Subaru: [――――]
――Kutsal Vollachia İmparatorluğunun 77. İmparatoru.
Abel’in unvanını bahşedişini işiten Subaru’nun zihni bomboştu.
Bunun nedeni, kelimelerin anlamını idrak edememesi veya krallıkla karşı karşıya gelmekten korkması değildi.
Subaru’nun bu farklı dünyada ilk defa bir kraliyet ailesi ferdiyle bizzat tanışıyor olmasıydı.
Subaru başka bir dünyaya çağrıldığında, Lugnica Krallığı Kraliyet Ailesinin tüm üyeleri hastalığa yenik düşmüştü. Felt’in hayatta kalmış bir üye olduğundan şüphelenilse de o, kraliyet gibi bir şeye dair en ufak bir iz taşımadığı için kendisini öyle görmüyordu.
Bu bağlamda Subaru’nun tanıştığı en yüksek makamdaki kişiler Kraliyet Seçiminde yer alanlar, Bilge Adamlar Konseyi liderleri ya da bir ihtimal Düşes Crusch’tı.
Roswaal da ücra bir bölgenin Uç Beyiydi ki bu da başlı başına yüksek bir pozisyondu. ――Peki bir sonraki hükümdara yönelik seçimde bir Kraliyet Adayı olan Emilia’nınki nasıl bir pozisyona tekabül ediyordu?
Subaru: […Bir saniye, şimdi gerçeklikten kaçma zamanı değil.]
Subaru, düşünceleri darmadağın ve kaotik bir hal almadan önce kendisini tuttu.
Her halükarda mühim olan Abel’in kendisini İmparator şeklinde tanıtmasıydı. Subaru, ormanlık alanda karşılaştıkları andan bu yana onun sıradan bir insan olmadığı hissini taşıyordu.
Yine de karşısındaki kişinin İmparator pozisyonunda olacağı hayatta aklına gelmezdi.
Eğer ki――
Subaru: [Ehh, gerçekten doğruysa tabii.]
Abel: [Sözlerimden şüphe mi ediyorsun?]
Subaru: [E şüphe etmem çok doğal. Nasıl oluyor da bir ormanın ortasında ülkenin en seçkin kişisine denk geliyorum? Utanmazlığının İmparator düzeyinde olduğuna kolaylıkla inanabilirim, ama…]
Diyen Subaru duraksadı ve Abel’in büründüğü şeytani surat ifadesi karşısında kaşlarını çattı.
Karşılıklı bakışan ikilide Abel’in yalnızca bakışlarının keskinliğinin ifşa olması hiç adil değildi. Sesinde sadece mühim birinin taşıyabileceği bir irade gücü olduğu da kesindi.
Bu dünyada pek çok farklı konumdaki kişiyle irtibata geçen Subaru’nun içgüdüleri bunu teyit ediyordu. ――Yine de mesele bu değildi.
Subaru: [Daha önce de söylediğim gibi. Yüzünü bile göstermeyen bir herife nasıl güvenmemi bekliyorsun ki, ha?]
Açık ateşin karşısında, titreşen alevlerin ötesindeki Abel, Subaru’nun sözlerini değerlendirdi.
Subaru, Abel’in maskeli çehresine sert bir bakış attı ve yanan kampı sersemlikle izlerken eski konuşmalarına atıfta bulundu.
O sıralarda Abel’in yüzü eski paçavralarla örtülüydü ve Subaru, ona aynı şeyi söylemişti.
Abel de en sonunda bunu işitip bağlarını çözmüş ve hür iradesiyle yüzünü sergilemişti.
Abel: [Yorucu bir adamsın, önemsiz meselelerden bahsedip duruyorsun.]
Derken maskesini çıkartıp kenara koydu.
Subaru: [――――]
Abel: [Bu küstah bakışlar da neyin nesi? Beni senden çok da farklı kılan bir şey yok.]
Subaru: […Bu kısmen doğru. Ama düzenleme konusunda Tanrının kinini seziyorum.]
Abel'ın yüzüne dik dik bakan Subaru, ortadaki ironiden etkilenmişti.
Abel ve Subaru'nun benzer olduğu söylenebilirdi. Ancak bu sadece geniş anlamdaydı. Daha incelikli bir şekilde irdelendiklerinde büyük oranda farklıydılar.
Abel parlak siyah saçlar ve etkileyici keskin bakışlarla fena halde güçlü bir izlenime sahipti ancak şeytani yüzünün gözlerinizi kaçırmayı zor kılan tuhaf bir çekiciliği de vardı――
İşte Kutsal Vollachia İmparatorluğunun İmparatorunun çehresi bu şekildeydi.
Yine de bu, Subaru’nun tanıdığı bir surat değildi. Kraliyet Seçimi Adayı Emilia’nın Şövalyesiyken bir şekilde komşu bir ülkenin iç işlerine de dahil olmuştu.
Subaru: [Demek öyle? Ülkenin zirvesinde olsan da suratın…]
Abel: [Beni tanımak için hiçbir sebebin yok. Suratım başından beri İmparatorluk Başkentinin dışında görülmedi. Çünkü bu ülkede kellemi hedefleyen haddinden fazla kişi var.]
Subaru: [Yani kendini korumak için? İnsanları bayağı kinlendirmiş olmalısın, ha.]
Abel: [Hayır. Çünkü İmparatorluk vatandaşlarının öğretisi güçlü olmaktır. İradesizlerin, kırılganların, korkakların ölmesi gerekir… çünkü güçlü olan, her şeye sahip olmayı hak eder.]
Subaru: [――――]
Abel: [İmparator pozisyonu da bir istisna değildir. İmparatorluğun bir ulus olarak teşkil ettiği eşsiz gücünün temelidir.]
Çenesini dizlerine bastıran Abel, Vollachia’nın ekstrem ideolojisinden bahsederek Subaru’yu ne diyeceğini bilemez hale getiriyordu.
Sözleri yanlış değildi. İmparatorluk kampında birkaç gün geçiren Subaru da bunu biliyordu. Todd ve diğer İmparatorluk askerleri büyük ihtimalle Abel’in az önceki sözlerini fazlasıyla takdir ederdi.
Onlar da dahil olmak üzere tüm İmparatorluk vatandaşları, zaferin her şeyi dengeleyebileceği fikrine içtenlikle inanıyordu.
Var olma biçimleri, “İmparatorluk Çok Yaşa” cümlesinin somutlaşmış haliydi.
Bunu yerine getirebildikleri takdirde bir kabileyi yok etmek için ormanı yakmaktan yana tereddüt etmezlerdi.
Ve aynı ülkenin vatandaşlarına sürpriz bir saldırı gerçekleştirmek ve askerleri katletmekten yana da――
Subaru: [――Bekle, bu hiç anlamlı değil.]
Abel: [Neymiş o?]
Subaru: [Örneğin… Örneğin, sen gerçekten İmparatorsan, neden İmparatorluk Askerleri kampına saldırdın? Oraya gidip kampın üst düzey yetkilileriyle konuşsaydın…]
Abel: [Aptal. Nasıl böyle bir umursamazlıkla aylak aylak dolaşabilirdim ki? Kendi hayatımı sonlandırmak gibi bir arzum yok. Beni kendinle aynı kefeye koyma.]
Subaru: [Benim de ölmek gibi bir arzum yok. Ama, intihar mı…?]
Subaru, bir İmparatorun kendi ülkesinin askerleriyle konuşmasının neden intihar niteliğinde bir eylem olarak görüldüğünü anlayamıyordu.
Tüm o İmparatorluk Askerleri Abel’in astı olmalıydı. Yani onlarla etkileşime geçmeyi intihar görmesi mantıksızdı. ――Yo, bunu mantıklı hale getirmenin bir yolu vardı.
O da――
Subaru: [Eğer yanlış duymadıysam… İmparatorluk pozisyonundan mahrum edildiğini mi söylemiştin?]
Abel: [Anlaşılan kaçırmamış, duymuşsun. Ama kendi sözlerimi tekrar etmeyeceğimi de söylemiştim.]
Subaru: [Benimle kafa bulma! Bu önemli bir kısım. Ah, gerçekten de İmparatorluktan tekmeyi yediğin doğru mu…]
Subaru, Abel’in değişmeyen ifadesi karşısında onun da kendisi gibi bir insan olup olmadığından şüphe duymaya başlamıştı.
Çünkü Abel’in içerisinde bulunduğu koşullar Subaru’nun tahmin ettiği gibiyse pratikte umutsuz vaka olmalıydı.
Bu düşünce, Subaru’nun sözlerinin devamını getirme konusunda tereddüt etmesine yol açtı.
Abel: [Düşünce şeklin doğru.]
Ancak Abel başıyla onay vererek rahatlıkla Subaru’nun tereddüdüne değindi.
Nefesini tutan Subaru’nun önündeki Abel’in bakışları hafifçe aşağı kaydı ve yanan alevlere çevrildi. Alevler arasındaki odunlar çatırdıyor ve can çekişiyorlarmışçasına beli belirsiz bir ses işitiliyordu.
Abel tek gözü kapalı şekilde bu sesi dinlerken,
Abel: [Buddheim dışında konuşlandırılan İmparatorluk Askerleri grubu, siyasi rakiplerim tarafından beni ortadan kaldırmak için gönderildi. Kesin konuşmak gerekirse, işte bu işe bulaştın.]
Subaru: [Ama… ama kamptakiler bundan hiç bahsetmemişti. Amaçlarının ormandaki Shudraq Halkıyla müzakere gerçekleştirmek olduğunu söylemişlerdi.]
Subaru, insanların yalanlarını okuma yeteneğine sahip değildi.
Yine de düzinelerce insanın toplaştığı bir ortamda sırf Subaru ve Rem ikilisi gibi yabancıları kandırmak adına hepsinin hikayelerini eşleştirme zahmetine girmesinin gerçekçi olmadığını düşünüyordu.
Yani İmparatorluk Askerleri ― Todd ve grubu, Shudraq Halkının peşinde olduklarına inanıyordu.
Subaru: [Gerçek amaçları seni ele geçirmek olsa da…]
Abel: [Lafı dolandırma. Bir saldırı planlıyorlardı. Bunu söyleyen sendin. Ve sonra da kendini ve kadınını korumak için Shudraqları ve İmparatorluk Askerlerini bir terazide tarttın.]
Subaru: [Hayır…!]
Abel: [Yanılmıyorum. Çoktan gerçekleşmiş olan şeyler değiştirilemez. O askerler hayata geri dönmeyecek. Ölüler hiçbir şeyden bahsedemez veya yaşayanlar üzerinde etki gösteremezler.]
Subaru: [――――]
――Ölüler hayata geri dönmezler.
Subaru, Abel’in bu sert sözcükleri karşısında gözlerini kıstı.
Hiçbir şey bilmediği halde canı ne isterse söylemeye nasıl cüret ederdi?
――Ölüleri diriltmenin bir yolu vardı.
O yol da yalnızca Subaru’nun sahip olduğu bir Otoriteyi kullanmaktı.
Subaru: [――――]
Subaru Ölümden Dönüş gerçekleştirirse bir ihtimal kampın ortadan kaldırılmasından önceki zamana dönebilirdi.
Bunu yaptığı anda da İmparatorluk Askerlerini uyarabilir ve onları ölümcül kaderlerinden kurtarabilirdi. Ama bunu yaparsa Shudraq Halkının güvenliği tehlikeye girerdi.
Subaru, bedeli diğer tarafın hayatı olmak üzere hangi tarafın ayakta kalacağını seçme ikilemi içerisindeydi. Taban tabana zıtken ikisini de kurtarmak zordu.
Hepsinden öte――
Subaru: [Ben…]
Subaru, onlar için Ölümden Dönüş gerçekleştirecek cesarete sahip değildi.
Her şeyi tekrar etse bile daha başarılı olma ihtimali neydi ki? Bu sefer Subaru ve Rem’in güvende olması, en iyi olmasa da ikinci en iyi ihtimal olarak görülebilirdi.
Bundan daha fazlasını istemekse sonu gelmez bir meydan okumayla yüzleşmekle eşdeğerdi.
Bunu yapmak adına kendi hayatının yıpranmasına izin vermek――
Abel: [Sen esrarengiz dertler taşıyan aptal bir adamsın.]
Subaru kendi sorusunu sorup yanıtlarken Abel’in sözleri ansızın kulak zarlarını dövdü.
Ve bir an için onun ne söylediğini idrak edemeyişiyle gözleri şaşkınlıkla irileşti. Abel karşısından, titreyen alevlerin öbür tarafından Subaru’yu izliyordu.
Bakışlarıyla ona acırmış gibi görünüyordu.
Abel: [Neden daima birilerinin gözüne girmeye çalışıyorsun?]
Subaru: [Gözüne girmeye mi? Böyle yaptığımı mı… söylüyorsun?]
Abel: [Sürekli başkalarına bakıyorsun. Kendini kasıtlı olarak bu şekilde yapılandırıyorsun. Bir savaşçının becerilerini geliştirmesi gibi kendi kalbini de hayırseverlik gibi bir aldatmacayla gizliyorsun.]
Subaru: [――hk, bu seni hiç ilgilendirmez!]
Abel onu anlarmış gibi konuşurken Subaru’nun içini yoğun bir öfke kapladı.
Subaru’nun kendisi ve Ölümden Dönüş yeteneği hakkında hiçbir şey bilmeyen birinin onun neye üzüldüğünü zerre kadar anlaması bile imkansızdı.
Subaru’ya ders verilmesi veya acınması için hiçbir sebep yoktu.
Subaru: [Sorumu tamamen yanıtsız bıraktın! İmparatorluk Askerleri Shudraq Halkının peşindeydi. Senden asla bahs…]
Abel: [Bu piyadelere açıklanmayan bir konudur. Sanıyorum ki Komutanlarının bile haberi yoktur. İmparatorun pozisyonunu terk etmiş olması… İmparatorluk dışına sızmasının göze alınamayacağı bir mesele. İmparatorluğun sarsılmasını ne ben ne de beni tahttan indirenler ister.]
Subaru: [――――]
Abel: [Ayrıca Shudraqları hedef almaları da kaçınılmazdı. Sonuçta tahttan mahrum edilip başkentten kaçan İmparatora uzanabilecek tek el Shudraqlara ait. ――Dolayısıyla Shudraq Halkını öldürmek, beni kollarım ve bacaklarım kesilmiş şekilde suyun dibine batırmakla eşdeğer bir hamle.]
Abel’in kayıtsız açıklamasının etki etmesine izin veren Subaru’nun soruları eriyip gitti.
Todd ve diğer İmparatorluk askerleri neden ormanı çevrelemişti? Neden askerden arındırmak veya farklı bir şekilde öldürmek için Shudraq Halkıyla müzakere etmeye çalışmışlardı? Subaru tüm bunların nedenini daha yeni anlayabiliyordu.
Subaru: [… Peki Shudraqlar neden güvenebileceğin tek topluluk?]
Abel: [Zamanında bir Vollachia İmparatoru Shudraqları bir çıkmazdan kurtardı. Ve Shudraqlar borçlarını asla unutmazlar. Bir de Yaşam Kaynağı Ritüeli var. Yani onlar benim zafere giden yolum.]
Kabilenin İmparatora olan gurur borcu ve Shudraqların ritüellerine gösterdikleri saygı.
İmparatorluk Başkentinden uzaklaştırılan Abel, bu bahse girmiş ve Shudraq Halkıyla temas kurmaya çalışmıştı. Sonuç olarak siyasi rakipleri, İmparatoru mezara koyma çabasıyla ormana asker göndererek onu bunu yapmaktan menetmeye kalkışmıştı.
Korkunç oranlara sahip bir bahisti, ancak bu kumarı kazandığı söylenebilirdi.
Rakibin beklentilerine mükemmel bir şekilde meydan okuyarak düşmanın kendisini köşeye sıkıştırmış olması gereken ilk dalgasını püskürtmüştü. Ancak Subaru’nun bile bildiği bir şey vardı. ――Rakibin hamleleri bu şekilde sonlanmayacaktı.
Subaru: [Senin ve düşmanlarının savaşı henüz sona ermedi.]
Abel: [Elbette. ――Ben ölseydim sonlanırdı. Ama hala nefes alıyorum. Bu yüzden bana ait olanı geri almak, gitmek ve onları yeniden benim yapmak için tüm gücümü kullanacağım.]
İşte Vollachia İmparatoru Abel’in―― Vincent Abellux’un seçimi buydu.
Subaru’ya kalırsa Abel’e ait olan “şey”, yanında bir yıldızla “ülke” anlamını taşıyor olmalıydı. Abel’in olaylara baktığı ölçek, Subaru için fazla büyüktü.
Bu absürtlüğe yenik düşerken aynı zamanda çok geç de olsa bir şeylerin farkına varıyordu.
Subaru: [Öyleyse planladığın şey… Shudraq Halkını kullanarak bir savaş başlatmak mı!?]
Abel: [Doğru. Onlara iş birliği sözü verdirdim. Bu, Yaşam Kaynağı Ritüelinin ve önceki İmparatorla yaptıkları paktın sonucu. Gururu önde tutan insanları manipüle etmek kolaydır. Benimle birlikte çarpışacaklarına hiç şüphe yok.]
Subaru: [Yani diyorsun ki… tüm bunları yapmak yeterli gelmedi!?]
İmparatorluk tahtını geri almak. Bu uğurda yeni savaşların meydana gelmesi kaçınılmazdı.
Evet, savaş―― İnsanların birbirleriyle savaşacağı, işin ucunda hayatların olacağı azılı bir savaş.
Abel: [――――]
Yerle bir edilmiş İmparatorluk Kampı. Subaru’nun bildiği kadarıyla o kampta en az yüz İmparatorluk Askeri vardı.
Abel ve Shudraqlar yalnızca tek bir kampa saldırdıysa kaçabilenler olsa da yüzü aşkın zayiat verilmişti. Bununla sınırlı kalmadıysa sayının bini bulduğu varsayılabilirdi.
――Subaru’nun bilinçsiz halde geçirdiği bir iki saatte yüzü aşkın hayat kaybedilmişti.
Subaru: [Sırf bu yüzden…]
Subaru’nun başka bir dünyada geçirdiği günler içerisinde en çok zayiatın verildiği deneyim bu olmuştu.
Beyaz Balinaya boyun eğdirilmesi ve Petelgeuse mücadelelerinde de kurbanlar verilmişti. Pristella’daki savaşlarda kurtarılamayanlar olmuş, daha nice kayıplar gerçekleşmişti.
Ama o önlenemez kayıplara kıyasla burada verilen canların sayısı çok daha fazlaydı.
Bunun yanı sıra savaşan düşmanlar ne Cadı Yaratıkları ne de şeytani varlıklardı. Hepsi de insandı.
Anlaşmaya varamayacak kişiler değillerdi. Bir diyalog aracılığıyla hemfikir olabilecek tiplerdi.
Subaru: [Peki neden… öldürülmeleri gerekti…]
Abel: [Başka bir yol yoktu. Hepsi bu.]
Subaru: [… Gerçekten öyle mi? Cidden başka bir yol bulmayı denedin mi? Onları öldürüp tüm seçeneklerini ellerinden almadan önce son ana dek başka bir yol bulmak için çaba harcadın mı?]
Abel: [――――]
Subaru’nun cılız şikayetleri karşısında Abel’in gözleri kısıldı.
Bakışları, Subaru’nun düşüncesini dikkatlice değerlendirmekten ziyade neden böyle bir şey yapmak zorunda olduğunu sorgularmış gibiydi. Yani Subaru’nun argümanının temelini sorguluyordu.
Konuşulanları anlamıyor ya da konuşmaya katılmak istemiyor değildi.
Buna rağmen anlam verememe sebebi, Abel’in etik anlayışının Subaru’nunkinden fena halde farklı olmasıydı.
Neyse ki Natsuki Subaru o ana dek değerleri kendisinden çok farklı olan biriyle ilişki kurmak zorunda kalacağı bir duruma düşmemişti.
Bu dünyada karşılaştığı kişilerin büyük bir çoğunluğu mantıklı insanlardı. Subaru’ya kulak vermiş, onunla etkileşime girmiş ve fikir alışverişinde bulunmuşlardı. Zamanında aptallık edip bunu anlayamamış, karşısındakilerin inceliğini fark edememiş ve sonucunda her şeyi bir kenara atmıştı. Ama buna rağmen bugünlere dek ulaşmayı başarmıştı.
Farklı değer yargıları nedeniyle anlaşamadığı kişiler çoğunlukla Cadılar veya Günah Başpiskoposlarından ibaretti.
Bununla birlikte onları “farklı” varlıklar olarak tanımlayıp ahlaki değerlerini eleştirmeden devam edebilmişti.
Ancak Abel başkaydı. Shudraq Halkı ve İmparatorluk Askerleri de öyle.
Kötü bir niyetleri yoktu, ölüm veya yaşamla oyun oynamıyor ve bencil sebeplerle muazzam bir güç uygulamıyorlardı.
Temel ilkeleri dışında, tıpkı Subaru gibi, insancıllardı.
Ama buna rağmen――
Subaru: [… Benim, tek isteğim Rem’i evine götürebilmek.]
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..