Parmağını kaldıran Ram'ın varsayımsal ifadesini işiten Subaru’nun gözleri, o ifadenin açıklığı karşısında irileşti. Tam da Ram’ın söylediği gibi, Oburluk Günahı Başpiskoposları, İsim ve Hatıraları çalma eylemini beslenmekle bir tutuyordu. Ve bu yüzeysel bir ifadeden ibaret değilse Subaru, Ram’ın varsayımını tatmin edici bulabilirdi.
Çalınan İsim ve Hatıraların sindirilmesi zaman alırdı. Yani Emilia’nın İsmi dışında hiçbir şeyin geri dönmemiş olma sebebi—
Subaru: “…Her şey çoktan…sindirilmiş olamaz, değil mi?”
Ram: “—Emin değilim. Geri dönmelerinin zaman alacak olma olasılığı da var. Durum buysa, umut var demektir. Umuyorum ki Julius ve diğer kurbanların…ve Rem’in hatıraları da geri dönecektir.”
Subaru: “───”
Bu iyi bir şey mi bilinmezdi fakat Ram’ın yaptığı açıklama bu şekildeydi. Subaru da onun aklından geçenlerin farkındaydı. Bu, anında yanıtlanamayacak bir soruydu.
Fakat Batenkaitos katledildiğine ve Alphard esir alındığına göre Subaru’nun endişelenmesi gereken büyük bir mesele daha vardı—yo, bir kez daha ortaya çıkan bir mesele.
Subaru: “Louis Arneb…”
Onunla, son Oburlukla, Hatıralar Holünde tesadüfen karşılaşmış ve onu orada bırakmıştı. Peki kendine ait bir bedene sahip olmayan ve kötülük yapabilmek adına iki kardeşinin yanı sıra Natsuki Subaru’nun da bedenini ele geçiren o genç kız, gerçekten bir Cadı Faktörüne tabi miydi?
Onun yetenekleri de diğer Oburluklarınkinden aşağı kalır değildi. Fakat hasarı geri almak için Oburluk Günah Başpiskoposunun hayatı gerekiyorsa Subaru, o mekandaki Louis’i nasıl mağlup edecekti? Her şeyden önce—
Subaru: “O mekanda ölüm konsepti var mı, yok mu?”
O mekanda fiziksel bedenin yerini ruhani bir beden alıyordu. Subaru manga ve oyunlarda yer alan bir fikri taklit edebilir ve onu bir ruhu öldürmek için uygulayabilirdi ama bu, Cadı Faktörünü serbest bırakmak için yeterli olur muydu?
Ne o mekan ne de orada kalan Louis’le ilgili herhangi bir şey kesindi. Üstelik bir cevap alınabilse bile—
Subaru: “Julius Reid’i mağlup ettiğinde Reid’in Sınavdaki rolü sonlandı. Durum buysa Reid’in boş Ölü Kitabına dönmüş olması gerekmez mi?”
Subaru, Od Lagna beşiği içerisinde Hatıralar Holü olarak bilinen mekana ulaşmayı başarmıştı. Ve bunu başarmasının sebebiyse boş bir Ölü Kitabının o mekana açılıyor olmasıydı.
Reid Astrea’nın ruhu Sınavda kullanıldığı için onun Ölü Kitabında bir boşluk doğmuş, o boşluk da Hatıralar Holüne bağlanmıştı. Eğer o boşluk artık ortada yoksa—
Natsuki Subaru Louis Arneb’i mağlup etme fırsatını kaçırmış olabilirdi.
Subaru: “───”
Subaru bu meseleyi çok düşünmüştü ve Reid’in Ölü Kitabının hala boş olabilme olasılığını teyit etmeye ihtiyacı vardı. Yalnızca bu da değil, kendi Ölü Kitabına meydan okumasının da bir yolu vardı. Bu, onu Hatıralar Holüne bağlayan bir kozdu.
Yeniden kendisinin Ölümlerini izleyerek cehennem azabı çekmek zorunda kalacak olsa da kendisini diğer olasılıklara kapatmaktan iyiydi. Bunu yapmanın kendisi için çok daha iyi olacağı düşüncesindeydi.
Geri döndürülemez hatalar yaptı diye pes etmektense—
Ram: “—Çok aptalsın.”
Subaru: “Onee-san?”
Ram: “Böyle anlamsız şeyler için endişelenecek kadar boş vaktin varsa o vakti doğru düzgün düşünebilmek için zihnini ve bedenini dinlendirmeye harcasan çok daha iyi edersin. —Bu kulede en kusursuz seçimi yapmayı başaramayan tek kişi Barusu değil.”
Diyerek kafasını sallayan Ram, usulca alnına dokundu. Orada, boynuzunu yitirdiği noktada ufak bir yara izi vardı. Bu dokunuştan sonraysa aynı parmağı yatağında yatmakta olan Rem’e uzattı. Ve kardeşinin alnını sevgiyle okşayarak şöyle dedi—
Ram: “Oburluk Günahı Başpiskoposunu mağlup edebilmek için Rem’in gücünü ödünç aldım. Neticede galip gelsem de bunun bir bedeli oldu… Bu kız o bedeli çok ağır bir yükle ödemiş olmalı, haksız mıyım?”
Subaru: “Ağır bir yük…”
Ram: “Onun yerinde Barusu olsaydı ve boynuzumu aktive ettiğimde yaptığım şeyleri yapsaydım Barusu’nun bedeni içeriden dışarıya doğru patlardı muhtemelen.”
Daha önce Ram’ın olağan yüklerini üstlenmiş olan Subaru, bu sözcüklerin abartı olmadığını gayet iyi biliyordu. Nefes almak ve sıradan hareketler yapmak bile Ram için cehennem gibiydi.
Meselenin iç yüzü buydu. —Peki o durumda Subaru, nasıl bir geri tepmeyle karşılaşırdı? O yükü üstlendiği takdirde bedeninin bir kısmının bir daha asla iyileşemeyecek kadar büyük bir hasar alacağını söylemek abartı olmazdı.
Ve Ram, ona yüklerini Rem’in omuzladığını söylemiş, gözlerini kapatmış ve uzun kirpiklerini gözler önüne sermişti. Bununla birlikte sözlerine “Anlıyor musun?” diye devam ederek—
Ram: “Rem bu yüzden uyandığı zaman bana kin besleyebilir. Ama yine de bundan pişmanlık duymayacağım. Ram, Rem’in kız kardeşi. Bu gerçek, o kız Ram’a kin duysa veya Ram’dan nefret etse bile asla değişmeyecek… Yani, işler daha iyiye gitsin diye yalnızca birbirimize güvenebiliriz.”
Subaru: “—Rem…senden nefret etmeyecek.”
Ram: “Evet, haklı olduğuna eminim. —O çok zeki bir kız ve benim de biricik, harika kız kardeşim.”
Diyen Ram, özgüven saçarak gülümsedi ve açık kırmızı gözleriyle Subaru’ya baktı.
Subaru’nun anlattıkları haricinde Rem’e ilişkin hiçbir hatırası olmasa da onu sevmeye başladığı için hislerinden şüphelenmeyi bırakmıştı. Geçmiş uğruna acı çekmektense daha iyi bir gelecek için çabalamak gerekirdi.
Subaru: “…Bu kelimeleri bana söyleyerek…gerçekten hassas noktama dokunuyorsun, anlarsın ya.”
Ram’ın haberi olmasa da Subaru, geçmişi değiştirmek adına birkaç döngüyü geride bırakmıştı. Subaru’nun Ölümden Dönüş kullanımının, fazlasıyla iyimser biri olan Ram’ın gözünde son derece gerici bir şey olacağını söylemek yanlış olmazdı. Çoktan yaşanmış olan şeyleri değiştiren Ölümden Dönüş, daima geçmişe yönelik pişmanlıklardan dolayı kullanılıyordu.
Subaru: “Sonuç olarak onu kullanmamak daha iyi, ha…”
Subaru bu düşünceyle sıktığı yumruğunu bir kez daha gevşeterek acı acı gülümsedi. Herkesin birlikte gülebileceği daha iyi bir geleceğe ulaşmak için Ölümden Dönüşü kullandığını kabul ediyordu. Buna dayanarak kendisini Ölümden Dönüş kullanmaya çok fazla kaptırmaması gerektiğini de biliyordu.
Subaru bu kulede çok fazla gözyaşı akıtıldığına tanık olmuş, çok fazla pişmanlık dolu feryat işitmişti.
Meili: “Emin olamasam daaaa onii-san birazcık daha iyi görünüyooor.”
Subaru’nun ifadesindeki değişimi gören Meili, yerde oturur halde bu şekilde fısıldadı. Beden eğitimi dersindeymişçesine oturur ve örgüsünü okşarken de sözlerine devam etti—
Meili: “Emilia onee-san ve Ram onee-san bu işi becerebilir ama ben moralin bozukken seni neşelendiremeyeceğiiim için sıkıntıya girerdim, o yüzden moralin bozulmasın lütfeeen. Bana işleri yoluna koyman konusunda sana ne kadar güvenebileceğimi göstereceğinin sözünü vermiştin, öyle değil miiii?”
Subaru: “Oh, bir de o söz vardı. Ah, hı hı, bu defa…sözümü kesinlikle tutacağım.”
Meili’ye ve kafasındaki kan kırmızı minik akrebe bakan Subaru, başını şevkle sallayarak onayladı. Yan tarafındaki Patrasche de kararlılığını desteklercesine kafasını yanağına sürttü. Pullu bedeni sert olsa da Subaru, buna alıştığı için kendisini rahatsız hissetmeden onun dokunuşuna karşılık verebiliyordu.
Bu sevgi gösterisine verdiği karşılığın ardından da ayağa kalktı. Öncesinde yığılıp kalacak kadar çok enerji tüketmiş olsa da kaybettiği gücü aşağı yukarı toplamıştı. Yeşil Odanın Ruhu, pek çok şifa yöntemine sahipti.
Subaru: “Düşünüyorum da büyük savaşa katılan Gyan’a da bu odanın Ruhuna da yaptıkları her şey için yeterince teşekkür etmeyi nasıl başaracağımı bilemiyorum.”
Shaula, bir şifa odası olarak kullanılsa da esasında odanın içerisinde, oraya girenlerin yaralarını iyileştirmekten keyif alan bir Ruh olduğunu açıklamıştı.
Fiziksel bir formu yoktu ve onunla iletişim kurulması mümkün değildi fakat başkalarını iyileştirme arzusu gün gibi ortadaydı. Subaru ve grubu, kuleyi ele geçirmeye yönelik daimi teşebbüsleri nedeniyle sık sık bu odada şifa bulmuştu.
İşte bu nedenle Gözcü Kulesine varmaları sonrası Rem, bu odada bırakılmıştı.
Subaru: “Eeeehh, sırf buralarda takılsın diye bu odada kalmasına izin vermedim sonuçta.”
Ram: “Öyleyse, Ruh. Barusu…yo, söylemeye lüzum yok. Neden Julius’un Ruhları Toplama İlahi Korumasını kullanarak onu açığa çıkmaya zorlamıyoruz?”
Subaru: “Ne söylemeye çalıştığını biliyorum ama güçlü noktam Beako uğruna canımı riske atabilmek olduğu için benim üzerimde işe yaramaz. Her neyse, Julius’un İlahi Korumasının artan etkileriyle onunla konuşup konuşamayacağımızı ben de merak ediyorum aslında…”
Ruhları Toplama İlahi Koruması, Julius’un ruhlar tarafından sevilmesini kolaylaştıran bir İlahi Korumaydı. Bu etki altında altı yarı ruhla—yo, ruh mertebesine yükselmiş olan La ve diğerleriyle kontrat yapmıştı. O etkiyi Yeşil Odanın Ruhuyla iletişim kurmak için kullanabilirse bu durum, bir olasılıklar dünyasının kapılarını açabilirdi.
Ruh da en az Shaula kadar uzun süredir bu kuledeydi. O isimsiz varlığın Gözcü Kulesinin gizemlerini çözmeye yardımının dokunabilecek olması—
Ram: “—?”
İşte Subaru bu düşüncelere dalmışken ansızın odada ufak bir nefes sesi işitildi.
Subaru: “Ram? Sorun nedir?”
Ram: “…Ben…tuhaf bir şey hissettim. Bu…”
—Ram, tam da o anda olağandışı bir önseziye kapılmıştı.
Ram: “—Hık!?”
Subaru: “HAH!?”
Yeşil Odanın ortasında ani bir fenomen gerçekleşiyor—sızan ışıklar Subaru ve diğerlerini şok ediyordu. Bedenleri ansızın kaskatı kesilirken Subaru ve Ram, Rem’e doğru ilerlemeye başladı. Meili ve Patrasche ikilisi de temkinli görünerek adım adım ışıktan uzaklaştı.
Meili: “Ne-ne-ne-ne, neler oluyor!?”
Subaru: “Bilmiyorum! Ne olursa olsun bizden ayrılma! Ne olursa olsun… Oh, AH!?”
Subaru telaşa kapılan Meili’yi arkasına saklarken uyarı sözcükleri yarıda kesildi. Sebepse odadaki ışığın ansızın daha parlak bir hal alışının dikkatini çekmesiydi. Ardından elleriyle gözlerini örterek bakışlarını dikkatlice ışığın kaynağına çevirdi.
Ve an itibarıyla güçlü olan o ışığın giderek güçsüzleşip ortadan kayboluşunu izledi. Rahatlasa mı temkinli mi olsa bilemese de gözlerinin önünde beliren şey ‘Oydu’.
Subaru: “—Ha?”
Subaru, ışığın kaybolduğu noktada ‘Onun’ belirmesinin ne anlama geldiğinden emin değildi. Nutku tutulmuş, sersemlemiş, derken yeniden nutku tutulmuştu.
Ram: “…Bir kız mı?”
Şaşkınlık içerisinde bu soruyu yönelten kişi, Subaru’nun yanında olup onunla aynı şeyi gören Ram’dı. Fakat Ram, Subaru’nun aksine o Kıza dair bir bilgiye sahip değildi.
Subaru…o Kızın ismini biliyordu. Yeşil Odanın zemininde yatan o Kızın ismi—
Subaru: “—Louis Arneb.”
△▼△▼△▼△
Işıklarla birlikte odanın ortasında beliren kız, Louis Arneb idi.
Oburluk Günahı Başpiskoposu üçlüsü arasında Doyum olarak bilinen—ve fiziksel bir forma sahip olmaması gereken— küçük kız kardeşin bu şekilde gerçeklikte yer alabilmesi Subaru’yu serseme döndürmüştü. Fakat yakınlarındaki Ram, onun ağzından çıkanları kavramakta başarısız olmadı.
Ram: “Louis Arneb… son Oburluğun ismi değil mi?”
Subaru, bu döngü esnasında Ölü Kitabında Louis’le yaptığı karşılaşmanın detaylarını henüz Ram’a anlatmamıştı. Yalnızca onunla iletişime geçtiğinden bahsetmişti. Ram’ın hafızası gerçekten de epey iyiydi.
Şimdi bu soruyla karşı karşıya kalan Subaru’ysa birazcık rahatsız olmuştu.
Subaru: “Ah, ah, bu doğru, o Oburlukların sonuncusu… Louis Arneb. Batenkaitos ve Alphard’ın kız kardeşi…”
Ram: “— Bilinci yerinde değilmiş gibi görünüyor.”
Subaru, Ram’ın söylediklerine dayanarak Louis’i sakince inceledi ve gerçekten de uykuda olduğuna hükmetti. Eh, bunu söyleyebiliyordu ama durumun öyle olup olmadığından tam anlamıyla emin de olamıyordu. Fiziksel bir bedene bile sahip olmayan Louis nasıl olmuştu da burada belirmişti ki?
Subaru’nun Ölümden Dönüş kabiliyeti nedeniyle dehşete düşen ve çaresizliğe kapılan o kızın birkaç saat içerisinde bir şekilde kendisini toparlayıp yeniden ona meydan okumak için dönmüş olacağını hayal edemiyordu.
—Ölüm olarak bilinen şey, insan kalbinde derin bir yara açardı.
Subaru: “Ne kadar düşünsem de bir ilerleme kaydedemiyorum… Meili! Git ve Emilia-tan’la diğerlerini çağır! Ram ve ben…ona göz kulak olacağız!”
Meili: “Gerçekten, köle gibi çalıştırıyorsuuuun… Kolay kolay öleyim deme, tamam mııı?”
Diyerek adım adım geri çekilen Meili, Yeşil Odanın girişine doğru ilerledi. Subaru’ysa onun uyarısını işiterek odadan ayrılmadan önce başparmağını kaldırarak onayladı.
Kafasının üzerindeki kan kırmızı minik akrebin de onu taklit edercesine kıskaçlarını kaldırdığını gördükten sonraysa Meili, hızla arkasını dönerek Emilia ve diğerlerini getirmeye gitti.
Böylece geride Subaru ve Ram’ın kaldığı odada—
Subaru: “Bir şey olacağını sanmıyorum ama ne olur ne olmaz diye sarmaşıkla bağlasak mı ki?”
Ram: “Onu kışkırtmamayı tercih ederim…Barusu, daha farkına varmadın mı?”
Subaru: “—? Neyin?”
Subaru Louis konusunda ne yapacaklarını tartışmaya çalışırken Ram, omzunu tutarak ona bu soruyu sordu. Sorusunun ardındaki amacı anlamamış gibi görünen Subaru’ysa kafasını eğdi.
Bu nedenle Ram, çenesiyle Yeşil Odanın tavanını—yo, tüm odayı işaret etti.
Ram: “—Odanın şifalı etkileri ortadan kayboldu. Ruh gitti.”
Subaru: “Ah… Şaka yapıyor olmalısın, değil mi?”
Ram: “Şaka yapmıyorum. Barusu, konsantre olursan sen bile hissedebilirsin. Bu mekanda bir boşluk var.”
Subaru, Ram’ın beyanıyla teşvik edilerek odaya bakındı. Kendisine konsantre olması söylense bile Subaru’nun bir ruhun varlığını hissetme şekli onu kucaklamak, suratından öpmek, onunla birlikte uyumak vb. şekillerdeydi. Başka nasıl bir yol izleyebileceğinden emin değildi.
Fakat tam da Ram’ın söylediği gibi, öncesinde tüm bedenini kuşatan o nazik hissiyattan eser kalmamıştı. Gerçekten de bir şeyler olmuş, Yeşil Odanın Ruhu orayı terk etmiş gibi görünüyordu—
Ram: “Durum buysa, belki de Günah Başpiskoposuyla bir ilgisi vardır.”
Subaru: “───”
Subaru, Ram’ın varsayımını inkar edemezdi. O da benzer fikirdeydi. Yeşil Odanın Ruhu kaybolmuş, yerine Louis Arneb gelmişti. Öyleyse belki de—
Ram: “— Her neyse, hemen bir sonuca varmasak daha iyi ederiz. Leydi Emilia ve Leydi Beatrice’in geri dönmesini beklemeliyiz. Leydi Emilia ve diğerleri gelince—”
‘Louis’e ne yapacağımızı tartışmaya devam edebiliriz.’ Subaru, Ram’ın sözlerine bu şekilde devam edeceğini düşünüyordu. Ancak o sözlerin devamı gelmedi. Çünkü hemen öncesinde—her şeyi yok eden karanlık… Pleiades Gözcü Kulesine saldırdı.
Subaru: “—Hık!?”
Ayaklarının dibinde büyük bir patlama meydana geldi, yüksek bir ses işitildi ve Subaru’yla diğerleri havaya fırladı. Hemen sonrasındaysa tüm bedeni tavan ile duvara toslayan Subaru’dan bir “Gah!” sesi yükseldi. Ardından neler olduğunu çözmek adına kafasını çevirdi.
—O uğursuz varlık yaklaştıkça tüm bedenine bir korku yayılıyordu.
Subaru: “Yo-yok artık…”
Yaşananlara inanamayan Subaru, içine doğan o şeyi inkar etti. Ama o korkunç ürperti kuvvetlendikçe kuvvetleniyor, şüpheleri giderek daha da gerçek bir hal alıyordu.
Subaru: “Patrasche! Ram’ı al—!”
Patrasche: “—Ree–reeee!”
Yerde sürünen Subaru, Ram’ın bedenini kucakladığı gibi Patrasche’ye doğru fırlattı. Patrasche de hala yara bere içerisinde olmasına rağmen onun niyetini anlayarak odanın girişine doğru uçarcasına harekete geçti.
Ram: “Barusu, seni aptal…!”
Ram bu zoraki eyleme sinirlense de Subaru’nun durup onu dinlemeye ayıracak vakti yoktu. Yerden güç alarak sarmaşıktan yatağında yatan Rem’e doğru atıldı. Sonra da onu kapıya doğru taşıyacaktı ki—
Subaru: “───”
—Hemen öncesinde, çimlerin üzerinde yuvarlanan Louis’in bedeni görüş alanının kıyısından geçti.
Subaru: “—Hık! Aaah, lanet olsun! Lanet olsuuunnn!!”
Öfkeyle lanetler okuyan Subaru, yıpranmış bedenine bu hareket için olabildiğince güç kattı. Ve sağ elinde Rem’in bedenini taşırken sol eliyle de zar zor Louis’in kolunu kavradı.
İkisi de oldukça hafifti. Bu tarz olağanüstü şartlarda taşıdığı ağırlığı görmezden gelmesi mümkün oluyordu. İşte bu şekilde ikisini de taşıyan Subaru’nun Yeşil Odanın dışına sıçramasına ramak kalmıştı.
Subaru: “───”
Ancak o anda, Subaru’nun yolunu kesmek istercesine Yeşil Odanın zemininde karanlık bir gölge belirdi—evet, sahiden de karanlık bir gölgeydi. Beş engelin sonuncusu—Subaru’ya kafayı takmış olan Cadının karanlık gölgesi—böyle bir zamanda kuleye gelmişti.
Subaru: “Ram—!”
Çılgınca bağıran Subaru, Rem’i gölgenin kıskacından uzak tutmaya çalışıyordu. Fakat karanlık gölge görüşünü yutuyor, ona bir boşluk dahi tanımıyordu. Ayrıca onu önünden, arkasından, sağından ve solundan sararak içine akmaya bir son vermiyordu.
Subaru: “Lanet olsun… Halbuki…buraya kadar gelmiştim…!”
Giderek yaklaşan gölgeye bakan Subaru, kalbi pişmanlıkla dolu halde bir kaçış yolu bulmaya çalışıyordu. O karanlık gölge tarafından yutulacak olursa hayatını kaybeder ve Ölümden Dönüş yaşamak zorunda kalırdı. Eğer bu kulede Ölümden Dönerse ve başlangıç noktası güncellenmemiş olursa, Louis hala bedenindeyken her şeyi baştan yaşamak zorunda kalırdı.
Ve bu yaşanırsa beyaz bir kız gölgesindeki Günah Başpiskoposunun merhametine kalırdı. İşte Subaru’yu bu döngünün son şansı olduğu düşüncesiyle elinden geleni yapmaya iten şey bu korkuydu—
Ram: “BARUSU! KENDİNE GEL! REM’İ AĞLATACAKSIN!!”
Patrasche: “—REE–REEE!!”
Karanlık gölgenin ötesinden Ram ve Patrasche’nin çaresizce çığlıkları ulaşıyordu. Subaru, bunun karşılığında derin bir nefes alsa da tek kelime dahi edemedi.
—Çünkü bundan önce, Natsuki Subaru’nun bütünlüğü, karanlık gölgeler tarafından yutuldu.
△▼△▼△▼△
—Muazzam karanlık gölgeler tarafından yutulan Subaru’nun bilinci karanlığın içerisinde ağır ağır dönüyordu.
Subaru: “───”
Elleri, ayakları, kanı, eti ve varlığının ta kendisi paramparça olup birer kavrama dönüşmüş gibi geliyordu. Sonu gelmez güçte ve uçsuz bucaksız duygular tarafından tüketilen varlığı, baştan yazılıyordu.
“—Seni seviyorum.”
İşte o sessiz ve karanlık hiçliğin içerisinde bir mırıltı işitti. Sahiden de son derece nostaljik olan o ses, Natsuki Subaru’nun bilincinin gülümsemesini sağladı. Birilerinin kendisine “seni seviyorum” demesine alışmak, altı ruhu tarafından sevilen bir Şövalye olmak gibiydi.
Ama maalesef Subaru, öyle güçlü bir iradeye sahip değildi. Kendisini sınırlarına dek zorlasa da verebileceği sevgi, iki eli ve tersiyle yapabilecekleriyle sınırlıydı. Yani karanlık gölgenin fısıltıları, ona zorlama sözler gibi geliyordu.
Subaru: “Ee, yani? Fazla zorluyorsun, anlarsın ya…”
“—Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.”
Subaru: “Üzgünüm, bu söylediğine cevap veremem… Bu cümle şu anda benim için mayından farksız. Daha bana bunu söyleyen kişinin elini bile tutamadım…”
“—Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.”
Subaru: “…Birbirimizi duymamızın bir yolu yok mu? Öyleyse…hadi acele et de tüket beni.”
Bu hiçlikten kaçıp yaşamaya devam etmeye dair bir umudu yoktu. Bu yüzden Subaru, karanlığın içerisinde acımasızca bir ölüm tadacaktı. Bunun için yas tutmayacak, bunu kabullenecek ve o hissi öfkeye çevirerek kendisini devam etmeye itecekti.
Subaru: “Geri döndüğümde beni beterin de beteri bekliyor olabilir. Hala kafası berrak olan Louis, Ölümden Dönüş kabiliyetim için yeniden benimle savaşabilir.”
“—Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.”
Subaru: “Ama kaybetmeyeceğim. Kaybetmeyeceğim. Kaç deneme gerektirirse gerektirsin, savaşmaya devam edeceğim. Bu sefer, sözümü tutacağım.”
“—Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.”
Subaru: “—Yarınların yarınları için savaşacağım, hem de kaç kez gerekirse gereksin.”
Artık tekrar edilen “Seni seviyorumlar” karşısında ezilmeyecekti. Üzgündü ama bu kelimelerin yaralayabileceği kalbi yıpranalı çok olmuştu. Bu tarz bir ‘sevgi’, artık Natsuki Subaru’yu zincirleyemezdi.
Gelin görün ki mütemadiyen tekrarlanan sevgi sözcükleri Subaru’nun inkarını umursamıyordu. Sahiden de Natsuki Subaru karanlık tarafından yutulurken o sözcükler akıp gitmeye, dünyayı kaplamaya devam ediyordu—
“—Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum. Seni seviyorum.”
“—Benim adım, Volcanica. Kadim antlaşma uyarınca zirveye ulaşan kişinin arzusunu talep ediyorum.”
Bir an sonraysa yukarıdan yayılan soluk mavi bir ışık, dünyayı kaplayan karanlığa saldırdı. O hiddetli ışık karanlığı yuttu ve dünyanın rengi değişti—
Değişti—
Değiş…ti—
#Çok iyi bir bölümdü. Açıkçası ben gölge meselesini tamamen unutmuştum, bu saatten sonra karşımıza çıkmaz zannediyordum. Yeşil Odadayken bir anda Ruhun gidip Louis’in belirmesi, sonra gölgelerin gelmesi, Subaru’nun bir hışımla Rem’i ve Louis’i kapması, tam seni seviyorumlar eşliğinde yitip gidecekken Volcanica’nın sesinin işitilmesi… Tüm bunlarla heyecanın dorukta olduğu bir bölümdü. Ben neler olduğunu çok merak ederek 6. cildin son bölümüne ilerliyorum. Orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..