Subaru o saniyede her şeyi unuttu; Abel’e duyduğu huşuyu, içerisinde bulunduğu acınası durumu ve hatta savaş alanının dönüştüğü alev denizini bile. Hepsini bir kenara attı ve koşmaya başladı.
Acınası yavaşlıktaydı. Kayadan öylece sıçrayamadığı için ayaklarını ardında sürüyor, bir bebekten biraz daha hızlı olmaktan öteye gidemiyordu.
İşte bu şekilde kendisini Rem’i taşımakta olan Holly’e doğru sürükleyerek――
Rem: [Sen…]
Subaru: [Rem! Tanrıya şükür iyisin…]
Rem: [Sen mi, bu işin arkasında sen mi vardın? Seni pislik!]
Rem’e elini uzattığı saniyede suratına tokadı yedi.
Ve bu ani, keskin ses, Holly’i, Mizelda’yı ve hatta Utakata’yı bile ürküttü. Tokat, Subaru’nun ayaklarını yerden kesecek güçteydi.
Fakat Subaru ne yerin dibine girdi ne de en ufak bir şikayette bulundu.
Sonuçta tatmin olmayacak ne vardı ki?
Rem oradaydı. Hayattaydı, uyanıktı, konuşuyordu. Subaru’nun tek istediği de buydu.
Subaru: [Rem…]
Rem: [――tch, sen, sen ve senin…]
Subaru, oldukça güçlü bir tokat yemiş olmasına rağmen Rem’i kucakladı. Onu göğsüne yapıştırırcasına Holly’nin elinden alıp kendine çekişi ilk anda şaşkınlık yaratsa da Rem’in suratının öfkeden al al olması çok sürmedi.
Ve tam da sırtını yaslayıp bir eliyle yumruk yaparken――
Rem: […Sen―]
Subaru’nun yara bere içerisinde olduğunu fark etmişçesine durdu.
Rem: [――――]
Rahatlayınca dizlerindeki gücü yitiren Subaru da Rem’i göğsüne bastırmış halde olduğu yere yığıldı. Ve göğsündeki Rem Subaru’ya―― yani omzundaki, gövdesindeki, bacaklarındaki, sol elindeki ve daha pek çok yerindeki yaralara bakarak kalakaldı.
Subaru: […Sol elimi kıran sendin, hatırlıyor musun?]
Rem: [Biliyorum! Ama, onun dışındakiler… Öleceksin! Seni hemen tedavi etmemiz gerekiyor…]
Mizelda: [Faydası yok.]
Rem yaraları için endişe duyarken Subaru zayıf bir şekilde gülümsedi. Ancak Rem’in talebi, Mizelda’nın kısa ve kaba yanıtıyla anında reddedildi.
Bu yanıtın keskinliği karşısında afallayan Rem’in nefesi kesildi.
Ve kafasını kaldırıp baktığında bakışlarına karşılık veren Mizelda, ağır ağır kafasını salladı.
Mizelda: [Yaraları derin. Fazla derin. Onlara müdahale etsek bile iyileşmeyecekler. Onu şu anda aramızda tutan tek şey iradesi, ama o bile yitip gidiyormuş gibi görünüyor.]
Rem: [Yitip gidiyor mu… Ama neden! Neden şimdi, neden böyle bir anda…!]
Mizelda: [――? Çünkü uğruna mücadele ettiği kadına kavuştu. Ya neden olacaktı?]
Hafiften kafası karışmış şekilde başını yana eğen Mizelda, varılacak en doğal sonuç buymuşçasına bu kelimeleri sarf etti.
Onu duyan Rem’in nefesi kesilirken kafasını dahi kaldıramayan Subaru, acı acı gülümsedi.
Subaru: [Mizelda-san, bu ifade şekli biraz…]
Mizelda: [Yanlış bir şey mi söyledim? Bu bir yoldaşın son arzusuydu. Tabii ki biz de yerine getirmek için elimizden geleni yapacaktık. Bunu hak ettin, Subaru.]
Subaru: [Haha, minnettarım…]
Subaru Mizelda’nın açık yürekliliğini bir yandan rahatlatıcı bir yandan da mide bulandırıcı buluyordu.
Görünüşlerinin de sözlerinin de yalan barındırmadığını biliyordu; neyse o denilecek insanlardı. Bu yüzden Subaru, kendi ağır bacakları da dahil olmak üzere her şeyi Rem’e yüklemişti.
Gerçi son anda kendi bacakları daha da ağırlaşmıştı――
Rem: [Neden, neden neden neden…]
Suratını dahi kaldıramayan Subaru, sessizce Rem’i dinliyordu.
Subaru, Rem’in sesinin çatladığını ve bir noktada pozisyonlarının tersine dönmüş olduğunu fark etti. An itibarıyla Rem tarafından sırtlanmış şekilde kaldırılıyordu.
Mavi gözleri onu delip geçiyor, dikkatlice gözlüyordu. İçlerindeyse şüphe, güvensizlik ve mutsuzluk yer alıyordu.
Rem: [Neden, neden bu kadar ileri gitmek zorundaydın ki? Sen, neden…]
Subaru: [――――]
Rem: [Neden? Söyle bana.]
Sorguluyordu. Bir neden arıyordu. Bir amaç.
Subaru, aynı şeyin kendisine daha önce de sorulduğunu anımsıyordu.
Peki ilk soruşunda ne cevap vermişti? Bu önemli kişi, Subaru’ya aynı şeyi tekrar soruyordu.
Ama bilincini yitirmeye bu denli yaklaşmışken o anının geri kalanını hatırlayamıyordu.
Bu yüzden, bu kıza, gözyaşlarına boğulmanın eşiğindeki bu kıza, o anda kalbinden geçen yanıtı vermesi gerektiğini düşünüyordu.
Rem: [Neden?]
Diye sorgulanıyordu.
Subaru: [――Çünkü, senin mutlu olmanı istiyorum.]
Rem: [――――]
Subaru: [Senin gülmeni, gülümsemeni istiyorum… Gerçekten istediğim tek şey bu. İhtiyacım olan tek şey bu.]
Etrafın sevdiklerinle çevrili olsun, kabullenildiğin bir yerde ol istiyorum. Orada mutlu ol istiyorum.
Hep yaptığın gibi gülümse istiyorum, açan çiçekler gibi gülümse, çok ama çok uzak, berrak gece göğünde ışıldayan yıldızlar gibi gülümse istiyorum.
Ben sadece, mutlu olmanı istiyorum. Tek isteğim bu.
Subaru: [――――]
Rem: [――Eh? Ne… Bekle! Bekle…!]
Subaru’nun bedeni giderek gevşiyordu.
Kafası düşüyor, boynu onu destekleyemez hale geliyor, üst bedeni devriliyordu. Rem anında onu sımsıkı tutup kendine çekerek seslenirken kafası yana eğiliyordu.
Yanıt gelmiyordu.
Mizelda: [――Kıymetli yoldaşlarım, bu savaşçının ruhuna huzur bulduralım.]
Deyip doğrulan Mizelda, saygısını ifade edip dudaklarından dökülmeye başlayan bir melodiyle birlikte işi ileriye götürdü.
Öncesinde zafer şarkıları söyleyen Holly, Utakata ve diğer Shudraq Halkı kadınları da hep bir ağızdan Mizelda’nın şarkısına eşlik etmeye başladı.
Bu, son nefesine dek mücadele eden, son ana kadar asaletini koruyan bir savaşçıya yaktıkları veda ağıtıydı――
Rem: [Bekleyin… Bu, ama… benim için, o…!]
Bu ağıtla uğurlanan Subaru’nun hayatı üzerindeki hakimiyeti son bulmak üzereydi. Rem ise onun huzurlu suratına bakıp bu durumu kabullenemeyerek kafasını sallıyordu.
Rem: [――――]
Sebebini bilmiyordu. Anlamıyordu da.
Son anda söylediği şey, şüphelerini gidermemişti.
Ama, bu gidişle alabileceği yanıtı sonsuza dek yitireceğini biliyordu, bu yüzden――
Rem: [Lütfen, burada bu şekilde ölme… Ölme, ölme, ölme…!]
İçgüdüsel olarak kaçınmak istediği dayanılmaz, tiksindirici bir kokuyla sarmalanmış olmasına rağmen, ona şefkatle ve hassasiyetle bakan adam. Onu orada kaybetmemek için yalvarıyor, ruhuna yakarıyordu.
İşte Rem bu şekilde dudaklarını ısırıp kurtuluşu arzularken――
???: [Aa, uu?]
Bir çocuğun homurtu sesinin işitilişiyle omzunda bir el hissetti.
Rem: [――ah,]
Yaşlarla dolu gözlerini çeviren Rem, elini omzuna yerleştirmiş olan altın saçlı kızı gördü. Hala çevresine ilgi duymuyormuş gibi görünen kız, bilinçsiz haldeki Subaru’yu izliyordu.
O “Uauu” şeklinde homurdanırken,
Rem: […Bu…?]
Kızın dokunduğu noktadan, yani Rem’in omzundan ağır ağır, ılık bir hissiyat yayılıyordu.
Yumuşacıktı, kalbinin derinlerini hafifçe gıcıklayan bir histi. Rem nefes almakta zorlanıyor, yanaklarından aşağı yaşlar süzülmesine mani olamıyordu.
O kızın avcundan sızan şey her neyse, içinde yatan tuhaf bir hissi uyandırıyordu.
Şişip kabarıyordu ve bu şekilde kendisini tutmaması gerekiyordu. Bir noktada serbest bırakmak zorundaydı. Ve içgüdülerine itaat eden Rem, o şeyi tüm bedeninden salıp bırakmaya başladı.
Kızın avcundan akan ve Rem’in bedeninden taşan şey――
Subaru: [――――]
Rem’in kollarında, hayatı ipin ucunda olan Subaru’nun bedenine ulaşıyordu.
????: [――Şifa Büyüsü, demek öyle. Bunu ben bile beklemiyordum.]
Rem: [Eh…?]
Bir erkeğin sesi Rem’in kulaklarına ulaştı ve afallayan kız, tam olarak neler döndüğünü idrak edemedi. Kafasını kaldırdığındaysa kısık gözlerinin arasından, kollarını kavuşturmuş şekilde kendisine bakan siyah saçlı genç adamı gördü.
Tam ağzını açıp sorgulayacakkense――
????: [Çeneni kapat, kadın. İstemsizce yapıyor olsan da koşulların yerine gelmesi gereği ortaya çıkan bir mucizeyi gerçekleştiriyorsun. Zihnin sarsılacak olursa mucize bozulur ve etkinliğini yitirir.]
Rem: [――――]
????: [Önündeki işi bitirinceye dek şüphelerini ve öfkeni bir kenara bırak. Bu fırsatın ziyan olmasına izin verme.]
Adamın sözlerinde Rem’in inkar edemeyeceği bir ağırlık vardı, bu yüzden karşılık vermek üzereyken çenesini kapalı tutmayı seçti.
Ve sonra da tam da adamın söylediği gibi, taşıdığı ılıklığı kollarının arasındaki Subaru’nun bedenine aktarmaya odaklandı.
O ısının nasıl bir etkisi olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Ancak kollarının arasındaki Subaru’nun ağırlaşmakta olan nefesi ağır ağır istikrarlı bir hal alıyordu.
Ve bu da şu anki Rem için başlı başına yeterliydi.
Rem: […Hala ne olduğunu bilmiyorum. Ama,]
Ama deyip duraksadı, ne söyleyeceği konusunda tereddüt etti ve gözlerini kapattı.
Mutlu olmanı istiyorum. Duyduğu bu kelimeler, yalanmış gibi gelmemişti.
Rem: [Hayatta kalmazsan, benim gülümsediğimi göremezsin.]
Diye seslendi, adeta fısıldarcasına.
△▼△▼△▼△
――Şifa ışığı aktive edilmişti ve Natsuki Subaru’nun ölümcül yaraları tedavi ediliyordu.
????: [――――]
Bu manzarayı izleyen adam ― yani kendisine Vincent Abellux diyen kişi kollarını kavuşturup iç çekerken Subaru, hayata zar zor tutunuyordu.
Adam, Subaru’yu hem korkunç derecede şanssız hem de fena halde şanslı buluyordu. Ölüm döşeğindeyken Shudraqların kalbini kazanmış, üstüne üstlük istediği şeyi elde etmiş ve ölümden kıl payı kurtulmuştu.
Ayrıca çok düşük bir ihtimal de olsa mavi saçlı kızı ― Rem’i geri aldığı takdirde hayatta kalabileceğini hesap etme kurnazlığını göstermiş olabileceğini de aklında canlandırabiliyordu.
Vincent: [Ama gerçekten o kadar zeki olsaydı en başta sol elindeki kırık parmakları iyileştirmiş olurdu.]
Subaru, parmakları Rem tarafından kırılıp tedavisiz bırakılmış olsa bile kana ve çamura bulanmış halde onu geri almayı arzulayan bir adamdı.
Tüm bunları hırsını gerçekleştirmek için yaptıysa Subaru'nun hilesinin akıl almaz ve uhrevi bir şey olduğunu kabul etmek gerekirdi. Bununla birlikte bilge bir adamın ışıltısını yansıtmıyor, öyle biriymiş gibi durmuyordu.
Çeşitli rivayetlerde bahsi geçen “kahramana” dair tek bir zerre bile o adamda görülemiyordu.
Vincent: [Bunun iş üzerinde ölecek bir adama sunulmuş bir şey olması gerekiyordu ama… Hayatta kalsa da sorun olmaz herhalde.]
Yüzünü örten hissiyatı yitirmiş olan adam, suratına dokunur ve bir süredir ilk defa teninde rüzgarı hissederken gözlerini kıstı.
Natsuki Subaru ölümden kıl payı kurtulmuş ve Shudraq halkıyla bir kan sözü edinmişti. İmparatorluk Askerleri grubuna herhangi bir bilgi verilmemiş gibi görünüyordu ama bu da adamın beklentileri dahilindeydi.
Bu bölgenin halkı ― yo, İmparatorluktaki çoğu kişi, henüz farkına varamamıştı.
Vollachia'nın Kutsal İmparatorluğu olarak bilinen büyük gücün başındaki büyük krizin, eşi benzeri görülmemiş siyasi kargaşanın farkına varmamışlardı.
Bununla birlikte――
Vincent: [Başbakan Berstetz, hain Dokuz İlahi General ve cahil, aptal İmparatorluk Askerleri.]
Sıcak rüzgarların estiği tepede duran adam ― Abel, en batı noktada duran İmparatorluk Başkentine döndü.
Kutsal Vollachia İmparatorluğunun Başkenti Lupghana’nın, tahtı barındıran toprakların, geri alınması gerekiyordu――
Vincent: [――Dönüşümü beklerken titreyin ve silkinin.]
Ve sonra da――
Vincent: [Madem hayatta kaldın, öyleyse… Bana eşlik edeceksin, Natsuki Subaru. ――Vollachia İmparatorluğunu yeniden ele geçirmeme tanık olacaksın.]
#Bu Louis’in olayını aşırı merak ediyorum. Rem’e nasıl bir katkıda bulundu da Subaru’nun şifa büyüsüyle iyileşmesini sağladı acaba? Ve Abel kardeşimiz Natsuki Subaru’yu planlarına ne şekilde dahil etmeyi planlıyor? İşler giderek ilginç bir hal alıyor. Öyleyse okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..