Abel’in tahtını geri alma savaşı başlayacaktı.
Bu başka birinin meselesi veya bir biyografi vb. bir şeyde detaylandırılmış geçmiş bir olay olsaydı Subaru, heyecan içerisinde sayfaları çevirmeye can atardı.
Ancak bu yaşananlar gerçekti.
Güveneceği hiç kimsenin olmadığı yabancı bir ülkede, o ülkenin temellerini sarsacak şiddetli bir iç mücadele başlamak üzereydi. Bu duruma müdahale edip tarihi değiştirmeye çalışmak gibi bir şey Subaru’nun aklının ucundan dahi geçmiyordu.
Onun amacı Rem’i alıp Lugnica Krallığına dönmekti.
Bir an önce Emilia ve Beatrice’le, Roswaal’ın köşkündeki arkadaşlarıyla buluşmaları gerekiyordu. Rem’in uyanışını kutlamaları ve nasıl ilerleyeceklerini tartışmaları gerekiyordu.
Bunun dışında hiçbir meseleye ayak uyduramazdı.
Subaru: [――Bana en yakın şehrin veya köyün konumunu söyle. Ben oradan dönüş yolunu bulurum.]
İki eliyle yanaklarına vuran Subaru, kararlı olduğu amacını dile getirdi.
Onu işiten Abel’se hafif bir iç çekişle karşılık vererek,
Abel: [Hah, mantıklı. Ama kolay bir yol olmayacak.]
Subaru: [İster kolay olsun ister zor, eğer gerekliyse o yolu yürüyeceğim. Mümkünse asfalt olmasını yeğlerim tabii.]
Abel: [Hmph.]
Homurdanan Abel’in önünde duran Subaru, kuvvetle yanağının içini ısırdı.
Beynini acıyla uyararak yükselen şüphelerini bastırdı ve önüne döndü. Kımıldamadan durmayı sürdüren Abel’e baktı.
Yalnız İmparator da tek gözünü kapalı tutup Subaru’yla göz göze geldi.
Subaru: [Sana hala teşekkür edemedim. İzlediğin yöntem bir kenara, Rem’i kurtardığın için teşekkürler. Bunun için sana minnettarım.]
Abel: [Yalnızca o kız değil, başka biri daha kurtarıldı.]
Subaru: [Ona gerek yoktu… Sayende endişelerim bir süre daha olduğu gibi kalacak.]
Elbette Louis İmparatorluk Kampında kaybolmuş olsa bile Subaru’nun problemleri sorunsuzca çözülmüş olmayacaktı. Mesele yalnızca Rem’le arasındaki problemlere indirgenecek olursa ilişkilerinin daha da gergin olma ihtimali son derece yüksekti.
Subaru, hangisinin daha iyi olduğunu bilmiyordu. Ve bunu bilmediği için――
Subaru: [Kabul ettiğim yolu seçeceğim. Bu konudaki hislerim karışık olsa da… sen de elinden gelenin en iyisini yap. Ama Shudraq Halkı…]
Abel: [Onları bu işe dahil etmemem gerektiğini mi söylüyorsun? Her halükarda, sen ve ben müdahale etmeseydik onları bekleyen şey kavrulmuş bir orman olacaktı. Bu artık onların da mücadelesi halini aldı.]
Subaru: [――――]
İnkara yer yoktu.
Çoktan kendilerini korumak için savaşmaya mecbur bırakıldıkları bir pozisyona düşmüşlerdi.
Fakat――
Subaru: [Benim için imkansız… Asla senin gibi olabileceğimi zannetmiyorum.]
Kafasını sallayan Subaru, Abel’e bakarak mırıldandı.
Abel’in bir gözü kapalıydı―― Ve kapalı gözkapağı bir öncekinin tam tersiydi. Daha detaylı açıklamak gerekirse, Abel'ın göz kırpma şekli benzersizdi. Tek gözünü kırpıyor, iki gözünün aynı anda kapanmasına asla izin vermiyordu.
Subaru, bunu gerçekten de iki gözünün bir saniyeliğine dahi kapanmaması için yaptığını fark etmişti.
Subaru, Kılıç Kurdu İmparatorluğunun zirvesindeki kişi olarak sırf hayatta kalabilmek adına bu tarz alışkanlıklar geliştirmesini gerektiren bir dünyada yaşayan Vollachia İmparatorundan korkuyordu. Bu saygıyla karışık bir korkuydu.
Hiç şaşırtmayacak şekilde tek gözü kapalı halde Subaru’nun mırıltılarını dinleyen Abel,
Abel: [E doğal olarak. Ne sen ne de bir başkası benim yerime geçebilir.]
Dedi.
△▼△▼△▼△
Shudraq Halkının yanından ayrılan Subaru ve grubu, Buddheim Ormanına en yakın şehre yönelecekti.
Bu kararı Subaru almıştı. Etrafını sarıp onu dinleyenlerin tepkileriyse beklenmedik derecede ılımlı olmuştu.
???: [Anlıyorum. Üzücü olsa da yoldaşımın kararı olduğu için yapacak bir şey yok.]
Mizelda’nın Subaru’nun söylemek zorunda olduklarını işittikten sonra verdiği tepki bu olmuştu.
Subaru’nun kararını saygıyla desteklemişti ve asil çehresi, tıpkı sözlerinin belirttiği üzere belli bir üzüntüyle renklenmişti.
Açıkçası Subaru, açıklamasını “Savaşmıyorsan savaşçı değilsindir!” tarzı bir sözlü tacize karşı kendisini hazırlayarak yapmış, bu yüzden kızın düşünceliliği karşısında kendisini iyice kötü hissetmeden edememişti.
Şefin iznini aldıktan sonra da karşısına çıkabilecek hiç kimse kalmamıştı.
Mizelda'dan daha üzgün görünen Utakata'nın varlığı Subaru’nun gitmekten yana tereddüt etmesine yol açmış, birileri saçlarından tutup çekiyormuş gibi hissetmişti. Ama bu, orada kalması için bir sebep teşkil etmemişti.
Utakata: [Suu bir yerlere gidiyor. Uu buna üzülüyor…]
Subaru: [Evet, ben de üzgünüm… Hey, bundan böyle neler olacağını biliyor musun?]
Subaru, kolunu tutan kızın kafasını okşayarak bu soruyu sormuştu.
Değerlerine ve birlik duygularına dair en ufak bir şüphesi yoktu ve Mizelda’nın kararının kabilenin kararı olduğu da kesindi fakat Utakata daha çok gençti.
Yani hiçbir şey anlamadan çevresindekilerin akışına kapılıp bu işe sürükleniyorsa――
Utakata: [――? Bir savaş başlayacak. Uu da Mii, Taa ve diğerleriyle birlikte savaşacak.]
Subaru: […Anlıyorum.]
Utakata sırtındaki yayı gösterip böyle söylerken Subaru iç çekmişti.
Küçük çocukların cahil kalmasını isterdi. Ancak beklenildiği üzere bu tarz bir aldatmaca, bu orman için geçerli olmayan safça bir düşünceydi.
Her şeyden önce Utakata, zamanında zehirli bir okla Subaru’yu indirmeyi başarmış biriydi.
Öyle görünmüyor olsa da kesinlikle bir Shudraqtı. Savaşma ve rakibini öldürme kararlılığına sahipti.
Yine de――
Subaru: [Ölme, Utakata.]
Utakata: [Uu ölmeyecek! Sen de ölmeyeceğinden emin ol. Ve elinden gelenin en iyisini yap.]
Onu neşelendirmeye çalışsa da karşılığında daha da cesaretlendirici bir ses işiterek tıkanmış, cılız bir gülümsemeyle karşılık vermeyi ancak başarabilmişti.
Tamamen dürüst olmak gerekirse Subaru, Abel ve Shudraqların kendilerini bekleyen mücadelede başarılı olma ihtimallerinin ne kadar olduğunu kestiremiyordu.
İmparatorluk statüsünden yoksun bırakılan Abel'ı hedef alan rakipleri, Buddheim Ormanı'na bir boyun eğdirme kuvveti göndermişti.
Bu da demek oluyordu ki düşman, İmparatorluğun savaş gücünü oluşturan güçlerin etrafında kendi takdirine bağlı olarak hareket edebilecekleri bir durumdaydı. Abel’in elindeki güçse Shudraqlardan ibaretti ve onlar da yüz kişiden az, ufak bir topluluktu.
Elbette Abel’in İmparatorluk Kampına tek taraflı bir saldırı başlatmak ve onları geri çekilmeye zorlamak için kullandığına benzer, başka dünyaya ait, akıl almaz bir plan kullanarak zafer üstüne zaferi art arda sıralama olasılığı vardı ama――
???: [――Her şey hazır.]
Subaru: [――hk,]
Subaru, zihniyetini değiştirerek bu düşünceleri sözüm ona zihninden atıp kontrol ederken birileri kenardan bu şekilde seslendi.
Subaru’nun anında arkasını dönüşüyle omuzları sarsılırken onun hızı karşısındaysa konuşan kişinin gözleri irileşti.
???: [――? Mesele nedir? Neden bu kadar şaşırdın?]
Kaskatı kesilmiş Subaru’nun yüzüne bakarak böyle söyleyen kişi Rem’di.
Bir elinde tahta bir baston, sırtında da ufak bir çanta taşıyan Rem, tıpkı Subaru gibi ormandan ayrılmaya hazırlanmıştı.
――Evet, Subaru ormandan ayrılmayı seçtiğini söylediğinde ona hiç beklenmedik bir karşılık veren kişi, Rem’in ta kendisi olmuştu.
Dürüst olmak gerekirse Subaru, Rem’in kendisine inatla karşı çıkacağını ve onu ikna etmesi gerekeceğini düşünmüştü.
Kendisini en kötü senaryoyla Rem’i uyurken zor kullanarak sırtlanmaya ve gecenin sağladığı korumayı fırsat bilerek Shudraq Köyünden kaçmaya hazırlamıştı.
Ancak Rem’in reddedilme beklentisiyle koşullarını açıklayan Subaru’ya verdiği tepki şaşırtıcı şekilde basit olmuştu.
Rem: [――. Anlıyorum. Yarına kadar hazırlıkları tamamlarım.]
İşte bu yüzden Subaru, seyahat hazırlıklarını tamamlamış olmasına rağmen Rem’e bakıp da bunların gerçek olduğunu kabullenemiyordu.
Rem: […Ahh?]
Subaru: [Ah! Yo, pardon, ben iyiyim. Hı hı, hazırlıkların da gayet iyi görünüyor. Güzel, güzel.]
Rem: [Ha?]
Subaru: [Yani, güvenilirsin diyorum. Teşekkür ederim. Bu kadar sorumlu biri olduğun için çok şanslıyım.]
Cevabı öyle tuhaftı ki Rem, Subaru’ya şüpheli bir bakış atmıştı.
Subaru’nun Rem’in gözüne girmek gibi bir arzusu yoktu. Rem’in direnç göstermeyişiyle kurtulacağı bir durumda olduğu için elbette ki şu anki ilişkilerini sürdürmek, Subaru için en arzulanası şeydi.
Bununla birlikte Rem’in kendisine ısınması da fena olmazdı.
Subaru: [――――]
Ama bunu daha sakin bir ruh halindeyken yeniden test edebilirdi.
Şimdilik içten düşüncesi, havada yoğun bir şekilde asılı duran savaşın varlığından bir an önce uzaklaşmak istediği şeklindeydi.
Rem: [Ee, sen hazırlıklarını tamamladın mı? Gitmek konusunda isteksizleşecek vakti bulmuşsun gibi görünüyor ama…]
Subaru: [Yo, her şey yolunda. Zaten çok fazla eşyam yoktu, onların da çoğunu sen taşıyacaksın.]
Rem: […Ama, beni de sen taşıyacaksın.]
Ses tonu alçalan Rem, açıklık alana yerleştirilmiş olan el yapımı, ahşap yapıya kaçamak bir bakış attı.
O şey, Subaru'nun seyahat ederken Rem'i sırtında taşıması için bir araya getirilip örülmüş kalın dallar ve sarmaşıklardan oluşan tahta bir oturaktı.
Rem bastonunu kullanarak zar zor da olsa yürüyebiliyordu ama buradan en yakın şehre gerçekleştirecekleri yolculuk birkaç günlerini alacaktı.
Ve Subaru, Rem’le aynı hızda yürüdüğü takdirde bunun ne kadar vakit alacağını bilemiyordu. Bu yüzden de Subaru ve Shudraqların iş birliğiyle bu ahşap yapı yaratılmıştı.
Subaru: [Bayağı amatör bir iş oldu ama dayanıklılığından yana sorun çıkmasa gerek. Senden daha ağır olan Taritta-san’la da denedim, yani…]
Rem: [Ağırlık hafiflik falan beni gerçekten ilgilendirmiyor ama Taritta-san’a kabalık ettiğini düşünüyorum.]
Bir kez daha Rem’in hoşnutsuzluğuna maruz kalan Subaru, kuru bir kahkaha eşliğinde yanağını kaşıdı.
Ve sonra da bakışlarını Rem’in arkasına ―― yolculuk arkadaşları olan Louis’e çevirdi. Söylemeye gerek olmadığı üzere Subaru Rem’i yanına alacaksa Louis’in de peşlerine takılması kaçınılmazdı.
Subaru: [Tüm Shudraqlara bir bomba bırakmam mümkün değil sonuçta…]
Hal böyle olmasa bile bir Günah Başpiskoposunu gözünün önünden ayırması tamamıyla mantıksız olurdu.
Daha önce Louis'ten gözlerini ayırdığı pek çok örnek olmuştu ve bu da onun gerçek doğasını ortaya çıkarmak için birçok fırsat bulduğu anlamına geliyordu ama Subaru, bundan sonra bunu yapmasına izin vermek istemiyordu.
Louis’in tavırlarının rol değil, gerçek olduğuna inanmaya başlamış olsa bile durum buydu.
Louis: [Aah, uuu.]
Söz konusu kız, uzun saçlarını başının arkasında bağlamış ve beyaz kıyafetlerini tamir ettirmiş, kılık kıyafeti ona bambaşka bir hava katmıştı.
Görünüşe göre Shudraqlar köylerine giren Louis’e bağlanmış ve tamir edilen kıyafetleri de onlardan bir hediye olmuştu.
Subaru: [Kabilenizi bizim için hemen hemen her şeyi yapmaya zorladığım için üzgünüm.]
Mizelda: [Endişe etme, Subaru. Sen Yaşam Kaynağı Ritüelinin üstesinden gelerek ruhunun ışıltısını sergiledin. Gücümüzü sana ödünç veriyor olmamız, yoldaşımız olarak seni onurlandırma arzumuzdan kaynaklanıyor.]
Subaru: [Yoldaş…]
Subaru, kollarını kavuşturarak kendisini uğurlamaya gelen Mizelda’nın sözleri karşısında bakışlarını yere indirdi.
Böylesine dostane bir şekilde kendisine yoldaşım diyen Mizelda’yla yüzleşmesi mümkün değildi. Sonuçta onları çetin bir savaşın beklediğini biliyordu ve Shudraq Halkını bu işe bulaştıranlardan biri olduğunun da farkındaydı, buna rağmen buradan kaçmaya çalışıyordu.
Peki kabile tarafından tarif edildiği gibi asil, onurlu bir yoldaş böyle bir şey yapar mıydı sahiden?
Mizelda: [Bu konuda canını sıkma, Subaru.]
Ancak Mizelda, onun içinden geçenleri tahmin etmişçesine böyle söyledi.
Subaru: [Mizelda-san…]
Mizelda: [Biz değerimizi kanıtlamak için savaşırız. Bununla birlikte, geleceğimizi son ana dek kıymet verdiklerimizi koruyarak şekillendiririz. Bu, kabilemizi korumamız için gereken bir düşünce şekli.]
Subaru: [――――]
Mizelda: [Rem ve Louis’i koru. Yoldaşımızdan beklediğimiz onurlu davranış bu.]
Subaru, Mizelda’nın dobra sözleri karşısında göz kenarlarının ısınmaya başladığını hissetti.
Louis konusunda yanıldığını söyleyerek Mizelda’nın lafını düzeltmeyiyse istemedi. Hiç değilse rolünü yerine getirip Mizelda’yla diğerlerinin beklentilerine karşılık vermeliydi.
Gerçi Shudraqlarla bir daha asla karşılaşamayacaktı ama――
???: [Biz hazırız~. Yola koyulmak için iyi bir fırsat~.]
Subaru Mizelda tarafından teşvik edilirken uçları sarı saçlara sahip olan ve ellerini abartılı şekilde sallayan bir kadın ― yani Holly, koca bir sırıtışla Subaru’ya seslendi.
Yanında da ince yapılı, saçları yeşile boyanmış bir kadın olan Kuna vardı. Neşeli Holly ve onun aksine suskun görünümlü Kuna. Subaru’nun grubunun korumaları bu ikiliydi.
İki Shudraq kadınının yolculuk esnasında Subaru, Rem ve Louis’i koruması ve Guaral’a ― yani en yakın kasabaya ilerlerken saldırıya uğramamalarını sağlamak için ayarlamalar yapılmıştı.
Subaru: [Korumalar için aşırı minnettarım ama bu kadarı da çok fazla gibime geliyor. Yine de…]
Burası yabancı bir ülkeydi ve Subaru, yalnızca birkaç günlük süre içerisinde birden fazla ölüm tatmıştı.
Bunun eşsiz bir durum olduğunu inkar edemezdi ama en güvenlisi tedbir almak olacaktı. Subaru bir savaşçı olarak kendi yeteneklerine güvenecek güce sahip değildi ve Rem’le Louis’e bel bağlamak da meyve vermezdi.
Kuna hakkında hiçbir şey söyleyemezdi ama Holly’nin hiç çaba sarf etmeden bir kaya kaldırdığına kendi gözleriyle tanık olmuştu. Yani yolculuklarına korumalık etmek için fazlasıyla güvenilirlerdi.
Ve bir de――
Subaru: [――Rem, herhangi bir yerin acıyor mu?]
Subaru, tahta oturağı kaldırırken omzunun ardından Rem’e seslendi.
Aralarında oturak olacak şekilde sırt sırta verdikleri için olduğu yerden Rem’in yüzünü görmesi mümkün değildi. Vücudunu desteklemek adına yumuşak yapraklar ve kumaşlardan biriktirmeye de çalışmıştı ama yolculuklarının uzun süreceği düşünülünce bazı elverişsizlikler olacaktı.
Rem: [Ben iyiyim… Sen ne durumdasın?]
Subaru: [Kendimi az çok hazırladım… diyebilirim. Dayanıklılığım tamamen geri dönmedi ama ne olur ne olmaz diye Holly ve Kuna’nın elleri boş kalsın isterim.]
Her şeyden önce iki Shudraq eşlikçinin varlığından ötürü son derece minnettardı ama bir de Rem’i taşımalarını istemek gibi bir şeye hayatta cüret edemezdi.
İnatçılığını sergileyen Subaru, onun tarafından taşınan Rem ve Louis, grup olarak dizilmişti. Ve hafif giyim kuşamlarına rağmen hazırlıklarını tamamlamış olan Holly ve Kuna’nın da eşlik edişiyle birlikte tüm grup ayaklanmıştı.
Ardından Shudraq Halkı, köyün girişinde toplaşmaya başladı.
Mizelda: [Peki öyleyse, yoldaşımız Natsuki Subaru’nun dinginliği ve amacı tamamına ersin.]
Shudraq Halkı: [――Tamamına ersin!]
Başı çeken Mizelda’nın bağrışıyla birlikte diğer Shudraqlar da onu takip etti.
Rüzgarın estiği ve bölgeyi kapladığı hayaline kapılan Subaru’ysa gülümseyen bir yüzle “Eveeet!” diyerek heveslerinin karşılığını vermeyi ihmal etmedi.
Subaru: [Teşekkürler millet. Kendinize iyi bakın ve mutlu kalın!]
Bunu söylediği anda da bunun korkunç bir aldatmacayla dolu bir veda olduğunu idrak etti.
Kabileyi bekleyen çalkantılı yolu düşününce “mutlu kalın” kelimeleri kulağa fazla sığ ve anlamsız geliyordu.
Ancak bundan öte bir şey söyleyemezdi. Bundan öte bir şey dileyemezdi.
Bu hoş, canlandırıcı kadınların hayatlarını sürdürdükleri sürece mutlu kalmasını umuyordu.
Subaru: [――――]
Bu umutla birlikte gözleri, grubunu uğurlamaya gelenlerin arasındaki o hayırsız, maskeli adamı aradı.
Lakin ortalıkta görülmemesi çok normaldi.
Onları uğurlayacak tarzda biri değildi, Subaru’yla aralarında böyle bir şeyin bir parçası olmasını gerektirecek bir ilişkileri de yoktu.
Zaten Subaru onu görse bile ona söyleyeceği bir şey olmayacaktı.
İşte bu yüzden――
Subaru: [――Hadi gidiyoruz!]
Louis: [Uu!]
Subaru’nun bunu söyleyişiyle aynı anda, neredeyse çaresizce bir şekilde, Louis’in güçlü sesi yükseldi.
Ve sonra da Subaru’yla grubu, Shudraq halkından ayrılarak gerçekleşmekte olan savaştan uzaklaşmak adına ilk adımlarını atıp en yakın şehir olan Guaral’a doğru yola düştü.
#Shudraqları sevmiştim, onları savaşa göndermek ve veda etmek hoş olmadı. Gerçi bir yanım bu cildin olaylarına adapte olurken bir yanım da artık ülkenize geri dönün de yoldaşlarımızı görelim diyor. Geçen cildi Emilia, Beatrice, Ram ve Julius’un ekibiyle geçirdikten sonra şu an sadece hafızasını yitirmiş bir Rem olması eksik geliyor. Otto, Garfiel, Petra gibi tipleri de özledim. Bakalım bu cildin sonuna dek hiç değilse bir kısmıyla kavuşabilecek miyiz… Hadi okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..