Cilt 7 Bölüm 43 [ Gözkapaklarının Ardında Saklı ] (2/3)

avatar
1772 5

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 43 [ Gözkapaklarının Ardında Saklı ] (2/3)


Çevirmen : Clumsy



Olbart: [Hadi hadi, sık dişini genç adam. Bırak da bu ihtiyar kalan kısacık ömründe birazcık eğlensin hiç diilse.]

 

Diyerek elini sallayan Olbart, Subaru ve diğerlerine arkasını döndü. ――Subaru’ysa o ağır ağır uzaklaştıkça odadaki gerginliğin yoğunlaştığını hissetti.

 

Herkes: [――――]

 

İçlerinde Olbart’ın üstüne çullanıp tüm bu “saklambaç” ve “çocuklaşma” sorunlarından tek seferde kurtulmayı bir an olsun dilememiş tek bir kişi bile olabilir miydi?

 

Ama yine de hiçbiri bu pervasızca dileği eyleme dönüştürmemişti. Ve doğrusu da buydu.

 

Olbart: [Kakakakka.]

 

Olbart’ın kapı kapanmadan hemen önce attığı kahkahanın sebebi, Subaru’nun tereddüdünün gerekçesini biliyor olmasıydı.

 

Tavırları ve tiz kahkahalarıyla “Acımasız İhtiyar” lakabının hakkını sonuna dek veriyordu.

 

İşte Olbart bu şekilde odadan ayrılır ve oda bir kez daha Subaru’yla müttefiklerine kalırken――

 

Abel: [Taritta, yayını indir. Artık onu doğrultacağın kimse kalmadı.]

 

Taritta: […Peki.]

 

Düşmanın odadan ayrılışıyla birlikte Abel, Taritta’dan yayını indirmesini istedi.

 

Bu isteği yerine getiren Taritta’nın yüzü utanç doluydu. E bu da çok doğaldı. Olbart, yayını ona doğrulttuğu süre boyunca soğukkanlılığını korumuştu.

 

Bir Shudraq olarak―― yo, sıradaki Kabile Şefi görevine seçilmiş biri olarak o ihtiyarın Taritta’ya sergilediği tavır, tüm Shudraqların gücüne yönelik bir hakaretti.

 

Subaru, Olbart’ın Shudraq Halkının gücünü hafife almasına izin vermişti.

 

Bu da onun güçsüzlüğünün eseriydi.

 

Taritta’nın İblis Şehri yolculuğunda Subaru’ya eşlik etmesinin asıl sebebi, Şefliği devralma kararlılığı için bir dayanak aramasıydı.

 

――Bu yaşananlarsa ihtiyaç duyduğu özgüvene kavuşmasını sağlamaktansa tam tersi etki yapacaktı.

 

Al: [Gerçekten o ihtiyarın oyunlarına ayak uyduracak mısın, kardeşim?]

 

Derken Al, Taritta’ya söyleyecek söz bulamayan Subaru’ya bu şekilde seslendi.

 

Al, suratını pek oturmayan bir kumaşla örtmüştü ve ses tonu, Olbart’la içerisine girdikleri bu etkileşimi onaylamadığını, hayal kırıklığına uğramış olduğunu anlatıyordu. Her daim her şeyi kolayca kabullenen umursamaz biri izlenimini verirken onda böyle bir tepki gözlemlemek şaşırtıcıydı.

 

Bununla birlikte Olbart onlara üstünlük taslayıp dururken tepesinin atması anlaşılabilirdi.

 

Subaru: [Ben de bu şekilde köşeye sıkıştırılmaktan hoşlanmıyorum. Ama son dakikada bazı olasılıkları mümkün kıldık, öyle değil mi?]

 

Al: [Olasılıklar derken…]

 

Medium: [Orijinal bedenlerimize kavuşma şansımız var yani, haksız mıyım? Subaru-chin.]

 

Diyen Medium yerde oturuyor, çırpınan Louis’i yerinde tutuyordu. Artık neredeyse onunla aynı boya inmiş olsa da bunu kollarının gücüyle değil, maharetiyle yapıyordu.

 

Belki de bu, yetişmiş olduğu yetimhanede edindiği bir yetenekti.

 

Louis’i sakinleştiren kızın mavi gözlerinin içine bakan Subaru, “Evet” deyip başıyla onay vererek,

 

Subaru: [Onun sinirini bozarsak küçük kalmayı sürdüreceğiz… Ve hem gelecekteki planlarımız hem de şu anki durumumuz hesaba katılınca bunu göze alamayız. Normale dönmeye mecburuz.]

 

Al: […Ehh, bunu yapabilirdik de. O ihtiyarın etrafını sarıp onu dövebilirdik.]

 

Subaru: [Aptal olma. Ölmemiş olmamızın tek sebebi Olbart-san’ın İmparatorun emirlerine itaat etmek istemesi. Eğer aksini isteseydi elimizden hiçbir şey gelmezdi.]

 

Al: [―― Bunu daha önce yaşamış gibi konuşuyorsun.]

 

Gözlerini Subaru’dan kaçıran Al, bunun imkansız olması gerektiğini söyler gibiydi.

 

Esasında söyledikleri doğruydu da. Neticede Subaru dünyaları aşan bir hile sayesinde bu bilgiye sahipti. Bunu sahiden de yaşamıştı.

 

İtiraf etmek istemese de imkansız olduğunu düşündüğü şeyler gerçeğe dönüşmüştü.

 

Öyle ya da böyle――

 

Al: [――――]

 

Gözlerini kaçıran Al, bu tartışmayı daha fazla uzatmayacaktı.

 

Önceki günkü kale ziyaretleri sayesinde o da Olbart’ın gücünü kısmen çözmüştü. İhtiyarın o gün kendini tuttuğunun ve gerçek gücünü gösterdiği takdirde galip gelme şanslarının çok az olduğunun farkındaydı.

 

Bu yüzden de o giderken arkalarını kollama kararı almıştı.

 

Subaru: [Neyse, fazla vaktimiz yok. Yorna’yla görüşeceksek makyaj yapmaya vaktim olmalı. Tüm hazırlıklar için otuz dakika lazım, yani… bize kalan süre iki saatten birazcık fazla.]

 

Taritta: [Kadın kılığına girmen gerçekten gerekli mi…]

 

Subaru: [Gerekli, çünkü dünkü üçlü talep edildi. Ve…]

 

Diyen Subaru’nun bakışları, sessizliğini koruyan Abel’e çevrildi.

 

Onun müdahale etmediği sürece kendisiyle aynı temel politikayı izlediğini tahmin ediyordu. Ölümcül bir durum yaşamanın doğurduğu duygulara kapılıp gittiğine ihtimal vermiyordu.

 

Ya da belki de――

 

Subaru: [Olbart-san’ın İmparatoru öldürmeye çalışmasına şaşırmışsındır, ha?]

 

Abel: [Saçmalık. Onun boyundan büyük hırsları olduğunu biliyordum. Tabii İmparatorun kellesini isteyeceğini hiç düşünmemiştim. Böyle bir teşebbüsle elde edilecek hiçbir şey olmadığını zannediyordum. Ama asıl arzusu, nihai bir başarı hissi ve ölümünden sonra ardında bırakacağı kötü şöhretmiş.]

 

Diyen Abel, bunu tam anlamıyla idrak edemiyormuşçasına omuz silkti.

 

İmparatorluk tahtından indirilmiş ve olabilecek en nahoş duruma düşürülmüş olmasına rağmen ne zaman pes edeceğini bilmiyordu.

 

Onun gözünde birinin kendi canından vazgeçip kötü şöhret araması akıl almaz bir şeydi ve herkes için en iyisi, Abel’in sağ salim tahtına dönmesiydi.

 

Bu noktada Subaru da karmaşık hislerine rağmen Abel’le hemfikirdi. O, ölümünden sonra övülmek istemezdi.

 

Geride kalan sevdikleri tarafından unutulmak isterdi.

 

Doğası gereği herkesin yasını tutup üzülmesindense ölümünün ardından bir hatıraya dönüşmeyi ve unutulup gitmeyi yeğlerdi.

 

Tabii bu hislerini Abel’le paylaşmaya hiç niyeti yoktu.

 

Subaru: […Ama Olbart-san biraz kopuk havası vermiyor mu? Onca hırsa sahip ama karşısındaki kişinin kim olduğunun farkında bile değil.]

 

Subaru bu düşünceyle bilerek konuyu değiştirdi.

 

Fakat söyledikleri duyulur duyulmaz Abel’in gözlerine, oni maskesine rağmen bariz şekilde fark edilir bir şüphe yerleşti.  

 

Abel: [―― Ne saçmalıyorsun sen?]

 

Subaru: [Ha?]

 

Abel: [Suratımda maske var. Haliyle Olbart’ın tepkisi çok normal.]

 

Parmağıyla oni maskesinin hatlarını takip eden Abel, kayıtsızca böyle söyledi.

 

Subaru’ysa buna anlam veremediğini gösterircesine tek kaşını kaldırdı. Böylece Abel’in kafa karışıklığı, fark edilir bir hayal kırıklığına dönüştü.

 

Ve gözlerine yansıyan bu duyguyla derince bir iç çekerek,

 

Abel: [Bu maske insanların algılarını çarpıtma etkisine sahip. Yani kullanıcının gerçek kimliğini gizliyor.]

 

Subaru: [――! Gerçekten “bilişsel sapmadan” mı bahsediyoruz? Ama bu maske Shudraq Köyünden alınmamış mıydı…]

 

Taritta: [Evet evet, orası öyle. Anlatılanlara göre zamanında, İmparator ile Shudraq halkının dostane ilişkileri varken İmparator fark edilmeden ormana gelebilmek için bu maskeyi kullanırmış.]

 

Subaru: [Maskenin sahici bir geçmişi var yani…?]

 

Bu şaşırtıcı gerçeğin dile getirilişi Subaru’nun ağzını açık bırakmıştı. Onun şaşkınlığına duyduğu hüsran hala süregelen Abel ise,

 

Abel: [Sen, sen gerçekten onca zamandır bu maskeyi sırf gösteriş olsun diye ya da delinin teki olduğum için taktığıma mı inanıyordun?]

 

Subaru: [――――]

 

Abel: [Aptallığın nihayet zirveye ulaştı. Her şeyden önce, yüzümü gizlemek için fazlasıyla sebebim var. Sonuçta İblis Şehrine turistik bir gezi için gelmediğimize inanıyorum.]

 

Subaru: [Bu şekilde dile getirmene gerek yoktu, en başta açıklayabilirdin…!]

 

Aslında bunu Abel’in tuhaflığına verip sorgulamamak Subaru’nun hatasıydı ama hiçbir şey açıklamadan her şeyin anlaşılacağını beklediği için Abel de hatalıydı.

 

Subaru onun yüzünden gereksiz yere kendisini utandırmak ve yine sebepsiz yere endişelenmek zorunda kalmıştı.

 

Her halükarda artık Olbart’ın Abel’in gerçek kimliğini çözememesinin ardındaki mekanizmanın bilincindeydi.

 

Abel’in kendini beğenmiş konuşmalarını ve küstah tavırlarını gizlemeye niyeti yokken Subaru’nun onun bu şekilde kimliğini ele vereceğinden korkmasına da gerek yoktu.

 

Medium: [Heyhey, Al-chin, Al-chin. Abel-chin’in bir sebebi varmış, peki ya Al-chin’in yüzünü gizlemesinin bir sebebi var mı?]

 

Al: [Şey, benim yüzümdeki yaralarla ilgili bir kompleksim var… Ama şimdi benden bahsetmeyelim. Saklambaç oyunu başladı bile. Harekete geçmemiz lazım.]

 

Diyen Al, pencerenin ardındaki İblis Şehri sokaklarını işaret etti.

 

Kaos Alevi, İmparatorluğun en büyük şehirlerinden biriydi ve Hisar Şehri Guaral’ın yaklaşık beş katıydı.

 

Bu sınırlar içerisinde Shinobi reisini bulmak kolay iş değildi.

 

Hem de bunu sadece iki saat içerisinde ve yalnızca altı kişiyle, üç defa yapmaları gerekiyordu.

 

Al: [İlk önce bir deneme yapacağını söylediğini biliyorum ama hanın etrafında bile saklanacak bir sürü yer var, dostum. Kardeşim, senin bir planın var mı, ya da Abel-chan’ın?]

 

Subaru: [Tam olarak plan sayılmaz, ama…]

 

Hiç değilse denemek istediği bir şey vardı.

 

Saklambaç denemesi―― haliyle bu konuda Olbart’la aynı fikirdeydi. Rakibi olan ihtiyarın düşünce yapısını ölçmek için hiç değilse bir kez denemesi gereken bir şey vardı.

 

Abel ise tıpkı Subaru’nun düşündüğü gibi kollarını kavuşturup “Elbette” diyerek,

 

Abel: [Birkaç olası hamle var. Muhtemelen benim fikrim bu soytarınınkinden farklıdır gerçi.]

 

Subaru: [Rütbem askeri strateji uzmanından soytarıya düştü, az önceki maske meselesi yüzünden gerginsin hala… Yo, askeri strateji uzmanlığı falan umurumda değil tabii ki.]

 

Subaru’nun Abel’in soğuk ses tonuna verebileceği tek yanıt dudaklarını alayla büzmek oldu. Subaru’nun maskenin sağladığı gizliliği tuhaf bulmuş olması sahiden de Abel’in canını sıkmış olmalıydı.

 

Her halükarda bu tartışmayla boşa zaman harcıyorlardı.

 

Subaru: [Uzun uzuvlara sahip olmanın nasıl hissettirdiğini unutmadan önce harekete geçmeliyim.]

 

Al: [Ehh, ikimizin de hiçbir zaman uzun uzuvları olmuş muydu bilemiyorum, kardeşim…]

 

Subaru: [Yani şu anki halimize kıyasla uzundu hiç değilse.]

 

Oldum olası kısa bacaklı olduklarını söyleyerek alay eden Al geçiştirilirken gruptakiler minimum oranda teçhizat toplamaya başladı.

 

Al Mavi Ejder Kılıcını sırtındaki kınına yerleştirdi, Medium ikiz kılıçlarından yalnızca birini kalçasına bağladı. Subaru da şimdilik kırbacını yanına aldı. Ama onu tam anlamıyla idare edebileceğinden emin değildi.

 

Geriye kalanlar formlarını koruyan Abel ve Taritta ikilisi ile――

 

???: [Aa, uu!]

 

Medium: [Oh, Louis-chan, ne kadar da motivesin! Tamamdır, hadi sıkı çalışıp ihtiyarı bulalım!]

 

Louis: [Uu!]

 

Louis’i ardında bırakmak istemeyen Medium, bağırışına ufak bir yumruk kaldırarak karşılık verdi.

 

Muhtemelen Louis herkesi yavaşlatacaktı. Ama Olbart’ın oyun esnasında saklandığı yeri değiştirmesi yasaktı, yani gürültücü Louis’in yaklaştığını hissetse bile böyle bir şey yapmayacağına inanmak istiyorlardı.

 

Al: [Ara sıra yer değiştirip de başından beri aynı yerde saklandığını iddia edemez mi peki?]

 

Abel: [Seni bu konuda çoktan düzeltmiştim zaten ama Olbart’ın amacı galip gelmek değil. Böyle dolambaçlı bir yol izleme sebebi bu oyun aracılığıyla bizim becerilerimizi ölçmek.]

 

Al: [Becerilerimizi ölçmek mi? Yani…]

 

Abel: [Benim İmparator tahtı üzerinde böyle büyük bir hak iddia edecek yeterlilikte olup olmadığımı bilmek istiyor.]

 

Abel, Olbart’ın gerçek niyetinden şüphe duyan Al için durumu bu şekilde netleştirdi.

 

Subaru da bu mantıkta bir hata görmüyordu. Olbart’ın ağzından dökülenlere inanmak zor olsa da hedeflediği şey İmparatorun canı olduğu için Subaru'nun grubunun amacına ve ellerindeki bilgilerin gerçekliğine inanabilmek işine gelirdi.

 

Olbart, o grubun yetenekli olduğuna ikna edilmek istiyordu.

 

Ve bu sebeple――

 

Subaru: [Daha önce sormamıştım ama Yang Kılıcının Ateşi meselesi nedir…?]

 

Abel: [Korkarım ki Vollachia İmparatorlarının tarihi üzerine uzun bir konferans verecek vaktim yok. Senin sığ bilgeliğinle birlikte benim planım bir han odasında harekete geçirilebilecek cinsten değil.]

 

Subaru: [Tch, peki.]

 

Subaru, onun bu hiçbir şeyi açık etmek istemeyen tavrı karşısında dilini şaklattı.

 

Öyle ya da böyle, Olbart’la yaptıkları konuşma gerçek olduğu takdirde Vollachia İmparatoru, yani Abel bir çeşit korumaya sahip olmalıydı. Ve bu koruma süregeldikçe onun başına hiçbir iş gelmemeliydi.

 

Subaru: [Tekrar düşünüyorum da…]

 

Subaru o güne dek bir kez olsun Abel’in öldüğüne tanık olmamıştı.

 

Vollachia İmparatorluğuna geldi geleli hayatı sıklıkla tehlikeye girmiş, hatta sahiden can vererek Ölümden Döndüğü olmuştu. Fakat bir kez bile Abel’in öldüğünü görmemişti. ――Halbuki Abel’in de ölümüyle sonuçlanması gereken durumlara düşmüştü.

 

Abel, Olbart’ın geçen döngüde gerçek doğasını gösterişinde de Todd’un Buddheim Ormanı ve Shudraq Köyünü yakışı esnasındaki tutsaklığında da ölmüş olmalıydı.

 

Ama bu yalnızca koşulların gösterdiği şeydi, Subaru asla onun ölümünü doğrudan teyit etmemişti. ――Dolayısıyla şu anda emin olmak istediği bir şey vardı.

 

Subaru: [Yang Kılıcının Ateşi denen o şey şu anda da seni koruyor mu?]

 

Abel: [Amma ısrarcısın. Bunu duymasaydın bana sırt mı çevirecektin acaba?]

 

Subaru: […Bunu yapmamın bana hiçbir yararı olmaz.]

 

Bu alaylı söylem karşısında yanakları seğiren Subaru, şimdilik bu meselenin peşini bırakmakta karar kıldı.

 

Sonra da handan ayrılmaya hazırlanan yoldaşlarının yüzlerine bakarak,

 

Subaru: [Beklenmedik bir şekilde, bir oyun oynamaya mecbur bırakıldık. Ama tek yapmamız gereken bir kişiyi bulmaksa üyelerimizin yarısı ufalmış olsa da buna ayak uydurabiliriz. Aslına bakarsanız, bu bir saklambaç oyunu olduğu için çocuksu beden ve zihinlere dönmüş olmamız bizim için daha iyi bile olabilir.]

 

Taritta: [Bu-bunun ardındaki mantık nedir…?]

 

Abel: [Boş verin. Saçmalık işte, anlamsız şeyler.]

 

Aslına bakarsanız bu doğruydu, çünkü Subaru’nun tek yaptığı şakalaşmaktı ama pişmanlığını kaşlarını çatarak ifade etmekten öteye gitmedi.

 

Sonra da gereğinden yüksek bir sesle, “Her neyse!” diye bağırdı.

 

Subaru: [Herkesin etrafına tamamen dikkat kesilmesini istiyorum. ――Tamamdır, hadi başlayalım!]

 

#Biraz beklettim, kusura bakmayın. Ama şu son bir aydır neredeyse tüm işlerim ters gidiyor ve bir türlü iyileşemiyorum. Oturup çeviri yapacak gücü de çok nadir bulabiliyorum. Neyse, toparlanacağım inşallah. Bu arada İngilizce kaynak iki gün önce 75. bölümle birlikte güncele gelmiş. Ama bu cilt 60. bölüme geldikten sonra 54B,55B şeklinde 59B’ye kadar gidiyor, sonra yine 61’den devam ediyor. Yani önümüzde daha epey bölüm var. Yazar uzun bir ara vermezse biz yetişene kadar cilt biter herhalde. Bana biraz şans ve sağlık dilerseniz ölmeden güncel olacağız arkadaşlar, inanıyorum :D Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr