Subaru: [Peki grubunuz o Shudraq halkını bulursa ne yapacaksınız? Bu tarz bir kamp kurmuşsunuz, öyleyse niyetiniz… onlarla savaşmak mı?]
[――――]
Subaru, bu sorgulamayı elinden geldiğinde umursamaz bir şekilde yapmaya çalıştı. Fakat sesinde, gizleyemediği bir aciliyet duygusu mevcuttu.
Hatta konuya dahil olmayan Rem’in ifadesi bile bu sözlere tepkisini gösterdi. Dikkatini vermiyor olsa da bu tepki, ‘savaş’ kelimesinden kaçınmamasınaydı.
Bu sırada sorunun muhatabı olan Todd, gözlerini kapatarak,
Todd: [Yok ya, generaller mümkün olduğunca savaşmamamızdan yana sanırım. Detayları bilmiyorum ama Shudraq Halkı epey güçlü bir kabile gibi görünüyor. Savaşacak olursak bayağı zorlu bir mücadele olacağı kesin, yani şu an için amaç müzakere gerçekleştirebilmek.]
Subaru: [Müzakere mi? Bir orman kabilesiyle neyin müzakeresini yapacaksınız ki?]
Todd: [Benim gibi bir emir kuluna bu kadar soru sorma, tamam mı!?... Ben pek bilgili değilim ama muhtemelen başkent veya hatta bizzat İmparatorun kendisi, onların emir kulu olarak çalışacak bir kabile olmasını istiyor.]
Subaru: [Shudraq halkı Vollachia İmparatoruna itaat etmiyor mu ki?]
Todd: [Etmeyenler var. Vollachian tarzı işte.]
Todd basmakalıp bir asker gibi gülerken Subaru’nun bu yanıt karşısında yapabildiği tek şey kaşlarını çatmak oldu. Ve kendi kendine, sessizce “Çok Yaşa Vollachia” diye mırıldanarak bu konuşmayı sonlandırma kararı aldı. Todd’un sözlerine inanacak olursa İmparatorluk Ordusu Shudraq halkıyla çatışmaktan kaçınmak istiyor demekti. Ve hal böyleyse Subaru, bilgi verdiği takdirde iki grup arasında gereksiz yere kan dökülmesini ve çatışma çıkmasını önleyebilirdi.
Yine de elindeki bilgi çok değerli değildi ve bu bilgiyi en başta neden sakladığını açıklarsa kimliği hakkında yalan söyleme nedenini de açıklamak zorunda kalırdı.
Subaru: [Ahh, ne çıkmaz ama. İstediğim her şeyi elde edemem, değil mi…]
Rem: […Bilirsin ya, sana ne zaman baksam kaşların çatık oluyor. Çok dostane bir yüze sahip olduğunu söyleyemem ama en azından bunu dengelemek için gülümsemeye çalışamaz mısın?]
Subaru: [Amma da ağır bir tavsiye oldu!…… Peki ben seninle neşeli bir suratla konuşacak olursam sen de benimle daha kibar ve neşeli bir tavırla konuşacak mısın?]
Rem: [Haaah?]
Rem’in gerçekten içten gelen şaşkınlığı, Subaru’yu derinden yaraladı. Onun bu dehşetini titrek bir gülümsemeyle gizlemeye çalıştığını gören Todd ise bir kahkaha patlattı.
Todd: [Ehh, ilk adımı atmazsanız yolculuk başlamaz. Ben sizin asilce çabalarınızı izliyor olacağım, o yüzden endişe etmeyin.]
Subaru: [Teşekkürler Todd……. Ee, peki nişanlınla buluşamamanın gerçek sebebi nedir?]
Todd: [Hahaha, doğru ya, çile de çile.]
Subaru: [Kahrolsunlar!]
Teselli mi ediliyordu, alay mı?
Her halükarda Todd’un bu tavrının Subaru’yu kurtardığı gerçeği değişmiyordu. O olmasaydı bu krizin kötüye gideceği şüphesizdi. Hiç değilse bu yüzden, görevlerini çabucak tamamlayabilmelerini diliyordu.
Subaru: [Sahiden ormanı temizlemek ne kadar zaman alacak?]
Todd: [Plan, diğer kamplar da hazır olunca hep birlikte işe koyulmak şeklinde. Yine de orman büyük ve sık olduğu için bir günde tamamlayabileceğimiz alan pek fazla değil…….]
Subaru: [Anlıyorum. Ehh, sanırım ormanda çok hızlı ilerlemeniz de mümkün olmaz. İçeride neyle karşılaşacağınızı bilemezsiniz, sonuçta orada pusuya yatmış koca Cadı Yaratıkları var.]
Subaru’nun Shudraq halkının bir ferdi olduğundan şüphelendiği maskeli adam, yine bir kabile üyesi olma ihtimali taşıyan avcı ve Subaru’nun Rem’in tuzaklarıyla dolu alanda avcıyla savaşırken karşılaştığı devasa Yılan.
Subaru, Todd’un grubunun o ormana girerek ne kadar sıkıntıyla karşılaşabileceğini rahatlıkla tahmin edebiliyordu. Onlara her şeyi açıklayamayacak olsa da hiç değilse Rem’in tuzaklarından bahsetmeliydi. Gereksiz bir aksilik yaşamalarını ist――
Todd: [――Cadı Yaratıkları mı?]
Subaru düşüncelere dalarken su içmekte olan Todd’un gözleri şaşkınlıkla irileşti. Ve koluyla ağzını silip afallamış bir şekilde Subaru’ya baktı.
Onun neden bu kadar şaşırdığını anlayamayan Subaru’ysa kafası karışmış bir şekilde bakışlarına karşılık vermekten öteye gidemedi.
Todd: [Sen az önce, Cadı Yaratığı dedin, değil mi? Ormanda bir Cadı Yaratığı olduğunu mu söylüyorsun?]
Subaru: [Ah, şey, evet, öyle dedim ama… Tuhaf bir şey mi söyledim ki?]
Todd: [Tabii ki öyle yaptın. Öyle her gün bir Cadı Yaratığına denk gelmezsin, haksız mıyım? Lugnica Krallığı Cadı Yaratıklarından bahsediyorsan işler değişir ama Vollachia sınırlarında görülmezler.]
Subaru: [――――]
Todd: [Bu bir şaka değil, değil mi? Bu doğru mu, hanımefendi?]
Subaru’nun nutku tutulmuş ve Todd’un giderek ciddileşen ses tonu karşısında afallayıp kalmıştı. Bunu gören Todd, bu defa Rem’i hedef aldı.
Ve sorunun muhatabı olduğunu gören Rem, basit bir “Evet” ile karşılık verdi.
Todd: [Söyleyin bana, hanımefendi. Siz de mi bir Cadı Yaratığı gördünüz? Buddheim Ormanında?]
Rem: [Cadı Yaratığının ne olduğundan tamamen emin olamasam da… Kesinlikle büyük, yeşil bir yaratık gördüğümü söyleyebilirim.]
Todd: [Peki alnında bir boynuz var mıydı?]
Rem: [Boynuz mu? …Beyaz ve eğri büğrü bir şey vardı, orası kesin.]
Bu yanıtla birlikte suratı buruşan Todd, ayağa fırladı. Ve yeniden Subaru’ya bakarak,
Todd: [Ne tarz bir Cadı Yaratığıydı? Neye benziyordu?]
Subaru: [Bi-bir yılan. Devasa bir yılandı. 10 metre kadar. Acayip devasaydı.]
Todd: [Bir, yalnızca bir tane yani… Kahretsin, bu koca ormanda pusuya yatanların tek bir taneden ibaret olduğunu nereden bileceğiz ki! Ama, yalan söylüyormuş gibi görünmüyorsun. Şimdi işler değişti!]
Sertçe kafasını kaşıyan Todd, tavrı tamamen değişmiş şekilde bakışlarını başka yöne çevirdi. Ve yürümeye başlarken ansızın bir şey fark etmişçesine, yüksek bir “Ah” sesi çıkarttı. Sonra da Subaru ve diğerlerine dönerek,
Todd: [Bu önemli bir bilgiydi. Haberimiz olmasaydı işler çirkinleşebilirdi. Bizi kurtardınız.]
Subaru: [――Hı hı]
Todd enerjik bir havayla ilerleyerek hala oturuyor olan Subaru’yla Rem’in kafalarına vurdu. Bu ani harekete tepki vermeyi başaramayan ikili şok içerisinde bakakaldı. Onların şaşkınlığını umursamayan Todd’sa bir kez daha arkasını döndü.
Ve hala yemek yemekle meşgul olan kamp halkına doğru yürümeye başladı.
Todd: [Kamp Kaptanları, toplanın! Generale gidiyoruz! Mühim haberler var!]
Deyip ellerini çırparak insanları toplamaya başladı. Kamp çılgınca bir hal alırken çok sayıda adım sesi işitiliyordu. Todd ise arkadaki bir çadıra – muhtemelen savaş toplantılarının ve diğer önemli tartışmaların gerçekleştiği noktaya doğru ilerliyordu.
İkili grupsa kampı etki altına alan yoğun enerjiyi kayıtsızca izlemekten öteye geçemiyordu.
Rem: […Amma büyük bir tepkiydi. O yaratık…… Cadı Yaratığı, o kadar önemli bir şey mi? Tabii ki tehlikeli bir varlık olduğunu biliyorum ama...]
Subaru: [――. Aslına bakarsan ne kadar tehlikeli olduğunu adamakıllı kabullenmemiş olabilirim.]
Rem: [Anlıyorum…]
Rem en hafif tabirle ikna olmasa da Subaru, henüz kendi düşüncelerini tam anlamıyla düzene oturtabilmiş değildi.
Bu ifşa, Subaru için son derece şaşırtıcı olmuştu.
Subaru: [Cadı Yaratıkları…..burada nadirmiş.]
Kibarca dile getirilirse beklenmedik bir şeydi, diğer taraftan, Subaru’nun aklının ucundan bile geçmemişti.
Subaru için başka bir dünyada yaşam ile Cadı Canavarlarının varlığı ayrılamaz kavramlardı. Ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın kırılamayacak bir bağdı. Cadı Yaratıkları, başkentteki ilk günü hariç Subaru’nun buraya gelmesinin ardından gerçekleşen sayısız olayda büyük bir rol oynamıştı.
Meili’nin harekete geçirdiği ve Cadı Yaratığı hengamesinin başrolü olan Ulgarmlar, Wilhelm’in yegane arzusunu yerine getirmek için ihtiyaç duyulan Beyaz Balina ve Sığınağı tüketmeye çalışan Büyük Tavşan.
Pristella’da hiçbir Cadı Yaratığına denk gelmemiş olsalar da sonrasında gittikleri mekana – Pleiades Gözcü Kulesine – hiç abartısız Cadı Yaratığı karargahı denilebilirdi.
Subaru için en hatırlanası Cadı Yaratığının Kan Kırmızı Akrep olduğundan bahsetmeyeyse gerek dahi yoktu.
Subaru: […Birazcık moralimi bozdum ama neyse… Buraya kendimce varsayımlarla gelmiştim, dolayısıyla Cadı Yaratıklarının nadir olacağını hiç düşünmemiştim.]
Cadı Yaratıklarının dünyanın dört bir yanında bir RPG gibi belirivereceğinden emindi. Ama durum bu değilmiş gibi görünüyordu.
Şimdi düşününce kendi dünyasında da öyle her yerde aslan veya zürafa bulunmazdı. Yani bir bağlamda bu kadarı bariz olmalıydı.
Subaru: [Lugnica’ya Cadı Yaratığı Krallığı denildiğini de ilk defa duydum.]
Büyük bir tehdit söz konusu olsa da tek bir Cadı Yaratığı, Todd’un tüm tavrının 180 derece değişmesine yetmişti. Vollachia’daki bu “normal tepkiyi” Lugnica’da alacağınız tepkiyle kıyaslayınca Lugnica’ya Cadı Yaratığı Krallığı denilmesine şaşmamalıydı.
Meili gibi biriyse onlara peri masalı gibi gelecek olmalıydı.
Subaru: [Yani bu, onun etrafta o kadar Cadı Yaratığının olmadığı bir ülkeye veya mekana gittiği takdirde normal bir çocuk gibi yaşayabileceği anlamına mı geliyor……?]
Rem: [Hey, affedersin.]
Subaru ayrı düştüğü Meili’nin geleceği üzerine kafa patlatırken Rem, ona seslendi.
Neler olduğunu merak eden Subaru da kafasını çevirerek Rem’in masanın üzerini işaret ettiğini gördü. Ve tabağını bitirip uyuyakalmış Louis’i fark etti.
Rem: [Anlaşılan tıka basa doyup uyuyakalmış. Bundan tiksinsem de onu taşımama yardımcı olur musun lütfen?]
Subaru: [Tiksindiğini söyleyecek kadar ileri gidiyorsun ha…]
Rem’in sözlerine acı acı gülen Subaru, boyun eğmiş şekilde kafasını salladı. Ve dört tabağı – dördüncüsü Todd’un unuttuğu öğle yemeğiydi – temizlemeyi tamamlayan Subaru, istemeye istemeye Louis’i kucakladı.
Ara ara üzerine atladığı için bunu biliyor olsa da kız gerçekten hafifti. Görünümü normal bir genç kız gibiydi. Dürüst olmak gerekirse, onu normal bir genç kız gibi gösteren tek şey dış görünüşüydü.
Subaru: [Gitmeye hazır mısın Rem? Sırtım da boşta……]
Rem: [Ne kadar da nahoş bir teklif. Senin yardımına ihtiyacım yok. Hiç değilse kendi başımın çaresine bakabilirim…]
Diyen Rem, masaya yaslanmış olan bir tahta bastonu aldı ―― gerçi yalnızca ismen “baston” olan bu şey, daha ziyade bir yerlerden bulunmuş rastgele, kalın bir daldı.
Kıymık batmasına mani olmak için de ucuna bez bağlanmıştı. Basit ve uyduruk bir bastondu. İşte o bastonu kullanan Rem, ayağa kalktı.
Duruşu ve yürüyüşü hala arzulanandan çok uzaktı.
Rem: [――Ben, iyiyim.]
Subaru: […Emin misin? Bilirsin ya, bu kadar inatçı olmana gerek yok. Bir sıkıntın varsa bana dayanabilirsin.]
Rem: [Sana dayanmayacağım. Yok bir şeyim. Sen onu düşürmediğinden emin ol yeter.]
Subaru: [Öf, iyi. Ama şunu bilesin ki bu kişiyi istediğim için değil, yalnızca senin hatırına taşıyorum.]
Rem: [Seni böyle şeyler söylemeye iten ne acaba…]
Basitçe Subaru, Rem’in Louis hakkındaki görüşlerinin kendiliğinden iyiye gittiğini öğrenmesini istemiyordu. Onun yorumlarından usanan Rem ise zar zor da olsa bastonunu kullanarak Subaru’yu takip ediyordu.
İşte bu şekilde Subaru, Rem ve Louis’le birlikte ödünç aldıkları çadıra doğru yola koyuldu. Muhtemelen buradan da çadır düzenlemeye geçecekti. ―― Gerçi Todd’un grubunun ne alemde olduğunu merak ediyordu.
Rem: [――. Onlar için endişeleniyor musun?]
Subaru: […M? Ah, hı hı, öyle de diyebiliriz. Yalnızca şey… ben bile kurtarıcılarımıza karşı dürüst olmadığımın farkındayım. Cadı Yaratıkları hakkındaki sözlerimle de dikkatsizlik etmiş olabilirim.]
Rem: [――bizim, kurtarıcılarımız.]
Bu konuyu düşünen Subaru, kendisini yalan söyleyip duran bir düzenbazdan farklı göremiyordu. Bu düşünceyle de morali bozuluyor, enerjisi düşüyordu.
Ancak Subaru’yu dinleyen Rem, düşünceli bir şekilde mırıldanmıştı.
Subaru’nun konuşmasından çekmiş olduğu “kurtarıcı” kelimesi, deşifre edilmesi zor bir tonla dudaklarından dökülmüştü. Bununla birlikte olumlu bir duygu aktarmadığı kesinmiş gibi görünüyordu.
Subaru: [Rem?]
Rem: [ ――. Yo, yok bir şey. Unut gitsin lütfen.]
Subaru: [Ehh, artık unutmak imkansız hale geldi. Konuşmanın gidişatına göre bana ne olduğunu söylemek zorunda kalacaksın.]
Rem: [Demek öyle. Öyleyse benimle konuşmayı keser misin lütfen?]
Subaru: [Aramızdaki mesafe artıyor sanki! Beni öylece ortada bırakmasana, söyleyeceğin şeyin sonunu getir işte! Gerçekten meraklandım!]
Subaru Rem’in hızına uyduğu için son derece yavaş ilerliyorlardı. Subaru’nun onunla birlikte yürümesi Rem’in canını sıkıyor gibi olsa da bir sebepten ötürü hafifçe iç çekmekle yetiniyordu.
Ve Subaru’nun geri adım atmayacağını hissedip yüzünü yavaşça ona dönerek,
Rem: [Um, Todd’du değil mi?… Onunla ilgili izlenimim pek iyi değil.]
Subaru: [Ha? Neden? Bizim gibi işe yaramaz insanların kampta kalmasına izin veriyor. Bizi ayakkabı yediren kötü adamlardan bile koruyor. Nasıl minnettar olmadığını anlamıyorum.]
Rem: [Minnettar olmadığımı söylemiyorum. Elbette minnettarım. Sadece…]
Subaru: [Sadece ne?]
Cümlesini yarıda kesen Rem biraz tereddüt ederken Subaru, onu devamını getirmeye teşvik etti. Duraksaması esnasında çöken sessizlik yalnızca iki saniye sürdükten sonraysa Rem, derin bir nefes vererek şöyle dedi:
Rem: [――Bana kalırsa karşısındakilerin ismini sormayan kişilere kolay kolay güven olmaz.]
Subaru: [――――]
Bu cümleyi işiten Subaru, istemsizce nefes almayı kesti.
Ve bu beyanını çürütme isteğiyle geride kalan birkaç günü düşündü.
――Karşısındakilerin ismini sormayan kişiler, demişti.
Bunu aklında tutarak geçmişi hesaba kattığındaysa; söylediği şey teknik olarak doğruydu.
Todd, bugüne dek Subaru’ya ismiyle seslenmemişti. Daima “sen” veya benzer şeyler kullanmıştı. E ismini bilmiyorsa izlenecek bariz yol da bu olurdu.
Ama――
Subaru: [Bu yalnızca bir tesadüf değil mi? Sonuçta sen bile bana ismimle seslenmiyorsun――]
Rem: [――İsmin Natsuki Subaru, değil mi? Bir ismi bilip kullanmamayı tercih etmekle karşındaki kişilerin isimlerini öğrenmeye dahi tenezzül etmemek farklı anlamlar taşır. Hepsi bu.]
Subaru: [――――]
Rem: [Bu yalnızca benim düşüncem. Şu anda onlara bel bağlamaktan başka şansımız yok zaten.]
Diyen Rem, duraksayan Subaru’yu geçerek yürümeye devam etti.
Rem’in yavaşça ilerleyişini izleyen Subaru’ysa tek kelime edemedi.
Maalesef Rem’in taş kalpliliğine bir çözüm bulabilmiş değildi.
Cadı Yaratığı etkileşiminde açıklığa kavuştuğu üzere Subaru, hala bu dünyadaki pek çok şeyden bihaberdi. Krallıktan tam anlamıyla memnun değildi ve İmparatorluğun bilinmeyen toprakları da kendilerince iyiydi.
Belki de burada, bir insanın ismini sormak veya sormamak özel bir anlam ifade etmiyordu. Belki de kendi ismini söylemeden önce karşı tarafın ismini sormak kabalık olarak görülüyordu.
Böyle bir kural var olsa bile Subaru, Rem’e bunu anlatamazdı. Bilgisizliğinden de kültürel farkındalık yoksunluğundan da ölümüne nefret ediyordu.
Rem: […Orada daha ne kadar dikilmeyi planlıyorsun?]
Subaru: [Ah…]
Bu ses karşısında kafasını kaldıran Subaru, Rem’in biraz önüne geçmiş şekilde kendisine döndüğünü fark etti.
Yüzünde bir sabırsızlık belirtisiyle iki elini bastonuna yaslamış halde Subaru’ya bakıyordu. Onun kendisini beklediğini gören Subaru, göğsünün sıkıştığını hissetti.
Ve dizlerinin boşalmasına ramak kaldı.
Subaru: [G…uh]
Rem: [Sen… N-ne oldu!? Yoksa parmakların mı…..]
Subaru: [Yo, sadece beni bekliyor olmanı düşündüm ve…]
Rem: [Vaktimi boşa harcamışım.]
Rem, ifadesiz bir ses ve suratla böyle söyledi. Ve bu defa gerçekten ardında bırakmak için sırtını Subaru’ya döndü.
Çılgınca peşinden koşan Subaru’ysa Rem’den özür diledi. Sonra da az önceki konuşmalarını düşünerek usulca gülümsedi.
Ve muhtemelen Rem gereğinden fazla kafa yoruyordur diyerek kendi kendine hükmünü verdi.
#Rem’in söylediklerini okuduktan sonra ben de şüphe duydum biraz. Todd henüz göze batan bir şey yapmasa ve hep iyi davransa da bunları işine öyle geldiği için yapıyor olabilir, belki de sandığımız kadar iyi biri değildir. Bu arada ormandaki tek bir cadı yaratığının varlığı bile herkesi galeyana getirdi. Bakalım planlarında nasıl bir değişiklik olacak, Subaru-Rem ilişkisi nereye gidecek, bizi ne sürprizler bekleyecek… Okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..