Al: [――――]
Subaru: [Evet bize çok yardımcı oldunuz, ama gerçekten anlayamadığım şeyler var. Yalnızca Guaral’da olma sebebinizi değil, İmparatorlukta olma sebebinizi de tahmin edemiyorum.]
Al, Subaru’nun bu ciddi sorusu karşısında usulca ağzını kapatarak sessizleşti.
Bu yaşanan, Subaru’nun ne kadar düşünürse düşünsün anlam veremediği bir müdahaleydi.
Priscilla ve Al’ın ellerini kollarını sağlayarak bu İmparatorlukta gezinebilmeleri hiç mantıklı değildi. Elbette onlar da Subaru ve diğerleri için aynı şeyi söyleyebilirdi――
Subaru: [Neyse, bu konuyu şimdilik bir kenara bırakalım. Ama ne kadar erken cevap alırsam o kadar iyi tabii.]
Al: [İlginç bir fikirmiş, ama senin duymayı asıl istediğin şey bu değil, kardeşim.]
Subaru: [Ne?]
Al: [Prenses ve benim İmparatorlukta bulunma sebebimizin bir önemi yok. Kardeşim, senin asıl bilmek istediğin şey bu tehlikeli ve korkutucu ülkeden… yuvana nasıl döneceğin. Haksız mıyım?]
Bu kez de sessizleşen Subaru oldu. Karşı tarafın sorusu hassas bir noktaya dokunmuştu.
İmparatorluktan Krallığa dönmenin yolu; Subaru’nun şu anda bilmeyi en çok istediği şey buydu―― Buna karşı söyleyebilecek tek bir sözü dahi yoktu.
Evet, şüpheleri vardı. Farklı soruları da vardı ve anlamsız bir muamele gördüğüne dair içi içini yiyordu. Ama şu anki en büyük problemini çözmek için asıl önem teşkil eden――
Subaru: [Öyleyse sorumun cevabı sende var mı…? İmparatorluk sınırlarını aşıp Lugnica Krallığına dönmenin bir yolunu biliyor musun…?]
Al: [I ıh, üzgünüm. Bilmiyorum. Sadece seni umutlandırmaya çalışıyordum.]
Subaru: [SENİN…!]
Al: [Dur, dur, kızma! Yalnızca şu anda İmparatorluktan çıkmanın ne kadar zor olduğundan bahsediyordum. Bırak kaçmaya çalışmayı, içeri girmek bile yeterince güç.]
Subaru, duygularının Al’ın ellerinde oyuncak edilmesine çok sinirlenmişti.
Al her zamanki gibi gerçek hislerini yansıtmaktan kaçınıyordu. ――Acaba Subaru da diğerlerinin gözüne böyle mi görünüyordu? Eğer öyleyse bu, Subaru’nun üzerine düşüneceği bir şeydi.
Öyle ya da böyle――
Subaru: [İçeri girebiliyoruz ama dışarı çıkamıyoruz… Ve bunun sebebi de…]
Al: [Oh, hadi ama, bunu sana söylememe gerek yok ki. Bunun anlamı, belirli bir kişinin ülkeden rahatlıkla çıkabileceği bir durum yaratmak istemeyen insanlar olduğu.]
Subaru: [―― Yani sen de mi Abel’in gerçek kimliğini biliyorsun?]
Subaru, Al’ın yorumu karşısında doğal olarak bu sonuca varmıştı.
Daha önce de Vollachia İmparatorluğunda katı bir sınır kontrolü gerçekleştirildiğini duymuştu ama Al’ın bahsettiği koşullar altında göç yasağı kuvvetlendirildiyse bunun nedeni Abel’in ―― yo, Vollachia İmparatorluğu Vincent Vollachia’nın varlığından başka bir şey olamazdı.
İmparatorluk koltuğundan indirilip kaçak hale gelen Abel’in başka bir ülkeye kaçmasına mani olmak adına sınır güvenliği sıkılaştırılmıştı.
Bu da demek oluyordu ki Subaru ve diğerlerinin Lugnica Krallığına dönebilmek için önlerindeki bazı büyük engelleri aşmaları gerekecekti.
Subaru: [Al, bizden daha çok bilgin varsa…]
Al: [Oops, maalesef bu konuda çenemi kapalı tutmak zorundayım. Prensesin gereksiz gevezeliklerim yüzünden bana sinirlenmesini istemem. Konuşmak istediğin bir şey varsa Prensesle konuş. Ama…]
Deyip sağ elini miğferinin metal kopçasına götürdü ve hemen ardından hafif bir tık sesi çıktı.
Sonra da şöyle devam etti:
Al: [Prensesin bu konuda dürüst olacağını garanti edemem, ya da edebilir miyim acaba?]
△▼△▼△▼△
Al: [Prenses, geri döndüm. Tartışmanız nasıl gidiyor?]
Priscilla: [Nasıl mı gidiyor? Hiçbir yere gittiği yok. Uyanan herkesi tek tek dinlemekle meşguldüm.]
Umursamaz bir tavırla elini sallayan Al yalnızca süreci sorgularken Priscilla, ellerini çenesine yerleştirerek karşılık verdi.
Binanın üst katı Arakiya’nın saldırısı sırasında yok olmuş ama temel sağlam kalmıştı ve neyse ki Belediyenin içi de zarar görmemişti.
Bu sayede başka bir yere geçmeleri gerekmeden mühim tartışmalar için konferans salonunu kullanabilmişlerdi.
Abel ve Pricilla, büyük bir yuvarlak masada karşılıklı oturuyordu. Onların yanı sıra Zikr, İmparatorluk Askerleri, Kuna ve Shudraq Halkı da masadaydı.
Hepsi de nispeten hafif yaralanmış ve Priscilla’nın söyledikleri doğruysa muhtemelen her biri çoktan sorgulanmıştı.
Kuna: [Hey, sen iyi misin, Natsumi?]
Subaru: [Kuna, uyanık olmana sevindim. Yaralı mısın?]
Kuna: [Holly’nin koca cüssesi işe yaradı. Dürüst olmak gerekirse burada kendimi rahat hissetmiyorum, o yüzden basıp gitmek istiyorum…]
Yuvarlak masadakilere katılan Subaru, Kuna’nın acılı ifadesini fark etti.
Ve gözlerini kalan Shudraqlara çevirdiğinde o ifadenin sebebini tahmin edebildi. Özetle, o an için tüm Shudraqları temsil etme sorumluluğu Kuna’ya düşmüştü.
Kuna: [Taritta Şefin yanından ayrılamıyor ve Holly’nin konuşmasına izin vermenin bir anlamı yok. Ama bu rol ne diye bana verildi ki…]
Subaru: [Yo, sen dikkatli ve mantıklı birisin, yani bence bu iş için doğru kişisin. Ee, görüşmeler nasıl gidiyor?]
Kuna: [Ehh, sanırım olup bitenlerle ilgili epey sağlam bir fikir edindik. Sanıyorum ki artık sözde görüşmelere başlamak üzereyiz.]
Kuna omuz silkerek cevap verirken Subaru, “Anlıyorum” diyerek kafa salladı.
Sonra da kendisinin bu odadaki yerini sorguladı, nereye oturacağını bilemedi. Her şeyden önce Subaru’nun bu grup içerisindeki pozisyonu belirsizdi.
Guaral’ı düşüren operasyonu planlayan o olsa da Arakiya ve Priscilla’nın ihlalleri sonrasında başarılı olup olmadığını söylemek zordu.
???: [Natsumi Hanım, kafanız karıştıysa benim yanıma oturmaya ne dersiniz?]
Diyen Zikr, hızla ayağa kalkarak düşüncelere dalmış olan Subaru’nun önüne bir sandalye çekti.
Ve ufak tefek, tıknaz Zikr Subaru’ya bakıp bir centilmen gibi gülerken Subaru kendisini işaret ederek,
Subaru: [Umm, eminim şimdiye fark etmişsindir ama benim yalnızca kadın kılığına girmiş olduğumu biliyorsun, değil mi?]
Zikr: [Sen kadın gibi davranırsan ben de adam gibi davranırım. Benim adamlıktan anladığım, arkasında kim olursa olsun bir kadına centilmence yaklaşmaktır.]
Subaru: [Aa, Zamparadan/Kadın Düşkününden kasıt buymuş demek…!]
Yani aşağılayıcı bir şekilde “zampara” denmektense arkasında farklı bir fikirle, saygıyla “kadın düşkünü” deniliyordu.
Subaru kadın kılığında olduğuna utansa da Zikr’in tavsiyesine uyarak onun için çekmiş olduğu sandalyeye yöneldi.
Ve buna uygun şekilde “Pardon” diyerek yerine yerleşti.
Subaru: [Ayrıca, üst katta beni koruduğun için de teşekkür ederim, Zikr-san beni korumasaydı başım derde girerdi.]
Zikr: [Yo, yalnızca vücudum aniden harekete geçti, hepsi bu. Bir dahakine aynı başarıyı sergileyebilir miydim bilmiyorum. Namım Korkak, sonuçta.]
Subaru’nun teşekkürünü işiten Zikr, gururlu bir şekilde kendisini Korkak olarak andı.
Çünkü İmparatorluğun İkinci Sınıf Generali Zikr, bağlılık yemini ettiği İmparatoru tarafından bu şekilde tanınmıştı.
Ve saygıdeğer Zikr tarafından böylesine kıymet biçilen ve bahsi geçen İmparator olan Abel――
Abel: [――Guaral Hisar Şehri düşürüldü ve garnizondaki birliklerin komutanı olan İkinci Sınıf General Zikr Osman tarafımıza geçerek Buddheim Ormanındaki Shudraq Halkı güçleriyle birleşti.]
Priscilla: [Bu kadarının yeterli olmayacağı kesin. Shudraq Halkının cesaretini işitmiş olsam da henüz İmparatorluğu ele geçirebilmekten çok uzağız.]
Abel: [Şüphesiz. Priscilla, senin adamların nerede?]
Priscilla: [Benim İmparatorlukta özel bir ordum yok. Bunun yanı sıra ordum olarak başvurabileceğim kişiler şu demir miğferli palyaço, ayyaş bir kılıç ustası ve tek başarısı tatlı suratı olan bir ufaklıktan ibaret.]
Abel: [――――]
Subaru odada Kuna’yla konuşmakla meşgulken Abel ve Priscilla arasında da farklı bir konuşma gerçekleşiyordu.
Birbirlerinin güçlerini ve bulundukları koşulları ölçüp biçerek düşünceli bir şekilde bakıştıkları esnadaysa Subaru, “Durun bir saniye” diye araya girdi.
Tamamen kenara atılmıştı ve bir kez daha arkada bırakılmak istemiyordu.
Priscilla: [Mesele nedir, aptal vatandaş? Hala burada mısın sen?]
Subaru: [Buradayım ve bunu söylediğime inanamıyorum ama hiç etkilenmeden bana bakabilmene hayret ediyorum. Beako beni bu halde son görüşünden sonra uzun süre kabus görmüştü.]
Priscilla: [Kılık kıyafetin konusunda seni çoktan övmüş olduğuma inanıyorum. Al’ı o kirli kumaşla yukarı çektiğin için ödüllendirileceğineyse inanmıyorsundur herhalde?]
Subaru: [Ödül falan beklemiyorum ben! Yo, aslında kısmen bekliyorum. Hiç değilse beni birazcık dinlemeni umuyordum.]
Ellerini yuvarlak masaya bastırarak öne eğilen Subaru’yu izleyen Priscilla’nın gözleri kısılmıştı.
Onu yargılamaya çalışıyormuş gibi görünüyor ama Subaru korkmuyordu. Bu kez Kuna ve Zikr de ortamdaydı. Gerçi bu şekilde kendisine acınası bir siper yarattığını hissetmeden de edemiyordu.
Subaru: [Neyse, siz neden buradasınız ki? Al’sa sorarak bir yere varamadım. Öyleyse senin ağzından duyalım da açıklığa kavuşsun.]
Priscilla: [Sinir bozucu bir soru… Buraya onunla, Vincent Abellux’la konuşmaya geldim.]
Subaru: [――――]
Çenesiyle belli bir yönü işaret eden Priscilla, bariz bir şeymiş gibi bu yanıtı verdi. Rahat bir şekilde kollarını bağlayıp oturmuş olan Abel'se bu yanıt karşısında kara gözlerinden birini kapattı, diğeriyse karmaşık duygularla hedefine çevrildi.
Sevinç, öfke, keder, zevk ya da başka bir şey, tüm bu duygularla ilişkilendirilemeyecek, açıklanamaz bir şeyi barındırıyor olabilecek şaşırtıcı bir bakıştı.
Subaru: [Abel’le konuşmaya mı…? Ama Abel’in yerini nereden biliyordun ki?]
Priscilla: [İmparatorluk Başkenti Rupgana’daki İmparator tahtında herhangi bir yere ışınlanmayı sağlayan bir cihaz var. Herhangi bir potansiyel siyasi değişim sezildiğinde bu cihazla doğuya kaçılabiliyor. ――Yani İmparatorların nesilledir gömüldüğü mezara.]
Subaru: [İmparatorların Mezarlığına mı?]
Priscilla: [Mekanizmanın onu götüreceği yer orasıydı. Doğru söylediğime inanıyorum, Vincent… Yo, şu anda sana Abel demem daha uygun olacaktır.]
Konuşmanın seyrini Subaru’dan Abel’e döndüren Priscilla’nın gözleri kıpkırmızı ışıltılar saçıyordu.
Ve onun yakıcı bakışları altında derin bir nefes alan Abel, başıyla onay vererek,
Abel: [Evet, şimdilik bana Abel de. Hiç değilse tahtım elimden alınmışken kendime İmparator diyecek konumda değilim.]
Priscilla: [İstisnai, yasalara uyan ve aptalca dürüst biri… Her halükarda fazla naif düşünüyorsun. İmparatorluk tahtında oturduğun süreçte başını dik tutmayı unutmuşsun anlaşılan.]
Abel: [Gözlerimin içine bak ve bana başımı dik tutmayı unuttuğumu söyle hadi.]
Priscilla’nın amansız alayları Abel’in yağızlığına etki etmiyordu.
An itibarıyla bakışları hararetli bir şekilde çatışıyor ve toplantı odasındaki havada yükselen sıcaklığın kokusu alınıyordu. Bu tartışmanın kırılma noktasına gelmesi ve alevlerin yükselmesi kaçınılmazmış gibi görünürken――
???: [Hey hey, ikiniz de sakin olun. Belaya bulaşmakla hiçbir şey elde edemeyiz, haksız mıyım?]
Ancak aralarında, sigarasını tüttürürken barut fıçısını dürtebilecek cesarete sahip bir adam vardı.
O adam da nahoş atmosfere buruk bir gülümsemeyle rahatlıkla dahil olabilen Al’dı. Abel ve Priscilla’nın için için yanan bakışları altında oturmak yerine ayakta kalmayı seçen Al,
Al: [Prenses böyle davranıyor olsa da tatlı yanları da vardır. Guaral’a büyük bir hızla ulaşması gerektiğini öğrenir öğrenmez uçan ejderini neredeyse canını alacak bir hızla uçurdu. Seni görmeyi işte bu kadar iple çekiyordu… Guah!?]
Priscilla: [Aptallığa bak.]
Al Priscilla’nın arkasına geçip onun insanlığını savunmaya çalışsa da efendisi, onun bu düşüncelerine kulak vermektense büyük bir güçle karnına yelpazesini indirdi.
Al da ciyaklayıp tek dizinin üzerine yığıldı ve bedeni içe doğru büküldü.
Priscilla: [Bana kalırsa hislerim üzerine konuşma cüreti göstermen ekstrem bir kibir göstergesi. Ne zaman bu kadar kendini beğenmiş oldun acaba? Haddini bil, palyaço.]
Al: [Sabrının tükeniyor olması yeterli bir kanıt… Ama buraya gerçekten de yardım etmeye geldin, öyle değil mi?]
Priscilla: [――――]
Al’ın söyledikleri karşısında duyduğu hoşnutsuzluğu sergileyen Priscilla’nın kırmızı gözleri kısıldı.
Ama söylenenleri inkar etmemiş olması, Al’ın doğru noktaya parmak bastığına işaret ediyordu.
Subaru: [Priscilla Abel’e yardım etmeye mi geldi yani…?]
#Koca bir bölümde öğrenebildiklerimiz Priscilla’nın Abel’e yardım etmeye gelmiş olduğu ve Abel durumu çözülünceye dek imparatorluktan çıkmanın mümkün olmadığı. Yani Subaru’nun Rem’i evine götürebilmesi için ilk önce tahtından indirilen imparatora yardım etmesi ya da hiç değilse Abel tahtını geri alıncaya dek beklemesi gerekecek herhalde. Bakalım bu konuşma nereye bağlanacak ve Subaru’yu neler bekleyecek, hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..