Cilt 6 Bölüm 90 [ Kahraman ] (1/6)

avatar
2229 26

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 6 Bölüm 90 [ Kahraman ] (1/6)


Çevirmen : Clumsy



—Mutlak bir sessizlik içerisinde, ellerinde tozların altından çıkmış minik akrebi tutan Subaru’nun omuzları titriyordu.

 

Onu kurtarmak istemişti. Onu bu yapayalnız kum kulesinden çıkartmak istemişti. Ona yardım edeceğine söz vermiş ama sözünü tutamamıştı. Zaten Natsuki Subaru daima tutamayacağı sözler verirdi.

 

Subaru: “───”

 

Tek bir ruh dahi kumların içerisine sessizce çökmüş olan Subaru’ya tek kelime edemiyordu.

 

Yanı başındaki Beatrice ve arkasındaki Julius ile Meili, söylenecek doğru şeyi bulamıyordu.

 

Çanak yaptığı ellerinde tuttuğu akrep, Subaru’nun koluna tırmanıp omzuna tünemişti ve gözyaşı döküp ağlamayı bile unutmuş olan Subaru’yu teselli etmeye çalışırcasına boynuna sürtünüyordu.

 

Subaru’nun o minik akrebin ne olduğuna dair en ufak bir fikri dahi yoktu. Kan Kırmızı Akrebin kalıntıları arasında beliren bu akrebin, Shaula’yla ne ilişkisi vardı? Yoksa Shaula, bu akrep miydi?—

 

Subaru: “—Bu…imkansız.”

 

Subaru, son anlarında Shaula’yla konuşmuştu. Fakat bu konuşma sahiden gerçekleşmiş miydi yoksa o ölüp giderken kurduğu bir hayal miydi, orası muammaydı.

 

Lakin Subaru, durumun gerçekten de bu olduğuyla ilgili üzücü bir kanıya varmış durumdaydı. Shaula gitmişti. Varlığı Pleiades Gözcü Kulesinin kurallarına bağlıydı ve nihayetinde o da tıpkı Reid veya üçüncü kattaki Monolit gibi Sınava ait bir dekordan ibaretti.

 

Bunun sonucunda da Gözcü Kulesi rolünü tamamladığı anda Shaula’nın gitmesi gerekmişti. Son ana dek dekor rolünü oynamış ve onun yalnızca bir dekor olması Subaru’nun kalbinde bir delik açmıştı.

 

“───”

 

O içten gülümsemesi, kendisiyle etkileşime geçme arzusunun doğurduğu sıkıntı ve derin bir sevgiyle, yabancı bir sesle kendisine “Ustam, Ustam” deyişi, hepsi gitmişti.

 

Shaula ağlayacak veya gitmek istemiyorum diye feryat edecek olsaydı Subaru, bunun yaşanmasına engel olmak için gücünün elverdiği her şeyi yapar, onu kurtarmak için kendisini defalarca feda ederdi.

 

Ama, Shaula’nın istediği şey bu olmamıştı.

 

Gülümsemiş, bir gün onunla yeniden buluşmak istediğini söylemiş, kısa bir süre sonraysa ortadan kaybolmuştu. Subaru emin değildi ama—

 

Subaru: “Biliyorum… Bir gün seninle yeniden buluşacağımı biliyorum. O yüzden…”

 

Shaula, neşeli bir gülümsemeyle ona onu sevdiğini söyleme arzusunu yerine getirmişti. İşte bu nedenle—

 

Subaru: “—O yüzden… şimdilik hoşça kal, Shaula.”

 

Kan kırmızı tozlara dönüşen hayalleri, kalıntılarıyla birlikte kum rüzgarları tarafından çalınıyordu. Subaru, bu manzarayı izleyerek iç çekti. Ve minik akrepse ortamı yumuşatmak istercesine boynuna kadar tırmanarak kıskaçlarıyla Subaru’nun kulağıyla oynamaya başladı.

 

Subaru: “OFF!”

 

Keskin bir acı duyan Subaru, moralinin bozulmaması için kendisine baskı uygulandığını hissediyordu. Gözleri acıdan kaynaklı yaşlarla dolarken de “Biliyorum, biliyorum” deyip başını salladı ve boynundaki akrebi tutup kulaklarından ayırmaya çalıştı. Ama—

 

Subaru: “AAAAH! Yo, anladım ya, artık beni bırakabilirsin…OF! Hey…bu…bu şey…kulağımı kanatıyor! Bu şey…beni bırakmıyor…!”

 

Meili: “…Ne yapıyorsuuun, onii-san?”

 

Subaru’nun kulağı kavranmıştı ve minik kan kırmızı akrebi oradan ayıramadığı için paniklemiş durumdaydı. Tam kulağının bir kısmını yitirmek üzereykense onu kurtarmaya gelen Meili oldu.

 

Olanlar karşısında hayrete düşen Meili, çabucak Subaru’nun yanına gelerek minik akrebi küçük elleriyle kavradı.

 

Meili: “Küçük olabiliiir ama o yine deeee bir Cadı Yaratığı, anlarsın ya, yani yüzüne yaklaşmasına izin verirsen sen daha başına ne geldiğini bile anlamadan gözlerini veya burnunu kaptırırsın.”

 

Subaru: “Gözlerimi ve burnumu mu!? Ama…bu ufaklık öyle biri değil ki.”

 

Meili: “O bir Cadı Yaratığı, onii-san. —O artık…Yarı Çıplak Onee-san değil.”

 

Subaru: “───”

 

Diyen Meili, minik kan kırmızı akrebi cup diye kafasının üzerine bıraktı. Ufaklıksa Subaru’ya yaptığının aksine onun kafasında herhangi bir yaramazlık yapmadı. Büyü Manipülasyonu İlahi Korumasının etkisi altındaymış gibi görünüyor, bu nedenle saldırganlığını gizli tutuyordu.

 

Yani söylemeye lüzum olmadığı üzere bu, minik kan kırmızı akrebin Meili tarafından uysallaştırılabilen bir Cadı Yaratığı olduğunun—ve bunun yanı sıra Shaula’nın egosunu taşımadığının kanıtıydı.

 

Beatrice: “Subaru, öyleyse müsaade et de yaralarını iyileştireyim, sanırım.”

 

Beatrice, gözleri hala yere çevrili olan Subaru’yu kolundan çekiştirerek şefkatle tüm bedenini inceledi. Onu düşünerek dudağını ısıran Subaru’ysa başını kuvvetle sallayıp onay verdi. Sonsuza dek bu kum denizinde kalamayacağını biliyordu.

 

Emilia: “—Subaru! Millet!”

 

Uzaklarda Gözcü Kulesinin iri kapısı savrularak açılmıştı ve Emilia gruba doğru koşturuyordu. Kıyafetlerinin aldığı bitap hale bakınca pek iyi vakit geçirmediği anlaşılıyordu. Artık birlikte her şeyi konuşabilecek, bu konuyu da dahil edeceklerdi.

 

Konuşulması gereken çok şey, edilmesi gereken çok veda vardı.

 

△▼△▼△▼△

 

Emilia: “…Shaula…daima geeeeerçekten çok çaba sarf eden biriydi.”

 

Detayları dinleyen ve Shaula’nın artık orada olmama sebebini öğrenen Emilia, kalıntılarının saçıldığı kum denizine gözlerini dikip kendine has hanımefendi tarzıyla kaybının yasını tuttu.

 

Ve sonra da beyaz parmaklarıyla Meili’nin kafasındaki minik kan kırmızı akrebin kafasını usulca okşadı. Meili’nin uslu durma emri vermiş olmasına rağmen akrep, Emilia’nın parmaklarını son derece iyi karşılamıştı ve yüz ifadesini değiştirme gibi bir şansı olmamasına rağmen bundan çok hoşlanmış gibi görünüyordu.

 

Julius: “Leydi Emilia, birinci katta neler oldu? Sınavı başarıyla tamamlayabildiniz mi?”

 

Shaula’nın başına gelenleri işittikten sonra Emilia’nın gözleri asık suratlı Subaru’ya çevrilmiş ve yüzünü bir keder bürümüştü. Fakat konuyu değiştirmek için atılan ilk adım, Julius’tan gelmişti. Onun bu sorusunu işiten Emilia’ysa, “sanırım” şeklinde yanıt verdi.

 

Emilia: “Mm, anlamadığım için geeeeerçekten zordu ama öyle ya da böyle tamamladım galiba… Oh! Sen beni tamamıyla hatırlıyor musun, Julius?”

 

Julius: “—. Bu…doğru. Sizin kim olduğunuzu kesinlikle hatırlayabiliyorum.”

 

Emilia bu soruyu çekine çekine yöneltirken Julius, yüzünde bir şaşkınlıkla karşılık verdi. Eliyle ağzını kapatan Julius, bir kez daha “Leydi Emilia” diyerek öncesinde zihninden kaybolmuş olan Emilia’nın geri döndüğünü teyit etti ve ardından başıyla onay verdi.

 

Emilia: “Beatrice! Peki sen beni hatırlıyor musun? Peki ya sen, Meili?”

 

Beatrice: “…Seni hatırlıyorum, o yüzden endişe etme, sanırım. Birileri bana seni unuttuğumu söyleyene dek seni tamamen unutmuş gibiydim, doğrusu. Çok korkunç bir histi, sanırım.”

 

Meili: “Ben de seni tamaaaameeen hatırlıyoruuuum. Peki ya sen, onee-san? Beni ve verdiğimiz tüm sözleri hatırlıyor musun?”

 

Emilia: “Elbette. Onları hayatta unutmam. İçim rahatladı. Ram ve Patrasche de beni hatırladığı için her şeyin yolunda olduğunu hissetmiştim zaten…”

 

Beatrice ve Meili’nin yanıtlarını işiten Emilia rahat bir nefes aldı. Subaru’ysa onların bu yanıtları karşısında “Bir saniye” dedi.

 

Ve tüm dikkatleri üzerine çekerek—

 

Subaru: “Bu acayip harika bir haber ama bundan doğru düzgün bir anlam çıkartmak istiyorum. Özetleyelim mi? Artık herkes… Emilia-tan’la ilgili her şeyi adamakıllı hatırlıyor mu? Bu da demek oluyor ki…ahh…”

 

Julius: “—Ram Hanım…Ley Batenkaitos’u katletti.”

 

Subaru: “───”

 

Julius’un lafını kesip bu beyanda bulunuşuyla Subaru’nun gözleri irileşti.

 

Ley Batenkaitos—üç Oburluk Günahı Başpiskoposundan ve Subaru’yla Ram’ın baş düşmanlarından biriydi. Ayrıca Emilia’nın İsmini yemesinin yanı sıra sergilediği ekstrem şiddetle bu kulede çok sayıda zorluğa yol açmış bir düşmandı.

 

Onun katledildiğini işiten Subaru’nun boğazı kurumuştu. Ley Batenkaitos katledildiyse bunun anlamı—

 

Subaru: “Bunun anlamı, çaldığı şeylerin geri geleceği mi…? Eğer bu doğruysa—”

 

Emilia’nın İsmi geri döndüyse Oburluğun Otoritesinin diğer etkileri de geçersiz hale gelmiş olmalıydı.

 

Bir Gurme gibi hareket eden Batenkaitos, doyacağından fazlasıyla beslenmiş olmalıydı. Ve onun çaldığı her şey geri döndüyse bu, Su Kapısı Şehri Pristella’daki insanları da etkilerdi—

 

Subaru: “───”

 

Aklından bunlar geçen Subaru, kafasını salladı. Kendisini bu şekilde kandırmaması gerektiğini biliyordu. Duygularını bu şekilde frenlemeyi ve kendi kendine saçmalamayı kesmesi gerektiğini biliyordu.

 

Natsuki Subaru an itibarıyla, fazlasıyla bencilce ve egoistçe bir umut besliyordu. Eğer Ley Batenkaitos katledildiyse ve Otoritesinin etkisi geçersiz hale geldiyse—

 

Subaru: “—Rem…onu hatırlayabilen var mı?”

 

O, dünya tarafından unutulan ve yokluğu Subaru’nun kalbinde boşluk bırakan bir kızdı. Onlar bu yolculuğa onlardan çalınanları geri almak için çıkmıştı—Subaru’nun bu yolculuktaki amacıysa Rem’i kurtarmaktı.

 

Bu amaçla bilgi edinmeye geldikleri Gözcü Kulesinde Oburluğun saldırısına uğramaları epey ironikti ama oraya gelme amaçlarına ulaştıkları sürece bir önemi yoktu.

 

Bu tür umutlarla dolan Subaru, herkesin yüzüne baktı. Ancak sorusu karşılığında—

 

Emilia: “…Geeeeerçekten üzgünüm, Subaru. Ama ben hala Rem’in kim olduğunu hatırlayamıyorum.”

 

Subaru: “—! Ama neden?!”

 

Beatrice: “Betty de hatırlayamıyor, sanırım. Ram’ın kız kardeşini hala anımsayamıyorum, doğrusu. Ayrıca…”

 

Subaru: “Ayrıca? Ayrıca, ne? Başka ne var?”

 

Emilia olumsuz cevap vermiş ve Beatrice’in de onu takip edişi Subaru’yu şoka sokmuştu.

 

Tomurcuklanan umutları suya düşmüş, bu yüzden sözlerinin devamını getirmekte olan Beatrice’e doğru koşturmuştu. Onun gözlerine bir çaresizlik yerleşirken de Beatrice, beyaz çenesiyle arkasındaki Julius’u işaret ederek,

 

Beatrice: “Julius’u da hala hatırlayamıyorum, doğrusu. Belki de Oburluğun verdiği tüm hasar ortadan kaybolmamıştır.”

 

Emilia: “Julius…”

 

Emilia da başıyla onay vererek Beatrice’in fikrine katıldı. Diğer taraftan İsmi çalınmadan önce bile Julius’u tanımayan Meili omuz silkmekle yetindi. Emilia’nın yalan söylemesi için herhangi bir sebep de yoktu.

 

Yani Rem ve Julius’un İsimlerinin geri dönmediği netleşmişti—

 

Julius: “Konuyla ilgili olarak, İsmimin neden geri dönmediğine ilişkin bir fikrim var.”

 

Subaru’nun kafası allak bullak olurken bu cümleyi kuran kişi, Julius’un ta kendisiydi. Sonra da kısık gözlerini Subaru’ya çevirerek sözlerinin devamını getirdi.

 

Ve şöyle dedi—

 

Julius: “—Oburluk Günahı Başpiskoposu, Roy Alphard, canlı yakalandı. Kesin konuşmak gerekirse beni İsmimden mahrum eden kişi oydu. Sanıyorum ki İsmimin geri dönmemiş olma sebebi bu.”

 

#Oburlukların Otoritesi bir olsa da Ley’in ölmesi yalnızca onun yediği isim ve hatıraları mı geri verdi? Ama Rem de Ley tarafından yenilmemiş miydi? Yoksa bu yeniden hatırlanma olayı sınavları tamamladığı için bir şekilde Emilia’ya mahsus bir şey mi? Yine kafamda deli sorular!
Bu bölüm biraz kısaydı ama bundan sonraki bölümler normal boyutta, hatta bir tanesi iki bölüm uzunluğunda. O yüzden cildi doyurucu bir şekilde sonlandıracağımızı umuyorum. Sıradaki bölümde görüşmek üzere!

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr