Cilt 6 Bölüm 90 [ Kahraman ] (4/6)

avatar
2010 24

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 6 Bölüm 90 [ Kahraman ] (4/6)


Çevirmen : Clumsy



Echidna, Anastasia ve Julius’un konuşmasını işiten Emilia bir kez daha umutlandı. Sonuçta Augria Kum Tepelerini talihsiz vatandaşlara yardım etmek için aşmışlardı.

 

Şehvet ve Oburluğun yarattığı sorunları çözmenin bir yolunu bulabilmeleri çok iyi olurdu. Aksi takdirde Subaru’nun maruz kaldığı onca hasarı telafi etmek mümkün olmazdı.

 

Emilia: “Bunu düşündüğüm için çoooook bencilim…”

 

Shaula'nın fedakarlığının bir anlam ifade etmesini istemek büyük bir bencillikti. O, kendi düşünceleri ve arzularının peşinden giderek bu kulede uzun bir vakit geçirmişti. Yani o fedakarlığı anlamlı kılan Emilia değil, Shaula’nın ta kendisiydi.

 

Emilia: “Mm, anlaşıldı. Volcanica’ya bu soruyu soracağım. Ama beni hiç anlamayabilir ve kanını almaya kalkarsam kıyamet kopartabilir.”

 

Beatrice: “Bunu duymaktan hiç sıkılmayacak mısın, sanırım? Emilia, Pleiades Gözcü Kulesinin yeni yöneticisi olarak onun üzerinde otorite sahibisin, doğrusu. Bu otoriteyle bir şeyler yapabilir misin, sanırım?”

 

Emilia: “Yönetici otoritesi…Bende hala böyle bir farkındalık oluşmadı…hem de hiç.”

 

Üçüncü katın gizemi çözülmüş, ikinci kattaki Reid’i atlatmış ve birinci kattaki Volcanica’ya arzusunu beyan etmişti.

 

Emilia, yalnızca bu şartlara dayanarak kuleyi gerçekten de ele geçirmişti. Bununla birlikte bariz bir değişiklik görüp görmediği sorulursa yanıtı hayır olurdu.

 

Şu anda belli belirsiz algılayabildiği tek şey şuydu—

 

Emilia: “Gözcü Kulesine uzanan kum tepeleri artık hiç kimseyi reddetmeyecek… galiba?”

 

Echidna: “Bu…senin seçimin mi, Emilia? Ölü Kitapları sorun yaratabilecek şeylerken bu tarz bir beyan epey riskli değil mi?”

 

Emilia: “Zaman zaman tehlikeli durumlarla karşılaşabiliriz ama dikkatli davranır ve onları düzgün kullanırsak altından kalkabiliriz bence. Ayrıca hala tek başımıza karar veremeyeceğimiz çok fazla şey olduğunu düşünüyorum.”

 

Sayı kıtlığı nedeniyle Emilia ve diğerlerinin kuleyle ilgili bir sonuca varması çok zordu. Öyle ya da böyle bu konuda herhangi bir şey yapacak güce sahip değillerdi. Bu nedenle bu işi daha yetkin kişilere devretmek en iyi seçim olurdu.

 

Emilia: “Ben bu fikirdeyim. Sizce de öyle değil mi?”

 

Echidna: “…Bana kalırsa başkalarına birazcık fazla umut bağlıyorsun ama senin vardığın sonuç bu olmuş. Eğer Ana ve Julius’un bir itirazı yoksa benim de olmaz.”

 

Emilia: “Teşekkür ederim, Echidna.”

 

Emilia, kendisine onay veren ilk kişi olan Echidna’ya bu şekilde teşekkür etti. Anastasia da “Tamam, tamam.” diyerek onu destekledi.

 

Anastasia: “Benim bir itirazım yok. Aslına bakarsan biz gizlemeye çabalasak bile ondan en iyi şekilde faydalanmakta zorlanırdık… Hal böyle olunca onca yol kat ettikten sonra bulduklarımızı paylaşmamız daha iyi olacaktır. Hem Oburluk meselesi de var ve ejderin kanını geri getirebilecek de olabiliriz.”

 

Julius: “Namert olmamalı, çok fazla şey de beklememeliyiz. Mühim olan kulenin tepesine ulaşan kişinin Leydi Emilia olması. Ve biz de onun arzularına saygı göstermeliyiz.”

 

Emilia: “Anastasia, Julius, teşekkür ederim!”

 

İkisinin de onayını alan Emilia, gülümseyerek teşekkür etti. Son olarak da henüz bu meseleyle ilgili fikrini ifade etmemiş olan Beatrice’e döndü.

 

Emilia: “Peki ya sen, Beatrice? Bunun fazla sorumsuzca olduğu düşüncesinde misin?”

 

Beatrice: “Mesele sorumlu veya sorumsuz olmaksa yapabileceğimiz en sorumsuzca şey burayı araştırmadan terk etmek olur, sanırım. Betty’nin bir itirazı yok, doğrusu. Ayrıca benim de bu konuya şahsi bir ilgim var, sanırım.”

 

Emilia: “Harika!”

 

Emilia, en yakın yoldaşlarından birinin kendisiyle farklı fikirde olmayışı karşısında rahatlayarak elini göğsüne yerleştirdi.

 

Emilia: “Tamamdır, sırada kan meselesi var… Bunun en kolay yolu Volcanica’yı yanımıza almak olur.”

 

Anastasia: “Bana kalırsa bu epey sorun yaratır.”

 

Volcanica’nın çok iri olduğu bir gerçekti ve onu yanlarına aldıkları takdirde birçok şeye çarpma ihtimali vardı. Gerçi uçabildiği için bir sokağa girdiklerinde havalanabilir, yani bir şeye çarpmasından yana endişelenmelerine gerek kalmayabilirdi.

 

Emilia: “Eemm, Volcanica. Bizimle gelebilir misin? Ya da burada kalmak zorundaysan, bana kanından birazcık vermeni rica edeceğim…”

 

Volcanica: “───”

 

Emilia: “Volcanica?”

 

Kısmen umutlu kısmen de pes etmiş olan, Volcanica’nın yalnızca Sınav repliklerini tekrarlayacağını düşünen Emilia, onun mevcut tepkisi karşısında kaşlarını çattı.

 

Çünkü birinci kattaki başlangıç pozisyonuna dönmüş olan ve ana sütuna yaslanan Kutsal Ejderha, Volcanica, ağır ağır başını kaldırmış ve bakışlarını kulenin dışına çevirmişti.

 

Ne Emilia ve diğerlerine karşılık veriyor ne de herhangi bir öfke belirtisi gösteriyordu. Hiç değilse Emilia, bu tavrın son derece tuhaf olduğunu düşünüyordu. Ve aynı zamanda—

 

Emilia: “Ne?”

 

Ensesinden aşağı soğuk bir parmağın indiğini hisseden Emilia, bakışlarını hızla o ürpertici hissiyatın kaynağına çevirdi—yani Volcanica’nın baktığı yere, kulenin doğusuna.

 

Kulenin doğusunda, kum denizinin sonunda, dünyanın ucundaki Büyük Çağlayan yer alıyordu—yo, orada Büyük Çağlayanla birlikte özel bir mekan daha bulunuyordu.

 

O mekan da—

 

△▼△▼△▼△

 

Subaru: “Mmmmm…”

 

Kaba bir şeyin hafifçe yüzüne değdiğini hisseden Subaru homurdanarak gözlerini açtı. Görüşü bulanıktı, gözlerini birkaç kez kırpıştırdıktan sonraysa önce net bir hat belirdi, sonra da o kaba hissiyatın kaynağını gördü—Patrasche, kırmızı diliyle suratını yalıyordu.

 

Subaru: “…Sen misin, Patrasche…?”

 

Patrasche: “───”

 

Subaru: “Seni endişelendirdiğim için üzgünüm… Sen…yine hayatını riske attın, değil mi? Sürekli işini zorlaştırdığım için özür dilerim.”

 

Dudakları gevşeyen Subaru, elini usulca biricik yer ejderinin endişeli suratına yerleştirdi ve onu okşamaya başladı. Bu simsiyah yer ejderi başının sıkıştığı her seferde Subaru’yu kurtarıyordu. Hafızasını kaybettiğinde onu kurtararak gösterdiği nezaketten bahsetmeye gerek dahi yoktu ama Patrasche’nin şu son haftada yaptığı şeylerin hepsi büyük önem taşıyordu. Özetlemek gerekirse—

 

Ram: “Patrasche burada olmasaydı Rem ölebilirdi. O kızı eve getirmek Barusu’nun hayattaki en büyük başarısı muhtemelen.”

 

Subaru: “Bu doğru olsa bile beni böyle aşağılama! Beako’yu kütüphaneden çıkartıp Emilia-tan’ın nişanını da geri aldım. Gerçi Roswaal’ın her ikisinde de parmağı vardı, biliyorsun.”

 

Aslına bakarsanız Roswaal'ın Beatrice'in sorunuyla hiçbir ilgisi yoktu ama Subaru, Ram’ı sinir edeceğini bildiği için bunu söyleme cüreti göstermişti. Ve beklenildiği üzere Ram’ın siniri bozuk şekilde diliyle “Tch” sesi çıkardığını işitti.

 

Ram, kollarını kendine dolamış şekilde Yeşil Odanın duvarına yaslanıyordu. Subaru, üzüntüyle gözlerini kısarak onun yaralı bedenine baktı. Ley Batenkaitos’la verdiği mücadelenin yoğun olduğu barizdi.

 

Meili savaşın ortasında yaralandığı için Subaru’nun omuzlayabileceği yük miktarı azalmıştı ki Ram’ın en başta böylesine zorlu bir mücadele vermesinin ana sebeplerinden biri de buydu. Ne söyleyeceğinden emin olamayan Subaru, özür dilemek için ağzını açarak—

 

Subaru: “Hey, Ram. Bu şekilde yaralanman benim hatamdı…blööhhh!”

 

Ram: “Böyle aptalca sözler etme. Ram’ın yaralarından Barusu mu sorumluymuş? Barusu’nun Ram’ın hayatında böyle bir rol oynaması mümkün değil. Ne kadar da itici.”

 

Subaru: “Bu konuşmanın neresi itici! Bir insanın ağzına ot tıkıştırmak daha da kötü bir kere!”

 

Subaru, ağzına tıkıştırılan sarmaşık öbeğini çıkartıp otsu koku yüzünden gözleri sulanmış halde isyan etti. Onun isyanını işiten Ram ise hiç pişmanlık duymadan “Haaa” demekle yetindi.

 

Ram ve Subaru arasında bu tartışma süregelirken de bir kıkırtı sesi işitildi.

 

Meili: “Onii-san ve Onee-san… çok yakın arkadaşmış gibi görünüyooor. İki kardeşi izler gibiyiimmm.”

 

Kafasına tünemiş kan kırmızı minik akreple birlikte bacaklarını zemini kaplayan çimden şiltenin dışına uzatmış olan Meili, böyle söyledi. Onun anlaşılması kolay bir ifadeyle kıkırdayışı karşısındaysa Ram’ın suratı asıldı—

 

Ram: “Barusu mu benim kardeşim gibi…? Laf olsun diye bunun doğru olduğunu varsayalım, ama aramızda bir kan bağı olsa bile Oni Köyü onun gibi işe yaramaz bir kardeşi ıskartaya çıkartırdı.”

 

Subaru: “Oni Köyündekiler cidden o kadar mı katı? Bir Oni olarak doğmadığıma sevindim şimdi…”

 

Ram: “Sadece şaka yapıyordum. Ama asıl Ram bu dehşete dayanamaz ve seni ıskartaya çıkartırdı.”

 

Subaru: “Varsayımlarını ikiye katlayarak daha da karmaşık hale getirme!”

 

Subaru, her zamanki gibi davranan Ram’a tükürüklerini saça saça bağırıyordu. Lafı açılmışken, artık bunun Ram’ın takdirini göstermesinin dolambaçlı bir yolu olduğunu görebiliyordu. Sonuçta yaralarının sebebinin Subaru’nun kararından kaynaklanmadığını söylemişti.

 

Bunu varsaymak Subaru için çok zordu. Ama inatçılık edip sorumluluğun kendisinde olduğunda ısrarcı olursa Ram’ın öfkesine maruz kalırdı.

 

Subaru: “Sen…bayağı belalı bir kızsın, Onee-san…”

 

Ram: “Meili’nin az önceki haddini bilmez beyanından sonra Ram’a ‘onee-san’ demeye son ver, lütfen. Yeni tanıştığımız birinin yanlış anlaması hiç hoş olmaz.”

 

Her zamanki soğuk cevapları ve Ram deneyimini karşılayan Subaru, odaya—Yeşil Odadaki herkese bakındı. İçeride Subaru, Patrasche, Ram ve kan kırmızı minik akrebiyle Meili vardı. Ve odanın gerilerindeki bir yatağın üzerinde de Uyuyan Güzel yatıyordu.

 

Subaru: “—Rem…uyanmadı mı?”

 

Ram: “Bunu söylemekten hiç hoşlanmasam da…O iğrenç, kaba insanın kellesini aldım. Leydi Emilia’nın hatıraları bu yüzden geri dönmüş gibi görünüyor…”

 

Subaru: “Ama Julius’unkiler geri dönmedi, Rem’inkiler de… Acaba atladığımız bir şey mi var?”

 

Yumruğunu avcuna sertçe bastıran Subaru, acı hislerini içine gömdü.

 

Bilincini kaybetmeden önce Emilia ve diğerleriyle konuştuğu meseleyi bir kez daha teyit etmişti. —Sonuç olarak Oburluğun yol açtığı hasarı tam anlamıyla ortadan kaldırmak için o heriflerle konuşmak ve doğrudan onlardan bilgi almak gerekecekti.

 

Subaru: “Burada olma sebebiniz…yaralarınızın ağırlığı mı? Emilia-tan ve diğerleri nerede?”

 

Meili: “Onee-san ve Beatrice, biriiiiyle buluşmak için yukarı çıkacaklarını söylediler. Taaa birinci katta, taaa, taaa orada… Kim olabilir ki? Ram Onee-san biliyor olmalı, haaaksız mıyım?”

 

Ram: “Endişelenecek bir şey yok. Bununla birlikte orada iri ve bunak bir adam var.”

 

Subaru: “Gözcü kulesinin tepesinde bunak bir ihtiyar… KESİNLİKLE önemli bir kilit karakter olmalı…”

 

Yeni bir karakter belirdiğini duyan Subaru, kaşlarını çattı. Ram’ın bahsettiği bunak ihtiyar da kimdi? Acaba, ikinci kattaki Reid gibi bir gözetmense—

 

Subaru: “—Flugel olamaz, değil mi?”

 

Ram: “Barusu.”

 

Subaru: “Yukarıdaki Flugel’se onu hayatta bağışlamam. O herife söyleyecek dağlar kadar şeyim var. O olmasaydı, Shaula…”

 

Ram: “Barusu, sakin ol lütfen.”

 

Subaru: “Sakin mi olayım? Ram…sen, böyle bir şey, Shaula, o…”

 

Kulenin en üst katındaki yaşlı adamın gerçek kimliğini belirlemeye çalışan enerjik ve sabırsız Subaru’nun yanağına inen darbe, dizlerine güç gelmesini sağladı. O darbenin sebebiyse… üzerine atılan Ram’ın avcuydu.

 

Suratı tokatlanan Subaru, gözleri irileşerek afallamış bir ifadeyle Ram’a baktı.

 

Ram: “Kendi güçsüzlüğün yüzünden Shaula’yı koltuk değneğin olarak kullanma.”

 

Subaru: “───”

 

Ram: “Shaula’ya olanları duydum. Uygunsuz ve görgüsüzdü, Barusu’ya hayran olan gözlerinde de bir bozukluk vardı… ama yok olmayı hak edecek kadar kötü biri değildi.”

 

Ram, bu sözleri söylerken elini usulca Subaru’nun tokatlamış olduğu yanağına yerleştirdi. Subaru’nun yanağı sıcak, Ram’ın avcuysa soğuktu. O sıcaklığı çektikten sonraysa nutku tutulan Subaru’ya söyleyeceklerinin devamını getirdi.

 

Ram: “Bunu kabullenemiyorsan, eğer öyleyse, öfkelenmektense ağla gitsin. Öfkenin sebebi olarak onu kullanmandansa ‘seni özlüyorum’ diye ağlaman Shaula’yı daha mutlu ederdi. —Ram’ı da aynı şekilde.”

 

Subaru: “Ram…”

 

Ram: “Ben hala esas önem vermen kişiyi bir başkasıyla karıştırdığına inanıyorum.”

 

Ram, son sözünü de ettikten sonra Subaru’nun alnına parmağıyla fiske attı. Bu acısız güç yüzünden popo üstü yere düşen Subaru’ysa elini alnına yerleştirerek, “Pardon…” dedi.

 

Subaru sakinleştiği takdirde Flugel’in birinci katta olmasına onun arzusu veya belki de paranoyası denilebilirdi. Ama Flugel’in gerçekten orada olduğu varsayılırsa—

 

Ram: “Barusu herhangi bir şey yapamadan Leydi Emilia ve ben onu ölüm döşeğine gelene dek pataklardık.”

 

Subaru: “…Emilia-tan’ın değil ama senin bunu yaptığını gözümde canlandırabiliyorum.”

 

Subaru’nun Shaula’yı düşünerek Flugel’e yansıttığı öfke hiç ufak değildi ve doğal olarak kuledeki herkes aynı hisleri paylaşıyordu.

 

Ram’ın teyidini alan Subaru, uzunca bir nefes verdi. Öyleyse birinci kattaki bunak ihtiyar kim olabilir çok merak ediyordu.

 

Ram: “Şimdilik bu meseleyi bir kenara bırakalım. O bunak ihtiyarın bir şekilde yardımının dokunabileceğini varsayarsak ona Oburluğun değil, Şehvet Günah Başpiskoposunun kurbanları hakkında danışmalıyız.”

 

Subaru: “Bu bayağı büyük bir laf oldu…yani, ah…”

 

Ram’ın öncelikleri bu noktada gayet netti. Hiç tereddütsüz böyle bir şeyi savunabilmek Ram’ın iyi özelliklerinden biriydi. Subaru da bir açıdan onun düşüncelerine katılıyordu. Şehvetin kurbanlarını kurtarabilme ihtimali çekiciydi ama…

 

Meili: “Ama Ram onee-sama, bunu söylerken aklından geçirdiğin başka bir şey mi var?”

 

Temkinli Subaru’nun yanı başındaki Meili, işte böyle söyledi. Ve kafasındaki kan kırmızı minik akrebi dürterek sözlerinin devamını getirdi—

 

Meili: “Daha önce şöyle bir şey söylememiş miydin? Oburluğun etkilerinin zamanla ilgisi mi vardı neeeydi.”

 

Ram: “—Ne kadar da boşboğaz bir kız. Anlaşılan eve döndüğümüzde seni adamakıllı disipline etmek gerekecek.”

 

Meili: “Ohhh, çok korktuuuum.”

 

Diyen Meili kafasını tutarak ufak dilini çıkarttı. Kafasının üzerindeki kan kırmızı minik akrepse onu korumaya çalışırcasına kıskaçları ve iğnesini Ram’a yönlendirdi. Fakat Ram’ın buz gibi bakışlarıyla karşılaşınca büzüşüp top olması çok kısa sürdü.

 

Subaru, onun bu telaşlı davranışında eski benliğinin bir parçasını sezebiliyordu.

 

Subaru: “Ram, o hipotez nedir? Neden bahsediyor?”

 

Ram: “Pek bir önemi yok. Ama Oburluğun diğer insanların hatıralarını yediği söyleniyor, değil mi? O hatıralara gerçekten yemek muamelesi gösteriyorsa geçen zaman, sindirilme oranlarını etkileyecektir diye düşünüyorum.”

 

Subaru: “Sindirilme mi…”

 

Ram: “Leydi Emilia’nın hatıraları çalındıktan yalnızca birkaç saat sonra geri döndü. Peki ya Şövalye Julius, Pristella halkı ve Rem gibi diğer kurbanlara ne olacak?”

 

Subaru: “—Ah.”

 

#Bu ‘sindirme’ teorisi gerçek olabilir mi? Eğer öyleyse mideye indirilişinin üzerinden minimum bir yıl geçen Rem’e dair ne kalmış olabilir ki? Rem’in sağ salim, aklı başında bir şekilde uyanıp herkes tarafından hatırlanabileceğine olan inancım giderek azalıyor. Cildi bitirmemizeyse sadece 2 bölüm kaldı. Son bölümü sürprizli bir şekilde bitirmemiz gerekiyor ama o sürpriz iyi mi yoksa kötü mü olacak, orasını göreceğiz. Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr