Subaru: “Mmm…”
Subaru, yüzünde hareket eden kaba bir hissiyatla gözlerini açtı. Bilincini yavaşça geri kazandı. Ve aynı zamanda açık gözkapaklarının öteki tarafındaki bulanık görüşün giderek normale dönüşüyle bir hat açığa çıktı.
Tüm bu süreçte yanağındaki sert hissi duymaya devam etti.
Subaru: “Pat…rasche… Tamam…anladım. Kalktım. Artık…uyanığım…”
Ne kadar yorgun olduğundan emin değildi, boğazından çıkan ses inanılmaz cılızdı ve niyetini doğru düzgün ifade edip edemediğini bilemiyordu. Karşı tarafsa temaslarını sona erdirme konusunda herhangi bir belirti vermiyordu.
Subaru: “Nasıl da tatlısın… Bahse varım bu tatlılıkla bir sonraki kadın kahraman yarışmasını kazanabilirsin…”
???: “Aaaah-ooh?”
Subaru: “Aaaaaah…ooh…?”
Ağzındaki tükürüğü yutan Subaru, birkaç kelime kullanmayı başararak bir karşılık aldı.
Fakat aldığı o karşılığın beklediğinden farklı olması yüzünün kaskatı kesilmesine yol açtı. Yanakları deli gibi yalanıyordu ve görüşü giderek geri gelirken karşısında bulduğu kişi—
Subaru: “Voo, ah—?”
—Üzerine oturmuş şekilde yüzünü yalayan Louis Arneb idi.
Subaru: “Nn, UAAAA—!?”
Louis: “Vaaah!”
Subaru, bu imkansız manzara karşısında irkilerek önündeki Louis’i anında itip uzaklaştırdı. Genç kızsa bu hareket karşısında acılı bir haykırışla birlikte çimlerin üzerinde yuvarlandı.
Bu manzarayı izleyen Subaru da çaresizce poposunu geriye doğru kaydırarak uzaklaştı.
Subaru: “Ne, ne, ne, ne bok yiyorsun sen!? Ne yapmaya çalışıyorsun?! Bu şekilde üstüme gelmekteki maksadın ne…”
Louis: “Voo— Voo—? Vooah—”
Subaru: “Vuaaah, neler oluyor! Ne, neler oluyor lan… Ben…öldüm mü…?”
Subaru tam bir şok içerisinde Louis’e bakakalmıştı ve sesi umutsuzlukla titriyordu. Subaru’nun hemen önündeki Louis ise çimlerin üzerinde sırtüstü yatıyor, kollarını ve bacaklarını bir çocuk gibi sallayarak sızlanıyordu.
Subaru, onun ne yaptığını anlamıyordu. Amacı neydi ki—yo, bundan da önce—
Subaru: “Ne, neresi…burası…?”
Gözlerini Louis’ten ayıran Subaru, temkinli kalmayı sürdürerek etrafını gözlemlemeye başladı. Gördüğü şeyse gür, yemyeşil bir çayırlık oldu—uçsuz bucaksız bir meradaymışçasına orada burada rüzgarda sallanan çiçekler görünüyordu.
Subaru: “───”
Augria Kum Tepelerinde böyle bir manzaraya denk gelmek imkansızdı. Eh, kesin konuşmak gerekirse Courtesan Ayılarının yaşadığı çiçek bahçeleri gibi ortamlar da vardı ama bu seferki yapay bir mekan değildi ve bitki örtüsü kesinlikle gerçekti.
Subaru, birazcık uzaklarda bir orman görebiliyor, bu da kafasını iyice karıştırıyordu. Buranın Augria Kum Tepeleri olmadığı kesindi. Daha önce Louis’e rastladığı Hatıralar Holüymüş gibi de görünmüyordu.
Subaru: “Çimenler epey gerçek görünüyor. Ve tadı da… Peeeh, peh! Çim gibi!”
Biraz çim kopartıp koklayan ve tadına bakan Subaru, artık gerçekliklerinden emindi. Ayrıca aldığı yaralara ve kıyafetlerinin yırtılıp yıpranmış görünümüne bakarak son savaşından—Pleiades Gözcü Kulesini etkileyen savaştan—kalma etkileri hala taşıdığını da teyit edebiliyordu.
Bu da demek oluyordu ki o savaş gerçekleşmiş ve Subaru henüz ölmemişti. Yeşil Odaya saldıran devasa kara gölgeler tarafından yutulmuş ve hayatta kalmıştı.
Subaru: “—Doğru ya! Rem! Rem de…”
Louis hemen yanı başındaysa o sırada kollarına aldığı Rem de buralarda olmalıydı.
Subaru bu fikre dayanarak Louis’i görmezden geldi ve Rem’i bulmak için çayırlık alanı aramaya başladı. Kısa çimlerin arasında sessiz sedasız yatan bedenini bulmasıysa çok sürmedi.
Subaru: “Rem! Ah, bu harika… Çok rahatladım, sağ salim yanımdasın…”
Rem’e doğru koşturan Subaru, sahiden de sapasağlam olduğunu teyit edip rahatlayarak kendisini yere bıraktı. Herhangi bir dışsal yaralanması yokmuş gibi görünüyordu. Vücut ısısı ve ağır nefesleri tıpkı eskisi gibiydi. Bu da Subaru’nun rahat bir nefes alarak kaşlarının arasındaki terleri silmesini sağlamıştı.
Subaru: “Ah, endişelenecek bir şey yok. Rem’e bir şey olsaydı Onee-san beni öldürürdü zaten…”
Ram bir şey yapmamış olsa bile Subaru, kendisini asla bağışlayamayacağı için kendi işini kendisi bitirirdi. Aklında bu düşüncelerle bir kez daha, “Peki öyleyse…” diye mırıldanarak etrafına bakındı.
Subaru: “Burası neresi…kule nerede? Emilia-tan, Beako ve diğerleri nerede?…”
Etrafına bakınan Subaru, uzaklarda görünmesi gereken Gözcü Kulesini hala göremiyordu. Nereye bakarsa baksın sonuç aynıydı.
Subaru: “EMILIA—!! BEAKO!! RAM—!!”
Louis: “Ooo, vaaah!”
Onları göremese bile karşılık verme olasılıkları vardı, bu yüzden Emilia ve diğerlerine seslenmeyi denedi. Ancak seslenişi bir boşluk yarattı ve aldığı tek karşılık çimlerde yatan Louis’ten geldi. Bu gerçek canını sıksa da onun varlığını görmezden gelemeyeceği bir gerçekti.
Onun ne yapmaya çalıştığını veya onunla baş etmenin bir yolu olup olmadığını bilmesi mümkün değilken Rem’i koruyabilecek tek kişi Subaru’ydu, bu yüzden Louis’le baş edebilmek için ayağa kalkacak ve—
Subaru: “───”
—Ancak tam ayağa kalkmak üzereyken biri usulca kolunu kavradı.
Subaru: “—Eh?”
An itibarıyla tek dizinin üzerinde olan ve ayağa kalkmaya çalışan Subaru, boğuk bir nefes verdi. Kolunu çekiştiren kolun kuvveti pek fazla olmasa da bir milim dahi kımıldayamıyordu.
Subaru: “───”
Dizleri titreyip gıcırdıyor ve tüm bedeni terlemeye başlıyordu. Gerçekten akıl almaz bir dürtüydü. Natsuki Subaru olarak bilinen varlık bütünüyle, her şeyiyle titriyor, bu fenomen onu deliye döndürüyordu.
Bu… kelimelere dökülmesi mümkün olmayan bir şoktu.
Bu…başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak yoğunlukta bir duygu fırtınasıydı.
Bu…bu dünyada tattığı tüm büyük şaşkınlıklar arasında bile devasa bir dalga kadar büyük kalan bir şaşkınlıktı.
Subaru: “—Ah.”
Gözkapakları ağır ağır titreşiyor ve hafifçe açılıyordu. O gözkapaklarının altındaysa bir gölün yüzeyi kadar berrak, soluk mavi gözler yer alıyordu.
Onun… mutlu ve neşeli gözlerini seviyordu.
Onun… arada bir afacanlık yaptığında ışıldayan gözlerini seviyordu.
Onun… kendisine yalvardığında kalbine dokunan gözlerini seviyordu.
—O ışıltıyı her daim, her daim, her daim özlüyordu.
Subaru: “Re…”
Kalbi küt küt atıyor, ses telleri titriyor, bir şeyler tarafından boğazlanırcasına çıt çıkartamıyordu. Boğuluyordu. Aynen öyle. Şu anda kalbinde kaç farklı düşünce dolaşıyordu?
Ona iletmek istediği kelimeler, onunla konuşmak istediği meseleler, onunla paylaşmak istediği hayaller, tüm bunlar birikiyordu.
İşte tam da bu şeylerle boğuşan Natsuki Subaru—
Subaru: “—Rem.”
Dudakları titredi, ona ismiyle seslendi. Maalesef bunu yapmaya çalışırken sayısız kez başarısız olmuştu. Ona herhangi bir şeyi netlikle aktarıp aktaramadığını merak ediyordu. Belki de bunu yalnızca kendi hayallerinde yapmış, en önemli şeyi ona asla aktaramamıştı.
Subaru, bu korkuyla defalarca ismini sayıkladı.
Subaru: “Rem, Rem… Remm, Remm… Re…m…REM!”
Ve o ismin dudaklarından döküldüğü her seferde gözlerinden sel misali yaşların taşmasına mani olamadı. Gözyaşlarının her akışında Rem bulanıklaştı. Ve onu göremez hale geldiği her seferde bir kez daha parmaklarının arasından kayıp gidecek diye korktu.
İşte bu yüzden, sümükleri yağmur gibi akar ve yüzünü koluyla çaresizce silerken onu görüş alanında tutmak için çılgınca bir çaba harcadı.
Subaru: “───”
Rem ise sessizce gözlerini kırpıştırdı, o gözlerde hafif bir ışıltı taşıyordu. Bu noktaya gelmiş olan Subaru, bunun kendi arzusu doğrultusunda gördüğü bir illüzyon olmadığını biliyordu. Hiç şüphesi yoktu ki bu oydu—Rem’di—ve buradaydı.
Rem: “—Ah.”
Rem bir şeyler söylemeye çalışıyor gibi görünüyor, dudakları güçsüzce kımıldıyordu. Ondan yalnızca bu cılız sesi işiten Subaru’nun kalbi paramparça olmanın eşiğindeydi. Her daim onun uykulu yüzüyle konuşmuş ve hala hayatta olduğundan emin olmak için o uyurken nefesini kontrol etmişti.
Sayısız sabah ve geceyi onu gözleyerek geçirmiş, onu geri getireceğine yemin etmişti. Ama onca zamandır bir kez olsun onun sesini işitmemişti. Gözlerini kapatan Subaru, onun kendisine ismiyle seslenişini ve daha nice anı anımsadı. —Ama tüm bu anılar geçmişe aitti.
O, bugün ve yarın, yeni Rem’in sesini işitmek istiyordu. Ve bu dileği nihayet gerçek olmuştu. Subaru, arzuladığı şeyi elde etmişti.
Subaru: “Re…m…Sorun yok. Her şey yolunda, ağırdan alabilirsin…”
Rem: “—Rem.”
Rem tedirginlikle dudaklarını kımıldattı, ağzı hala kapalıydı. Dürüst olmak gerekirse Subaru, ona bir bardak su gibi bir şeyler vermeliyim diye düşünüyordu. Fakat yakınlarda bir su kaynağı varmış gibi görünmüyordu ve gözlerini ondan ayırması da imkansızdı. Yalnızca tek bir kelime. Subaru’ya bir kerecik daha seslenirse. O kelimeyi duyarsa o zaman—
Rem: “—De.”
Rem: “…Kim?”
Sessizlik içerisindeki Rem, dudaklarının hareketini hızlandırdı, dudaklarında biraz olsun nem arandı. Salgıladığı tükürükle dilini ıslattıktan sonraysa nihayet ağzını açacak güce kavuştu. Ve açık mavi gözlerine Subaru’nun görüntüsü yansırken ağzını açarak şöyle dedi—
Rem: “—Sen…de…kimsin?”
Subaru: “───”
Dudaklarından çıkan ve anlamlı bir şekilde birbirine bağlanan o sesler, Subaru'nun zihnine saplandı.
—Sen de kimsin?
Subaru: “───”
Diz çöktü, Rem’in ifadesine bakarak nefesini tuttu. Sonra da ciğerlerinde biriken nefesi canı yana yana vererek göğsüne vurdu. Her defasında daha da sert olarak, kendi kendine konuşarak, ikinci, üçüncü darbeyi de indirdi.
Bu olasılığı bekliyor olmalıydı. Rem’in uyandığında kendisini hatırlamayabileceği ihtimalini, değerlendirmişti. Oburluğun Otoritesini hesaba katınca bu düşünce çok doğaldı. Rem’in İsmi veya Hatıraları olmadan uyanma ihtimali yüksekti.
Sahiden de son derece olasıydı. Dolayısıyla Subaru, onun hatıralarına sahip olmama ihtimalini hiç hesaba katmamış değildi. Ve tabii ki sırf bu yüzden şu anda yaşadığı şok ve acı ortadan kalkacak da değildi.
Hal böyle olsa da Subaru, artık kaderi lanetleyip umutsuzluk içinde, öfke içinde yaşayamayacak, trajik bir kahraman gibi davranıp kendine acımayacaktı.
Her şeyden önemlisi Natsuki Subaru’ya onun tarafından çoktan söylenmiş bir şey vardı.
“Lütfen bana ne kadar harika biri olabileceğini göster, Subaru.”
Subaru: “—Benim adım Natsuki Subaru.”
Diyerek dişlerini sıkan Subaru, acıklı ifadesini bir kenara atarak yanaklarını yukarı kaldırdı. Ve yüzünü ovuşturup rol yapmak için elinden geleni ardına koymayarak Rem’e gülümsedi.
Subaru: “Şu anda bunu hatırlamıyor olabilirsin. Ama… ben…”
Rem: “Ama…sen…”
Subaru, Rem’in sorusu karşısında duraksadı, gözlerini sımsıkı kapattı. Sonra da siyah gözlerinde onun açık mavi gözlerinin yansımasıyla sözlerinin devamını getirdi—
Subaru: “Ben…senin kahramanınım. —Seni özlemiştim, Rem.”
Natsuki Subaru, bir yemin ettiği kızın hatırına böyle söyleyerek bir kez daha kahraman rolünü üstlendi. Kırgın bir kahraman imajını taşıyan delikanlı, genç kızın hatırına bir kez daha adını verdi.
—Ve o anda, orada, bir kez daha, yemin etti. Onunla birlikte, sıfırdan bir hikaye başlatmaya.
Ve bu çarpıcı sonla birlikte bize çok büyük acılar çektiren, çok büyük heyecanlar ve sürprizler yaşatan 6. cilde veda ediyoruz. Nihayet bugün, 4 yıl önce serinin başında derin bir uykuya yatırdığımız Rem’in uyandığını görüyoruz. Ama bu uyanış pek de umduğumuz şartlar gerçekleşmedi. Subaru, yanında Rem ve Louis’le birlikte neresi olduğu hakkında hiçbir fikrimizin olmadığı bir çayırlıkta belirdi. Rem, ne Subaru’yu ne de kendisini tanıyor. Azılı bir düşman olması gereken Louis ise idrak edilemeyen bir durumda. Sıradaki ciltte bizi ne gibi maceraların beklediğini çok merak ediyorum. E siz de ediyorsanız, bir sonraki bölümde yeni maceraları başlatmak için görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..