――Müsaadenizle zamanı biraz geriye saralım, dansözün Guaral Belediyesindeki hareketli dansının öncesine dönelim.
???: [――Kansız bir kuşatma mı dedin?]
Toplantı salonuna giren Natsuki Subaru, orada toplanmış olan grubun önüne geçerek güçlü bir iddiada bulunmuştu.
Yüzünü örten oni maskesi zorla çekilip alınan Abel’se Subaru’ya doğru bakmış ve buz gibi bir ses tonuyla tekrar ettiği “boş bir düş” kelimeleri Subaru’nun kulak zarlarında titreşmişti.
Onunla alay etmişti―― Yo, bu sözlerde alay yoktu. Katıksız bir şüphe, karşısındaki kişinin teklif ettiği şeyi hiç anlamıyor olduğunu gösteren bir esinti vardı.
Niyetse anlaşılmıştı.
Subaru: [Minimum fedakarlıkla sonuçlanacak bir plan tasarlamış olabilirsin ama sıfır fedakarlık üzerine hiç düşünmedin bile.]
Abel: [E haliyle. Kabul etsen de etmesen de şu anda bir savaş veriyoruz. Savaşın olduğu yerde zayiattan kaçınılamaz. Yapılabilecek tek şey, insan kaynaklarını ziyan etmekten kaçınmayı planlamaktır.]
Subaru: [Ehh, daha en başta senin insan kaynakları hakkındaki düşünce şeklinden hoşlanmıyorum zaten.]
Önünde bağdaş kurmuş halde oturan Abel’e bakan Subaru, dilini şaklattı.
“İnsan kaynakları”, “insan” ve “kaynaklar” şeklinde iki kelimenin birleşimiyken Subaru, böylesine iğrenç bir terim için birleştirilmemeleri gerektiğini düşünüyordu.
“İnsanlara” mesafeli bir şekilde bakılan bu yöntem, onları yalnızca rakamdan ibaret görmenin yalnızca bir adım uzağındaydı.
Ya da belki de Abel gibi bir hükümdarın sahip olması gereken denge duygusu buydu, ancak――
Subaru: [Ehh, ben bunu kabul etmiyorum işte. Flop-san da öyle, haksız mıyım?]
Abel: [―― Ve de bunun yerine bu kansız kuşatma fikriyle araya giriyorsun? Hatırı sayılır ölçüde şaşaalı bir beyan oldu. Özellikle de daha az önce bitap düşmüş olan senden gelince.]
Subaru: [Bitap, acınası ve utanılası halde olduğumu inkar etmeyeceğim. En başta bu ülkeye atıldım atılalı başıma gelen felaketlerin ardı arkası kesilmedi.]
Subaru, Abel’in değindiği nokta karşısında kendisiyle alay etti, sonra da bakışlarını kendi avcuna dikti.
Gereğinden fazla temiz sağ eli ve yenisiyle değiştirilmiş kolu da bu “ardı arkası kesilmeyen felaketlerin” bir parçası olarak görülebilirdi. Gerçi sağ kolunun yenilenmiş olması şansının yaver gittiği anlamına gelmez miydi?
Kolunun yenilenmesi ve Rem’in uyanması. Ayrıca Flop ve Medium kardeşlerle karşılaşması da hiç abartısız şansının yaver gittiği konulardı.
Her halükarda bunlar haricinde felaketlerle şanslı olaylar aynı madalyonun iki yüzüydü.
Karşısındaki Abel, Shudraq Halkı ve Todd’un da dahil olduğu İmparatorluk Askerleri de eklenince――
Subaru: [Tüm bu zorluklar insanın ruhunu tüketiyor. Ama…]
Abel: [――――]
Subaru: [――Sürtünme ne kadar çok olursa alevler o kadar iyi tutuşur.]
Sıkmış olduğu yumruğuna sert bakışlar atan Subaru, açıkça böyle söyledi.
Hemen sonrasında Subaru’nun peşinden gelmekte olan Rem de toplantı alanının girişine ulaştı. Değneğini kullanarak Utakata ve Louis’le birlikte yürüyordu.
Muhtemelen yaşananlara kendi gözleriyle tanık olmaya gelmişti.
Neticede Natsuki Subaru’nun ruhundaki ateşi yakan şey, onun bencilce ricasıydı.
Subaru: [Flop-san'a gizli bir yol sorduktan sonra şehre girme stratejisi… Sürpriz bir saldırı planlıyorsun, değil mi? Bunun işe yaramasına imkan yok.]
Abel: [Oh, nedenmiş o? Surlarla çevrili korunaklı bir şehirden bahsediyoruz. İçeri girmenin başka bir yolunu mu biliyorsun?]
Subaru: [Ortada bir duvar olunca herkes onu aşmanın bir yolunu düşünür. Ancak bunu mümkün kılan yolar zekice gizlenmiş olabilir…]
Hisar şehrine girip çıkmanın gizli bir yolu varsa o yolun kaynağı belirsiz mallar ve kimliği meçhul kişilerin geçmesi için açıldığı varsayılabilirdi.
Elbette ki o yol, gardiyanlar keşfedemesin diye gizlenmiş de olabilirdi. Ama bu bile sıradan temkinlilik sınırının ötesine geçebilirdi.
Bunun ötesinde, yani savaş vaktindeki temkinlilik ağından kaçınmaksa mümkün görünmüyordu.
Ve her şeyden önce――
Subaru: [Şehirde peşimize düşen o piç, böyle bir şeyi gözden kaçıracak biri değil.]
Akıllı, kurnaz ve karar almaktan yana tereddüt etmeyen biriydi.
Todd onların hayatta kaldığını bilirken her türlü gizli yol, en korunaklı “kapıya” dönüşecekti. Düşman, onları kendi hallerine bırakacak kadar kibar davranmayacaktı.
O yolların kapanacağı barizken bir de kapatılmamış olanların da “tuzaklara” dönüştürülebileceği korkusu vardı.
Subaru: [İşte bu yüzden sürpriz saldırı düşüncesi absürt kaçar. Gizli geçitten çıktığın saniyede orada bekliyor olan rakip kafanı baltasıyla paramparça eder muhtemelen.]
Flop: [N-n-ne-neden bunu söylerken bana o bakışı atıyorsun, Bayım! Ne korkunç bir düşünce!]
Herkesi tehlikeden haberdar etme niyetini taşıyan Subaru’nun bakışları istemsizce Flop’un suratına odaklanmıştı.
Suikastçının hançerinin―― yo, baltasının, Flop’u kaç defa hemen gözlerinin önünde yere serdiğini gayet iyi hatırlıyordu. Subaru bu manzaraya bir kez daha tanık olmak istemiyordu; ölen kendisi olsa bile bunun tekrarlanmasına müsaade edemezdi.
Abel: […Mesele yalnızca sürpriz saldırıysa düşmanın temkinli olacağı konusunda seninle aynı fikirdeyim.]
Subaru: [Ne?]
Bu beklenmedik beyanı işiten Subaru’nun gözleri şaşkınlık içerisinde irileşti. Bunun nedeni, düşüncesini onaylayan kişinin Abel’in ta kendisi olmasıydı.
Abel’se Subaru’nun şaşkınlığı karşısında tek kaşını kaldırarak devam etti.
Abel: [Ne oldu? Seni onaylamamı beklemiyor muydun?]
Subaru: [Aynen… Dünyadaki her konuda haklıymışsın gibi hareket ederken bir anda hatanı kabul etmek gibi şeyler yapmana şaşırdım…]
Abel: [Saçmalık, ne zaman hatamı kabul etmişim ki? Ben yalnızca gizli bir yol kullanarak sürpriz saldırı gerçekleştirme şeklindeki bir stratejinin başarılı olmayacağı düşüncesini onayladım.]
Subaru: [――? Öyleyse o gizli yolu nasıl kullanmayı planlıyordun?]
Abel’in inkarı, düşünceleri doğru bir şekilde tahmin edildiği için kaybetmeyi hazmedemeyen birinden farklı bir his uyandırıyordu.
Subaru onu dayanağıyla ilgili sorgularken ise tek gözünü kapatarak,
Abel: [İnsanların şehre girip çıkmasına gerek yok ki. Amacımız yalnızca şehre kapanıp kalmış askerlerin işleyişini felç etmekse içeri bir şey sokmamız da yeterli gelecektir.]
Subaru: [Bir şey derken…]
Abel: [――Zehir.]
Subaru: [Buna göz yumulma olasılığı daha da düşük!]
Abel’in serinkanlı açıklaması işleri yoluna koyma konusundaki sarsılmaz kararlılığını iyice gözler önüne sererken Subaru, içgüdüsel olarak ve bağırarak bu planı eleştirdi.
Zehir vb. bir şey kullanmak mazur görülemezdi. ――Dürüst olmak gerekirse Subaru, Shudraq Halkı tarafından verilen kendisine verilen zehri deneyimlediği andan bu yana zehir kullanımına şiddetle karşıydı.
O cehennem ıstırabı savaşta ölmekten de beterdi.
Subaru: [Onu bunu bırak da biz Flop-san’ı ikna etmek için zayiatı en aza indirgemeye ya da hiç değilse hasarı azaltmaya çalışmıyor muyduk? Böyle bir planda zehrin işi ne…]
Abel: [Neden bahsediyorsun sen? Gizli bir geçit kullanarak gerçekleştirilen sürpriz esnasında bir saldırı gerçekleşecek olursa bizim birliklerimizin feda edilme ihtimali doğar. Ama zehirle bu ihtimali ortadan kaldırabiliriz.]
Subaru: [――――]
Abel: [Eldeki kuvvetlerden verilecek kaybı azaltmak. Hasarı en aza indirgemek bu anlama gelir.]
Abel kesin bir tavırla konuşurken karşısındaki Subaru nefesini tuttu.
Ve bir kez daha kendisiyle Abel’in pozisyonu, bir hükümdarla geri kalanların bakış açıları arasında büyük bir fark olduğunu idrak etti. Bu fark, idrak edebileceğinden de öteydi.
Özetle Abel, Guaral vatandaşlarının alacağı hasarı hesaba katmıyordu. ――Yo, vatandaşlara zarar vermeyecek olsa da İmparatorluk Askerlerine zarar vermeyi umursamıyordu.
Zaten gözüne kestirdiği İmparatorluk Kampının yakılıp yıkıldığı andan bu yana o kadarı barizdi.
Subaru: [Yine saf düşüncelere kapılıyorum. Sen…]
Abel: [Bu doğru, saflık ediyorsun. Bu nedenle de burada sana yer yok…]
Yüzleşen Subaru ve Abel ikilisinin gözlerinde kıvılcımlar çakıyordu.
Ancak onlar gözleriyle savaşır ve bir tartışma çıkmasına ramak kalırken――
Flop: [――Hey hey hey, siz ikiniz, bir dakika durun bakalım! Birbirinize böyle bakıp tartışmanıza gerek yok ki!]
Diyerek öne çıkan Flop, aralarında biraz mesafe yarattı.
Ve yüzünde beliren anlamsız bir gülümsemeyle sırasıyla Subaru ile Abel’in asabi suratlarına bakarak, “Hadi sakinleşelim de şu işi bir konuşalım” dedi, göğsünün önüne getirdiği ellerini çırptı.
Flop: [Dürüst olmak gerekirse Bay Şefle tartışmamın bir yere varacağı yoktu. Ve sonra Bayım muzaffer bir şekilde geri döndü. Bayımın bahsettiği bu “kansız kuşatma” planını kesinlikle dinlemek isterim! Eğer doğruysa hayallerim gerçek olacaktır!]
Subaru: [Flop-san…]
Ağzı kulaklarına varan Flop’un beklentisi, Subaru’nun az önceki öfkesini dindirmişti. Öyle ya da böyle Flop’un tavrı karşısında afallayan Abel için de aynı şey geçerliymiş gibi görünüyordu.
Abel, “Hmph” şeklinde ufak bir homurtuyla,
Abel: [―― Peki öyleyse, dinleyelim bakalım. Fikrinle bu tüccarı kandırmayı başarır ve gizli geçidin yerini öğrenebilirsen söylediğin gibi olsun.]
Flop: [Ha!? Bayım!? Yoksa sen de mi…]
Subaru: [Yoyoyo! Böyle bir planımız yok! Senin fikrin işe yaramıyor diye beni de planının bir parçası haline getirmeye çalışma göt herif!]
Beyanı gereksiz yere Flop’ta güvensizlik uyandırsa da Abel en ufak bir utanç belirtisi sergilemiyordu. O kayıtsız kibrini sürdürüyordu. “O oni maskesine ihtiyacın yok ki…” diye çıkıştı Subaru.
???: [Ee…]
Derken konuşmada doğan boşluğa belli belirsiz bir ses dahil oldu.
Ve tüm gözler, toplantı alanının girişinde hareketsiz halde duran Rem’e kilitlendi.
Mekandaki atmosfere yenik düşmeyen Rem ise bakışlarını Subaru’nun üzerinden ayırmayarak devam etti.
Rem: [Ee, ne yapacaksın? Gelip geçici bir düş ya da kana bulanmış bir gerçeklik olmayan bir yol bulabilecek misin?]
Subaru: […Bir şeyleri dile getirme şeklin kalbimde şarkılar çaldırıyor.]
Rem: [――――]
Rem dudaklarını büzüp bakakalırken Subaru acı bir gülümsemeyle karşılık verdi ve bir kez daha kararlılığını perçinledi.
Sonra da tek tek toplantı alanındaki tüm yüzlere baktı. Abel, Flop ve başta Mizelda olmak üzere tüm Shudraqlar derken hepsinin dikkatini üzerine çektikten sonraysa,
Subaru: [Benim planım gizli yolları veya kan dökülmesini gerektirmiyor. Ama Flop-san’ın yardımını gerektiriyor.]
Flop: [Gizli yolları gerektirmese de benim yardımımı gerektiriyor ha…? Ama Bayım, benim yalnızca boş boğaz ve aciz bir seyyar satıcı olduğumu biliyorsun, değil mi?]
Subaru: [Hı hı, tabii ki. Ama Flop-san yalnızca bir tüccar değil, doğuştan sahip olduğu bir lütfu da var. ――Hoş bir suratı.]
Flop: [――Ha? Suratım mı?]
Gözleri irileşen Flop, ellerini yüzüne götürdü.
Benzer şekilde toplantı salonundakiler de “Suratı mı?” dercesine kafalarını eğdi.
Mizelda: [Anlıyorum, doğru söylüyor.]
Taritta: [――! Abla, bir şey mi fark ettin?]
Mizelda: [Yo, yalnızca hoş bir suratı var demesine onay verdim.]
Taritta: [Abla…]
Mizelda başıyla onay verip kollarını önünde bağlarken Taritta, suratı asılarak kafasını önüne eğdi.
Aşağı yukarı hiç kimse Subaru’nun neye niyetlendiğini anlamazken ortama bir şüphe bulutu yayılıyordu. Aynı şey Flop ve Abel için de geçerliydi.
Bununla birlikte Mizelda’nın başkalarının dış görünüşü konusundaki inatçı ilgisi dayanaksız değildi. Zaten Subaru’ya durumla ilgili büyük bir ipucu veren şey de tam olarak Mizelda’nın bu zayıflığı ve güzellik anlayışı olmuştu.
Mizelda’nın görünüşe bu denli önem veriyor olması, Subaru’ya Kansız Kuşatma Planı için ilham vermişti.
Subaru: [İspat etmek tartışmaktan iyidir. ――Flop-san, yapacağım şeyi deneyinceye dek dile getirmem mümkün değil, o yüzden peşime takıl lütfen.]
Flop: [Peşine mi takılayım? Bu sorun olmaz ama niye ki…]
Subaru, hala şüphelerinden arınmamış olan Flop’a aceleyle “Endişelenme” dedi.
Sonra da bakışlarını Mizelda’ya çevirerek,
Subaru: [Saçlarını boyuyor ve bedenine desenler çiziyorsun, yani makyaj malzemelerin vardır, değil mi? Onları bir süreliğine bana ödünç verebilir misin?]
△▼△▼△▼△
Millet: [――――]
Bir süre sonra toplantı salonuna döndüklerinde salondaki topluluğun “sonuçlar” karşısında nutku tutulmuştu.
Fakat Subaru bunun sersemlik veya bıkkınlık gibi negatif duygulardan doğan bir suskunluktan ziyade samimi bir huşu ve şaşkınlık, belki de heyecan duygusundan kaynaklandığını biliyordu.
Eserinin böyle bir etki doğurmasını bekliyor olduğunu büyük bir özgüvenle dile getirebilirdi.
Subaru: [Anlaşılan elde işlenmesi zor bir elmas olunca ben bile doğru düzgün sonuç alabiliyormuşum.]
Millet: [――――]
Burnunu ovuşturarak böyle söyleyen Subaru, hala aynı tepkisiz kalabalıkla karşı karşıyaydı. Hiç kimsenin şaşkınlığından sıyrılamadığı bu sessizlik süregelirkense tedirgin bir “Ba-bayım” sesi işitildi.
O sesin kaynağı, Subaru haricinde bu şaşkınlığı taşımayan tek kişiydi.
Flop: [Bu işte bir tuhaflık var, henüz sonucu görmedim ama nasıl oldu? Pek hoş hissettiğimi söyleyemem…]
Subaru: [Oh hadi ama, endişe etmene gerek yok Flop-sa… I ıh, endişe etmene gerek yok, Flora.]
Flop: [Flora mı!?]
Gözleri şaşkınlıkla irileşen kişi Flop――yok canım, Flora’ydı. O şaşkınlık dolu ama buna rağmen tatlılığını koruyan bir ifadeye bürünürkense Subaru, yüzünü okşayıp özgüvenle başını salladı.
Ve sonra da Flora’yı ince omuzlarından tuttuğu gibi yüzünü öne çevirdi.
Uzun, altın sarısı saçlardan oluşan ipeksi perdenin ardında, sürülen fazla fardan dolayı her zamankinden de belirgin olan gözler vardı. Kirpikler uzunluklarını belli edecek şekilde kıvrılmış, doğal beyazlıktaki teniyle çarpıcı bir kontrast oluşturması adına yanaklarına hafif bir pembelik verilmişti. Son olarak dudakları kırmızıya boyanmış ve görünüşünü tamamlayacak kıyafetler giydirilmişti.
Zaten zarif fiziğiyle onu “kadın” kılığına sokmak, pek fazla çaba gerektirmiyordu.
Bu da demek oluyordu ki――
Subaru: [――İşte karşınızda kansız kuşatmanın anahtarı, geliştirebildiğim en iyi strateji!]
Diyerek yumruğunu havaya kaldıran Subaru, toplantı alanındaki herkese Flop-Flora’yı tanıttı.
Elindeki sınırlı vakte rağmen yontulmamış bir mücevheri en iyi haline getirmişti ve bundan gurur duyuyordu. Ancak bu sürpriz şimdilik saklanmalıydı, çünkü bu yalnızca yetersiz hazırlıkla doğan bir çalışma ve Flora’nın olabilecek en sevimsiz versiyonuydu.
Gerekli tüm araçlar toplandığı ve söz konusu kişi uygun tavrı takındığı takdirde cazibesi katlanarak artardı.
Subaru: [Güzellik yaratılabilir.]
Rem: [Sen bizimle dalga mı geçiyorsun?]
Subaru: [Ha!?]
Rakipsiz bir başarı sergileyen Subaru, soğuk ve delici bir sese maruz kaldı.
Göz ucuyla bakıp gördüğü üzere o sesin sahibi, buz gibi bakışlar taşıyan Rem’in ta kendisiydi. Daha az önce beklentiyle bakan o gözlerden eser kalmamış, yerlerini uyandığı andan beri sahip olduğu gözler almıştı.
Rem’in sert bakışları karşısında nefesi kesilen Subaru, bir elini uzatarak “Dur bir saniye!” dedi.
Subaru: [Da-dalga falan geçmiyorum! Gerçekten dalga geçmiyorum ya, bana öyle bakma yani!]
Rem: [Dalga geçmiyorsun, öyle mi? Şu saçmalığa bir son ver. Aptallık etmişim… senden zerre kadar umudum olmamalıydı.]
Subaru: [Hemen sonuca atlıyorsun! Biraz geç kalmış olacağım ama bu konuda tıpkı Ram gibisin!]
Rem: [Hah?]
Bu şu anki Rem’in hatırlamadığı bir şey olsa da Ram da hemen sonuca atlardı.
‘E sonuçta kardeşler’ düşüncesi Subaru’nun kalbini ısıtsa da şu an için bir numaralı önceliği, Rem’in yitirmiş olduğu güveni geri kazanmaktı.
Subaru gerçekten de dalga geçmiyordu. Her şeyi tüm ciddiyetiyle karşılıyor ve üzerlerine adamakıllı düşünüyordu.
Flop’u Flora isimli bir kadına dönüştürmek için onca gayret vermesinin sebebine gelince――
Abel: [――Hedef Zikr Osman, ha.]
Diyerek o sebebi anlayan ilk kişi, elini çenesine götürmüş olan Abel’di.
Diğerleri Flop’un Flora’ya dönüşmesinin doğurduğu şaşkınlığı gizleyemezken Abel’in bunu başarıp sessizliğini korumuş olma sebebi, Subaru’nun gerçek niyetini sorgulaması olsa gerekti.
Ve bu sayede de Subaru’nun nereye varmaya çalıştığını tam anlamıyla çözmüştü.
――Evet, hedef Zikr Osman olacaktı.
#Merhaba, merhaba, merhaba arkadaşlar, re:zero’yu ve sizleri çok özlemiştim! Aslında İngilizce bölüm geleli bir hafta kadar oldu ama önce taşınma telaşım vardı, sonra da covid pozitif olunca ancak oturup çevirme fırsatı bulabildim. Ayrıca bölümü tek parçada atmaya niyetliydim ama hem tamamını çevireyim derken sizi daha fazla bekletmek istemedim hem de ikiye bölersem hiç değilse premium almayanlar da bu sayede bir bölümcük daha fazla okuyabilir diye düşündüm. İkinci kısmı da bir iki gün içerisinde çevirmeye çalışacağım bir aksilik çıkmazsa. Orada tekrar görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..