Cilt 7 Bölüm 13 [ Bir Ölümlü Olarak ] (2/2)

avatar
1756 17

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 13 [ Bir Ölümlü Olarak ] (2/2)


Çevirmen : Clumsy



Bir ateşi çevreleyen Shudraqların arasına, toplantı alanının merkezine bir erkek karışmıştı.

 

Bu karşılama nedeniyle yanakları seğiren Subaru, ne diyeceğini bilemiyordu.

 

Subaru: [――――]

 

???: [Ne oldu? Ucu ucuna hayatta kaldıktan sonra sesini kaybettiğini söylemeyeceksin herhalde? Böyle bir bedel… Sonuçlara bakılınca uygun kaçıyordur belki de.]

 

Subaru: [Hayır, sesimi kaybetmedim. Sesim gitmedi, yalnızca ne diyeceğimi bilemedim. O maske de nerden çıktı?]

 

Diyen Subaru, kibirli bir tavırla konuşan adamı işaret etti.

 

Adamın yüzünde, Subaru'nun parmağının işaret ettiği yerde, kırmızı ve beyaza boyanmış, Oni maskesine benzer bir şey vardı. Ancak Oni, bu dünyada var olan bir ırk olduğu için gerçek bir Oni maskesi olması mümkün değildi.

 

Korkutucu bir şeylerin suretine benzeyen bir maskeydi. Adamın suratındaki şey buydu.

 

O adam, kulağa ilgisiz gelen bir sesle Subaru’nun imasına “Evet” karşılığını vererek,

 

???: [Bu bir bağış. Aslında ileriye dönük olarak yüzümü gizli tutmaya niyetliydim. Sanırım öyle de yapacağım. Ama yüzümü her yıkadığımda bandajları yeniden sarmak zahmetli oluyordu.]

 

Subaru: [Aynen, kirlenince de kaşınırmışsın gibi geldi… Bir saniye, şimdi bunu konuşacak zaman değil.]

 

???: [Oh?]

 

Adamın kayıtsızlığına surat ekşiten Subaru, hiç tereddüt etmeden adama doğru yürüdü.

 

Ve onunla birlikte çember halinde oturmuş olan Taritta, onu bir “Hey” sesiyle durdurmaya teşebbüs etti.

 

Fakat――

 

???: [Dur, Taritta. Bu kişinin benimle bir işi varmış gibi görünüyor.]

 

Taritta: [E-evet… ama…]

 

???: [Sorun yok diyorsam sorun yoktur. Başka bir söze gerek var mı?]

 

Adam tarafından durdurulan Taritta, kafasını sallayarak geri çekildi.

 

Görünüşe bakılırsa adam, kısa bir süre içinde Shudraq Halkından büyük miktarda güven kazanmıştı. ――Yo, bu tavrı düşününce “kontrol” “güvenden” daha uygun kaçardı.

 

Taritta korku veya güvene değil, saygıya bağlı olarak hareket ediyordu. Hiç değilse o alanı kaplayan diğer Shudraqlar için de aynısı geçerliydi.

 

Ancak Subaru’nun, adamın nasıl bir yöntem kullandığıyla ilgili hiçbir fikri yoktu.

 

Subaru: [Şimdilik yalnızca seninle bire bir görüşmek istiyorum. ――Vincent Abellux.]

 

Vincent: [――――]

 

Subaru, oturmakta olan adamın karşısında dikilerek böyle söyledi. Maskesi nedeniyle, sözlerini işiten adamın ifadesinin nasıl bir hal aldığını görmesi mümkün değildi.

 

Ancak toplantı alanındaki hava ağırlaşmış, adeta sıcaklığın düştüğünü hissedebilir hale gelmişti.

 

Ortamdaki baskı, neredeyse istemsizce nefesini tutmasına sebep olacak düzeydeyken Subaru, yalnızca iradesini kullanarak buna direnebiliyordu.  

 

Derken――

 

Vincent: [Şaşırdığın için ilk seferi görmezden geleceğim ama bana kendimi tekrar ettirme. Bundan böyle üçüncü bir şansın olmayacağını bil. Kendini, adımı düşüncesizce ağzına almaktan menedeceksin.] 

 

Subaru: [… Peki ya bunu istemediğimi söyleyecek olursam?]

 

Vincent: [Buna uygun bir ceza vereceğim. Seni boyun eğmeye zorlamanın pek çok yolunu biliyorum.]

