???: [İkinci Sınıf General! Bu herifleri indirmek için fırsat bu fırsat…!]
Zikr: [――Durun! Emirlerime itaatsizlik etmeyin!]
Uzuvları bıçaklarla parçalanan ve sağ omzuna bir ok yiyen askerler sızlanırken Zikr, hala karşı koymaya çalışan bir generalin itirazlarını susturdu.
Pervasızca karşı çıktıkları takdirde kaç kişiyi kaybederlerse kaybetsinler Subaru’nun grubunu ezip geçecekleri kesindi. Ve bu da grubun en çok kaçınmak istediği karşılıktı.
Bununla birlikte Zikr, astlarının saldırmasına müsaade etmiyordu. Kendisi bu şekilde rehin alınmış ve emrindeki generallerin hareketleri bastırılmışken sonucun çoktan belli olduğunu anlıyordu.
Dolayısıyla――
Zikr: [Söylediğinizi yaparsam adamlarımın yaşayacağının garantisini verebilir misiniz?]
Abel: [Bu senin tavrına da bağlı, Korkak.]
Zikr: [Gah… Hk.]
Yüzü kızararak ve dudaklarını ısırarak teslimiyete gönüllü olduğunu aktaran Zikr, merhametten yoksun Abel tarafından suistimal ediliyordu.
Bu, kendisine yönelik bir komploya yenik düşüp rehin alınmanın da ötesinde bir aşağılanma yaşayan bir adamın çehresiydi.
Abel de Zikr’in tattığı aşağılanmayı hakir görerek homurdanıyordu.
Abel: [Namını işitmiştim, Zikr Osman. Zampara olarak anılmaya başlamadan önceki lakabın Korkakmış.]
Zikr: [… Bir İmparatorluk Askeri için yakışıksız bir sıfat. Böyle bir stratejiyi seçme sebebiniz bu mu?]
Abel: [――――]
Zikr: [Zamparalığımın üstüne bir de Korkaksam bir kadının kılıcı karşısında teslim olurdum, öyle mi…]
Gerçekten öyleyse ne kadar da büyük bir aşağılanmaydı bu!
Gerçi hal böyle olsaydı Zikr şimdiye utancından ölmüş olurdu. Ama Abel’in bu planı mantıklı bulma sebebi, Subaru ve diğerlerinin duyduklarından farklıydı.
O sebep de――
Abel: [Birliklerini ustaca ve istikrarlı bir şekilde kullanmasıyla savaşta kayda değer sonuçlar elde eden, bununla birlikte müttefiklerine çok az zayiat veren bir strateji uzmanısın. Harikulade bir komutansın ama saldırganlıktan yoksunsun. İşte bu yüzden, Korkaksın.]
Zikr: [Evet, bu da doğru. Öyleyim, ama…]
Abel: [Kafanı karıştıran nedir?]
Zikr: [Eh?]
Abel’in gözlerini kısarak bu soruyu soruşuyla Zikr’in gözleri irileşti.
Abel de karşı tarafta yarattığı kafa karışıklığıyla birlikte, elindeki kılıcı çekmeden devam etti.
Abel: [Birileri seni korkak olarak aşağılıyorsa ya sonuçları görmek için rol yapıyorlardır ya da bu yaftalama yalnızca sonuçları göremeyecek aptalların atıp tutmasıdır. Ben de kazanmak için bu tabiattan faydalandım.]
Zikr: [――――]
Abel: [Boş yere zayiat vermekten nefret ediyorsun. Dolayısıyla ben de bir Korkak ve bir strateji uzmanı olarak bu durumda karşı koymayacağında karar kıldım. ――Peki beni hayal kırıklığına uğratacak mısın?]
Keskin bakışlarını koruyan ve kılıcını rakibinin boynuna dayamayı sürdüren Abel, Zikr’i bu şekilde sorguladı.
Abel’in gerçek kimliğinden bihaber olan biri, ne saçmalıyor bu, nasıl da atıp tutuyor diye düşünebilirdi.
Rakibinin korkaklığına güvenmiş ve galip gelmek için bunu planına dahil etmişti.
Her şeyi böyle açıkça dile getirerek rakibini üzmeyeceğinin garantisi yoktu. Aksine, onu bilerek kışkırtmaya çalışıyormuş gibi bir hali vardı; yani gerçekten de işleri kötüye götürebilecek bir beyandı.
Kadın kılığında bile herhangi bir alçakgönüllülük sergilemekten yoksundu.
Ancak bu yaptığı Zikr Osman’ın nefesini kesmişti.
Gözlerine yerleşen hissi tarif etmek zordu ― bunu kelimelere dökme cüreti gösterecek olursa, heyecana yakın bir şaşkınlık derdi.
Taze ve yeni bir tepkiydi, sevdiği kişiden armağan almış genç bir kız gibiydi.
Zikr: [――Silahlarımızı bırakacağız. Astlarıma bunu yapmaları için kati emirler vereceğim.]
Abel: [Bu akıllıca bir karar olur.]
Diyen Abel, Zikr’in başı öne eğik, sessizce verdiği yanıtı kafasını sallayarak onayladı.
Dansöz kılığında olsa da hiç kimse o asil kafa sallayışa direnemezdi. Zikr’in, yani komutanlarının boyun eğişiyle birlikte odadaki imparatorluk askerleri tek tek silah bırakmaya başladı.
Ve――
Abel: [Hey, boş boş dikilerek ne yaptığını sanıyorsun? Çıkıp çatıdaki bayrağı yaksana.]
Subaru: [Ueh? Ne, ben mi?]
Abel: [Evet sen. Yalnızca sana sesleniyorum. Her şey başladı başlayalı kılını kıpırdatmayan tek kişi sensin.]
Diyen Abel’in soğuk gözleri, kendisini işaret edip gözlerini kırpıştıran Subaru’yu delip geçiyordu.
Bu sözleri işiten Subaru, salona bakındı.
Kuna fırlattığı bıçakla ilk düşmanı engellemişti, Taritta devasa adama ok atmıştı, Flop o adamın ölmesine izin vermeyerek Kansız Kuşatmanın gerçek olmasını çaresizce savunmuştu ve Abel de Generali etkisiz hale getirmişti.
Sahiden de hiçbir şey yapmamış olan tek kişi, o devasa adam saldırıya geçtiğinde kıçının üstüne serilen Subaru’ydu.
Abel: [Hadi işe koyul, Mizelda ve diğerleri olmadan onlara silah bile bıraktıramam.]
Subaru: [Peki, anlaşıldı! Tamam tamam, pardon!]
Diyen Subaru, balkona yönelerek dikkatlice çatıya doğru tırmanmaya başladı. Belediyenin gece vakti Guaral’ı seyrettiren çatısı kesinlikle göz alıcıydı.
Teni soğuk rüzgarlarla yıkanan Subaru, duvardan bir meşale kaparak Belediyenin çatısındaki bayrağı―― Kılıç Kurdu bayrağını ateşe verdi.
――Bu, Guaral Hisar Şehrinin düşürülüşünün başarıyla yerine getirildiğinin kanıtıydı.
△ ▼ △ ▼ △ ▼ △
Bunu fark eden ilk kişi, Belediyeyi dikkatle izleyen Jamal oldu.
Jamal, aklı binada bıraktığı kişilerde kalmış şekilde pür dikkat etrafa bakınıyordu. Onun bu naifliğinden sıkılan Todd’sa şehirde devriye geziyordu.
Belli bir tarihe sahip bir şehir olan Guaral’ın güçlü bir engel teşkil eden duvarlarını aşmanın bir yolu yoktu. Ama özel evlerin altındaki yeraltı geçitleri veya çocukların geçmek için kullandıkları delikler gibi gizli yollar mevcuttu. Bunları eksiksiz şekilde ortaya çıkaran Todd, olası saldırılara karşı gardını almış durumdaydı.
Todd: [Öylece geri çekilecek değillerdir. Hal böyle olunca şehri indirmeye çalışacakları kesin. Gizli bir geçit kullanıp Belediyeyi ele geçirmeye ya da şehri ateşe vermeye kalkabilirler… Hmm, başka bir yol var mı acaba?]
Mevzu yalnızca şehri düşürmek olsaydı hem askerleri hem de vatandaşları ayrım gözetmeksizin katletmenin pek çok yolunu düşünebilirdi.
Bu uğurda insanlar alevlere, suya ve toprağa boğularak öldürülebilirdi. Elde gerekli araçlar olduğu sürece insanoğlu dilediği kadar zalimleşebilirdi.
Peki o siyah saçlı oğlan, hangi gaddar yönteme başvuracaktı?
İlk bakışta böyle bir yeteneği yokmuş gibi görünse de bu işte bu denli iyi olduğu gerçeği her şeyi daha da korkutucu hale getiriyordu.
Onu ezmek için ne kadar gayret ederse etsin keşfedilmemiş yanları kalıyormuş gibi geliyordu.
İşte Todd da bu yüzden karnındaki deliğe rağmen yatağında istirahat edemiyordu.
Todd: [Hepsi de kaba ve özensiz tipler…]
Tüm askerler Jamal’ın kalibresinde değildi ama büyük bir çoğunluğu detaylara dikkat etme becerisinden yoksundu.
Todd kendisinin de bir dahi, hatta akıllı biri olduğunu düşünmüyordu ama kendi aptallığının ve eksikliklerinin farkında olan kişi, o boşlukları kapatmanın pek çok yolunu bulabilirdi.
İnsanların kendi aptallıklarını sorgulayamadan yaşayabilmesine anlam veremiyordu.
Dünyada var olan insanların her biri aptaldı ve bunu telafi etmek için ellerinden geleni yapmaları gerekirdi.
Jamal: [――Ah?]
Aklından bunlar geçerek sıradaki haneye girmek üzere olan Todd, arkasındaki Jamal’ın şaşkınlık nidasıyla bir anda hareketi kesti.
Ve öylece durup, suratında afallamış bir ifadeyle Belediyeye doğru bakan Jamal’a döndü.
Neler olup bittiğini merak eden Todd’un kaşları çatılırken,
Jamal: [Oh, hadi ama, şaka falan mı bu?]
Todd: [Ne oldu, Jamal? Belediyede neler…]
“Oluyor” diyecekken bakışlarını yanı başındaki Jamal’ın baktığı noktaya çevirdi.
An itibarıyla Belediyede bir ziyafet verildiğinden ve dansözlerin Generalleri eğlendirip rahatlattığından emindi.
Dolayısıyla bazı generallerin biraz fazla gaza gelip kendilerini aptal yerine koyacak şeyler yapmasına şaşırmazdı.
Evet, bu hiç tuhaf olmazdı ama――
Todd: [――Yok artık.]
Ne olursa olsun Belediyenin üzerindeki yanan İmparatorluk bayrağı kabul edilemez bir şeydi.
Bu barbarca eylem kabalığın o kadar ötesindeydi ki Todd bile afallamıştı. Alevlerle kavrula kavrula sıcak rüzgarlar eşliğinde dalgalanan bayrak yandıkça alevlerinin kırmızılığıyla gece göğünü aydınlatıyordu.
Ve Todd, alevler içerisindeki bayrağın yanı başında da Belediyede tanışmış olduğu bir kadını görüyordu.
Yani dolgun siyah saçlara ve keskin bakışlı gözlere sahip müzisyeni. Zannediyordu ki ismi――
Todd: [――Natsumi Schwartz.]
Evet, ismi sorulduğunda verdiği yanıt buydu.
Jamal’ı karşısında bulduğunda korkup küçülen, güçsüz bir kadındı. Ama şu anda elindeki meşaleyle İmparatorluk Bayrağını cüretkar bir şekilde ateşe verdiğini açıkça görebiliyordu.
Belediyedeyken gördüğü o güçsüz halinden eser yoktu.
Bunun sarhoşluğun doğurduğu bir şiddet eylemi gibi bir şey olmadığı da kuşkusuzdu.
Yani hiç şüphesiz ki İmparatorluğa gerçekleştirilen kasti bir saldırıydı. Ve bir üssün bayrağının yakılması, oranın düşmanların eline geçtiği anlamına gelirdi.
Todd tam da bunları düşünürken zihninde bir olasılık belirdi.
Todd: [Yok artık, o sen miydin?]
Gözleri olabildiğince açılan Todd, elinde meşalesini tutan siyah saçlı kadını, Natsumi Schwartz’ı inceliyor ve zihninde beliren o minicik olasılığın şokunu taşıyordu.
O olasılık üzerine düşündükçe akla daha yakın geliyor, kadına baktıkça daha da uzaklaşıyordu.
Zaten etkisini bu denli olağanüstü kılan da buydu.
Böyle bir şey yapmak kimin aklına gelirdi ki?
Düşmanın gardını en ön saftan indirip operasyon üssünü ele geçirmek için böyle bir yönteme kim başvururdu?
Todd: [Bunun imkansız olduğunu sanmıştım. Ön kapıdan sızmaya çalıştıklarına inanamıyorum.]
Kim böylesine riskli bir yaklaşımı seçebilirdi ki?
Elbette ki yük araçlarının arkasına veya ejder vagonlarının içine gizlenme olasılıkları dikkatle değerlendirilmiş ve kontrol noktaları güçlendirilmişti. Ama dikkat çekecek bir şekilde yaya olarak içeriye sızmaları hiç öngörülmeyen bir şeydi.
Buna rağmen ilk girişleri, içeridekilerin temkinliliğini arttırmıştı. Bundan da öte, daha gizli kapaklı bir yaklaşıma yönelmek doğal bir yanıt halini almıştı――
Jamal: [Bu yalnızca bir oyun olamaz, değil mi? Kasten bizimle karşılaşıp içimize ön saflardan sızmanın imkansız olduğuna dair bir önyargı mı yerleştirdiler yoksa?]
Evet, sonra da şehre sızmayı başarıp bir dansöz olarak Belediyeye davet edilmiş ve İmparatorluk Bayrağını yakmıştı―― Her şey tam da Natsumi Schwartz’ın kafasına koyduğu gibi gerçekleşmişti.
Todd: […Durum kötü.]
Ne titiz bir plan diye düşünen Todd’un içi ürperiyordu.
Üste çıkmak için elinden gelen her şeyi yaptığını düşünürken savaşın simgesi olan o kişi, kendisini kolaylıkla bastırıp alaya almıştı.
Todd, titrediğini fark etmenin şaşkınlığını taşıyordu.
Jamal: [Kahretsin! Burada ne haltlar dönüyor! Neyse, Belediyeye dönmemiz lazım…]
Todd: [Aptal, kes şunu. Gidersen sen de öleceksin.]
Jamal: [Ha?]
Todd’un aksine Jamal, İmparatorluk Bayrağını ateşe veren kişinin kimliğinden bihaberdi.
Aradaki mesafe nedeniyle gözleri, Belediyenin çatısındaki detayları algılayamıyordu. Todd’sa özel gözleri sayesinde bunu görebiliyor ve tam da bu yüzden Jamal’ı gitmemesi için sırtından tutuyordu.
İmparatorluk Bayrağı ateşe verildiğine göre şehrin düşüşü kesinleşmişti.
Şimdiye Zikr de dahil olmak üzere ziyafete katılan tüm Generaller öldürülmüş olmalıydı. Ve içeri girecek olurlarsa muhtemelen onların sonu da mağlubiyet olurdu.
Jamal: [Şu anda kafayı yiyorsun, değil mi? Bir de kendini İmparatorluk Askeri zannediyorsun, ha?]
Todd: [Gururlu olarak galip gelemez, hayatta kalamazsın. Ayrıca Belediyenin ele geçirildiğini biliyorsun; İkinci Sınıf General de öldü. Shudraqlar çok geçmeden şehre ulaşacaktır.]
Jamal: [――――]
Todd: [Bu gerçekleşmeden önce kaçmazsak ölmekten başka şansımız olmayacak.]
Jamal, sessiz sedasız silahsızlanmanın doğuracağı aşağılanmayı kabul edebilecek biri değildi.
Diğer alternatifse cesaretini toplayıp düşman saflarına dalmak ve yaklaşık on kişiyi indirerek ölmekti.
Bir Kılıç Kurdunun ölüm şeklinin tam da böyle olacağı söylenebilirdi ama Todd’a kalırsa bunun bir köpeğin ölümünden farkı yoktu.
Hayat demek, sınırlı kartlarla dolu bir el demekti.
O eli zafer kazanmak için kullanmak iyi hoştu da üzücü bir yenilgi için kullanmak israf olurdu.
Jamal ve Todd ikilisinin tanışıklığı uzun yıllara dayanıyordu. Haliyle bu konuda birbirlerine tavsiyede bulunacak yakınlığa sahip olduklarını düşünmek tuhaf kaçmazdı. Yani muhtemelen.
Todd: [Az önce tıkadığım şu duvar deliğini görüyor musun? Ben oradan kaçacağım. Peki ya sen?]
Jamal: [Gu, gu… Yine aşağılanmış hissedeyim diye mi uğraşıyorsun?]
Todd: [Hayatta kalırsan utancını temizlemek için bir şansın olur. Ama ölürsen her şey biter. Bu yüzden ben gidiyorum. Kazanacağıma ihtimal vermediğim bir mücadeleye girmem.]
Gerçekten de bırakın yüzde yüz mağlubiyeti, kazanma şansının düşük olduğu bir mücadeleye bile girmek istemezdi. Ama Jamal’la detayları tartışmaya ayıracak vakti yoktu.
Çabucak arkasını dönüp koşmaya başladı. Jamal’sa anlık bir tereddüt sonrası “Lanet olsun!” diye küfrederek Todd’un peşine takıldı.
Herkes onun kadar basit ve saf olsaydı dünyanın işleyişi farklı olabilirdi.
Her halükarda――
Todd: [Sanırım seni şimdilik Natsumi olarak hatırlayacağım. ――Savaş simgesi genç.]
#Todd ve Jamal’ın uzaklaşması bizimkilerin operasyonu için çok iyi olur. Malum Todd’un neler yapabileceğini çook iyi biliyoruz. İçeridekiler de teslim olduğuna göre süreç sorunsuzca ilerleyebilir mi acaba? Söz konusu Re:Zero olunca hiçbir şey güllük gülistanlık ilerlemez gibime geliyor ama okuyup göreceğiz. Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..