――Subaru’nun kalbinin derinliklerine kök salan şüphe, ertesi gün ortadan kalktı.
Subaru ve grubuyla ayrılmasının üzerine Todd, kamp generalleriyle bir toplantıya katılmış ve görünüşe göre savaş konseyi gece geç saatlere dek sürmüştü.
Subaru da en nihayetinde Rem ve Louis’i çadırlarına götürmüş ve içinde bir huzursuzlukla kendisine verilen işe koyulmuştu. Bunun yanı sıra Rem, ona önceki günden de bariz bir soğuklukla yaklaşmış ve Subaru’da hiçbir yere ait olmadığı hissi doğurmuştu.
Bununla birlikte――
???: [――Oi, uyan, uyan. Ne zamana kadar uyumayı planlıyorsun?]
Subaru: [Nnh… Ah?]
Omzundan sarsılan Subaru, birileri tarafından uyandırılmıştı.
Kolay uyanmak Subaru’nun az sayıda iyi özelliğinden biriydi ama kendi kendine uyanmayı bir başkası tarafından uyandırılmakla kıyasladığında buna alışkın olmadığını bir kez daha teyit edebilmişti. Yerde yatar halde gözlerini kırpıştırıp açarak miskin düşüncelerini harekete geçirdiğindeyse görüş alanına giren şey, Todd’un suratı oldu.
Subaru: […Todd-san?]
Todd: [Hı hı, yorgun görünüyorsun. Sanırım mantıklı, sonuçta sana alışkın olmadığın işler yaptırıyoruz. Her neyse, teşekkür ederim…]
Subaru: [――Natsuki Subaru.]
Todd: [Hm?]
Todd, ağır ağır oturur pozisyona geçen Subaru’ya hızlı hızlı bir şeyler söylerken onun kendisini tanıtışıyla gözleri irileşti.
Bir an için Subaru’nun tanıtımının ardındaki anlamı çözememiş gibi görünse de-
Subaru: [Natsuki Subaru, benim adım yani.]
Todd: [Nn… Ahh, sana yalnızca “sen” şeklinde hitap etmemden rahatsız olmuş olabilir misin acaba?]
Subaru: [Ah, yo, rahatsız olacak kadar değil de… sadece daha önce sana kendimi tanıtmadığım için çok mu kaba davrandım falan diye düşündüm.]
Todd: [Haha, fazla kafa yormuşsun. Ama, Natsuki Subaru’ydu, değil mi? Anlaşıldı, anlaşıldı.]
Deyip kıs kıs gülen Todd, utanç içerisinde bakışlarını önüne eğen Subaru’nun omzuna vurdu. Onun her zamanki gibi hareket ettiğini gören Subaru’ysa bir nebze rahatladı.
Görünen o ki Rem’in dünkü endişeleri fazla düşünmesinden kaynaklıydı ve Subaru’nun tedirginliği de yersizdi.
Todd sadece fena halde dikkatsiz bir insanmış gibi görünüyordu. Ve “Pardon, benim hatam” diye mırıldanarak,
Todd: [Bu önemli bir konu olsa da buraya daha da önemli bir şey konuşmaya geldim. Dün bana söylediğin şey sayesinde generallerin planları seyir değiştirdi.]
Subaru: [Seyir değiştirdi derken… ormanı ele geçirme konusunda mı?]
Todd: [Aynen aynen. Her halükarda burada gerçekten Cadı Yaratıkları yaşıyorsa, buna bir de yabancı bir orman olduğu gerçeği eklenince işler tamamen değişiyor. Bu durumda bizim tarafımızdaki zayiatlar bile göz ardı edilemez. Yani…]
Sözlerini bu noktada duraksatan Todd’un suratına koca bir sırıtış yayıldı. Ve sonra da yarı uyanık Subaru’nun yüzünü ellerinin arasına alarak,
Todd: [Askeri operasyonlarımız derhal uygulanmak üzere iptal edildi.]
Subaru: [Derhal mi? Öyleyse, Todd-san, bu nişanlının yanına dönebileceğin anlamına mı geliyor?]
Todd: [Haha, aynen öyle!]
“Voaaaa!” diyen Subaru, şevkle kafasını sallayan Todd’un neşesine ortak oldu.
Todd, yıllarca sürecek olan askeri sevkiyat operasyonu değiştiği ve memleketine dönebilecek hale geldiği için sevinçten havalara uçuyor olmalıydı. Subaru da ellerini o sevinçli adamın elleriyle birleştirerek çadırın içerisinde onunla dans etmeye başladı.
Ve doğal olarak――
???: […Umm, birazcık daha sessiz olabilir misiniz lütfen?]
Subaru: [Ah, pardon, Rem.]
Yatağının üzerinde oturan Rem, kaşları çatık şekilde iki adama gözlerini dikti.
Subaru, onun bu somurtkanlığının yeni uyanmış olmasından kaynaklanmadığını tahmin ediyordu. Esas sebep, rüyalarının iki adamın dans sesleriyle bölünmüş olmasından başka bir şey değildi.
Ardından kafasını hafifçe sallayıp mırıldanarak, “Oh şey……”
Rem: [――? Tuhaf bir… koku gelmiyor mu?]
Subaru: [Koku mu?]
Rem: [Evet. Senin vücut kokundan farklı bir şey.]
Havayı koklayan Rem, kokulu bir şeyi kovalarcasına Subaru’ya doğru elini salladı. Bu hareketi Subaru’nun canını yaksa da Todd, ansızın “Benim hatam, benim hatam” diye araya girerek özür diledi.
Todd: [Arada epey mesafe olduğu için sorun olmaz diye düşünmüştüm ama sanırım koku duyun epey iyi olduğu için fark ettin. Fakat oyalanmak ve çoktan kararlaştırılmış bir şeyi yapmamak size de yanlış gelmiyor mu?]
Subaru: [Todd-san?]
Diyen Todd, çadırın kapağını açarak eliyle ikiliye dışarı çıkmalarını işaret etti.
Subaru da Rem’le bakışıp ona bastonunu uzatarak girişe doğru ilerledi.
Todd’un arkasında sıralandıkları andaysa onu gördüler.
Subaru: [――Ha?]
Yoğun bir kara duman bulutu muazzam bir momentumla yayılıyordu ve havada şiddetli bir yanık kokusu mevcuttu.
Nereye veya ne kadar uzağa bakarsa baksın iki yanını da her santimiyle kaplayan koca orman ― İşte Subaru’yu karşılayan manzara, hiddetle yanıp tutuşan kızıl alevlerle kaplı Buddhem Ormanıydı.
Rem: [Bu…]
Subaru’nun yanında durup şok içerisinde kalakalan Rem’in, tanık olduğu aynı manzara karşısında nutku tutulmuştu.
Subaru da Rem de taş kesilmiş şekilde bir kabusmuşçasına alevlerle kızaran ormana, tutuşturulmuş ağaçlara ve sona ermek üzere olan bir dünyaya bakıyordu.
Todd: [Etrafta Cadı Yaratıkları dolaşıyorsa ne kadar zayiat vereceğimiz hiç belli olmaz. Ben bu konuda ısrarcı olunca bize komuta eden İkinci Sınıf General de hemfikir oldu.]
Subaru: [――――]
Todd: [Bize sağladığın bilgi sayesinde hiç zayiat vermemiş olduk. Çok yardımın dokundu.]
Bu sözleri söyledikten sonra bir kahkaha patlatıp avcuyla Subaru’nun sırtına vurdu. O dostane darbeye maruz kalan Subaru’nunsa dudakları titredi. Ciğerleri titredi, boğazı titredi ve sesi de aynı şekilde.
Sonra da Todd’un değişmeyen sevecen tavrı karşısında o titreyen sesle şu kelimeleri sarf etti――
Subaru: [Ne… neden…?]
Todd: [Neden mi? Ne demek istiyorsun?]
Subaru: [Ama sen… Shudraq halkıyla savaşmak istemediğinizi söylemiştin… haksız mıyım?]
Savaş çıkacaksa zorlu bir mücadele vermeleri kaçınılmaz olurdu ve Shudraq halkının İmparatora bağlılık yemini etmelerini sağlamak adına en çok arzulanan şey, bir müzakereydi.
Todd’un dün yemek yerken Subaru’ya söylediği şey buydu.
Öyleyse savaş olmayacaktı. Bu düşünce o sıralarda Subaru’nun içini rahatlatmıştı.
Subaru: [Ama bu… savaştan da fazlası, bu…!]
Todd: [Aynen, onlarla savaşmak istemedik. Savaşta bizim tarafımızda kaç kurban verilir bilemezdik. Ben de ölebilirdim. Ama generali ikna etmek adına gereken şeyi elde edebildiğim için meselenin icabına bakıldı. Bu sayede Shudraq halkının Majestelerine karşı çıkması da mümkün olmayacak.]
Subaru: [――hk]
Todd: [Ayrıca erkenden evime, nişanlıma dönebileceğim. Gerçekten, gerçekten, harika bir keşif oldun. Generallere senden bahsettim, yani bir madalya alacağın kesin.]
“Belki ikinci bir hançer bile alırsın.” şakasını yapan Todd, bir kez daha Subaru’nun sırtına vurdu.
Ve sonra da bir şey hatırlamış gibi “Oh” diye mırıldanarak,
Todd: [Askeri kazanımlarımızı size gösterdikten sonra geri dönmem söylenmişti. Üzgünüm ama kahvaltıya birazcık gecikmiş olabilirim. Fakat artık çadırları düzenlemene gerek yok. Bir süre sonra kampı toparlayacağız.]
Subaru: [――Ah, eh?]
Todd: [Hey, hey, kendine gelsene. ――Küçük hanımı tedirgin etme.]
Bu son cümleyi Subaru’nun kulağına fısıldayan Todd, samimi, iyi niyetli bir gülümsemenin ardından oradan ayrıldı.
Subaru’ysa en sonunda görüş alanından çıkıp giden adamın arkasından tek kelime dahi edemedi, sessiz kalmaktan öteye gidemedi.
Subaru: [――――]
Ancak sessiz de kalsa, kalbinde çalkalanan kargaşanın ıstırabını da çekse, önünde ve ötesinde sergilenen alev alev orman manzarası hiçbir şekilde değişmeyecekti.
Yükselen alevler her şeyi tüketecek ve en nihayetinde bu topraklarda yaşayan tüm canlıları tek tek yok edecekti.
Devasa yılan Cadı Yaratığı da ormanda yaşayan Maskeli Adam da Subaru’nun canını almaya çalışan avcı da bir istisna olmayacaktı. ――Her şey küle dönecekti.
Rem: [――h]
Bu şok edici farkındalıkla dişlerini sıkan Subaru’nun yanı başındaki Rem, ansızın sendeledi.
Subaru bir eliyle narin bedenini içgüdüsel olarak desteklediğindeyse Rem, dokunuşuyla kaskatı kesildi. Ve ona baktığı anda ifadesinde korku ile reddediş hiddetlenmeye başladı.
Subaru: [Ah……]
Rem: [Bu senin hatan değil…… Bunu biliyorum. Ama-]
Subaru: [――――]
Rem: [Bana… dokunma.]
Diyen Rem, bir an için kendisini alt etme tehdidi doğuran korkuyu bastırarak Subaru’nun elini yavaşça itti. Sıyırmadı veya kırmadı, öylece iterek uzaklaştırdı.
Ağzından çıkanlar içten düşünceleriydi. Rem, bu durumun Subaru’nun niyetlendiği şey olmadığını anlıyordu. Ama bunun sağladığı rahatlık yetmiyordu.
Evet, böyle bir olay karşısında bunun sağladığı rahatlık çok hafif kalıyordu――
Rem: [……Uyanmış herhalde.]
Diyerek bakışlarını Subaru’dan ayıran ve alev alev yanan ormandan kaçıran Rem, görmek istemediği şeylerden uzak dururcasına yüzünü çadırın içerisindeki Louis’e döndü.
Arkasından bakakalan Subaru’ysa Rem’e o saniyede seslenmeyi başaramadı.
O bile olup bitenleri kafasında düzene oturtmakta zorlanıyordu. An itibarıyla aklına yalnızca ne derse desin yanlış olacak diyalog seçimleri geliyordu.
İşte bu yüzden emekleyen bir bebeğin hızıyla, zar zor yanından ayrılan Rem’i durduramadı.
Onu durduramadı――
Subaru: [――oh?]
Dudaklarını ısırarak kendisini reddeden Rem’in minyon bedenini izledi. Sonra da ansızın sırtında gümleyen ufak bir hissiyatı fark etti ve bir anlığına soluğu kesildi.
Neler olduğunu merak ederek etrafında dönse de kendisine arkadan dokunan hiçbir şeyi veya hiç kimseyi göremedi. Ama bedenini döndürdüğü anda göz ucuyla bir şeyin geçişini yakaladı.
Sanki Subaru dönerken o şey de etrafında dönüyormuş gibiydi――
Louis: [Uuuu!!]
Bir saniye sonraysa çadırın içerisinden, bir çocuk gibi kıyamet kopartan Louis’in sesi yükseldi.
Günah Başpiskoposu, uyandığı andan itibaren sinir bozucu bir şekilde gürültülü oluyordu ama şu anda Subaru’nun, küçük bir çocuktan farksız o Günah Başpiskoposundan daha büyük bir önceliği vardı. Gerçi o konuda yapabileceği herhangi bir şey de yoktu.
Louis: [Uah, Aaa! Aaaaa!!]
Subaru: [――kh, kes şunu! Şu anda zor bir durumdayız! Şimdi seninle uğraşacak zamanım-]
‘Yok’ diyerek ağlamakta olan Louis’e kurduğu cümleyi bitirmek üzereyken kaşları çatıldı.
Evet, bu tepkiyi verdi, çünkü Rem, yerde oturup kıyamet kopartan çocuğu kollarıyla sarmalamış ve ifadesinde ani bir değişiklik gerçekleşmişti.
Önceki korku ve reddedişe kıyasla bu seferki ifadesi yalnızca “Neden?” dercesine bir şaşkınlıktı. Mavi gözlerinin odağıysa Subaru’ydu ― yo, tam olarak o değil de-
Subaru: [……Sırtım?]
Subaru, Rem’in aynı hizada olmayan gözleriyle attığı bakışlarının hedefini belirledi. Ve o bakışları takip edip kafasını çevirerek göz ucuyla kendi sırtına baktı.
İşte o anda, çok geç olsa da onu fark etti. ――Yani az önce etrafında dönen şeyin gerçek kimliğini.
Subaru: [――Okun… tüyü.]
Az önce göz ucuyla gördüğü şey tam da buydu.
Öyleyse bu çok doğaldı, eğer ok, o tüye bağlıysa ve tüy de sırtından sallanıyorsa bu da demek oluyordu ki――
Subaru: [――Ah.]
Basitçe, salınan bir ok, dosdoğru Subaru’nun sırtına saplanmıştı.
Subaru: [――――]
Başı dönen Subaru, daha fazla ayakta duramayarak olduğu yere yığıldı. Eli anında öne uzandı, çadırın girişini kavradı ve devrilişinin momentumuyla çadır yana eğildi.
Ancak vücudu çoktan yana devrilmiş olduğu için bundan rahatsızlık duyması mümkün değildi.
Rem: [Aaaaaaaaaahh―!]
Bu çileye tanık olan Rem’in ağzından tiz bir çığlık kaçtı.
Kafasının içerisinde çeşitli düşünceler dolanan Subaru, dalgınlıkla bunun Rem’in normal çığlığını ilk duyuşu olduğunu fark etti. Bu işe yaramaz gevezelik de kafasının içerisine doldu, taştı ve kulaklarından kaçtı.
Louis: [Aaa, Uuaaa!]
Bu sırada dört uzvunun üzerinde ilerleyen Louis, yere yığılan Subaru’ya yaklaştı. Bedenini şiddetle sarssa da Subaru’nun ne onu azarlayacak takati vardı ne de karşı koyacak gücü.
Tek bir ok, onu bu korkunç duruma nasıl sokabilmişti?
Rem: [Yardım edin! Biri, biri yardım etsin lütfen――! …Bu… Böyle bir şeyin hiç etkisi olmamalıydı! Böyle… sığ bir ok yarasının bunu yapması mümkün değil…!]
Rem, değneğini atıp düşe kalka Subaru’nun yanına koşturmuştu ve sırtındaki yaraya bakarak delice sesleniyordu.
Subaru, ‘Ahh, Rem gerçekten iyi biri’ diye düşündü. Miasması yüzünden ona inanamıyor da olsa, düşüncesizce bir kelimesiyle alevler içerisinde bir dünya yaratmış da olsa, gözlerinin önünde yığılıp kalmış da olsa, onu kurtarmak için çaba sarf edip sesini yükseltiyordu.
Subaru’ysa bu Rem’e güçsüz tarafını göstermek istemediğini düşünüyordu.
Bu yalnızca bir ok yarasıysa neden hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalkıp onlara gününü göstermiyorsun Natsuki Subaru!
Uzun süreli dizileri ve tarihi dramaları izlerken sıklıkla, incecik oklarla vurularak ölen veya hareketsiz kalan kişilerin yeterli iradesi olmadığını düşünürdü.
Ehh, göğsünden koca bir okla vurulduğu sefer sayılmazsa bu sefer sırtına saplanan ok gerçekten de Rem’in söylediği gibi güçsüzdü. Hatta öyle usulca saplanmıştı ki sırtına dokunulduğunu sanmıştı.
Peki böyle bir ok neden――
Subaru: [――Geh, bh, uehk]
Rem: [――hk, acaba… zehirli olabilir mi?]
Tam da Subaru’nun boğazında bir öğürme isteği yükselirken Rem, onunla aynı sonuca vardı.
Subaru, okun darbesiyle ölmeyecekti. Onu yiyip bitiren şey, oka sürülmüş olan zehirdi.
Artık uzuvları kımıldayamıyordu ve zihni, ateşi yükselmişçesine miskinleşmişti. Gözleri, burnu ve kulaklarından bir şeyler akıyor ve tüm bedeni kasılıp kıvranıyordu.
Kulakları büyük bir şiddetle çınlamaya başlıyor ve endişeli Rem’in sesini işitemiyordu. Louis’in kulaklarını tırmalayan çığlıklarını da işitemiyordu. Artık onları duyamıyordu.
Zehir, zehir, zehir, kim, neden, ok, avcı, orman, yanıyor, kavruluyor, alev alıyor, Subaru gereksiz yere, Cadı Yaratığı, Todd, yanıyor, Rem, Rem, Rem――
Bilinci kaybolup giderken dudaklarında köpüren kanların fışkırışıyla boğazından bir inilti kaçtı. Ve sonra da kan çanağına dönmüş gözlerini irice açarak ne pahasına olursa olsun Rem’in yüzüne bakmaya çalıştı, işte o saniyede onu fark etti.
――Çadırın yaklaşık otuz metre uzağında, koşsanız on saniyeden kısa sürede kolaylıkla ulaşabileceğiniz bir noktada duran ufacık, minicik bir siluet Subaru’yu izliyordu.
Subaru: [――――]
Bir çocuk. Louis’ten pek de farkı olmayan küçük bir çocuk.
Kötü görünüşlü gözlere sahip küçük bir çocuktu. ――Yo, öyle değildi. Gözleri kötü görünmüyordu. Subaru’ya kötü bakışlar atıyordu. Nefretin gölgelediği gözleri, Subaru’yu öldürme arzusuyla delip geçiyordu.
Saçları ve yüzü kurumla kirlenmiş, nefret dolu gözlere sahip, elinde küçük bir yay taşıyan bir kızdı.
O parmaklarla, o elle ve bunu yapma arzusuyla Subaru’yu zehirli bir okla vurmuştu.
Subaru: [――――]
Onun nefretinin hedefi olması normaldi.
Subaru’yu öldürmek istemesi de normaldi.
Subaru’nun yol açtığı sonuçlar, kızın nefretinin peşinden gitmesine, böyle bir kadere neden olmuştu.
Eğer öyleyse, bu… karşısında bulduğu intikamdı――
???: [――Yo! Bekle! Lütfen, bekle. Bekle……]
Kulağının ardından, çaresizce bir ses işitti.
Onun için beklemek istiyordu. Onun için durmak istiyordu. Onu elinden tutmak ve ona gülümsemek istiyordu.
Ama bunların hiçbirini yapamıyordu.
Hiçbirini yapamamaya devam ediyordu.
Köpüren ve çalkalanan kan kırmızı köpükler fışkırtıyor, bedeni kasılıyor, gözleri kafasının arkasına doğru dönüyor, sidiği yere yayılıyor, karanlığa doğru alçalırken kanayan, eriyen organlarını kusuyordu.
???: [Bekle……!]
Nahoş, rezil ve düşüncesiz budala, karanlığın derinliklerine dalıyordu.
Alçalıy――
#Bayağı olaylı bir bölümdü. Öncelikle Todd’un nasıl biri olduğunu nihayet anladık bence. Tek bir cadı yaratığının varlığını duyarak koskoca ormanı içindeki insanlar ve diğer canlılarla birlikte ateşe verdiler. Sonra da en ufak bir vicdan azabı duymadan güle oynaya ayrılık hazırlıkları yaptılar. Normal bir insanın işi değil bu. Subaru bu döngüyü sürdürseydi gafının yol açtığı sonuçlarla nasıl yaşardı bilmiyorum. Zaten Rem onu hayatta affetmezdi. O yüzden öldürülmesi birazcık isabet oldu gibi. Peki son anda çıkıp Subaru’yu öldüren çocuk, bizim önceki döngülerdeki avcıyla aynı kişi mi acaba? Ve Subaru’nun yeni kayıt noktası neresi? Tabii bir mucize sonucu kurtarılmadıysa. Kafamda deli sorularla sıradaki bölüme geçiyorum, orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..