Kafası son derece şiddetli şekilde soldan sağa savruldu.
Ve ağır ağır, birileri tarafından valiz gibi taşınmakta olduğunu, o kişinin hayatları buna bağlıymışçasına koştuğunu idrak etti.
Yo, bu şekilde taşındığı ilk sefer değildi.
Yine de buna alışık olduğunu söylemek abartı olurdu. Valiz gibi sağa sola sürüklenmeyi sık sık tecrübe ettiğini söylemek daha uygun kaçardı, gerçi kabahat kendisini pek düşünmeyen partnerindeydi.
Meili: “Beni bu kadar sarsmaya bir son ver, Elsa…”
Kaç kez talep ederse etsin duymazdan gelinirdi. Yine de onunla arasındaki ilişkiyi tarif etmekte zorlanırdı.
Ona suç ortağı veya partner demek zordu, çünkü ilişkileri güven temelinden yoksundu ve Elsa’yla aralarında ona ‘abla’ veya ‘anne’ diyebileceği bir yakınlık da yoktu. Ona arkadaş demek tuhaf kaçardı ki aralarında böyle bir ilişki olmadığı kesindi ama birbirlerine o denli yabancı olmadıkları için ona bir tanıdık demek de bir o kadar zordu.
Bu yüzden Meili, daima içten içe bu meseleye kafa yorardı. Sahiden nasıl bir ilişki vardı aralarında?
――Elsa kendisini Meili’nin gözünde ne olarak görürdü?
Meili: “Hadi ama, bu kadar çok saaarsmaaa…”
Şikayetlerini dile getirmek pek fark yaratmasa da hiçbir şey söylemeyince teslim olduğunu hissettiği için kendisini bırakamazdı. Dolayısıyla şimdi de sözlerini dinleyen olmasa bile konuşmaya devam ediyordu―― Ya da hiç değilse bunu deniyordu.
Ancak sıcak bir sıvı, konuşmasına fırsat vermeden kelimelerinin üzerini örterek ağzından çıkıyordu. İlk düşüncesi o şeyin kahvaltısı olduğuydu ama yanılıyordu.
Minicik bedeninin derinliklerinden fışkırarak çıkan şey, koyu kırmızı renkli kanıydı.
Subaru: “Kanamayı kesmiyor, kahretsin! Beako, ne yapacağız!?”
Beatrice: “Yalnızca-! Şimdilik yalnızca o her nerenin kanıysa boğazından tamamen attığından emin olalım, sanırım! Kan orayı tıkarsa işler çok daha kötü hale gelir, doğrusu!”
Etrafında sesler çınlayan Meili, ansızın yana doğru eğildi. Ve durmaksızın boğazına doğru yükselen kanı, öksürük ve mukus karışımıyla ağzından çıktı.
Dudaklarına bir şey dokundu, boğazını tıkayan kan hızla emildi. İşte tam da o anda hava nihayet ciğerlerine dolarak beynine hücum etti.
Subaru: “――pheh! Tamamdır, tekrar nefes alıyor! Beako, ona biraz şifa ver!”
Beatrice: “Biliyorum, biliyorum, sanırım! Ama bunu defalarca tekrar edemeyiz, doğrusu.”
Subaru: “Farkındayım!… Meili’yi çok zorladım, bu benim suçum. Bedelini ödeyeceğim.”
Meili yukarısından bağrışlar geldiğini fark edebiliyordu ancak nefes almaya başladığı anda zihni ve bedeni herhangi bir şeyi algılayamayacak kadar ağırlaşmıştı.
Yo, durum böyle olamazdı. Başından beri bitap düşmüş olmalıydı. Yalnızca vücudu en büyük tehdidin ortadan kalktığını idrak etmiş ve bilinci nihayet diğer fonksiyonlara odaklanabilmişti. Artık aldığı hasarın tam olarak ne kadar kötü olduğunu hissedebiliyordu.
Elleri ve ayakları aksıyor, başı dönüyordu. Üç fincana yakın kan kusmuştu. Tüm bedeni alev almış gibi hissediyor ve o alevlerin çıkış noktasının sırtı olduğunu anlayabiliyordu.
Orada, tüm sırtında ters, hem de çok ters bir şeyler vardı.
Bedenimi kımıldatamamamın ve mütemadiyen kan kusmamın sebebi bu olabilir, diye düşünüyordu.
Tepesinde bağrışan iki kişinin kimliği ve bu olaylardan önce ne yapıyor olduğuysa belirsiz ve sisliydi.
Ancak bu sisli ve buğulu dünyasının içerisinde bile seçebildiği belirgin bir şey vardı.
Ve o şey de――
Meili: “Bir… söz…”
Belirgin bir şekilde anımsayabildiği bir sözün, birine verdiği sözün siluetiydi――
△▼△▼△▼△
――Akrep, rengini değiştirir değiştirmez o ana kadarki en kuvvetli ışığını göndermişti.
Büyüyen parlak, beyaz ışık dört bir yana yayılmış, kızıl derilerini hedeflediği çok sayıda alevli Aç At Kralı toza çevirip kum denizine dalgalanmalar göndermişti.
Elbette ki Subaru ve Beatrice de yıkıma yakalanmaktan kaçamamış ama en ağır darbeyi Meili almıştı.
Cadı Yaratıklarına komuta etmek zorunda olması onu ön safa fazla yaklaştırmış ve devasa akrep―― yani Kan Kırmızı Akrep saldırısını gerçekleştirdiğinde hain sonuçlarına katlanmıştı.
Tek umut ışığı, ışık iğneleriyle şişlenmekten kurtulmuş olmasıydı. Onların tek bir tanesiyle bile sıyrılmış olsaydı minicik bedeninin buhar olacağı kesindi.
Ancak bu gerçekleşmemiş olsa bile kum denizini parçalayıp dalgalandıracak güçte bir darbeye doğrudan maruz kaldığı gerçeği değişmiyordu. Bu da ölümcül denilebilecek bir hasar alması için başlı başına yeterliydi.
Subaru: “Meili!!”
Subaru ve Beatrice’in kumlara yığılıp kalmış bedenini almak için koşturdukları sırada korkunç durumdaydı. Belki de son anda kıvrılıp büzüldüğü için yaraları büyük oranda sırtındaydı.
Siyah pelerini patlamanın etkisiyle havaya uçmuş, kumaşın altındaki lekeli teni tüm çıplaklığıyla açığa çıkmıştı. Onun kömürleşmiş ve parçalanmış tenini kendi gözleriyle gören Subaru’nunsa bir anlığına gözü kararmıştı.
Fakat――
Subaru: “Gerçekten bu kadar mı aptalım ben? Burada ne halt yiyorum ki!?”
Subaru, sıktığı yumruğuyla bilincine bağlanmış, içindeki saklı güce seslenmişti.
『Cor Leonis』halihazırda aktifti―― Yoldaşlarının acılarını ve yüklerini omuzlamasına izin veren güçle Meili’den gelen akışı arttırmış, onun ölümcüle yakın yarasının doğurduğu hislerin neredeyse tamamını üzerine almıştı.
Doğal olarak tüm acısını üstlenmesi mantıksız olurdu, çünkü o acının yığılıp kalmasına yol açması, öngörülemeyecek derecede büyük sonuçlar doğururdu. Bu nedenle bayılmadan kaldırabileceği kadar acıyı üstlenmiş durumdaydı ama,
Subaru: “Hala iyiyim… Bunu kaldırabilirim――Öyle değil mi, Natsuki Subaru?”
Söz konusu önceki benliği olsaydı hem soğukkanlılığını hem de cesaretini yitirebilir, işler nahoş bir rezillikle sonlanabilirdi.
Fakat Subaru, 『Natsuki Subaru’nun』yolundan gitmenin ne anlama geldiğini gayet iyi çözmüştü. Varlığının hangi amaca hizmet etiğini ve doğal olarak yalnızca kendisinin başarabileceği şeyler olduğunu biliyordu.
Bu nedenle――
Subaru: “――Emilia-tan… Julius’un durumu iyiymiş gibi görünüyor. Echidna, Patrasche ve Rem de güvende gibi.”
Kulenin içerisinde savaşan yoldaşlarının konumlarına göz gezdirerek durumlarını kendi kendine teyit etmişti.
Emilia’nın ortadan kaybolması içini kemirirken Julius’un Reid’le olan mücadelesindeki durumundan da endişe duyuyordu. Echidna ve Patrasche’nin kuledeki konumları bile Subaru’yu geriyordu ama sonuç olarak hepsine inanmakta karar kılmıştı.
Ve dikkatini onlar yerine Ram ile gözlerinin önündeki Meili’ye vermişti.
Subaru: “――kh.”
İşte o saniyede iç organları alev alev yanarak inlemişti. Meili’nin acısının yükü, içine akmaya başlamıştı.
Ram’ın yükünü üstlenmek bir hayli tüketiciyken Meili’nin ölüme yakın acısının yükünü üstlenmek intihardan farksızdı.
Subaru: “Kahretsin…!”
Büyük bir güçle konuşmuş ama sınırlarını daha fazla zorlamaya yetecek gücü bulamamıştı.
Dolayısıyla Ram’dan gelen akışı azaltıp daha ziyade ölüme yakın olan Meili’nin acısını yüklenmeyi istemek durumunda kalmıştı.
Ram’ın her zamanki sertliğiyle Subaru’nun bu seçiminden tek bir çıkarım yapacağı kesindi.
Subaru: “Daha sonra kesin azar yiyeceğim…”
‘Hah! Şu acınası haline de bak. Daima bir Barusu olacaksın, laftan ibaret bir adam.’
Ram’ın fazlasıyla olası bu görüntüsü zihninde beliren Subaru, dişlerini sıkarak boğazında yükselen kanı yutmuştu.
『Cor Leonis』başkalarının fiziksel değil, yalnızca zihinsel yüklerini üstlenebiliyor olsa da ağzına yayılan ölüm tadı, ters tepkinin Subaru’yu zihinsel durumunun da ötesinde etkilediğine işaret ediyordu.
Zihnin beden üzerindeki etkisi, hayal ettiğinden çok daha büyüktü.
Zamanında, bir insanın tenine kızgın demir bastırıldığına inandığı takdirde gerçekten de yanıkların oluşabileceğini duymuştu.
Başka bir deyişle Meili’nin dayanılmaz acısını üstlenmek, o acıyı deneyimlediği ve bedeninin acının kaynağını yeniden ürettiği anlamına geliyordu.
Önlem almazsa en nihayetinde Beatrice’in elinde iki ceset olabilirdi.
Subaru: “Aynen, bundan gerçekten kaçınmak isterim――!”
Böylece ağzında biriken kanları tükürüp Meili’yi kollarında kaldırmıştı. Sonra da bir Aç At Kralın alevli mızrağının altına doğru eğilmiş, Beatrice onu uzak tutmak için bir iki mor ok atarken de koşarak uzaklaşmıştı.
Az önce saldıran Aç At Kral, Subaru ve Beatrice’in bindiği yaratıktı.
Şok edici olaylar silsilesi içerisinde kaostan faydalanma fırsatını gören Cadı Yaratığı, yeni yoldaşlarına ihanet etmişti―― Yo, hayır. Sebep yalnızca Meili’nin İlahi Korumasının etkisizleşmesi ve Cadı Yaratığının olağan soğuk, kana susamış tavrına geri dönmesiydi.
Meili olmadıkça Cadı Yaratıkları insanoğlunun ve vekaleten Subaru’nun düşmanlarıydı.
Ve sayılamayacak çoklukta Cadı Yaratığı, kum denizinin altında pusuya yatmıştı.
Meili: “Hık-!”
Subaru: “Meili!”
Subaru onu gevşek bir valiz gibi taşır ve saldırıya geçen Cadı Yaratıklarından çaresizce kaçınmaya çalışırken Meili daha da çok kan kusmakla meşguldü. Onun yüzündeki rengin çekilişini gören Subaru’nun duruma yönelik hüsranıysa anbean artıyordu.
Yerleşip soluklanarak Meili’yi iyileştirmek gibi bir imkanları yoktu. Ve böyle devam ederse――
Subaru: “Kanamayı kesmiyor, kahretsin! Beako, ne yapacağız!?”
Beatrice: “Yalnızca-! Şimdilik yalnızca o her nerenin kanıysa boğazından tamamen attığından emin olalım, sanırım! Kan orayı tıkarsa işler çok daha kötü hale gelir, doğrusu!”
Beatrice şevkle Subaru’nun hızına ayak uydurmaya çalışırken hiçbir Cadı Yaratığının yaklaşmaya cesaret edemeyeceğinden emin oluyordu. Subaru da bu esnada öksürüp boğazındaki kanları çıkartması için Meili’yi sarsmıştı.
Fakat Meili aynı solgunluktaydı ve akıttığı kanların damlayışı duraksamıyordu. Başka bir yolu olmayan Subaru, avcunu top yapıp bir ucunu Meili’nin dudaklarına yapıştırmış, diğer ucundan da boğazındaki kanı çekmeye çalışmıştı.
Meili: “Hık-! Gheh-!”
Subaru: “――pheh! Tamamdır, tekrar nefes alıyor! Beako, ona biraz şifa ver!”
Beatrice: “Biliyorum, biliyorum, sanırım! Ama bunu defalarca tekrar edemeyiz, doğrusu.”
Subaru: “Farkındayım!… Meili’yi çok zorladım, bu benim suçum. Bedelini ödeyeceğim.”
Açık konuşmak gerekirse hatasının bedelini ödemeye çoktan başlamıştı.
Ram’dan üstlendiği yükün bir kısmını bırakmış olmasına rağmen kendisinin de beti benzi atıyordu.
Her şey, bu şekilde ne kadar devam edebileceğine bağlıydı――
Subaru: “Yo, bu noktada kendimi daha çok zorlamalıyım! Bunu yapamazsam kendime adam diyemem…”
Beatrice: “Furya-! Sanırım!”
Subaru: “Ooh!?”
Dişlerini sıkan Subaru, Otoritesinin tüm bedenine yayılışının etkisiyle kollarında Meili’yle koşuyordu. İşte o saniyede Beatrice ansızın sıçrayarak Subaru'nun kafasına tutundu.
Subaru’ysa bu beklenmedik gelişme karşısında duyduğu şaşkınlığa rağmen Beatrice’in tuhaf bir şekilde sırtına binmesine izin verdi. Elbette ki Beatrice yalnızca bir pamuk topu ağırlığındaydı――
Subaru: “Bea――”
Beatrice: “Subaru, her şeyi bir başına sırtlanmaya çalışmaya bir son ver, doğrusu. Biz Subaru ve Betty’iz, partneriz. Ve Meili bizim arkadaşımız, sanırım. Yardım etmek isteyen tek kişi sen değilsin, Subaru.”
Subaru: “――――”
Diyen Beatrice, minik ellerini Subaru’nun alnına bastırarak usulca itiraz etti.
Subaru’ysa sessizleşti. Ve Beatrice, elini Meili’ye kaydırarak hassas bir şifa büyüsü gerçekleştirdi. ――Meili’nin ve onun aracılığıyla Subaru’nun bedenine ılık ışıklar dolmaya başladı.
Beatrice de dostları için endişeleniyordu. Subaru, o ılık ışık yoluyla Beatrice’in duygularını hissedebiliyordu.
Subaru: “――――kh.”
Beatrice: “――――”
Cadı Yaratıklarıysa arkalarında çarpışmaya devam ediyordu.
Neyse ki Meili’nin İlahi Koruması etkisiz hale gelse bile Cadı Yaratıklarının Kan Kırmızı Akreple barışmak gibi bir arzusu yoktu. Aç At Krallar ve daha nice farklı Cadı Yaratığı formu birbiriyle savaş halindeydi.
Kan Kırmızı Akrebin devasa kıskaçları ve uzun kuyruğu kendisiyle Subaru’nun arasına giren tüm Cadı Yaratıklarını un ufak ediyordu.
Bunun yanı sıra sayısız Cadı Yaratığının yarıdan fazlası da Subaru’yu hedefliyordu, dolayısıyla durup dinlenecek vakti yoktu.
Subaru: “Başka bir şansım var mı ki――”
Doğrusunu söylemek gerekirse başka bir şansı olmadığı söylenemezdi.
Ama ani bir galibiyet yolu olmasa da şansını arttırmak için Beatrice’in Meili’ye yardım etme arzusundan faydalanabilirdi.
Bununla birlikte -denemeden bilemeyecek olsa da- şu anki düşmanları düşünülünce planını gerçeğe dönüştürmekten yana tereddüt ediyordu.
Fakat――
Beatrice: “Subaru! Tereddüt etme sebebin Betty için endişelenmense Betty böyle yarım yamalak kaygıları arzulamıyor, sanırım! Sebep Betty değilse de daha sonra gidip o sebeplerden özür dileyebiliriz! Birlikte, doğrusu!”
“――――”
Beatrice: “Betty acını da sevincini de paylaşmak istiyor… Betty’i dışarıda bırakma, doğrusu! Bu kontratımızın maddelerinden biriydi, sanırım!”
Beatrice’in kendisinin yüzünde nasıl bir ifade gördüğünü bilmiyordu ama ne görürse görsün sinirinden patlıyordu.
Kafasının üzerinde oturduğu için kendisi de Beatrice’in ifadesini göremiyordu. Ama partnerim demekten gurur duyduğu bu küçük kızın öfkeden şişmiş haliyle bile çok tatlı göründüğünü tahmin edebiliyordu. İhtiyaç duyduğu cesareti ve arzuladığı rahatlığı veren sözleri de gururunu pekiştiriyordu.
Tereddüde yer yoktu.
Partneri, tereddüdünün asıl nedeninin gereksizliğini bizzat ilan etmişti.
Dolayısıyla――
Subaru: “Seni her şeyinle seviyorum, Beako.”
Beatrice: “Betty seni daha da çok seviyor, doğrusu.”
Birbirlerine olan sevgilerini ifade edişlerinin sonrasında Subaru, Meili’yi kibarca yere yatırdı.
Ve içten içe ne pahasına olursa olsun bu hayatın kaybına müsaade etmeyeceğine karar vererek――
Subaru: “――Cor Leonis, İkinci Değişim.”
İçindeki teçhizatta yaptığı değişiklikle, kabiliyeti olan『Aslanın Kalbine』yeni bir isim verdi.
Bunu yaparak Otoritesi『Küçük Kralın』etkisini güçlendirdi――Çünkü halkının yükünü tek başına sırtlanan bir kral olduğu için azarlanmıştı.
Tabii ki bu, 『Açgözlülüğün』tüm yükü başkalarının omuzlarına yükleyişi kadar utanmazca bir seçim değildi.
Subaru’nun yapmayı arzuladığı şey, o yükü yanında yer alacak kişilerle paylaşmak, aralarında bölüştürmekti.
Başka bir deyişle――
Subaru: “İkinci Değişim――İş Bölümü.”
Artık Subaru’nun tek başına taşıdığı yükler, taşımasına yardım etmeye gönüllü kişiler arasında bölüştürülüp paylaşılabilecekti.
Ve an itibarıyla bu teklifte bulunan ve yeterince yakın olan tek kişi――
Beatrice: “――Subaru.”
Subaru: “Evet?”
Beatrice: “……Bu inanılmaz zorlayıcıymış, sanırım!!”
Subaru: “Şey, evet, acayip zorlayıcı!!”
İşte böylece Cor Leonis’in ikinci kısmı devreye girmiş ve Subaru’nun sırtlandığı yük, Beatrice’le paylaşılmıştı.
Subaru, kendisine düşen yükün yarısını ona devredebilmişti. Yani yarının da yarısını verebilmişti. Ama bu bile Subaru’yu rahatlatmaya yetmişti. Diğer taraftan onun paylaştığı yükü üstlenen Beatrice’in beti benzi atmıştı.
Acısını gizlemek için bağırmış ve Subaru da düşüncesine aynı şekilde karşılık vermişti.
Zorlayıcıydı. Acı vericiydi. Buna hemen şu anda son vermek istiyordu.
Herkesin yükünü üstlenme oyunu oynayan bu sahte kralın canı cehennemeydi! ―― Küçük Kral ayağa kalkabiliyorsa tek sebebi, yanında onu desteklemeye istekli kişilerin olmasıydı.
Subaru: “Aynen, bu arada, sana onca yük bindirmem…”
Beatrice: “――――”
Subaru: “Asla söz konusu olamaz. Hay aksi.”
Beatrice Meili’nin sırtını iyileştirmeyi sürdürürken yükünü onunla paylaşan Subaru da dikkatini Kan Kırmızı Akrebe verdi.
Cor Leonis aracılığıyla kendisine bağlı kalan ışıkla Shaula’nın varlığını hala orada hissedebiliyordu. Belli belirsiz ama var olduğu kesin bir ışıktı.
Ama maalesef ki Subaru, Beatrice ile paylaştığı o yükü öylece üzerinden atıp Kan Kırmızı Akrebin üzerine bindiremezdi. ――Çünkü muhtemelen o şey ne bunu yapacak iradeye sahipti ne de bu yükü kabullenirdi.
Yalnızca bu『Küçük Kralı』desteklemek isteyenler, onun yükünü paylaşabilirdi.
Gerçekten de anlaşılması kolay ve esnekliği olmayan bir güçtü. Tam da bu yüzden kullanıcısının gurur duymasına müsaade etmiyordu.
Subaru’ya sürekli dik durabilmesini yalnızca kendisini destekleyip yanında duran kişilerin varlığına borçlu olduğunu hatırlatıyordu.
“Beako! Kafanla birlikte elin de çalışsın!”
“――tch、amma abartılı bir talep oldu, doğrusu!!”
Beatrice’in elleri Meili’yi iyileştirmekle meşgul olurken zihni de kendilerini bu tehlikeli durumdan kurtarmak için ne yapmaları gerektiğini düşünmekle meşgul olacaktı. Çünkü Kan Kırmızı Akrebin kuyruğu bir kez daha beyaz ışıklarıyla parıldamıştı ve kötülüğünün hedefi Subaru’ydu――
“――E•M•M!!”
İşte böylece Subaru, tek seferlik mutlak yenilmezlik kozunu kullandı ve artçı bir şok dalgası üçlüyü yuttu.
#Subaru’nun bu gücü başkalarıyla da
paylaşabilmesi iyi oldu. Böylece kalabalık mücadelelerde pasif olanların da bir
şeyler yapma şansı doğacak. Biz farklı cepheleri okuduğumuz için Julius ve Ram’ın
artık yardıma ihtiyaç duymadığını biliyoruz. Ama Subaru Patrasche ve Rem’in iyi
durumda olduğunu düşündüğüne göre bu cephede okuduklarımız biraz daha geçmiş
zamana ait demektir.
Arc6yı bitirmeye çok yaklaştık ve hala kapatmamız gereken birkaç cephe,
çözmemiz gereken birkaç sorun var. Bir sonraki bölümde Emilia-Volcanica cephesinde
olacağız, orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..