―― İkinci Sınıf Vollachia İmparatorluğu Generali Zikr Osman, Zampara olarak tanınıyordu.
Onu tanımlayacak pek çok sıfat vardı; seks takıntılı, çapkın, şehvetli vb.
Gerçek bir güç örneği teşkil etmek ve diğer subayların saygısını kazanmak zorunda olan bir İmparatorluk Askeri için bu, son derece utanç verici bir sıfatlar silsilesiydi.
Fakat Zikr Osman, Zampara olarak tanınmaktan memnundu.
――Yo, bundan gurur duyduğunu söylemek bile abartı olmazdı.
Peki bunun sebebi neydi?
Çünkü Zikr, Zampara şeklinde anılmaya başlanmasından önce kendisine takılan lakaptan nefret ederdi.
Bir asker için öyle bir lakapla anılmak katlanılamaz bir aşağılanmaydı. Bu nedenle asker arkadaşlarına eski lakabını unutturan Zampara unvanını gururla taşıyordu.
Öyle ya da böyle, Zampara şeklinde anılma sebebi, sözde çapkınlara veya kadınları hor gören ahlaksızlara kıyasla farklıydı.
Osman hanesi nesiller boyunca asker üretmiş ama Zikr’in neslinde dengeler bozulmuş ve her nedense ailede yalnızca kız çocuk doğar olmuştu. Dört büyük ve altı küçük kız kardeşle aynı ortamda doğup büyüyen Zikr de tüm çocukluğunu tek bir erkek kardeş dahi edinemeden geçirmişti.
Her tarafı kızlarla çevrili halde büyüyen Zikr, çoğu insan gibi kadınlara yönelik çeşitli önyargılara sahipti.
Onu ailelerindeki kadınlar yüzünden kadınlarla ilgili hayallerden yoksun kalan çoğu insandan farklı kılan şeyse dışarıdaki kadınları idealize etmiş ve onlarla ilgili hayaller kurmuş olmasıydı.
Derken tatlı ve kibar erkek kardeşlerinden ayrılma hüznü taşıyan kız kardeşleriyle yollarını ayırmış ve genç yaşta bir İmparatorluk Askeri olarak kariyerini başlatmış, dışarıdaki kadınlarla ilk defa irtibata geçtikten sonraysa yoldan çıkmıştı.
O gün bugündür kadınlar Zikr Osman için fani bir düş, idealle gerçeklik arasında bir varlık, aşk ve nefretin karıştığı yasaklı bir meyveydi.
Ailesindeki çok sayıda kadın tarafından hırpalanarak büyütülen Zikr, kadınlara iyi davranmak ve onlardan iyi muamele görmek şeklinde güçlü bir arzu taşıyordu. Bu nedenle kadınlara hizmet etmeyi ve onlardan hizmet görmeyi büyük bir zevk olarak görüyor ve bunu uygulamaya koyuyordu.
İmparatorluğun baskın erkeklerinin çoğundan farklı olan bu tutumu kusursuz taktikleri ve sorunsuz zaferlerinin doğurduğu kıskançlık ve küçümsemeyle birleşince de “Zampara” lakabını almıştı.
Ama en başta da söylendiği üzere Zikr Osman bu lakaptan keyif alıyordu.
“Zampara”, çok harika değil miydi? Neticede kadınlardan hoşlanan erkeklerin sayısı hoşlanmayanlara kıyasla çok daha fazlaydı ve bu da beraberinde pek çok subayla konuşma fırsatı getiriyordu.
Zikr'in duruşu netti ve hiçbir şüpheye yer bırakmıyordu, doğal olarak amirlerinin zevkini bilen astları da ona Zampara gözüyle bakıyor ve saygı duyuyordu.
――“Zampara”, muhteşem değil miydi gerçekten?
Zikr Osman, bu şekilde adlandırılmasına rağmen İmparatorluğun İkinci Sınıf Generalliğine yükselmiş bir adamdı.
İmparator tahttan indirildiğindeyse siyasi rakipleri, onun canını almak adına egemenlik sınırları içerisindeki en iyi kişiyi seçmişti ki o kişi, Zikr Osman’ın ta kendisiydi.
Evet, o kişi kesinlikle Zampara isimli tehdit edici General, Zikr Osman’dı.
△▼△▼△▼△
Zikr, en başından beri bu operasyonda bir şeylerin şaibeli olduğunu hissediyordu.
Her yıl İmparatorluğun doğusundaki Buddheim Ormanı civarında askeri tatbikatlar yapılırdı ama bu yılki daha erken gerçekleştirilmiş ve Zikr de dahil olmak üzere görevli personelin yalnızca bir kısmına bu seferin amacı hakkında bilgi verilmişti―― O amaç da Shudraq Halkıyla müzakere gerçekleştirmekti.
Zikr: [Buddheim'de saklanan Shudraq Halkı …]
Buddheim Ormanında yaşayan yerli bir halk olan kabilenin uzun bir geçmişi olduğu biliniyordu.
Ayrıca hatırı sayılır gürlükteki ormandan dışarı adım atmamalarıyla ünlüydüler ve Zikr, onlarla bizzat karşılaşma fırsatına hiç erişmemişti. Ama anaerkil bir kabile olduklarını duymuştu ve onlarla bir kez olsun karşılaşmayı çok istiyordu.
Ormanın derinliklerinde yaşayıp dışarıdaki erkekleri çocuk yapma aracı olarak kullanmaları da büyüleyiciydi. Muhtemelen hepsi güçlü, boyun eğmez kadınlardır diye düşünüyordu.
Kadınlar hoş canlılardı. Güçlüsü güçsüzü, narini serti, tüm tatlar mevcuttu.
Sonuçta hepsi bir araya gelemezdi. Kız kardeşleri ve ablaları da kimi zaman narin, kimi zaman sert olur, bazen acı bazen tatlı yüzleri görünürdü.
Tek bir kadın bile bu kadar değişken bir ihtişam sergilerken birden fazla kadını bir araya getirmek nasıl düşünülebilirdi?
İşte bu yüzden――
Zikr: [Onlara sadakat yemini ettirmek ya da hepsini yok etmek… Başkenttekilerin aklından geçen ne?]
Zikr'e sefere çıkmadan önce kapalı kapılar ardında verilen gizli emir buydu.
İmparatorluk Başkenti Ruggana'dan gelen haberler, bu seferin gerçek amacının Shudraq Halkını kazanmak ya da yok etmek olduğunu doğrulamıştı. Zikr, bir hata olmadığından emin olmaya çalışmış ama başkentten gelen yanıt değişmeyince itaat etmekten başka şansı kalmamıştı.
Bununla birlikte, İmparatorluk Başkentinde bir tür sorun çıktığını duymuştu, dolayısıyla bu sorunun mevcut seferin amacıyla ilişkili bir şey olduğunu hayal edebiliyordu.
Seferin amacı onlardan gizlenirken sıradan askerlere bu planı uygulama emri verilmiş olması gerçeğinden bu kadarı anlaşılıyordu. ――İmparator Hazretlerinin aklından neler geçtiği hakkındaysa hiçbir fikri yoktu.
Zikr: [Gerçi hiç kimse o beyefendinin en derin arzularını anlayamaz, değil mi?]
――Kutsal Vollachia İmparatorluğunun 77. İmparatoru, Vincent Vollachia.
Bu İmparatorluğu yöneten kişinin, düşüncelerinin derinliklerini kimselerin çözmesine izin vermeyen çağın en bilge adamının ismi buydu.
İmparator Hazretlerinin İmparatorluk Başkenti Rupgana’daki Kristal Saraydan tüm İmparatorluğu net bir şekilde görebildiği düşünülüyordu. Zikr İkinci Sınıf bir General olsa da Başkentten çok uzaklarda görevlendiriliyor ve onu görme fırsatını pek bulamıyordu. Ama marifetleri ve şanı, Zikr’in kulaklarına dek ulaşmıştı.
Güçlünün zayıfı tükettiği bu imparatorluk toplumunda açgözlülükle yukarı tırmanmak kaçınılmaz görülürdü.
Vincent, çeşitli klanların ve yerli halkların başkaldırdığı ve her gün yeni bir ayaklanma kömürünün alevlendiği bu dünyada ortaya çıkan her sorunu korkunç bir cehenneme dönüşmeden önce çözüme ulaştırıyordu.
Saltanatının başlangıcından bu yana geçen sekiz yıl içerisinde Vollachia İmparatorluğu, şaşırtıcı derecede barışçıl hale gelmişti.
Kan dökülmüş, yangınlar körüklenmiş ve hayatlar kaybedilmişti.
Yine de bunlar, Vollachia İmparatorluğu kuruldu kurulalı geçen en sakin günlerdi.
Dolayısıyla Shudraq Halkına yönelik bu tam anlamıyla eksiksiz yaklaşım, Zikr’in kaşlarını çatmasına yol açıyordu.
İmparator Hazretleri, mükemmel bir savaşçı olmasına rağmen bazı açılardan savaştan kaçınıyordu. Savaştan nefret ediyor değildi, onu aptallık olarak görüyordu, aldığı kararların sebebi buydu. Yani Zikr’in hür iradesiyle benimsediği varsayım bu şekildeydi.
Belki de bu, ihanete uğramış olduğu hissinden kaynaklanıyordu?
???: [Yo, öyle değil, İkinci Sınıf General Zikr. Aklınızdan geçenleri anlıyorum, efendim. Ben yalnızca sıradan bir asker olsam da bin bir türlü şeyi hesaba katmak zorundayım.]
Etkileyici bir gülümsemeyle Zikr’i dinleyen askerlerden biri, işte böyle söylemişti.
Seferde temel alınan güçlendirilmiş Guaral şehrinde konuşlanırken bir tavernada vakit geçiriyorlardı. Zikr, kadınlarla geçirmediği gecelerde astlarıyla bu şekilde içki içmekten keyif alıyordu. Ayrıca yüksek seviyeli subaylar veya Üçüncü Sınıf Generallerdense düşük rütbeli, sıradan askerlerle içiyordu.
Elbette çoğu asker üstüyle içki içmeyi pek istemezdi.
Yine de Zikr, birlikte seyahat ettiği astlarının düşünce ve tercihlerini anlamasına yardımcı olması gereği, çıktığı seferlerde böyle bir ritüel gerçekleştirmekten hoşlanırdı. ――Ama o gece, ağzından biraz fazla şey kaçırmış olabilirdi.
O gün birlikte içtiği asker, fena halde konuşkan ve hoşsohbetti.
İçerken sürekli etrafına bakınıyor, merakla dolup taşıyordu. Ne düşündüğü sorulduğundaysa taverna savaş alanına dönecek olursa ne yapacağını planladığı şeklinde bir şaka yapıyordu.
Mütemadiyen savaşa hazır tavrı ve amirine eşlik ediyor olmaktan rahatsızlık duymaması. İşte bu İmparatorluk zihniyeti Zikr’in insanlığa duyduğu şahsi sevgiyle birleşince de söylenmemesi gereken şeyleri dile getiriyordu.
Elbette Shudraq Halkıyla ilgili gizli emri açıklamış değildi ama bunu açıkça ifade etmese de kendisini dinleme şekline bakarak, karşısındaki kişinin her şeyi anlamış olduğunu hissediyordu.
Başka bir ülkenin casusuyla karşı karşıya olsaydı Zikr’in bu gaf yüzünden idam edilmesi gerekirdi.
Asker: [Endişe etmenize gerek yok, yarın sizin emrinizle ön saflara bile geçerim, efendim… Gerçekten, yukarıdakilerin çeşitli amaçları olduğundan eminim ama bu beni hiç ilgilendirmez.]
Asker, Zikr’in sarhoşluğu geçip de kendine geldiğinde onu rahatlatmak istercesine böyle söylemişti.
Ve sonra da tam olarak söylediği şekilde seferin ön saflarına, yani Buddheim Ormanının bitişiğindeki kamp alanına gitmek üzere yola çıkmıştı.
Bunu doğrulayan Zikr, bir kez daha göğsünde bir huzursuzluk yumrusuyla kalakalmıştı.
Başkentin Shudraqlara yönelik kapsamlı yaklaşım emri vermesine, boyun eğdirmeye veya mümkünse öldürmeye teşvik etmesine rağmen Zikr, ikna edici bir yaklaşım izlemeyi sürdürmeye niyetliydi.
Zikr’in inandığı ve İmparator Hazretlerinin inancına en yakın olduğunu düşündüğü şey buydu.
Ancak――
Zikr: [――Kamp bir Shudraq saldırısıyla yakılıp kül mü edildi?]
El konulan belediye binasında bu beklenmedik raporu alan Zikr, dehşete düşmüştü.
Dün geceye, hatta o ana dek Shudraqlara olabildiğince uyum sağlamak ve kabilelerini savaşmadan kazanmak için elinden geleni yapmaya niyetliydi.
Kamp, Buddheim Ormanının batı tarafını çevrelemek adına yerleştirilmiş ve Shudraq Halkından birkaç kişi saldırıya geçtiği anda İmparatorluk Askerleri doğru düzgün karşılık veremeden bozguna uğramıştı.
Kaçanlar sırtlarından vurulunca da hasarın boyutu iyice artmış, yüzü aşkın zayiat verilmişti.
Zikr: [Saçmalık…]
Kendi kararları hakkında mı, Shudraqların eylemleri hakkında mı yoksa sadece olanların gerçekliği hakkında mı homurdandığını Zikr bile bilmiyordu.
Yine de kafasında kurduğu dostane plan bozulmuştu ve kesin olan tek şey, Shudraq Halkının İmparatorluk Askerlerinin―― yo, İmparator Hazretlerinin düşmanı haline geldiğiydi.
Zikr: [Utanç verici bir durum ama Başkentten destek kuvvet bekleyecek ve Buddheim Ormanı isyancılarını mağlup edeceğiz.]
Shudraqların kamp baskınından kıl payı kurtulan askerleri şehre almalarının ve bir sefer birliğinin ortaya çıkışının ardından Zikr’in kararı bu olmuştu.
Ormanı istila edip Shudraqlara mevcut askeri güçleriyle saldırmaları gibi bir alternatif de vardı. Ancak gür orman o kadınların hakimiyetindeydi ve sayıları arasındaki yüzeysel avantajı ortadan kaldırmak konusunda bir hayli yetenekliydiler.
Dolayısıyla galibiyeti garantilemek için yüzeysel bir avantajdansa ezici bir avantaj gerekecekti.
Bunun yanı sıra uzlaşmaya varmak gibi merhametli yaklaşımları bir kenara bırakacak ve elit askerlerle imha amaçlı bir hareket gerçekleştireceklerdi.
Zikr: [Aptallığa bak, kendilerine barışçıl şekilde uzanan eli ittiler. Hal böyle olunca İmparator Hazretlerine sadakatimizi gösterip isyancılardan istisnasız, ölümcül bir intikam almalıyız.]
Ve bu şekilde kendisini disipline edişiyle Zampara Zikr Osman’ın kalbindeki sıcaklık bile dinmişti.
Rakibi anaerkil Shudraq Halkı olsa da gelecekte endişe konusu olmamaları adına soylarının her bir parçası yok edilmeliydi.
İşte bu sebeple――
Zikr: [Ana kapıyı kapatmaya hazırlanırken hazırlıksız yakalanmayın. Shudraq Halkının uzmanlık alanının yay kullanımı olduğunu duydum ama bu hisar şehrinin duvarlarını aşamazlar. Geçebilecekleri bir alan bırakmaktan kaçının.]
Geri dönen askerlerden kampın ön saflarının nasıl alevlere boğulduğuyla ilgili bilgi almış ve bunun arkasında yalnızca birkaç kişinin olduğunu göz önünde bulundurarak topyekûn bir savunma planına geçmişti.
Shudraqların yaşam tarzı hakkında bilinenler düşünülünce sayılarının çok fazla olduğuna inanmak zordu, çocuklar ve yaşlılar da dahil olmak üzere tüm bireylerin savaşabilmesi de pek mümkün görünmüyordu.
Mücadele güçlerinin en fazla yüz kişiyle sınırlı olduğunu varsayarsa İmparatorluk Askerleriyle rekabet edebilmek için gece karanlığını fırsat bilerek sürpriz bir saldırı gerçekleştirmek gibi yollara başvurabilirlerdi.
Ama öyle olsa bile bu tarz bir önleyici saldırı yöntemi yalnızca saldırı yokluğu nedeniyle gardını düşürmüş rakipler üzerinde işe yarardı.
Zikr: [Bakın, her delik kapanacak! Bu şehrin duvarları bile sağlam değil. Uzun geçmişinde kapıları kullanmadan girip çıkmanın pek çok yolunun bulunduğunu hayal edebiliyorum. Hiçbir gizli geçidi atlamayın!]
???: [Bu konuda size bir raporum olacak, efendim. Yakılan kamptan gelen askerlerin bir kısmı, etrafta dolaşıp gizli geçitleri kapatarak bir dış saldırı hazırlığına başladı bile.]
Zikr: [Öyle mi? Generalleri haricinde önceden tahmin yürütme kurnazlığına sahip askerlerin de olması sevindirici. Bu mesele hallolduğunda yeniden terfilere başlamalıyız. Ama şimdilik…]
???: [――Aah. Destek kuvvet gelene dek topyekûn defanstayız, değil mi...]
Zikr’in talimatlarını duyan astı, yani Üçüncü Sınıf bir General, beline dek eğilmişti.
Bunlar sıradan bir Generalin sözleri olsaydı bu pasif yaklaşımıyla dalga geçilirdi. Açıkçası Zikr de zamanında böyle alaylı kahkahaların hedefi olmuştu.
Ancak Zikr çoktan rakipleri olan Shudraq Halkından bir darbe yemişti ve şu anda Başkente dönecek olursa bir cezadan kaçınması mümkün olmayacaktı.
Sırtı çoktan duvara dönmüşken en iyi önlemleri almaması için hiçbir sebep yoktu.
Astları da bunu gayet iyi biliyor ve hiçbiri Zikr’in bu duruşuyla alay etmiyordu.
Derken――
#Zikr Osman ya, mükemmel isim gerçekten. Şaka maka adam fena değilmiş gibi görünüyor. Yani zamparalığını hesaba katmazsak aslında imparatora sadık ve mantıklı düşünebilen, barışa meyilli bir adammış. Ama gerçeklerden haberi yok ve Shudraqları düşman edinmiş durumda. Bakalım bir sonraki bölümde bizi neler bekliyor olacak, orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..