Onu parça parça tüketen bir tehdit. Kanını magmaya çeviren bir ıstırap. Birlik olan bu ikili, salt benliğini gözler önüne sermek için Natsuki Subaru’nun varlığını parçalıyordu.
Henüz tamamıyla iyileşmemiş bir yaranın kabuğunu soymak ve altındaki ham yarayı soğuk havaya maruz bırakmak gibi ağır bir zulümdü. ――Ruhu, korunması mümkün olmayan bir gerçekliğe sürtünüyordu.
Gelecek olan şey acı mı, yas mı, keder miydi?
Belki de bambaşka bir şeydi; Subaru’nun hiçbir fikri yoktu.
Anladığı bir şey, kurtuluşa hizmet eden bir şey varsa, o da yalnızca tek bir şeydi.
Yani hissettiği umutsuzluğun bir yanıta ulaşmadan önce kesilecek olması ve o sahte özgürlük duygusunun――
???: […Şu sızlanmalarını ve soluklanmalarını kes artık.]
Subaru: [Mrgh]
Az önceki ıstırabından kurtulmuş olan Subaru, içerisinde kanların köpürmesi gereken ağzını olabildiğince açtı.
Bedeni boştu, oksijen aranırken biri ciğerlerine bir delik açmış gibiydi. Ve tam da bu tatsız iyiliğin keyfini sürmeye çalışırken ağzına iradesi dışında bir şeyler tıkıştırıldı.
Beklenmedik bir darbe, öksürük ve tükürük karşısında geri çekilirken de sözlü tacize maruz kaldı.
Ama neler olduğunu anlayamıyordu. Etrafını doğru düzgün göremiyordu. Suratında hissettiği sıkılık, gözlerinin etrafına bir şeylerin sarıldığını kanıtlıyordu. Yani gözleri bağlıydı.
――Aslında, yo, bağlı olan tek şey gözleri değildi. Kolları ve bacakları da bağlıydı.
Ve o bu haldeyken birileri ağzına zorla bir şeyler tıkıştırmıştı.
Subaru: [Oergh! Bveh! Be-ben neden bağlıyım…Gueh!?]
???: [Ne bok yemeye bana karşı çıkıyorsun? İçerisinde bulunduğun pozisyonu anlamıyor musun?]
Subaru: [Gha, Gghhk…!]
Subaru, hiç düşünmeden gevelediği sözler sonrasında adamın ayakkabısının ucundan karın boşluğuna sağlam bir tekme yedi. Tekmenin etkisiyle nefesi kesilir ve bunu bir öksürük nöbeti takip ederken ise vahşi tip, suratına tükürdü.
O kişinin tükürükleriyle yıkanmanın doğurduğu aşağılanma bile göğsünü delip geçen acının yanında sönük kalıyordu. Yine de Subaru’nun zihni bir kargaşa denizinde boğuluyor ve yoksun görüşü acının etkisiyle kıpkırmızı kesiliyordu.
…Dakikalar önce yaşananlar zihninde dönüp duruyordu.
Subaru: […]
Subaru Todd tarafından uyandırılmış, çadırın dışına çıkartılmış ve orada alev alev yanan ormanı görmüştü. Bunu kendisinin gafı yüzünden yaptıklarını keşfetmesinin hemen sonrasındaysa sırtından yediği bir okla yığılıp kalmıştı. O oku atan kişi, genç görünümlü bir kız çıkmıştı. Ona baktığı andaysa gücü bedenini terk etmiş, tüm vücudu kasılmaya başlamıştı.
Ağzında köpüren kanlarla çile çekerken yanına koşturan Rem’in sesini işitmiş, yitip giden bilincine tutunmaya çalışmıştı…
Subaru: [Burası…]
???: [Aah? Daha ne kadar aptallık edec…]
???: [――Hey, hey, sakin ol! Adam hiçbir şey bilmiyor! Yapacak bir şey yok! Onu bunu bırak da şuraya bak! Gözündeki bağı çıkartalım hadi!]
Subaru: […Ah]
Bir kaos girdabına kapılmış düşünceleri, yukarıda gerçekleşen konuşma ile gerçekliğe geri döndü.
İki erkek arasında bir konuşma geçmişti. Seslerin biri boğuktu, kabalığın ve hoyratlığın ta kendisi olan bir adama aitti. Diğer sesse kadife gibiydi ve her şeyi çözebilecek biri şeklinde iyi bir izlenim veriyordu.
…Bu seslerle birlikte Subaru’nun zihninde doğal bir şekilde iki surat belirdi.
???: [Tch]
Ve onu tekmeleyen adam, bir tch sesi ve adım sesleriyle birlikte Subaru’dan uzaklaştı. Hemen sonrasında da şaşkın bir kızgınlık ve buruklukla iç içe geçmiş bir iç çekiş işitti.
????: [Uyanır uyanmaz bunları yaşadığın için üzgünüm. Muhtemelen kafan karman çormandır ama gözündeki bağı çıkaracağım, tamam mı? Yine de ellerin ve ayaklarını saran bağları çıkartamam, yani onlara katlanmak zorundasın.]
Subaru: […]
Diyerek Subaru’ya doğru yürüyen adam, kafasının etrafına sarılmış olan gözbağını çözdü.
Subaru’ysa derin bir nefes alarak eşlik eden hafif bir acıyla birlikte özgürlük hissinin tadına vardı. Sonra da bir nefes, iki nefes aldı derken nihayet nefesini hafifçe tuttu.
Hemen ardından da gözkapaklarını açarak usulca görüşünün geri dönmesini bekledi.
Ve…
Subaru: […Biliyordum.]
Loş görüşünün giderek keskinleşmesiyle birlikte Subaru’nun gözlerini karşılayan manzara, çadırlar, kamp ateşleri ve etrafta koşuşturan İmparatorluk Askerleri oldu.
Subaru tanıdık bir yerdeydi, yani çok da tanıdık olmasa da İmparatorluk Kampındaydı ― Mallarına el koyularak tuhaf işler yapmak için sağa sola koşturuldukları yerde.
Subaru: […]
Bu manzaranın kendisiyle ilgili bir tuhaflık yoktu.
Ne de olsa ok yarasıyla devrildiği yer bu kamptı. Öyleyse tedavi sonrası bilinci yerine geldikten sonra burada uyanmasının nesi garipti?
Yine de bu düşünceyle, aldığı ilk darbe gibi şeyleri açıklayamıyordu ― ağzına bir ayakkabı tıkıştırılmış, kolları ve bacakları bağlanmış olması da hipotezini desteklemiyordu.
İmparatorluktaki işleyişe ne kadar yabancı olursa olsun, insanların tedavi edildikleri her seferin hemen sonrasında ellerinin kollarının bağlandığı ve kimsenin sağduyu gösterip buna karşı çıkmadığı bir ülkenin mahvolmasını dilerdi.
Başka bir deyişle, hal böyle değilse, bunun anlamı…
Subaru: [Sanırım ölmüş olmalıyım…?]
――En mantıklı düşünce “Ölümden Dönüş” yaşamış olduğuydu.
İronik bir şekilde bunu doğrulamaya yönelik bir fikir hızla aklında belirdi. Tek yapması gereken kafasını çevirip kampın ötesindeki yeşil ormana bakmaktı.
Subaru’nun yaptığı gaf sonucunda orman yakılmış, İmparatorluk Askerleri bu pervasızlıktan paçayı sıyırabilmişti.
Cehennem alevleriyle sarılı ormandan kara dumanlar yükseliyor olmalıydı. Ama orman öylece varlığını koruyordu. Solunda da sağında da mükemmel durumda, yemyeşil ağaçlar ufka dek uzanıyordu.
Subaru: […]
Bunu onaylayışının hemen ardından sahneler tüm canlılığıyla zihninde belirdi.
Subaru, ok yarasına bağlı olarak ağzından köpükler saçarak yere yığılmıştı. Rem de sürüne sürüne yanına gelmişti ve Subaru onun sesini işitmiş, varlığına, ricalarına, ölmemesi için yalvarışlarına tanık olmuştu.
Ama orada, ona ihanet etmişti. Rem’in gözlerinin önünde acınası bir şekilde can vermişti.
Ondan nefret etse bile Rem’i tanıyor olan o adam, tanrının unuttuğu bu topraklarda ölüp gitmişti. Hafızasını yitirmiş olan Rem’in yaşayacağı korku ve endişenin yoğunluğunu hayal etmek bile Subaru’nun kalbini paramparça ediyordu.
Aynı zamanda şöyle düşünüyordu. ――Ona bir daha asla böyle hissettirmek istemem.
???: [Seni tam da su almaya gittiğimiz sırada bulduk. Üzgünüm ama yakalandın. Artık bizim esirimizsin.]
Subaru’nun kalbi güçlü duygularla dolarken adam, bu sözler eşliğinde önünde eğildi.
Kadifemsi bir gülümseme sunuyor, gözleri parıldıyordu. Subaru, onun kim olduğunu biliyordu. ――Todd, yani İmparatorluk Askerleriyle dolu bu kampta Subaru ve Rem’e arkadaşça davranan tek kişi.
O, İmparatorluk hakkında çok az şey bilen Subaru’yla sabırla zaman harcayan adamdı; Subaru, ilk başta onun tarafından ele geçirilmiş olmasının bir şans olduğunu bile düşünmüştü.
Tabii bu, Subaru’nun sözlerini bahane ederek ormanı yakıp yıkmalarından önceydi.
Subaru: […]
Fiziksel olarak üzerinden geçen süre en fazla on dakika olsa da Todd’un umursamaz raporu hala Subaru’nun içini ürpertiyordu.
İmparatorluk Askerleri, birliklerine verilen görev doğrultusunda Shudraq halkını ele geçirmek için ormana girmenin sorun yaratacağı kararını almalarının hemen ardından ormanı gaddarca yakıp kül etmişti. Ve bunun üzerine Subaru’yu katkılarından ötürü övmüşlerdi, çünkü onlara seçimlerine netlik kazandıracak bilgiler vermişti.
Kutsal Vollachia İmparatorluğunda güçlülere saygı duyulur ve zayıflar ezilirdi.
Yalnızca kılıçlarla delik deşik edilmiş bir kurt sembolü olan Kılıç Kurdunun öğretileriyle yaşamak için gerekli niteliklerin sağlanabileceğine inanılan ulu bir milletti.
Yani muhtemelen Todd'unki gibi bir zihniyet İmparatorlukta hiç de olağandışı değildi.
Subaru, ormanın içerisinde bir Cadı Yaratığı olduğunu duyduktan sonra ormanı ateşe verme planını uygulamaya koymalarını bile anlayabiliyordu.
Yine de bırakın Subaru’yu, Lugnica Krallığı halkının hiçbir ferdiyle uyuşamazlardı. Gerçi bir rasyonalizm yığını olduğu için bir ihtimal Roswaal’la uyuşabilirlerdi.
Her halükarda Subaru, bu defa ormanı yakmalarına izin vermemeliydi.
Subaru: […]
Geçen sefer yaşananları kendi başarısızlığı olarak kabul ederek yutkundu.
Subaru’nun kendisini öldürtmesi bir yana, İmparatorluk Askerleri bunu bir güvenlik önlemi olarak yapmış olsa da ormanı yakarak fazla ileri gitmiş oldukları bir gerçekti.
Subaru’nun gafı olmasaydı Todd ve diğerleri dostane bir şekilde konuşabilecekleri bir ortam hazırlayabilir ve müzakerelerin hiç kan dökülmeden başarıyla sonuçlanma fırsatı olabilirdi.
Subaru bu olasılığı ellerinden almış ve ormandaki insanları tehlikeye sokmuştu―― Yo, üstlendiği bu sorumluluktan kaçmamalıydı. O cehennemde kayıp verilmeme ihtimali sıfırdı.
Natsuki Subaru, kendi gafı yüzünden ormanda yaşayanların canını almıştı.
Ölümden Dönüş nedeniyle o hayat çizgisinde yaşananlara müdahale edemeyecek olsa da bu gerçek varlığını koruyordu. ――Subaru bunu asla unutamayacaktı.
Subaru: […]
İşte bu yüzden aynı hatayı ikinci kez tekrarlamamaya kararlıydı.
“Ölüm” ağır bir şeydi, ister kendisi olsun ister bir başkası, böyle bir şeyin tekrar etmesine izin vermeyecekti. Zihnini bulandıran bu düşüncelerle Todd ve Jamal ile yaşadığı ilk karşılaşmayı tekrar ediyor olması ufak da olsa bir lütuftu.
Ölümden Dönüş noktası güncellenmişti. Rem tarafından çayırda bayıltılışından, ormanda Avcıdan kaçışından ve Cadı Yaratığının azılı saldırısından sonrasına, İmparatorluk Kampı tarafından ele geçirildiği ana geçiş yapmıştı.
Bu noktadan sonra Todd’la ve eğer mümkünse Jamal’la dostane bir bağ kuracak ve onların ormandaki Shudraq halkıyla zarar vermeden müzakerelere başlamalarını sağlayacaktı.
İşte bu yüzden yapacağı şey…
Todd: [Hey sen, beni dinliyor musun? Bir anda esirlikten bahsedince kafanın karışmasını anlıyorum ama…]
Subaru: [――. Şey, hı hı, sanırım. Kafam karıştı. Ama öyle olsa da şey, anlarsın ya…]
Sessiz kalan Subaru’nun önündeki Todd, hislerini dile getirdi. Subaru’ysa pozisyonunu alan Todd’a söyleyeceği şeye karar vermeye çalışarak düşüncelere daldı.
Geçen sefer Todd’la ilişkisi iyiydi. Subaru’nun gerçekten bu ilişkiyi sürdürmesi ve Rem ile birlikte bundan olabildiğince faydalanması gerekiyordu.
Ayrıca ekstrem davranışlardan kaçınmak için bildiklerini dikkatlice seçmek zorundaydı.
Subaru: [Beni ürküttünüz ama esir alındığımı biliyorum. Nehre daldığımı da hatırlıyorum. Bizi oradan kurtardıysanız bizim kurtarıcılarımız olmalısı――」
Todd: [Bekle bir saniye.]
Subaru: [Ha?]
Her şeyin bir sırası var diyen Subaru, içerisinde bulunduğu durumu dikkatlice inceledi. Sonra da nehirden çıkartılmış bir insanın vereceği doğal tepkiyi vermeye çalıştı.
Fakat Todd, Subaru’nun sözlerini yarıda keserek elini yüzüne doğru uzattı.
Beş parmağı da açık avcunun içi Subaru’nun görüşünü engelleyince Subaru afallayarak geri çekildi.
Sonra da…
Todd: […Az önce attığın bakışlar da neyin nesiydi?]
Ve Subaru, Todd’un soğuk, sert sesinin rüzgarına yakalanışının hemen ardından sağ omzuna keskin bir şeyin saplandığını hissetti.
Görüşü engellenen Subaru’nun Todd’un eylemlerine verdiği tepki ağırdı. Gözlerini sağ omzunun sızladığı noktaya çevirdiğindeyse neler olduğunu anladı.
――Sağ omzuna bir hançerin keskin ucu saplanmıştı.
△▼△▼△▼△
Subaru: [――Hhh!?]
Olup bitenleri idrak ettiği anda boğazında sessiz bir çığlık yükseldi.
Sağ omzunda yanmaya benzer bir his patlak verdi ve keskin bir acıyla birlikte tüm bedenine yayılan bir iğne batma hissi geldi. İçgüdüsel olarak acıyı tüm vücuduna yayıp dağıtmasaydı maksimum tahammül seviyesini aşmış olur ve zihninin kırılma noktasına ulaşmasına engel olamazdı.
Beklenmedik bir bıçak yarasının şoku işte bu kadar muazzamdı.
Subaru: [Gaah, GYAAAAAAaaaahhhh!!]
Sessiz çığlığından saniyeler sonraysa acının bastırdığı gecikmeli çığlığı yükseldi.
Kıvranmak, omzunu kımıldatıp ovmak, üzerine baskı uygulamak veya acıyı hafifletecek herhangi bir eylem gerçekleştirmek istiyordu. Ama elleri ve ayakları bağlıydı ve omzuna saplanan bıçağı çıkartmak için kullanabileceği hiçbir şey yoktu. Acıyor, acıyor, acıyor, acıyordu.
???: [H-hey! O çığlık da neyin nesiydi!]
Subaru, acı ve ıstırap içerisinde ardı ardına çığlıklar atıyordu. Bu korkutucu sesi işiterek aceleyle koşturan kişiyse göz bantlı, kaba görünümlü adam, yani Jamal’dı.
Az önce Subaru’yu şiddetli bir güç gösterisiyle tekmelemiş olan Jamal’ın gözleri, sağ omzunda bir bıçakla cinayet çığlıkları atan Subaru’yu gördüğü anda irileşti.
Ve sonra da,
Jamal: [Todd, anlaştığımız şey bu değildi! O aristokratik bıçağı taşıdıkları için onlara yardım eli uzatacağını söyleyen sen değil miydin!?]
Todd: [Ahh, bu tiplerin kimliklerini bilmediğim için plan oydu. Sırf söylediğimden farklı çıktı diye öfkeleneceğini bilmeliydim. Benim hatam, pardon.]
Jamal: […Böyle söylemen bu herifin kim olduğunu bildiğin anlamına mı geliyor?]
Kaba bir ses tonu kullansa da Todd’un yanıtını aldıktan sonra duruşunu düzeltti. Ancak Jamal’ın sorusunu işiten Todd, yalnızca “Kim bilir?” diyerek başını eğmekle yetindi.
Ve sonra da hiç duraksamadan acı nidaları atan Subaru’yu devirerek üzerine bastı.
Todd: [Kim olduğunu da nereden geldiğini de duymadım, o yüzden hiçbir fikrim yok. Ama düşmanımız olma ihtimali yüksek. Yani bu, önleyici bir darbeydi.]
Subaru: [Guh, gyaaahh!]
Todd: [Oh, acı verici görünüyor. Sana birazcık acı çektirmekten kaçınamayız ama sen az da olsa toleransa sahip biri gibi duruyorsun, anlarsın ya. Öz saygın nerede senin?]
Ayağıyla Subaru’nun bedenine sertçe bastıran Todd, sakince bu soruyu sordu.
Ancak Todd’un vücut ağırlığı yerde yatar haldeki Subaru’ya yüklendikçe omzundaki bıçak daha da derinlere itiliyor ve katlanılamaz ıstırabı yüzünden Todd’a cevap vermesi mümkün olmuyordu.
Görüşü titreşiyor, boğazı yanıyor, uğursuz çığlıkları yükseldikçe yükseliyordu. Kaç kez tekrar ederse etsin, acısı hafifleme belirtisi vermiyordu. Vakit kaybetmeden tazecik bir çaresizlik hali alarak kıyıya vuran dalgalar misali Subaru’yu hırpalamaya devam ediyordu.
Todd: [Cevap vermiyor. Küstahlığa bakın. Görünüşe bakılırsa gerçekten de düşmanmış.]
Jamal: […Bu şekilde yuvarlanırken istese de cevap veremez, anlarsın ya.]
Todd: [Hm? Öyle mi? Upss. Ben bu tarz durumlarda acının verdiği uyuşuklukla hep işleri batırırım da. Benim hatam, pardon.]
Diyen Todd, nihayet ayağını Subaru’nun bedeninden çekti.
Ekstra acı ortadan kalksa da aralıklı ağrılar Subaru’ya saplanmaya devam ediyor ve katlanılamaz ıstırabı dilini ısırmasına, ağzından kanlar sızmasına yol açıyordu.
Göz kenarlarından yaşlar çıkıyor, acınası bir şekilde onları silmesi dahi mümkün olmuyordu.
Jamal: [Sen… Bu yaptıklarından sonra beni kötü tavırlarım yüzünden nasıl uyarabiliyorsun bilmiyorum…]
Todd: […? Sen savaş esirlerine ve astlarına sırf stres atmak için vurmuyor musun? Bu yüzden öyle mağrur ve kudretli havalarına girme hiç. Ben yalnızca gerekeni yapıyorum.]
Diğer taraftan Subaru’nun bu utanç verici vaziyetini görmezden gelen iki adam, kafasının üzerinde konuşmaya devam ediyordu.
Jamal’ın kanlar içerisindeki Subaru’yu işaret ederek Todd’u sakinleştirişiyle akla hayale gelmez bir sahne yaşanmıştı.
Ne haltlar dönüyordu?
#Sahi ne haltlar dönüyor? Orman yangını meselesinden sonra Todd’un sütten çıkmış ak kaşık olmadığını anlamıştık ama böyle vahşi bir yanının olmasını da beklemiyordum. Demek ki dış görünüşe aldanmamak lazımmış. Peki kayıt noktası değişen Subaru’nun uyanır uyanmaz bıçaklanmasıyla başlayan bu döngü nasıl ilerleyecek? Umut var mı ki? Ayrıca kokusu kuvvetlendiği için Rem’in güvenini de iyice yitirmiş olacak. İşler giderek zorlaşıyor arkadaşlar, hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..