 

Diyen genç adam olduğu yerde ayaklanarak doğrudan Subaru’nun gözlerinin içine baktı.

 

Beyanıyla verdiği hisse ve tavırlarına bakılırsa sözlerinde yalan yanlış yoktu. Blöf olma ihtimalleri de söz konusu değildi. Yapılabilecek hamle ve alınabilecek önlem sayısı sınırlı olsa da Subaru, adamın bahsettiği cezayı uygulayabileceğinden emindi.

 

Subaru: [Can sıkıcı bir tipsin…]

 

Vincent: [Öyleyse, bana kendimi üçüncü kez tekrar ettirecek misin?]

 

Subaru: [――. Hayır, pas geçeceğim. Buraya tartışmak için gelmedim. ――Abel.]

 

Subaru, şu anda inatçılığa devam etmenin bir anlamı yok diye düşündü.

 

Ve böylece ― maskeli adamın tavsiyesine uyarak ona Abel demekte karar kıldı. Onun bu kararı karşısında çenesini içe çeken Abel ise “Akıllıca bir seçim” yorumunda bulundu.

 

Abel: [Geri çekilmeseydin kan dökülecekti.]

 

Subaru: [Ha, çok beklersin. Muhtemelen bunu söyleyerek seni gücendireceğim ama ikimizin mücadelesi eşit şartlarda olur bence.]

 

Abel: [Öyleyse arkasına bakması gereken kişi sensin demektir.]

 

Subaru: [Arkasına mı…?]

 

Abel, az önceki sözlerini provokasyon olarak algılayıp burnunu kırıştıran Subaru’ya böyle söyledi. Subaru bu sözlere uyup arkasını döndüğündeyse omuzları sarsılarak, “Uveh!” dedi.

 

Rem oracıkta, iki adam arasındaki tartışmayı buz gibi bakışlarla izliyordu.

 

Subaru: [U-umm, Rem-san? Suratın…]

 

Rem: [Yo? Sadece… Ölmek üzere olsan ve üç gün boyunca uyusan bile saçma sapan bir inatla bedenine iyi bakmayı reddediyorsun anlaşılan. Madem öyle, neden yol kenarında ölüp gitmiyorsun ki?]

 

Subaru: [Üzgünüm! Üzgünüm, bir daha olmayacak!]

 

Subaru, Rem’in soğuk bakışları karşısında çaresizce özür diledi.

 

Neticede Rem’in hüsrana uğramış ifadesinde herhangi bir değişiklik yaratamasa da ani bir farkındalık edindi.

 

Birdenbire açığa çıksa da ortada mucizevi bir iksir falan olmadıkça, Subaru’nun hayatta kalmayı başarabilmesinin, ölümden kılı kılına kurtulabilmesinin sebebi büyük olasılıkla Şifa Büyüsüydü.

 

Durum böyleyse bunu gerçekleştiren kişi――

 

Abel: [Bunu da hesaba katarak seninle konuşmak zorundayım.]

 

Subaru: [Abel…]

 

Abel, nefesini tutuşunun ardından Subaru’nun hislerini çözmüş olmalıydı. Böylece hafifçe omuz silkerek Mizelda’ya doğru döndü.

 

Abel: [Mizelda, herkes çıksın. Yalnızca benim ve bu adamın kalmasını istiyorum.]

 

Mizelda: [Peki, peki, gönlünden ne geçerse onu yapıyorsun. Yakışıklı olmasaydın tepem atardı.]

 

Taritta: [Kardeşim, karşında yakışıklı bir adam olsa da öfkelen lütfen…]

 

Mizelda hiç direnç göstermeksizin Abel’in emirlerine itaat ederken kız kardeşine bakan Taritta’nın omuzları düştü.

 

Ancak kendisi de Abel’in komutlarına itaat ettiği için sözleri pek ikna edici değildi.

 

Zaten kabile şefi olan Mizelda ikna olduktan sonra diğer Shudraq Halkı yerinde kalamazdı.

 

Böylece hepsi de ardı ardına toplantı alanını terk etti. Buradaki problem, Rem ve Louis’in Shudraq dalgasına katılıp katılmayacağıydı ama――

 

Abel: [O kadın buradayken istediğin konuda konuşmak uygun olmayacaktır, öyle değil mi?]

 

Subaru: [Gh…]

 

Abel’in sözleriyle birlikte ‘Tereddüdümün sebebini gördü’ diye düşünen Subaru’nun nefesi kesildi.

 

Bununla birlikte Abel’in söyledikleri doğruydu. Subaru, Rem’in az sonra gerçekleşecek konuşmayı işitmesini istemiyordu.

 

Subaru: [Rem, sen de geri kalanlarla birlikte dışarı çıkabilir misin? Hemen geleceğim… Gerçi, şey, ne kadar süreceğini bilmiyorum ama çok da uzun sürmeyecektir.]

 

Rem: [Böyle ifade edince kulağa şımarık bir çocuk gibi davranan benmişim gibi geliyor.]

 

Subaru: [Öyle demek istememiştim… Peki öyleyse, şimdilik dışarı çıkabilir misin?]

 

Rem: [… “İstemiyorum” diyecek olursam ne yaparsın?]

 

Subaru: [Eh!?]

 

Subaru, Abel’le uğraşmak onu yeterince meşgul edecekken Rem’in bu yanıtı karşısında hayrete düştü.

 

Abel’le kısa bir süre önce gerçekleştirdiği etkileşimle alay ettiğini anında anlasa da Rem’in baskın oluşuyla her şeye kanabilir, ikna olabilirdi.

 

Elinde olsaydı onun her arzusunu yerine getirmek, canı ne isterse yapmasına izin vermek isterdi.

 

Ancak――

 

Subaru: [――. ――――. Sanırım… Bunu dinlemeni… istemem.]

 

Rem: [Zor kullanarak burada kalabilirim.]

 

Subaru: [Öyleyse…. Öyleyse, ucuz olacak ama, bu durumda ben de kaçarım.]

 

Subaru koşmaya başlayacak olursa Rem, baston kullandığı için onun hızına ayak uyduramazdı.

 

Subaru’nun şu anda Rem’i bariz şekilde bastırabileceği tek nokta buydu. Son derece utanılası bir şey olduğunu söylemeden geçemese de aklına başka bir şey gelmiyordu.

 

Louis: [Uuu.]

 

Louis, sıkıntılı Subaru’nun önünde Rem’in kolunu çekiştirerek homurdandı. Anlaşılan Rem’i toplantı alanından çıkartmak istiyordu.

 

Louis’e bakan Rem ise kıs kıs gülerek,

 

Rem: [Affedersin, seni endişelendirmiş olmalıyım. Sadece… Bu kokuşmuş kişiye birazcık kabalık etmek istedim.]

 

Louis: [Auu.]

 

Subaru: [Kokuşmuş kişi…]

 

Bu tabir Subaru’nun canını önceki “kabalıklara” kıyasla çok daha derinden ve keskin şekilde acıtsa da şu anda önemi yoktu.

 

Rem, tam da Louis’e söylediği gibi hızlıca “Peki öyleyse” deyip geri çekildi ve bastonunu kullanarak sarışın kızın peşi sıra toplantı alanından ayrıldı.

 

Subaru’ysa onun bir kez olsun kendisine dönüp bakmadan uzaklaşışını yanaklarını kaşıyarak izledi.

 

Rem gerçekten Subaru’yla hiç mi ilgilenmiyordu, yoksa düşünceli olduğu için mi böyle yapıyordu, buna hükmetmek zordu.

 

Elbette ki Subaru, ikincisi gerçek olduğu takdirde çok daha mutlu olurdu.

 

Subaru: [Buraya benimle ilgili korkunç bir izlenime sahipken getirildi. Bundan daha fazlasını dileyemem, benim hayat tarzım bu.]

 

Abel: [Düpedüz saçmalık derecesinde bir azme ve kibre sahipsin. ――Hadi otur, ne söylemen gerekiyorsa dinleyeceğim.]

 

Böylece ikili, toplantı alanında yalnız kaldı. Abel’in ağzından çıkanları dinleyen Subaru da kendisini yere bırakarak bağdaş kurdu.

 

Abel de onun karşısında, tek dizi havada duracak şekilde oturdu. Maskesinin ardından Subaru’yu izliyordu.

 

İki adam, aralarında yanmakta olan bir ateşle birlikte bakışıyordu.

 

Subaru: [Öncelikle yaşananların ne kadarı hayal ne kadarı gerçekti onu öğrenmek isterim.]

 

Abel: [Hm. Sanırım bu, senden başka kimsenin sormayacağı bir soru. Nasıl yanıt vermemi istersin? Her şey bir rüyaydı, büyük bir felaketten kaçındık ve durum huzurlu bir sonuca ulaşıyor. Bunu duymak seni tatmin eder miydi?]

 

Subaru: [Utakata’yı biliyorsun, büyük felaket de kulağa birazcık benzer geliyor, o yüzden böyle söyleyerek beni o kızla karıştırıyor olabilirsin…] 

 

Shudraq Halkından genç bir kız. Subaru, onun isminin Utakata olduğundan emindi.

 

Kasıtsız kelime oyunu kafa karıştırıcı olsa da Abel’in sözlerinin ardındaki gerçek anlam bu değildi. ――Yo, Subaru Abel’in ne kastettiğini anlamış ve kısa bir kaçış için basit bir şaka yapmıştı.

 

Ancak Abel, Subaru’nun çekingenliğini görmezden gelmedi.

 

Abel: [Senin korkaklığına ayak uydurmayı planlamıyorum, Natsuki Subaru.]

 

Subaru: […Hı hı, biliyorum. ――İmparatorluk kampına gerçekleştirilen saldırı gerçekti, bu doğru mu?]

 

Abel: [Elbette, bu doğru. Buddheim’in dışına yerleşmiş olan İmparatorluk kampı Shduraq gücüyle tamamen yok edildi. Gördüğün sahne bir hayal değildi.]

 

――Abel bir kez daha o sahnenin gerçekliğini teyit etmiş oldu.

 

Bunu duyan Subaru’ysa göğsünün ardında keskin bir sızı duydu. Dudaklarını sertçe ısırarak bilincini yitmekten kurtarmak adına acıyı kullandı.

 

Natsuki Subaru’ya böyle kolay bir kaçış imkanı tanınamazdı.

 

Subaru: [… Ben, ben şimdi durumu anlıyorum. Shudraq halkına komuta ettin ve İmparatorluk kampına saldırıp onları püskürttünüz. Olayın özü bu.]

 

Abel: [Evet. Ama bu açıklama eksik. Müsaadenle ekleme yapayım.]

 

Subaru: [Ekleme mi?]

 

Abel: [Shudraq Halkına kampı yok etmeleri komutunu verdim. Ayrıca bu, bizim tarafımızda hiçbir zayiat verilmeden gerçekleştirildi.]

 

Subaru: [――. Yani, komuta kabiliyetinin ne kadar harika olduğuyla ilgili böbürlenmek mi istedin?]

 

Abel: [Hayır, durum bu değil. ――Bu başarı senin eserin.]

 

Subaru, kafasını sallayan Abel karşısında şaşkınlıkla gözlerinin irileşmesine ve ağzından duyulabilir bir “Ah?” tepkisi çıkmasına engel olamadı.

 

Bu tamamen beklenmedik bir yorum olmuştu. Abel’in Subaru’nun başarısını tanıması başlı başına bir meseleydi ve Subaru, en başta neden böyle bir övgü aldığına dahi akıl sır erdiremiyordu.

 

Bu herif ne haltlar anlatıyordu――

 

Abel: [Anlamıyor musun? Shudraqların ve benim kusursuz bir galibiyet alabilmemizin sebebi elimizde düşman organizasyonuyla ilgili detaylı bilgi olmasıydı. Bu bilgileri aldığımız kişi de senden başkası değildi.]

 

Subaru: [――Ha?]

 

Kalkık dizinin üzerindeki eline çenesini yaslayan Abel böyle söyledi. Bu esnada Subaru’nun düşünceleri bir duraksama noktasına geldi.

 

Bu sözler beklentilerinin tamamen aksineydi. Beklenmedik bir yerden gelmenin yanı sıra beklenmedik bir darbe yemişti. Abel’in sözlerinin ardındaki imayı kabullenmekte zorlanan Subaru, bir balık gibi sessizce ağzını açıp kaparken――

 

Abel: [Düşmanın konumlanışını, düzenini ve personel sayısını az çok bilirsen kuşatmanın başarı ihtimali yükselir. Gerçekte de hiçbir zayiat vermeden kazandık. Bu senin katkıların sayesindeydi. Karşılığında bir ödül bile kazandın.]

 

Subaru: [Ö… dül mü…?]

 

Abel: [Kadınını sağ salim kurtardık. Ben emek vereni ödüllendiririm. Ölüyü ödüllendirecek kabiliyeteyse sahip değilim. Bunu sen son nefesini verirken düşünmüştüm ama… hm, şeytanın bacağını fena kırdın.]

 

İnanılmaz şanslı olduğu söylense de Subaru, hala şok halindeydi.

 

Abel’e bakılırsa bu sözler bir iltifat veya övgü olarak görülmeliydi. Ancak maalesef ki Subaru ne onları kabullenebilecek kapasiteye ne de buna müsaade edecek kökleşmiş değerlere sahipti.

 

E bu da çok doğaldı. ――Neden bir savaş aracı olarak işe yaradığı için mutlu olacaktı ki?

 

Subaru: [Ben neden, kamp alanından bahsettim ki…]

 

Abel: [İlacın yan etkileriydi. Yaşam Kaynağı Ritüelini tamamladıktan sonra ölüm döşeğindeydin. Kampın ele geçirilişi tamamlanana ve kadının kurtarılana dek hayatta kalman gerekiyordu. Zihnini gölgelendirmek için bir ilaç kullanıldı. Bu yüzden de konuştun işte.]

 

Subaru: [Bana sorulan her şeyi cevapladım mı yani…?]

 

Donakalan Subaru, elleriyle yüzünü örtüyor ve sesi titriyordu.

 

Evet, Subaru’nun kamp alanının içiyle ilgili genel bir fikir edindiği doğruydu. Sonuçta angaryalara koşturan biri olarak kampta birkaç gün geçirmişti.

 

Neyin nerede olduğunu ve yaklaşık insan sayısını biliyordu. Silahların ve araç gereçlerin nerede depolandığını da biliyordu, yani ilk saldırıda o noktalar hedef alındığı takdirde büyük bir avantaj elde edileceği kesindi. Bunu anlıyordu.

 

Anlıyordu ama bu ne işe yarardı ki?

 

Subaru: [İlaç mı!? Benimle kafa mı buluyorsun sen!? Bana sormadan beni uyuşturdunuz mu! Sen…!]

 

Abel: [O olmasaydı kadınınla buluşamadan ölmüş olacaktın. O kadının Şifa Büyüsü de sana ulaşamayacaktı. Ölü bir adamın yaşamasına imkan tanıyan bana kötü şeyler söylemenin bir anlamı yok.]

 

Subaru: [Ta-tabii ki var…! Ben… Ben bir savaşa yardımım dokunsun istemedim! Onca insan… öldü… ama, sen…!]

 

Abel: [――Sanırım bir şeyleri yanlış anlıyorsun.]

 

Abel, şiddetle nefes alıp veren ve kötülüğü kınayan bir duruş sergileyen Subaru’ya açıkça böyle söyledi.

 

Onun ses tonundaki kötülük tarafından delinip geçilen Subaru’nunsa yanakları katılaştı.

 

Subaru: [Yanlış anlaşılma, ha? Tam olarak neyi yanlış anlıyormuşum?]

 

Abel: [Örneğin bilincinin ilaçla şaşırtılmadığını varsayalım. Yine de o kadını kurtarmak için Shudraqların yardımına ihtiyaç duyacaktın. Doğal olarak bildiklerini paylaşacak, her şeyini verecektin… Yani kamp alanında olup bitenlerden bahsedecektin.]

 

Subaru: [Ah, uh…]

 

Abel: [Bunu anlıyorsun, değil mi? Sonuç aynı olacaktı. Ölüm döşeğinde olsan da olmasan da kampın sırları senin bilgilerinle ifşa edilecek ve o askerler ölecekti.]

 

Abel’in imasını algılayan Subaru, karşı çıkmanın bir yolunu aradı.

 

Ancak Abel doğru söylüyor ve Subaru, bu durumda neler olacağını kafasında canlandırabiliyordu.

 

Gerçekten de Yaşam Kaynağı Ritüelinden daha iyi bir halde çıktığı ve Rem’i kurtarmak adına bir plan yapıldığı takdirde Subaru, onlara İmparatorluk kampından bahsederdi.

 

Askerlerin pozisyonları ve sayılarını ifşa eder, Rem’in kurtarılması için alınabilecek herhangi bir önleme yardımcı olmak adına bilgilerinden faydalanırdı.

