Bağdaş kurup sırtını duvara vermiş şekilde oturan Rem, soluk mavi gözlerine yansıyan Subaru’nun söyledikleri karşısında hafiften irkilmişti.
Rem: […Sen miydin? Ne zaman üstünü değiştireceksin?]
Subaru: [Rem kıyafetlerimden daha öncelikli. Bu konuşma sonlanır sonlanmaz üstümü değiştireceğim.]
Rem: [Öyle mi? O zaman bu konuşma sonlandı. Lütfen gidip üstünü değiştir.]
Subaru: [Bu çok ağırdı!]
Subaru Rem’in patavatsızca cevabı karşısında çaresizliğe kapılarak sesini yükseltirken Rem’in gözleri kısıldı ve “Sessiz ol lütfen.” dedi.
Sonra da çenesini sol omzuna yaslanmakta olan kıza doğru eğerek,
Rem: [Bu gidişle uyuyan Louis-chan’ı uyandıracaksın. Düşünceli ol lütfen.]
Subaru: [Şey, ben…]
Rem: [Bu kıza karşı düşünceli olmak istemiyor musun yoksa?]
Subaru: [Öyle söylemesene. Benim hatam, tamam…]
Louis, uykusunda küçük nefesler alarak Rem’e sırnaşıyordu.
O da yaralıları tedavi sürecinde Rem’e yardımcı olmuştu, haliyle beyaz kıyafetlerinde kan lekeleri mevcuttu. Subaru’nun Rem’in tavırları ve Utakata’nın söylediklerinden anladığı kadarıyla Louis, beceriksizce de olsa kendisinden istenen her şeyi yapmıştı.
Tabii yine de Subaru’nın içinden geçenler karmaşıktı.
Rem: [Şu ifadeyle surat asman sinirimi bozuyor.]
Subaru: [Oh, doğru, pardon. Makyajım bozuldu, bayağı çirkin bir görüntü tabii.]
Rem: [Makyajın düzgünken de çirkindin.]
Subaru: [Tohoho…]
Rem’in her zamanki sertliğiyle yaptığı yorumu işiten Subaru’nun duyduğu hüzünle omuzları çöktü. Sonra da usulca Rem’in sağ yanına, Louis’in karşısına oturdu.
Ve Rem’in itiraz dolu bakışlarını göz ucuyla fark etse de görmezden gelmeyi seçti.
Subaru: [Rem, harika bir iş çıkardın. Herkes senin sayende hayatta.]
Rem: […Güçsüzlüğümün fazlasıyla farkındayım. Dürüst olmak gerekirse, işe yaramazın tekiyim.]
Subaru: [Rem…]
Rem, Subaru’nun minnet dolu söylemleri karşısında hüsran içerisinde ellerine bakıyordu. Ve o solgun parmaklara bakarak hafifçe dudaklarını ısırıyordu.
Subaru: [İşe yaramaz olmadığın kesin. Hafızan bulanık olmasına rağmen şifa büyüsünü mükemmel bir şekilde kullanmayı başararak bir sürü kişiyi kurtardın. Ama…]
Rem: [Biliyorum. Her şeyim tam olsaydı bu büyü böyle sonuç vermezdi.]
Subaru: [Nasıl yani?]
Rem: [Şifa büyüsü işte. Şu anda kullandığım büyü içgüdülerime dayanıyor, başka bir deyişle kendi kendime öğrendiğim bir şey. Louis-chan’ın yardımıyla bir şekilde şekle sokmuş olmayı başarsam bile…]
Rem’in sözleri o noktadan öteye geçmedi.
Bunun sebebiyse ortada kelimelere dökülmesine gerek duyulmayan bir şey olmasıydı. Bunu kelimelere döktüğü takdirde kendi canını yakacak bir bıçağa dönüşeceğini ve o acının az da olsa kendisini teselli edebileceğini biliyordu.
Dile getirilen şikayetler, insanın kendisini de etrafındakileri de yaralardı. Ama bunun karşılığında kalp az da olsa yatışırdı. Ve Rem, kalbinin yatışması fikrinden hazzetmiyordu.
Bu da gerçekten de güçsüzlüğü yüzünden herkesi kurtaramaması nedeniyle kendisini suçluyor olduğunun kanıtıydı.
Subaru: [――――]
Subaru, bir kez daha Rem’in duygularını tüm acılığıyla anlayabiliyordu.
Daha fazlasını yapabilirdim üzüntüsü, aşılamaz bir duvardan da çok can yakan bir şeydi. Ortada kendinin değil, bir başkasının geleceğinin olmasıysa işleri daha da kötü hale getirirdi.
―― Mizelda'nın bacağını kaybetmesi, Subaru'nun kalbinin derinliklerinde ağır bir şeyler bırakmıştı.
Evet, bir can söz konusu değildi. Ama insanın dört uzvundan birini yitirmesinin önemini hayal etmek de zor olmasa gerekti.
Bunun en yakın örneği, sol kolunu yitirmiş olan tek kollu Al’dı. Ayrıca Su Kapısı Şehri Pristella’da da benzer bir vukuat yaşanmış, Ricardo o savaş sırasında Oburlukla yüzleşirken bir kolunu yitirmişti.
Fazlasıyla şok edici bir olay olsa da mümkün değil denilebilecek bir trajedi de değildi. Aslında kendisini tehlikeye atanlar için tanıdık bir trajedi olduğunu söylemek daha uygun kaçabilirdi.
Her halükarda――
Subaru: [Zor bir durum.]
Rem: […Evet.]
Subaru’nun kuru mırıltısı, yanı başındaki Rem’in hafif kafa sallayışıyla onaylandı.
Bu onun herhangi bir tepki vermeden kafa salladığı ilk seferdi ama maalesef ki Subaru, bunu takdir edecek durumda değildi. Rem, göğsünün derinliklerinde bir yumru taşıyan Subaru’yu izliyordu.
Rem: [Eski… Eski ben olsaydım işler nasıl ilerlerdi acaba…]
Subaru: […Hafızam yerinde olsaydı mı demek istiyorsun?]
Rem: [Evet. Eski halimin yapacağı şifa büyüsüyle, Mizelda-san’ın bacağı…]
Devamında gelecek olan “Kurtarılabilirdi” kelimesini düşünen Subaru, gözlerini kapattı.
Rem’in aklından geçenleri anlayamıyor değildi. Ama dışarıdan bir göz olarak hafızasının varlığı veya yokluğunun şifa gücünü ne derece etkileyeceğini idrak etmekte zorlanıyordu.
İyileşme gücünü ölçmek mümkün olsa dahi bunu değerlendirmek güç gelirdi.
Yine de――
Rem: [――――]
Rem’in sahici duygularla dolu soluk mavi gözleri Subaru’nun içine işliyordu.
Ondan bilemediği bir sorunun yanıtını beklerken Subaru’ya yalnızca iki seçenek düşüyordu: “Eski Rem bunu yapabilirdi” ya da “Bunu eski Rem de yapamazdı”.
Peki hangisi Rem için kurtuluş olurdu?
――Ya da daha doğrusu, hangisi Rem’i canının daha çok yanmasından kurtarırdı?
Subaru: […Hafızan yerinde olsa da fayda etmezdi bence.]
Rem: [――――]
Subaru: [Şifa büyüsü bile her şeye kadir değil. Bu durumda Rem yine yalnızca elinden geleni yapardı.]
Subaru, kendisine çok daha uzun gelen birkaç saniyelik ıstırap verici bir düşünce sürecinin sonunda bu yanıtı verdi.
Rem’in hafızası yerinde olsa, şifa büyüsü mükemmel bir noktaya ulaşsa bile Mizelda’nın bacağını kurtaramazdı.
Gerçek şu ki mesele “eğerlerle” alakalı değildi.
“Eğer” batağına düşecek olurlarsa bunun sonu gelmezdi. Rem’in Mizelda’nın bacağını kurtaramadığı doğruydu. Ama Mizelda haricindeki pek çok yaralının hayatını kurtarmıştı.
Rem’in başarıları için övülmesi gerekiyordu ve kendisini suçlaması için hiçbir sebep yoktu.
Hatta suçlanacak biri varsa o da――
Subaru: [Yeterince güçlü değildim.]
Rem: [Eh…]
Subaru: [Yeterince düşünmedim. Her şeyi daha büyük bir ciddiyete incelemeliydim.]
Subaru’nun ağzından dökülen yanıtı işiten Rem’in yuvarlak gözleri irileşiyordu.
Rem’in yanı başındaki Subaru’ysa azı dişlerini büyük bir güçle sıkıyor ve iki eliyle yüzünü örtüyordu.
Güçsüzlüğüne lanetler okuması, suçlanması gereken biri varsa o da Subaru’ydu.
Subaru: [Hepsi. Benim hatam.]
Şatafatlı “Kansız Kuşatma” iddialarına rağmen gerçekler bu sonuçtan çok uzaktı.
Arakiya’nın istilası pek çok yaralı doğurmuş, onun kurtarılmasıysa birden çok gardiyanın ölümüyle sonuçlanmıştı. Ayrıca kendi ekiplerinde zayiat olmasa da Mizelda’nın kayıp bacağı hesaba katılınca yaşananlara “kansız” demek nasıl mümkün olabilirdi ki?
Subaru başarısız olmuştu. Tam bir başarısızlık yığınıydı ve bunu telafi etme şansını da yitirmişti.
Tek isteği mümkün olan en mutlu sondu ve Subaru’nun elde ettiğiyse ya çok çok mutlu bir son ya da çok çok mutsuz bir son denilebilecek bir şeydi.
Abel’in daha önce söylediklerini yorumlayacak olursa kesin ödül ve kesin cezadan Subaru’yu bekleyen şey―― cezalandırılmak olmalıydı.
Subaru, Abel’in adamlarından biri olduğu takdirde kafasının kesilmesini garipsemezdi.
――En kötü senaryoyla Ölümden Dönmek zorunda kalırdı.
Aklından bu tarz düşünceler geçiyordu.
Bu durumda dönebileceği en yakın nokta, Guaral’da Todd’la yaptığı kanlı savaş olsa gerekti. ――O anı düşünmekse tüm bedenini titretecek bir korkuya sebep oluyordu.
Yine de o dehşet anına dönecek olursa, yitirilenleri telafi ederse――
Rem: […Neden?]
Derken ansızın kulak zarlarında bu kelime yankılandı.
Ve anında kafasını kaldıran Subaru’nun gözleri, Rem’in doğruca kendisine dikmiş olduğu gözleriyle buluştu.
Rem’in saniyeler öncesine dek vicdan azabıyla nemlenmiş olan gözleri, Subaru’yu daha da kuvvetli bir vicdan azabıyla izliyordu.
Rem: [Bu neden senin hatan olsun ki?]
Rem’in bakışlarından tedirgin olan Subaru’nun üzerine daha çok kelime yığılıyor, adeta kımıldayamaz hale geliyordu.
Ardından Rem, nemli gözler eşliğinde elini uzatıp harap haldeki Belediyeyi işaret ederek,
Rem: [Yani Mizelda-san’ın bacağı, Louis-chan ve Utakata-chan’ın sıyrıkları, Medium-san ve Flop-san’ın yaraları, hepsi senin hatan mı?]
Subaru: [Evet, öyle. Hazırlıklarım konusunda daha dikkatli olsaydım işler bu noktaya gelmezdi.]
Rem: [Bir plan yaptın ve pervasızca görünen planın bir şekilde düzgün sonuç verdi. İkinci Sınıf Generali avcuna almayı ve kimsenin savaşmasına müsaade etmeden herkesi şehre sokmayı başardın. Tam da planladığımız gibi.]
Subaru: [Ama sonrasında…]
Rem: [――Sonrasında ne olduğu kimin umurunda!?]
Rem, Subaru’nun ısrarcılığı karşısında kaşlarını kaldırdı ve sesini yükseltti. Ardından hızlıca kafasını çevirdi ve bu da ona yaslanan Louis’in kucağına devrilmesine yol açtı.
Louis hafifçe kımıldansa ve usulca homurdansa da uyanmadı. Rem de onu omzundan desteklerken küçük bir oh sonrası yeniden Subaru’ya döndü.
Rem: [Sonrasında olacakları hiç kimse öngöremezdi. O yarı çıplak kadının belirişi de ortalığı dağıtışı da öngörülemezdi. Öyleyse…]
Subaru: [――――]
Rem: [Öyleyse neden her şeyin sorumlusu sen olasın?]
Subaru, bir kez daha “neden” sorusunun muhatabı oluşuyla yutkundu.
Neden diye sorarsanız, bunun gücü olan kişinin sorumluluğu olduğunu düşünürdü.
Nasıl ki Rem şifa büyüsündeki yetersizliğine üzülüyorsa Subaru da bazen Otoritesinin telafi edemediği şeylere üzülüp yakınıyordu. Ki Ölümden Dönüşün kapsamı çok daha genişti.
Subaru’nun gücünü kullanıp kullanmamasına bağlı olarak gelecek iyiye ya da kötüye gidebilirdi.
Bununla birlikte――
Subaru: [Bu…]
――Bu, Subaru’nun karşısındaki Rem olsa bile dile getiremeyeceği bir gerçekti.
Bu yalnızca Rem’le sınırlı da değildi.
Subaru, karşı taraf ne kadar açık fikirli olursa olsun kimselere gösteremeyeceği bir Otoriteye sahipti. ――Hayır, duygusal bir bağ kurduğu kişilere bile bu konuyu açamazdı.
Buna kalkıştığı takdirde karşısındaki kişinin ölümüne neden olmadan gerçeği ortaya çıkartmasına imkan yoktu.
Subaru acıdan korkuyordu. Birine Ölümden Dönüşü anlatmaya çalışmanın doğurduğu acı korkunçtu.
Kim kaç kez tecrübe ederse etsin yürek yakan o şiddetli acıya alışabilirdi ki?
Fakat asıl tüyler ürpertici olan acı değil, kayıptı.
Bu dünyada kayıptan daha korkunç bir şey olabilir miydi?
Natsuki Subaru’ya bu Otoritenin bahşedilmesi tam da bu ekstrem korkudan kaynaklanmıyor muydu?
Rem: […Beni neden korudun?]
Subaru: [Ha…?]
Rem, sessizleşen ve cevap vermeyi başaramayan Subaru’dan umudunu kesmişçesine konuşmaya başladı.
Subaru’ysa neden bahsettiğini bilemeyerek bir anlığına gözlerini kırpıştırdı.
Rem: [O yarı çıplak kadın bana saldırdığı sırada. Bir sütun devirmiştim ve işe yaramamıştı ya… İşte o kadın üzerime yürüdüğünde önüme geçtin.]
Subaru, Arakiya’nın saldırısına uğramasını önlemek adına bencilce bir teşebbüsle Rem’in önüne geçmişti.
Kollarını açmış, çaresizce Rem’i tüm tehditlerden uzak tutmaya çalışmıştı. O sırada Arakiya canını alsa bile umursamazdı.
Rem’in kendisinden bir saniye bile olsa daha fazla yaşamasını istemişti.
İşte bu――
Rem: [Kansız kuşatmanın sonucu, o anda beni korumuş olman, hatta Mizelda-san’ın bacağını kaybettiği gerçeği, hepsini kendi üzerine almaya çalışıyorsun…]
Subaru: [――――]
Rem: [Ama sen tüm bunları yapacak kadar güçlü değilsin… İlk başta o korkunç kokun yüzünden sana karşı temkinliydim.]
Rem bu noktada konuşmayı keserek kucağındaki Louis’e baktı.
Altın sarısı saçlarını ağır ağır okşayıp yutkunarak bakışlarını sakince Subaru’ya çevirdikten sonraysa,
Rem: [Ben, Louis-chan, Abel-san, Mizelda-san, Medium-san, Flop-san ve diğerleri, hepimiz irade sahibi insanlarız ve bizleri korumak için kendini hırpalamana gerek yok.]
Subaru: [Oh…]
Rem: [Lütfen kendi başına böyle şeylere kalkışmaya çalışma. Bizim eylemlerinizin sorumluluğunu almak zorunda değilsin.]
Bu sözlerin ağırlığı altında ezilen Subaru’nun ağzı açılıp kapanıyordu.
Beyni söylenenleri hızlıca algılamayı reddediyordu. Bununla birlikte tanımlanamayan bir aciliyet duygusu, Subaru’nun kalbini bu sözleri daha fazla dinlememeye zorluyordu.
Rem, kendi güçsüzlüğüne lanetler okuyan Subaru’ya en içten duygularıyla karşılık veriyordu.
Subaru’nun bundan daha fazlasını söylemeden önce onu durdurması gerekiyordu――
Rem: [Seni özel kılan bir şey yok――]
Bunu söylemesine izin vermemesi gerektiğini biliyordu.
Rem: [――Çünkü, sen bir kahraman değilsin.]
△▼△▼△▼△
Sendeleyen Subaru, Belediyede boş boş dolaşıyordu.
Aklında belli bir konum yoktu. Yürümeye ne zaman başladığı bile meçhuldü. Kendine geldiğinde yürümekte olduğunu fark etmişti ama bilinci hala bir belirsizlik halindeydi.
Subaru: [――Hk.]
Ansızın kafasında sert bir darbe hissetti.
Ve dönüp baktığında duvara çarpmış olduğunu gördü. Yalnızca ayaklarına bakarak yürüyordu, sebep buydu. O çıplak duvara alnını çarpan Subaru, ağrıyan kafasını tutarak derin bir nefes verdi.
Sonra da hiç düşünmeden alnını bir kez daha o kaskatı duvara tosladı.
Sağlam bir darbe ve donuk bir ses eşliğinde beyninde iğneleyici bir acı duydu.
Kafasını sağa sola sallarken de tüm vücuduna nüfuz eden durgunluğun ağır ağır dağıldığını hissetti.
Böylece alnını duvara bir daha, bir daha ve bir daha vurdu.
Tak, tak, tak――
???: [Hey, hey, kes şunu kardeşim.]
Ancak tam bir kez daha vurmak için geri çekilirken omzu arkadan kavrandı. Biri ona sesleniyordu.
Dönüp baktığında karşısında bulduğu şey, çelik bir miğferin ardından gözleriyle buluşan gözlerdi. Ve o gözlerin sahibi, Subaru’nun omzunu tutmayı sürdürüp kendi boynundaki kemikleri çatırdatarak şöyle dedi:
Al: [Ölmek istemeni anlıyorum. Ama bunu kaç kez yaparsan yap, bu yaşananların sonu gelmeyecek.]
#Çok ağır bir bölümdü ya. ‘Rem’in kahramanı’ olan Subaru’nun Rem’in ağzından ‘sen bir kahraman değilsin’ cümlesini işitmesi çok kötü. Rem’in sivri dilli bir karakter olduğunu biliyorduk. Animede o meşhur aşk itirafına dek olanları da unutmadık ama sonrası öyle güzel ve duygusaldı ki şimdi hiçbirini hatırlamayarak uyanması ve Subaru’ya böyle bir acı hissettirmesi beni üzüyor. Bakalım bu işin sonu nereye varacak, Subaru ve Al ne konuşacak, grubumuzu neler bekleyecek… Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..