——Kırmızı Lapis Kale, İblis Şehri Kaos Alevinin kalbinde yükseliyordu.
Şehir, düzensizliğin üstüne kaos resmedilerek yaratılmış, birlik duygusu olmayan bir düğün pastasına benziyordu—— farklı malzeme ve tarzlarda kirişler ve iskeleler bir araya getirilmişti ve kale, dönüşümlü olarak parıldayan kırmızı ve mavi tonlarıyla İblis Şehrinde emsalsizdi. Belli bir sanatsal damar olmaksızın anlam verilemeyecek bir şehirdi.
“Lapis” kelimesi özünde mavi renge atıfta bulunduğu için “kırmızı” kelimesi ile birlikte kullanmak çelişkiliydi. Fakat Kırmızı Lapis Kalenin dış cephesine şöyle bir göz atan herkes bu kullanımın doğruluğuna ikna olurdu.
Kalenin temelinde ve çerçevesinde bolca kullanılan taş, adından da anlaşılacağı üzere tam anlamıyla lapis lazuli(gök cevheri, lacivert taş) idi.
Cevher koyu mavi bir ışıltı saçıyor ve içerisindeki kırmızılık, suya düşen bir damla kan misali dalgalanıyordu. Dolayısıyla bu sözde mavilik, arada bir cerahat gibi kırmızı bir parıltıyla kaplanıyordu.
Tek bir tonda kalmayı reddeden, mütemadiyen değişen renklere bürünen bir kaos kalesiydi.
İşte bu kale, Lord Yorna Mishigure’un ikamet ettiği, İblis Şehrinin Kırmızı Lapis Kalesiydi.
Subaru: [————]
Ve kalenin en üst katına davet edilen, orada Yorna ile buluşacak olan Subaru’nun sırtı soğuk terlerle sırılsıklam olmuştu.
Bunun ardındaki sebepse kendileriyle aynı anda Yorna’yla görüşmeyi bekleyen grubu—— ve o grupta var olmaması gereken bir simayı görmüş olmasıydı.
Korumalarıymış gibi görünen üç adam eşliğinde dünya onunmuşçasına sakince oturan o tanıdık, siyah saçlı şeytani figürün siması—— onları handa bekliyor olması gereken Abel’in birebir aynısıydı.
Ama onun buraya gelebilmiş olmasına imkan yoktu. Zaten Subaru ve diğerlerinin mesajını iletmek için onsuz gelme sebebi de buydu.
Başka bir deyişle bu simanın tüm imkansızlığına rağmen orada bulunma sebebi——
Subaru: [——O İmparator kılığına girmiş bir sahtekâr.]
Diye kendi kendine mırıldanan Subaru’nun beti benzi atmıştı.
Abel’e benzeyen ve oymuş gibi davranan biri olduğunu daha önce işitmişlerdi. Ve bu bilginin doğruluğuyla karşılaşmalarının aniliği Subaru’yu afallatmış ama bu sebeple hiç şüphesi kalmamıştı.
Karşısındaki kişi, İmparator Vincent Vollachia’nın dublörü ve Dokuz İlahi Generalden biriydi——
Medium: [Eh, Abel-chin? Sen neden buradasın ki… Mguh.]
Al: [Vuaa, sakin ol, Medium-chan. Al-chin yanında.]
Derken şok içerisinde donakalan Subaru’nun arkasında tehlikeli bir sahne yaşandı.
Kalabalığın arasında tanıdık bir simaya denk gelen Medium, dostane bir şekilde yaklaştı ve Al, eliyle ağzını kapattığı gibi genç kızı geri çekti. Medium’sa aslında daha uzun boylu olmasına rağmen o tek kollu adamın çıkışına şaşırarak sessizce itaat etti.
Böylece Medium’un hamlesi kıl payıyla engellendi.
???: [——?]
Fakat etkileşimleri karşı tarafın dikkatini çekti. Ve Abel’le aynı simayı taşıyan adam dışında koruması olması muhtemel üçlüden sarı-yeşil saçlı bir adamın bakışları da gruba çevrildi.