 

Subaru: [Ama bu durumda savaş konseyinin bir parçası olurdum. Ve kayıplarla sonuçlanacak bir stratejiye kesinlikle karşı çıkardım. Yani…]

 

Abel: [Onları ikna edebileceğini mi iddia ediyorsun? Tanımadığın ve kan dökmekten başka bir yöntem bilmeyen insanları ikna etmenin, işleri yürütmenin daha uygun bir yöntemini bulmanın ve kadınını hiçbir zayiat olmadan, medenice, barışçıl bir şekilde kurtarmanın mümkün olduğunu mu söylüyorsun?]

 

Subaru: [Bu…]

 

Abel: [Sana şöyle söyleyeyim. ――Bu… gerçek olamayacak bir düşten ibaret.]

 

Abel’in sözleriyle delinip geçilen Subaru’nun ruhu kanlı bir çığlık attı.

 

Hayıır diye bağırmak, Abel’in söylediklerini inkar etmek istiyordu. Ancak ağzından çıkan her şey temelsizdi, duyguları tarafından yönlendiriliyordu ve ne Abel’in maskesinde herhangi bir çatlak yaratabilir ne de ifadesini değiştirebilirdi.

 

Gördükleri şeyler farklıydı. Hayatlarını sürdürme şekilleri farklıydı.

 

Subaru ve Abel’in yanı sıra Shudraq Halkının da yaşam ve ölümle ilgili zıt fikirleri vardı. Ve böylesi bir duvarı kırıp aşmak imkansızdı.

 

Hiç değilse Rem’i kaybettiği kısa süre içerisinde başarılamazdı. O kadarı kesindi.

 

Subaru bundan emindi.

 

Subaru: […Sırf bu yüzden vazgeçmek istemezdim.]

 

Abel: [İnadının sonucunda senden başkaları ölebilir. Bu kişi sana tamamen yabancı biri de olabilir. Diğer yarın olarak gördüğün kişi de. Hareketsiz kalıp aptalca düşüncelere daldığın her an, bunun yaşanmasına müsaade ettiğin anlamına gelir.]

 

Subaru dişlerini gıcırdatıp bu affedilemez gerçekliğe lanetler okurken Abel, durumu iyice yüzüne vuruyordu.

 

Belki de Abel, işlerin sert ve acımasız bir şekilde yapılmasına karşılık kesin bir sonuç almıştı. Ama neden, karşılığında hangi hayatların yitirileceğini seçme ayrıcalığına sahip olmuştu ki?

 

Subaru: [Sen kendini ne sanıyorsun? Tanrı falan olduğunu mu düşünüyorsun……?]

 

Abel: [Ahmak. Ben ne bir Tanrıyım ne de bir Kahraman. Doğal olarak bu dünyaya tepeden bakan o çarpık Gözlemcilerden farklıyım. ――Ben bir Kralım. Krallar arasında bir Kral.]

 

Subaru: [――――]

 

Abel: [Zirvede durana halkı tarafından İmparator denilir. ――Ben de oyum.]

 

Diye duyuran Abel, bir elini cüretkarca göğsüne götürdü.

 

Subaru, maskesinin ardında gizli surat ifadesini göremiyordu. Ancak sadece bir kez gördüğü o suratın cesurca bir gülümseme sergilediğini ve gözerinde kuvvetli bir ateşin ışıldadığını hayal edebiliyordu.

 

İmparator. Bunu duyduğu anda nefesini tutma düşüncesi aklından tamamen çıkıp gitmişti.

 

Adam, kendi varlığını son derece heybetli, etkileyici bir şekilde kanıtlamıştı.

 

Ve sonra da Abel ― yani Vincent Abellux, sesindeki asaleti tamamıyla koruyarak, şok içerisinde kalakalan Subaru’ya söyleyeceklerinin devamını getirdi.

 

Vincent: [――Kutsal Vollachia İmparatorluğunun 77. İmparatoru. İşte o benim.]

 

Subaru: [――――]

 

Vincent: [Ancak, zirveden mahrum edildiğim için an itibarıyla pozisyonumdan ayrıyım.]

 

#Abel nihayet tüm açıklığıyla kim olduğunu söyledi. Yani Subaru’nun bunca zamandır birlikte bir şeyler yaşadığı kişi, düşman imparatorluğun tahtından indirilmiş imparatoru çıktı. Bu yaşta imparator olmasının yanı sıra tahttan indirilecek ne yaşadığı ve bu konuda neler yapacağı da merak konusu. Öyleyse okumaya devam!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr