Rem’e bakan Subaru, en sonunda kesin konuşma kararı almıştı.
Rem’i kendisine cevap vermeye zorlamak insafsızca olabilirdi. Ancak Rem Subaru’nun seçtiği tüm kelime ve eylemleri bir kenara atınca geriye kalan tek seçenek buydu.
Rem ne diliyor ve Subaru’dan ne yapmasını istiyordu? Ona bunu direkt olarak sormak zorundaydı.
Üstelik Rem’in vereceği yanıt Subaru’nun sağlayamayacağı bir şeyse ilişkilerinin kurtarılamaz hale gelebileceği kesindi. Subaru, bunu bile bile ve korka korka sorusunu sormuştu.
Rem’se Subaru’nun sorusu karşısında bir müddet nefesini tutarak,
Rem: [… Bunun bir savaşa dönüşmesini istemiyorum.]
Dedi.
Subaru da bunu kabul edebilirdi. Aslına bakarsanız Rem, İmparatorluk Ordusu küle döndüğünde Subaru’nun elebaşı olduğunu düşünmüş ve ona güçlü, tehditkâr bir tavırla parlamıştı.
Rem, bir savaş çıkmasını istemiyordu. Bunu tercih etmiyordu. Bu kadarı kesindi.
Bu nedenle Subaru, Rem’in fikrinin değişmediğini anlayabiliyordu.
Ancak tam da bu gerçeğe ikna olacakken Rem, sözlerine bir ekleme yaptı.
Yani――
Rem: [Ama sonsuza dek kaçabileceğimizi sanmıyorum. Flop-san’ın sözleri gerçekçi değil. Ve…]
Subaru: [Abel’in fikrine katılamıyorsun.]
Rem: […Evet.]
Sessizce başını sallayan Rem, Subaru’nun sorusuna onay verdi.
Bu çekingen kabulü, söylediklerinin zalimliğinin farkında olduğunun göstergesiydi. E elbette öyleydi.
Flop’un savaşmak istememe arzusuna da katılıyordu, Abel’in savaşmaktan başka bir şansları olmadığı fikrine de. Bu, fırsatçılığın vücut bulmuş hali denilebilecek bir ideolojiydi.
Dürüst olmak gerekirse Subaru bile böyle tarafsız bir fikir işe yarasa ne iyi olur diye düşünüyordu.
Savaşmak arzulanmıyordu. Ama kaçınılmaz sonuç oydu.
Can almak istemiyorlardı. Ama can almanın kaçınılmaz olduğu bir mücadelenin ön saflarında yer alıyorlardı.
Hayatları içeren bir ikilemle yüzleşmeleri gerekiyordu.
Rem: [Acaba…]
Subaru: [Ah?]
Acı bir surat ifadesine bürünen Subaru, Rem’in çelişkili düşüncelerine katılıyordu. Ancak Rem, acı dolu bakışlarını Subaru’ya çevirmişti.
Evet, Louis’in kafasını göğsüne bastırmış halde, çaresiz görünen açık mavi gözlerini Subaru’ya dikmişti.
Subaru nefesini tuttu. Rem’se kararlılığını sessizce perçinlermişçesine――
Rem: [――Acaba bu konuda bir şey yapabilir misin?]
Ve bir cevap için Subaru’ya tutunurcasına böyle söyledi.
Subaru: [――――]
Subaru’ysa bu soruyu işittiği anda yıldırım çarpmışçasına donakaldı.
Bu… bu tamamen… tamamen mantıksız bir soruydu.
Kendisinin adaletsiz ve korkak olduğunu düşünen Subaru için bu soru çok ama çok kötüydü.
Savaşmama arzusu, savaşmaktan başka çare olmadığı bilgisi. Ve bu seçeneklerin her ikisi de olmayan üçüncü bir yanıt. ――İşte Rem’in Subaru’dan istediği şey buydu.
Neden?
Ne var ne yoksa unutan Rem’in Subaru’ya duyduğu güven ve sevgi de yok olmuştu. Ayrıca etrafını saran iğrenç koku yüzünden Subaru’ya karşı temkinliydi ve ondan tiksiniyordu. Öyleyse neden Subaru’dan böyle bir şey istiyordu?
Neden Subaru’ya bakan gözleri ona tutunup bel bağlıyormuş hissi veriyordu?
Subaru: [――――]
Bu son derece tek taraflı ve hatta bencilce soru, Natsuki Subaru’nun içerisinde bir yangın başlatıyordu.
Şu anda öfkelenecek, sesli küfürler savuracak ve naifliğini kınayacak olsa bile affedileceğine hiç şüphe yoktu.
Rem’in yaptığı seçim işte bu kadar bencilceydi.
Lakin o saniyede Subaru’nun içerisinde büyüyen şey, ruhunun en derinlerinden yükselen bir sorumluluk duygusuydu.
Subaru: [Ben…]
Savaşmalıydı.
Karşı koymalıydı.
Olup bitenleri kabullenmesi gerektiğini biliyordu.
Savaştan kaçınan, kendisini bildiklerini açıklamaktan meneden kişi. Flop O’Connell.
Kendisini kaçınılmaz savaşa hazırlayan ve hayatta kalmayı başaracak olan kişi. Vincent Abellux.
Şu anda içerisinde bulundukları durumdaki kaçınılmaz yollar, bu ikilinin himayesindeydi.
Bir yanıt bulması gereken kişi; bu ikisinden farklı bir yol çizmesi gereken kişiyse Natsuki Subaru’ydu.
Peki neden? Çünkü o――
Subaru: [――Ben Rem’in inandığı kahramanım.]
Ve o, pes etmeye olan isteksizliğini bir silah olarak kullanıp bu farklı dünyada mücadele etmeye devam eden adamdı.
Natsuki Subaru’nun bugünlere dek ulaşmasını sağlayan tek şey, sınırları aştığı için burada işlemeyen felsefesi değildi. İnancı bu yöndeydi.
Emilia’yla tanıştığı, onun tarafından kurtarıldığı ve onu kurtarmaya çalışarak geçirdiği günler.
Beatrice’in elini tutuşu, onu Yasaklı Kütüphaneden çıkartışı ve ona verdiği birlikte olma sözü.
Rem’i kurtarışı, Rem tarafından kurtarılışı, onun tarafından sevilişi ve onun inancıyla sevgisine karşılık verme kararı alışı.
――Bu mevcut, sıkıntılı durumu çözmeye gayret eden Natsuki Subaru’nun kanı kaynıyordu.
Bir şey, herhangi bir şey, en ufak bir şey yok muydu?
Lugnica Krallığında geçirdiği günler, Vollachia İmparatorluğuna atıldı atılalı geride bıraktığı zamanlar, tanıştığı insanlar, yüzleştiği düşmanlar, yanında duran kişiler, karşısına çıkan bireyler. Hepsini yakıtı yapıyordu.
Düşünüyor, konsantre oluyor, hayal ediyor, mümkün olan tüm olasılıkları avcuna alıyordu.
Herkesin ondan daha başarılı olduğu bu dünyada Natsuki Subaru'ya kalan tek bir seçenek vardı. ――Derme çatma yaşam tarzı ve kurnazlığı.
Öyleyse, öyleyse, öyleyse, öyleyse――
Subaru: [――Ah.]
İşe yaramazlığından vurulan, bir kayıp duygusunun hakimiyetine giren ve yapacak hiçbir şeyi olmayan Subaru, toplantı alanından ayrılmıştı.
Ve o Subaru’nun, evet, o Subaru’nun aklına bir fikir gelmişti.
Kendini bu aptalca olasılığa kaptıran Subaru, bu düşünceyi gerçek bir plana dönüştürebilir miyim diye ciddi ciddi kafa yormaya başladı.
Rem: [――――]
Rem’in gözleri, sessizleşen Subaru’yu usulca izlemeyi sürdürüyordu.
Kargaşaya neden olacakmış gibi görünen Louis'in üzerine elini koyarak ve tek kelime etmesin diye başı eğik haldeki Utakata'yı geride tutarak Subaru'ya bakıyordu.
Hiçbir hatırası olmaması gerekirken Subaru’yu, hatıralarına sahip olduğu zamanki gibi izliyordu.
Natsuki Subaru’nun, başkalarının erişemeyeceği bir yanıta erişeceğine inanıyormuş gibi görünüyordu.
Derken――
Subaru: [――Rem]
Bir elini çenesine götüren Subaru’nun seslenişiyle doğruldu.
Yanıt vermedi. Çünkü bir şekilde Subaru’nun yanıt beklemediğini anlıyordu.
Ve onun tepkisini fark etmeyen Subaru, sessizce nefesini tutarak sözlerinin devamını getirdi.
Subaru: [Bana kalsa ne yapardım? Cevabı buldum.]
△▼△▼△▼△
Sert zeminde ağır ağır, sağlam adımlarla ilerlendi ve toplantı alanının kapıları itilerek açıldı.
Orada beliren Subaru’yu gören oni maskeli adam, hoşnutsuzluk içerisinde burun kıvırdı. Tavrı, Subaru’nun burada istenmediğini gösteriyordu.
Abel: [Ne oldu, Natsuki Subaru? Senin gibi yapıcı görüşler bildiremeyen birinin burada yeri yok.]
Gerçekten de istenmediği söylense de Subaru’nun bacakları hareketi kesmedi.
Abel, Flop’un saygısızlığını bağışlamış olsa da büyük ihtimalle kendisine saygı göstermeyen Subaru’yu bağışlamayacaktı. Toplantı alanındaki herkesin gözlerini üzerinde hisseden Subaru, ilerlemeleri için bacaklarına baskı uyguluyordu.
Abel’in hemen yanına geçip oni maskesine yakından bakar hale geldiğindeyse,
Subaru: [Bir gelişme var mı? Küstah pislik.]
Abel: [――――]
Diyerek elini uzatan Subaru, Abel’in suratındaki oni maskesini zorla çekip aldı.
Onun bu tereddütsüz eyleminin doğurduğu şaşkınlıkla Mizelda ve diğer Shudraqların gözleri irileşti. Abel’in gerçek yüzüyle ilk defa karşılaşan Flop’un da son derece şaşırdığı barizdi.
Ancak diğerlerinin eylemleri, Subaru’nun gözlerine yansımıyordu.
Onun sorgusu karşısında Abel, şeytani yüzüne herkesin tüylerini diken diken edecek acımasızca bir ifade yerleştirdi. Ve “Hayır” dercesine kafasını salladı.
Abel: [Müzakereler az çok ilerliyor. Ama beklentilerin aksine bu tüccar çetin ceviz çıktı.]
Subaru: [Demek öyle. Eh, madem sen ikna konusunda bu kadar kötüsün, öyleyse onu senin yerine ben ikna ederim.]
Abel: [Ne?]
Abel’in şekilli kaşları çatıldı. Ve onun yüzünü gören Subaru, Abel’e tatmin dolu bir ifadeyle tepeden baktı.
Sonra da yüzünü Flop’a döndü.
Henüz bir sonuca varılmamış olduğu için Flop, İmparator olduğu varsayılan kişiyle kafa kafaya bir tartışmanın ortasındaydı. Subaru’nun ifadesi ve tavrı karşısındaysa afallayıp, “Bayım?” diye seslendi.
Ve Subaru, farklı şüphelere sahip ikiliye bir beyanda bulundu.
O beyanın içeriğiyse――
Subaru: [――Guaral’ın kan dökmeden ele geçirilmesini sağlayacak bir planım var. Kan dökmeden savaşabileceğimiz sürece bir planda hemfikir olabilirsiniz, öyle değil mi?]
#Rem’in Subaru’ya güvenmeye başladığını gördükçe içimi bir mutluluk kaplıyor. Rem’in uyandığı ilk bölümler gerçekten çok kötüydü, artık eski Rem’i görebilmek istiyorum. Bu arada Subaru’nun nasıl bir plan yaptığını da çok merak ediyorum. Bir sonraki bölüm, pek enteresan düşman generalimiz Zikr Osman’ın adını alıyor ve onunla başlıyor. Orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..