Bu sırada——
Subaru: [İyi hamleydi, Al.]
Al: [Aynen, benim de tanrısal tepkimden ötürü kendi sırtımı sıvazlayasım var… Ama o herif büyük bir sürpriz oldu, değil mi?]
Subaru: […Evet. Katılıyorum.]
Al Medium’u geri çekerken Subaru, yanı başından ciddi bir ifadeyle kafasını salladı.
Öngörülmedik bir rakiple karşılaşmak—— ve akla hayale gelebilecek en kötü denk geliş. Tüm bunlar yaşanırken Abel’in yanlarında olmaması büyük şanstı.
Aksi takdirde gerçek Vollachia İmparatorunu belirlemeye yönelik bir savaşın fitili ateşlenebilirdi.
Subaru: [Belki de bu da bir seçenektir…]
Abel’in simasına bürünmüş adama eşlik eden üç korumaya şöyle bir bakan Subaru’nun şeytana uyası geliyordu.
Şehrin içinde ve dışında saklanan birliklerin büyüklüğü belirsiz olsa da hiç değilse burada onun tarafında olan sadece üç kişi vardı—— İmparatorluk Başkentinde on binlerce İmparatorluk Askeri tarafından korunan sahte bir İmparatordu ama şimdi ve şuracıktayken maskesini indirmek için harika bir fırsat olabilirdi.
Subaru: [——Yo, bunu açığa çıkartmak için henüz çok erken.]
Abel’in söylediklerine inanacak olurlarsa İmparatorun konumu pek de barış beşiği sayılmazdı.
Abel kamu içinde iki gözünü aynı anda kapatacak kadar bile rahatlayamıyor, insanlar onu uykusunda öldürmeye kalkar diye daima tetikte oluyordu. İmparator pozisyonu için normal görülen şey buysa bu İmparatorun da sahtekar olmasına rağmen korunaksız şekilde halka karışacağı düşünülemezdi.
Başka bir deyişle, ya peşine taktığı bu üç kişi çok güçlüydü ya da başka önlemler de almıştı.
Al: [Şansını deneyip işe yarayıp yaramayacağını görmek ister misin?]
Subaru: [Başa sarmak kolay olsaydı değerlendirebilirdik. Ama işlerin toparlayamayacağımız bir şekilde gelişmesinden korkuyorum. O yüzden pervasızca bir şey yapma lütfen.]
Al: [Tamam tamam.]
Subaru ne kadar ciddi olduğunu bilemese de Al, teklifinin reddedilmesini pek umursamamış gibi görünüyordu.
Al’ın fikirleri nispeten sık şekilde reddediliyordu ama bunun tek sebebi Subaru’dan daha hızlı fikir üretmeye meyilli olması ve ona sakince değerlendirme imkanı tanımasıydı.
Bu da Subaru’nun aklının başka yerlere kaymasını engelliyor, ona mantıklı seçenekleri incelemek için daha çok zaman sağlıyordu.
En azından sahte İmparator ve grubunun canını sıkmadan bu işi atlatmanın bir yolunu bulmaları gerekiyordu. Subaru ayrıca karşı tarafın ziyaret amacını da öğrenmek istiyordu.
Şu anda Kaos Alevinde olma sebepleri neydi?
Sonuçta gerçekte işler farklı olsa da Yorna’nın huzuruna çıkan kişi İmparatormuş gibi görünüyordu.
Medium: [Mm~! Mmphn~!]
Subaru bu düşüncelerle boğuşurken ağzı örtülmüş olan Medium bir şeyler mırıldandı.
Tek bir açıklama yapılmaksızın geri adım atmaya zorlanan ve ağzı sımsıkı örtülen kızın öfkesi anlaşılabilirdi. Al onu “Pardon, pardon” diyerek serbest bırakırken,
Medium: [Pffhaaa, amma zordu!]
Al: [Affedersin, fark etmemişim. Sırf Medium-chan’ın yanaklarının yumuşaklığı yüzünden bilerek yapmış falan değilim.]
Subaru: [Sen konuştukça cinsel taciz iddiaları kuvvetleniyor.]
Medium: [Gerçekten anlayamıyorum ama ortada daha önemli bir mesele var!]
Al’ın bahanesi Subaru’nun boş bakışlarıyla karşılanırken tüm gücüyle derin bir nefes alan Medium, her iki elinin birer parmağıyla oğlanları dürttü.
Ve ikisi de onun gücüyle irkilirken,
Medium: [Anlarsınız ya, hala pek idrak edebilmiş değilim ama… o bizim tanıdığımız Abel-chin’den farklı bir Abel-chin mi?]
Al: [Oh evet, yanılmıyorsun. Sonuçta gerçeğinin şu anda şehirdeki bir handa oturup bizim geri dönmemizi bekliyor olması gerekiyor, haksız mıyım? O yüzden ayvayı yedik zaten…]
Medium: [Bu kötü olacak değil mi? Natsumi’nin planı yüzünden?]
Subaru: [Benim mi? Ben ne yaptım ki… Ah.]
Medium detayları çözememiş olmasına rağmen sorunun özünü idrak ederek böyle söylerken Subaru, önce bu sözlerin merkezinde olması gereği kaşlarını çattı, sonra da genç kızın endişelenme sebebini anladı.
Medium’un değindiği nokta ve anlatmak istediği şey barizdi.
Ve bu, Subaru ile Al’ın Medium dile getirmeden önce farkına varması gereken bir şeydi.
Tabii ki bu farkındalığa ulaşsalar da harekete geçecek zamanları olmayacaktı. Yine de nasıl ilerleyeceklerini belirleyecek kadar hazırlanabilecek olmaları gerekiyordu——
Geyik Kız: [——Yorna Mishigure-sama geldi.]
Fakat geyik kız, onlara bu şansı tanımayarak vakitlerinin tükenmiş olduğunu duyurdu.
Ve açığa çıkar çıkmaz iri, boynuzlu başını eğerek Subaru, sahte İmparator ve grupları karşısında eğildi. Ardından salonun önündeki kapıyı açarak “Buyurun” dedi.
O saniyede bir beden ağır ağır içeriye adımını attı ve onu kendi gözleriyle gören Subaru, geyik kız hakkındaki izlenimlerini kelimelere dökmeye başardı.
Evet, geyik kızı bir kamuroya benzetmişti.
Kamurolar, eski zamanlarda Japonların kırmızı ışıklı bölgelerinde çalışan, görgü kuralları ve sanat eğitimi alarak bu göz kamaştırıcı mahallelerdeki diğer fahişelerle ilgilenen çıraklardı.
Subaru’da bu izlenimi uyandıran şeyse genç kızın beklenmedik derecede şık kimonosu ve saç süsleri olsa gerekti.
Gerçi asıl sebep, söz konusu kızı peşinde getiren kişiydi——
Subaru: [————]
Evet, Subaru’nun geyik kız için “kamuro” benzetmesini yapabilmiş olmasının ana sebebi, girişte belirmiş olan kişinin ta kendisiydi.
Nefes almayı unutmak ve irileşen gözlerle bakakalmak, o kişi karşısında verilen içgüdüsel bir tepkiydi. Öylesine güzel ve karşı konulamaz bir insandı ki zihni onun hükmünde yozlaşıyordu.
Yorna: [——Bugün de amma çok misafirim varmış, değil mi?]
Bu cümleyi kuran kişi, badem şekilli mavi gözlerini kısan uzun boylu bir kadındı.
Uzun, ince vücudu çiçek desenli parlak bir kimonoyla sarılmış ve uçlara doğru beyazdan turuncuya dönen saçları özenle ve çekicilikle bağlanmıştı.
Saçları, hayvan kemikleri ve boynuzlarından yapılmış bir kanzashi ile süslenmişti ve dişler ile pullardan yapılmış daha nice saç süsü kendisine bakanların gözlerini doyurmada rol oynuyordu.
Ancak onlar yalnızca birer süs, insan elinden çıkma bir güzellik formuydu.
Cazibelerini gerçekten sergilemeleri adına onları taşıyan kişinin kimliği ve mizaçlarının kalitesi de önem arz ediyordu.
Ve bu bağlamda, o süsleri takıp kimonoyu giyen kişinin kalitesini sorgulamaya lüzum yoktu.
Yorna: [————]
İnce bedenini esnek ve rahat hareketlerle kımıldatırken sergilediği güzellik sersemleticiydi.
Seyircinin bakışlarını dikkate alırmış gibi görünen bu sofistike jest ve eylemler, durgun denilebilecek atmosfere rağmen ilgi odağı olma eyleminin optimal çözümüne dair kısa birer bakıştı.
Ayaklarını sürüyerek yürüyüşünün uyandırdığı izlenimi daha da kuvvetlendiren şeyse o narin beden için fazla büyük görünen tilki kuyruklarıydı—— yani yoğun tüyleriyle tam dokuz kuyruk.
Toplanıp kanzashi ve çeşitli süslemelerle donatılmış saçlarının arasından çıkan hayvan kulakları, onun kimono giyinmiş güzel bir tilki kadın olduğu bilgisini Subaru’nun beynine likör kokusu misali sızdırıyordu.
Yorna: [Kaleme hoş geldiniz, uzun bir yoldan gelmişsiniz.]
Diyen kadın, salonun üst tarafındaki koltuğuna oturarak uzun, esnek bacaklarını açığa çıkarttı, ağırlığını kolçağa verdi. Sonra da elini uzattı ve arkasından gelen kamuro kız, solgun parmaklarının arasındaki altın renge boyanmış hoş kiseruyu uzattı.
Güzel kadın da o avuçtaki kiserunun ucunu yakıp büyüleyici bir gülümseme eşliğinde yükselen mor dumanları ciğerlerine çekti.
Şeref koltuğunda oturuyor ve konuğuna—— yani aşağıda oturan Vollachia İmparatoruna tepeden bakıyordu.
Yorna: [————]
Görkemli ve göz alıcı görünümü, konuşma tarzı, kimono giyme şekli ve ince omuzlarını ortaya çıkarışı, ona eşlik eden kamuronun varlığıyla birleşince Subaru'ya “fahişe” ve “cariye” kelimelerini anımsatıyordu.
Elbette ki Subaru daha önce ne bir fahişe ne de cariye görmüştü. Bunlar yalnızca dönem dizilerinden ve yine geçmişi konu alan diğer eserlerden edindiği bilgilerdi, aklına gelen başka bir şey yoktu.
——Yo, aslında o kadını tasvir edecek başka bir kelime olmadığını söylemek abartı olurdu.
Bu noktada hiç şüphesiz ki onu tasvir edecek bir kelime daha vardı. Hem güzel olduğu hem de fahişe gibi davrandığı doğruydu; ama o bundan da önce Dokuz İlahi Generalin Yedincisiydi——
???: [——Yorna Mishigure.]
Odada belirmiş olan güzel kadın—— Yorna Mishigure, ismini işiterek bakışlarını kendisine seslenen kişiye çevirdi.
Ahşap zeminde oturarak gözlerini Yorna’nın mavi gözlerine dikmiş olan bu kişi sahte İmparatordu—— Subaru onu Abel’den ayırmak için Vincent ismini kullanacak olsa da aslında olduğu şey buydu.
Subaru: [Doğal olarak sesi de aynı…]
Yalnızca iki kelime etmiş olsa da sesinin Abel’inkinden farkı yoktu.
Anlaşılan benzerlikleri simalarından ibaret değildi, sesleri de benziyordu. Tabii görünüşü kopyalanmışken sesinin de aynı olması normaldi. Bu nedenle şaşırtıcı bir keşif olmamıştı.
Subaru’nun soluğunu kesen asıl şey, Vincent ve Yorna’nın karşı karşıya gelişiydi.
Öyle sessizce birbirlerini izleyip bakışıyorlardı; çizdikleri manzara bir tablo misali muhteşemdi.
Nefis ve parlak bir güzellik ve mucizevi bir şekilde haysiyet ile görkemi birleştiren, büyülü bir görünüme sahip bir İmparator. Bu ikilinin bugünkü karşılaşması İmparatorluk tarihinde nasıl bir iz bırakacaktı?
Bu ilişkinin kanla mı aşkla mı sonlanacağı az sonra olacaklara bağlıydı.
Subaru: […Ziyaretinin sebebi ne olabilir ki?]
Vincent’in grubunun İblis Şehrine gelme sebebi şu an için meçhuldü.
Öncelikli olan karşılaşmalarına verilecek tepki ve Yorna’nın girişiydi ama Vincent’in ziyaret sebebine gelince—— İsyan edip duran bir İlahi Generalin ayağına gelme amacı ne olabilirdi ki?
Gerçek İmparator rolünü oynadığına göre biraz meşruiyeti olmalıydı. Ama Yorna aralarında bir husumet varken ne sebeple İmparatoru kalesinde hoş karşılasındı?
Yorna: [Oh amanın, Ekselansları, uzun zaman olmuştu.]
Subaru aklında bu düşüncelerle zor anlar yaşarken Yorna, gözlerinin kenarları aşağı eğilmiş şekilde gülümseyerek kiseruyu ağzına yerleştirdi. Sonra da mor bir duman öbeği çıkartıp tek gözünü kabaca kapatarak,
Yorna: [Yüzünüzü görme ayrıcalığına erişmekten onur duydum. Sizi İblis Şehrine defalarca davet etsem de bir kez olsun gelmemiştiniz.]
Vincent: [Davet ettin, öyle mi?]
Vincent, kadının duruşu ve üflediği dumanla sergilediği iki saygısızlık örneğine değinmeden hoşnutsuzlukla kaşlarını çattı.
Sonra da ince kollarını önünde kavuşturup parmaklarıyla düşünceli bir şekilde dirseklerine vurarak,
Vincent: [Davetten kastın sık sık bana karşı bir ordu göndermek miydi? Eğer öyleyse yanıtım apaçık ortada olmalı.]
Yorna: [Evet, aynen öyle. Doğru söylüyorsunuz ama boynum hala gövdeme bağlı. Ayrıca bugün yanınızda o can sıkıcı küçük çocuk yok anlaşılan.]
Vincent: [————]
Yorna: [Evet, duygularımın size ulaşmış olma ihtimali heyecandan kalbimin sıkışmasına yol açıyor. Beni bağışlayın lütfen.]
Diyen Yorna boğazını temizleyerek bir kahkaha patlattı. Lakin baştan çıkarıcı ses tonu ve gülüşü Vincent’in ifadesinde en ufak bir değişiklik yaratmadı.
Vincent’in sahte İmparator olarak sergilediği mükemmellik takdire şayandı ama aynı zamanda Subaru’yu endişelendiren bir şey vardı, o da Yorna’nın tavrı—— Vincent’i hedefleyen gözleri ve sözlerindeki tutkuydu.
Kısa bir etkileşim olsa da Subaru’ya kalırsa bu ikili——
Al: [Yok artık, bu kızın isyan edip durmasının tek sebebi Abel-chan’ın dikkatini çekmek miymiş yani?]
Subaru: […Umarım yanılıyorsundur.]
Al da Subaru’yla aynı sonuca varmış gibi görünürken bu sözcükler Subaru’nun dişlerini birbirine sürtmesine yol açıyordu.
İmparatorluğun en büyük savaşçılarından birinin, kişisel bir kinle ordusunu konuşlandıracak biri olmamasını yeğlerdi ve ortalıkta kimseyi insan yerine koymayan Abel’e karşı iyi niyet besleyen birilerinin olacağını hayal etmek zordu.
Subaru’nun yanaklarının gerilmesine yol açan ana sebep buydu ama daha önemli bir mevzu daha vardı.
O da Subaru ve diğerlerinin Yorna’yla görüşme talep ederken sundukları bahaneydi.
Abel’in tarafında olan kimseyi bulamayacakları varsayımıyla kadının dikkatini “Abel’e sinir oluyorum” sloganıyla çekmeye kalkışacaklardı.
Ancak Subaru ve diğerlerinin tatsız düşüncelerinde haklılık payı varsa bu slogan Yorna’yı pek mutlu etmemeliydi. Fakat buna rağmen Subaru’nun grubunu kaleye kabul etmişti.
Hatta onları bizzat Vincent’in grubunun karşısına oturtmuştu.
???: [Birinci Sınıf General Yorna, bu davranışınızla saygısızlık etmiyor musunuz? Aklınızdan neler geçiyor?]
Yorna: [Hmm?]
Subaru ve diğerleri bu belirsiz durum üzerine endişelenirken İmparatorun grubu konuşmayı sürdürdü.
Ve sessizleşen Vincent yerine konuşan taraf olan, koruma olduğu farz edilen sarı-yeşil saçlı figür, söyledikleriyle Yorna’nın kaşlarının çatılmasına yol açtı.
Bir kısmı uzun örgüler şeklinde aşağı sarkan, bir kısmıysa kısa ve yukarı kıvrık saçlara sahip bu adam Vincent’le aşağı yukarı aynı yaşta ya da belki ondan biraz daha büyüktü.
Siyah renkli hafif zırhının üzerine kum rengi bir pelerin giymiş olan genç adam, yüzü ve fiziği ile bir tel kadar keskin olduğu izlenimini veriyordu. Ve delici gözleriyle kınarcasına Yorna’ya bakıyordu.
Yorna: [Anlaşılan Ekselanslarının tarafındasınız, peki ya siz…]
Kafma: [Bendeniz Kafma Irulux. Ekselanslarına eşlik etmem emredildi. Yalnızca korumalık görevi icra etmeyi planlıyordum ama… tavrınız midemi bulandırdı.]
Yorna: [Tavrım, ha? Tam olarak neyi kastediyorsunuz?]
Kafma: [Her şeyinizi!]
Yorna’nın sözleri sessiz sakin bir şekilde işitilirken isminin Kafma olduğunu belirten adamın tepesi atmaktaydı.
Yorna’ya gözlerini dikmiş olan genç adam, bir eliyle sessizce bu yaşananlara tanık olan Subaru ve grubunu işaret ederek,
Kafma: [Her şeyden önce, neden başkalarının da burada olmasını istiyorsunuz ki! Evet, burası sizin kaleniz ama aynı zamanda İmparatorluk topraklarındasınız… Bu gerçeği unuttunuz mu!?]
Yorna: [Tabii ki unutmadım. Ben Ekselanslarına aidim.]
Kafma: [Ben ondan bahsetmiyorum! Hey siz, sizden bahsediyorum!]
Subaru: [Ne!? Biz mi!?]
Kafma’nın öfkesi üzerlerine çevrilirken omuzları sarsılmaya başlayan Subaru irkilmişti. Mümkün olsaydı bu olayın dışında bırakılmak, gözlerden uzak olmak isterdi ama bu fazla iyimser bir istekti.
Bununla birlikte biri size bir şey sorduğunda bunu fırsata çevirmenizin de bir yolu olurdu.
Subaru: [Umm, biz bir şeylere engel mi oluyoruz acaba? Eğer öyleyse başka bir gün tekrar gelebiliriz…]
Yorna: [Bu sorun olur yalnız. Gün içerisindeki vaktim sınırlı ve bugünü ıskalarsanız bir daha ne zaman fırsat bulurum bilemiyorum.]
Kafma: [Onları burada tutmasanıza! O kızlar da kendilerini tuhaf hissediyorlardır muhtemelen!]
Subaru: [Evet, evet, doğru söylüyorsunuz.]
Yorna nedense Subaru’nun grubunu orada tutmaya çalışıyor ama Kafma bir şekilde Subaru’yla hemfikir oluyordu. Sahte İmparatorun tarafında olduğu müddetçe düşman olsalar da sözleri ve eylemleri öylesine mantıklıydı ki Subaru, onu bu durumda müttefik olarak görmeden edemiyordu.
Ancak——
Vincent: [Yorna Mishigure, aklından neler geçiyor?]
Bu gerginliği ansızın sonlandıran kişi Vincent Vollachia—— yani sahte imparatorun ta kendisi oldu.
Ve gaza gelmiş olan Kafma, o konuşur konuşmaz geri çekildi. İmparatorun sesi ve siması tanıdık olsa da Subaru bile bağırsaklarının büzüştüğünü hissetmeden edemedi.
Sahte olduğunun farkında olmasına rağmen doğurduğu korku sahiciydi.
Vincent: [Cevap ver. Aklından neler geçiyor?]
Hem hizmetkarını hem de davetsiz misafiri susturan Vincent, Yorna’yı bir kez daha sorguladı.
Yorna’ysa bu soru ve şevke karşılık olarak gözlerini hafifçe kıstı. Kiseruyu usulca ağzına götürdü, dalgalanan mor dumanların ciğerlerine dolmasına müsaade etti ve tatlı bir şekilde nefes vererek abartılı bir vurgu yaptı.
Onun İmparatoru bekleterek sergilediği saygısızlık Kafma’nın yanaklarını bir kez daha gererken ise,
Yorna: [Elbette ki aklımdan her daim Ekselansları geçiyor… Yani Vollachia İmparatoru.]
Vincent: [————]
Yorna: [Hehe. Bana o soğuk bakışları atmayın. Ama şuradaki konukların icabına bakıverse Ekselansları çok daha memnun kalacaktır eminim, haksız mıyım?]
Diyen kadın, ufak bir kahkaha ve özgüvenli bir tavırla çenesi ile Subaru ve grubunu işaret etti.
Ve böylece Vincent ilk defa dikkatini Subaru’nun grubuna verdi. Az önceki etkileşimin Yorna’nın kaprisleri haricinde bir sebebi daha olduğuna hükmetmiş olsa gerekti.
Bu esnada Subaru, işlerin kötüye gitmesine engel olmak adına bir “Öhöm” sesiyle boğazını temizleyip serzenişe hazırlanarak,
Subaru: [Affedersiniz ama benim yeni bir önerim olacak. Anlaşılan yanlış yerdeyiz ve duymamamız gereken şeyler söz konusu. İyisi mi biz geri çekilelim ve sizlere veda edelim…]
Yorna: [Oh amanın, ne kadar da ürkekçe sözler.]
Subaru’nun beline dek eğilerek ettiği sözler ve kibarca ortamdan ayrılma teşebbüsü bu şekilde yarıda kesildi.
Ve Yorna’nın mor dumanların ardında gizlenen gözleri ile içlerindeki çocuksu ışıltıyı bir an için yakalayan Subaru, hata ettiğinin farkına vararak “Ah” dedi.
Geri dönecektiyse bunu karşısındaki kişilerin yüzlerini görür görmez yapmalıydı.
Yanlış bir karar almıştı ve pişman olduğuyla kalacaktı.
Çünkü——
Yorna: [Tanza’dan duyduğum kadarıyla… buraya beni Yüce İmparator Hazretlerine düşman kesilmem için ikna etmeye gelmişsiniz, öyle mi?]
Genç kadın tam da bu sözlerle oraya gelme niyetlerini bütünüyle ifşa etmişti.
#Eveet, kısa bir aradan sonra bölünmemiş bir bölümle yine birlikteyiz. Güzel bir bölümdü, sonu da biraz sürprizli oldu. Meğer isyankar Yorna ablamız imparatora yürüdüğü için isyan edip duruyormuş. İlkokulda sevdiği kızın saçını çeken ya da anlamsız şakalar yapan erkekler misali yani :D Bakalım sahte imparator-imparatora sevdalı sağı solu belli olmayan kadın-elinde gerçek imparatorun mektubu varken stratejisi imparatoru kötülemek olan Subaru üçlüsünü neler bekleyecek, hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..