez bıçaklar yerleştirmişti.
Ley: “ーーーー”
Batenkaitos, elini rüzgar bıçağının kestiği ve işlevini yitirmiş sol gözüne değil, güç bela sağlam kalmış sağ gözüne yerleştirdi. ーーRam, 『Durugörü』aracılığıyla onunla bu gözü paylaşıyordu.
O, Batenkaitos’un kaçmasına izin vermemişti. Ve bu gözle örtüştüğü sürece de izin vermeyecekti.
Ley: “Hihah.”
Batenkaitos bir kahkaha attı. Artık yapabileceği tek şey kahkaha atmaktı.
Sevmişti. İlk defa, bir şeyi büyük bir güçle, kuvvetle arzulamıştı. O olağandışı özden, etkilenmişti.
Veーー
Ley: “Ah! Dur, lütfen dur! Bekle bekle, birazcık daha! Birazcık daha! Yalnızca birazcık daha ~tsu!”
『Durugörüye』ne kadar yakarırsa yakarsın sesi ulaşmazdı, bu kadarı biliniyordu.
Yani bu delice yakarışlar rakibinin işitmesi için değildi. Kendisini harekete geçirmek içindi.
Batenkaitos büyük bir telaş ve çabuklukla yanı başındaki duvara tutundu.
Yediklerini bir kenara atarak fevri hareket etmişti. Yalnızca『Yumruk Kralının』fevkalade zekasını tutmuş olsaydı bu durumun üstesinden zorlanmadan gelebilirdi.
Bu hislere kapılmayı da sonraya bırakan Batenkaitos, kollarını görünmez bıçaklara uzattı. İki kolu da bilek hizasından kesilirken o yaraların ağızlarından kanlar fışkırdı.
Acıyor, acıyor, acıyor, acıyordu ama, acının, şu anda bir önemi yoktu.
Ley: “Lütfen hislerimizi, kabul et ~tsu! Lütfen arzularımıza, özen göster ~tsu!”
Yalnızca kanlar fışkırtan kollarını duvara bastırıyor ve tüm gücüyle bir şeyler yazıyordu.
Küçük, minyon bedenini tüm kudretiyle kullanarak kara kanıyla kum kulesinin duvarlarına devasa kelimeler karalıyordu.
Ley: “Buha~ ~hk.”
Ve işini bitirdiğinde de kendini geri çekerek sağ gözü irileşmiş şekilde o kelimelere baktı.
Baktı ki duvara kanla resmettiği o kelimeler kalbinin en derinlerinden ebediyen arzuladığı kişiye ulaşabilsin.
Çünkü söz konusu o olunca, kendi benliğiyle örtüşmüş şekilde bu manzarayı son ana dek, nezaketle izleyeceği kesindi.
Ley: “Ah, seni seーー”
ーーAncak 『Oburluk』Günahı Başpiskoposunun kafası, daha sözlerinin sonunu getirme fırsatı bulamadan rüzgar bıçağı tarafından kesildi.
△▼△▼△▼△
Ram: “ーーFula.”
Parmaklarını sallayarak rüzgar bıçağını savuran Ram, tek bir kelime fısıldadı.
Büyünün niceliği menzile göre etki etse de gücün kendisi ciddi bir değişim geçirmemişti. Zaten rüzgar bıçağının kesme kabiliyetiyle yalnızca ince bir boyun kesilecek olduğu sürece minimum güç bile yeterliydi.
Kaçan『Oburluğun』peşine düşen Ram, tek bir rüzgar bıçağı göndermişti.
『Durugörü』aracılığıyla, umutsuzca kaçan『Oburluğun』izini ustalıkla kavramıştı.
Amacına ulaşmasını garantilemek adına rakibinin yoluna engel olacak bazı numaralardan da faydalanmıştı ve aceleyle gerçekleştirilmelerine rağmen gayet iyi işe yaramış gibi görünüyorlardı.
Ve 『Oburluk』, son bıçağın ulaşmasından önce anormal bir davranışta bulunmuştu.
Kendi ellerini kesmiş ve o kanı kullanarak duvara kanla bir şeyler yazmıştı.
Oldukça sefil ve korkunç derecede keyfi olmasıyla birlikte bu yaptığı, görülmeye dahi değmeyecek kötü niyetli bir tacizdiーー
“ーーーー”
Ram, son an geldiğinde, o kanlı kelimelerin dönüp dolanıp süzülüşünü izleyişinin ardından gözlerini kapatmıştı.
Bunu yapmıştı, çünkü başka türlü rahatlaması mümkün olamazdı. O manzarayı izlemek konusunda zerre kadar yükümlülüğü yoktu.
O kafir, son seçiminde hata yapmıştı.
Kardeşleri hatırına canını ortaya koymuş olsaydı Ram da onun merhametini inkar etmezdi. Fakat o, sözlerinin yadsınamaz gerçekliğini bir kenara atmış, bunu bir yem olarak kullanıp Ram’ı aldatmış, aynı zamanda kendi kurtuluşu uğruna bir araç haline getirmişti.
Muhtemelen yenen şeyleri geri getirme yolunu da bilmiyordu. Bilseydi bunu bir pazarlık malzemesi olarak kullanıp hayatı için yalvarması icap ederdi. ーーBunu yapmamıştı. Dolayısıyla, intikam acısı çekmek zorunda kalmıştı.
Ram: “Kılıç kuşananlar kılıca yenik düşer, şeytana tutunanlar şeytana, ateşe teslim olanlarsa ateşe. ーーVe Oni’yi arzulayanlar Oni’ye yenik düşer, güvendikleri şey tarafından yok edilirler.”
ーーİşte bu, Ram’ın inandığı intikamın ilahi takdiriydi.
Kolunu aşağı doğru savurarak uzunca bir nefes verdi.
Sonra da arkasını dönüp fena halde harap olmuş koridora geri döndü. Yakın mesafede savaşamazdı, dolayısıyla uzaklaşmayı kendisine görev edinmişti.
Uzaklık hissi can sıkıcıydı, bu nedenle de yürüyüşü huzursuz bir hal almıştı.
“ーーDodogyuuun.”
Çöken duvardan geçerek geri döndüğünde Ram’ı karşılayan şeyse uzun boylu Yer Ejderinin feryadı oldu.
O simsiyah Yer Ejderi, bedenini uygun bir şekilde döndürerek Rem’i arkasına almıştı. En kötü senaryoyla dönecek kişi Ram olmazsa Rem’e siper olmaya niyetlenmiş olmalıydı.
Bu denli yıpranmış olmasına rağmen Subaru’nun emrine itaat etmek için sergilediği yiğitlikle gerçekten Subaru için fazla iyi bir Yer Ejderiydiーー
Ram: “ーーYo, öyle değil. Sen de mi, Rem’i korumak istiyorsun?”
“ーーーー”
Ram: “Evet…… sen gerçekten iyi bir kızsın, Patrasche.”
Diyerek usulca Yer Ejderinin boynunu okşadı.
Onun yaralı, incinmiş benliğinin de bir an önce『Yeşil Odaya』taşınması gerekiyordu. Sadakat timsali olsa bile bu yaralarla kendisini zorlayamazdı.
Ayrıca Ram da hayırsever birineーー kız kardeşine hayrı dokunan o ejdere mantıksız bir şey yapmak istemezdi.
Böylece Ram, Yer Ejderine minnettarlığını ifade edişi sonrası arkasında korunan Rem’e doğru ilerledi.
『Sinestezi』kullanımıyla gerçekleştirilen boynuz paylaşımı çoktan sonlanmıştı, yani alnında bir boynuz görünmüyordu. Yine de Ram’ın Oni Tanrısıyla eşit bir gücü sırtlanmasının sebep olduğu geri tepiş, bedenini fena halde tüketmişti.
Öyle ki pek yakında kendisine dönecek olan o geri tepişi düşündükçe Ram’ın üzerine de bir ağırlık çöküyordu.
Amaーー
Ram: “Şu anda, böyle bir anda, kaba düşüncelere yer yok.”
Olduğu yerde nazikçe diz çöken Ram, elini daimi bir uykuda olan kız kardeşinin yanağına yerleştirdi.
İki kız kardeş olarak gerçek bir duygudan yoksun olan bağlarına artık eskisine kıyasla çok daha büyük bir duygu kesinliği eşlik ediyor ve Ram’ın içi sevgi ve kıymetle dolup taşıyordu.
Boynuzunun kırılışıyla Oni Tanrısının reenkarnasyonu kudretini yitirmiş, bugüne dek yaşayabilmişti.
O alevlerle dolu gecenin amacını merak eden Ram, o amacın kendisinin benliğini yaratmak olduğunu varsaymış ve bugüne dek hatalı olduğunu düşünmemişti.
Ancak bugünden, bu andan itibaren aynı düşüncede değildi.
O gün Ram’ın boynuzunun kırılmış olma sebebiーー
Ram: “ーーRam’ın bugün, burada, Rem’in nee-sama’sı olduğunun farkına varmasıydı.”
Çünkü『Sinestezi』aracılığıyla ruhlar arasındaki etkileşimi, onların aynı dünyayı paylaşan ikizler ve yeri oldurulamaz bir abla kardeş ikilisi olduğunu gerçek anlamda hissedebilmişti.
Ram: “Artık Ram, seninle konuşmayı eskisinden de çok istiyor. Sen ve Ram’ın birlikte geçirdiği vakitler. Sen ve Ram’ın biriktirdiği dünler, hadi o eksik anıları birlikte tazeleyelim.”
Zaman durmadan aktığı için yarınlara dair pek çok anı birikebilirdi.
Bu yüzden, her şeyin bilinmez olarak yitip gitmemesi, unutulmuş olarak kalmaması için, günbegün yeni anılar çiçek açmalıydı.
Ram: “Hadi düne dair, pek çok şey konuşalım.”
『Uyuyan Güzel』yanıt vermeyecekti.
Ancak Ram, o sessizlik üzerine göğsünün katılaşmasına izin vermektense onu sıcacık hislerle doldurarak gülümsedi.
Ve gülümsemeye devam ederek, duygularına dair hiçbir çekincesi kalmaksızın, dudaklarını kımıldattı.
Ram: “ーーSeni seviyorum, Rem.”
Elbette ki o ikisinin birlikte geçirdikleri vakitler nasıl olursa olsun bu duygular ona ihanet etmeyecekti.
Ve tuhaftır ki bu kelimeler o çarpık Günah Başpiskoposunun ağzından dökülenlerle birebir aynı olsa, ağızlarından aynı tınıyla dökülse de yankıları bir olmamıştı.
Sevgi nedir bilmeyenlerle sevgi dolu bir yaşam sürenlerin yankıları, asla bir olmazdı.
Yankıları, asla, bir olmazdı.
#Ve Oburluklardan birine resmi olarak veda etmiş bulunuyoruz. Ram reis gücünü konuşturarak nihayet kafasını kesti, hepimizi bir baş belasından kurtulup intikamını almış oldu. Böylece kuledeki tehditlerden biri daha sonlandı ve Ram-Rem bağı iyice kuvvetlendi. Peki Ley’in ölmesi yediği isim ve hatıraları hiçbir şekilde geri getirmeyecek mi? Yoksa ölümüyle birlikte geri getirilmeleri imkansız hale mi geldi? Umarım bu konuda bazı açıklamalarla karşılaşabiliriz. Bir sonraki bölümde Meili-Subaru-Beatrice cephesine geçeceğiz, orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..