Cilt 7 Bölüm 44 [ Küçülen Vizyon ] (1/2)

avatar
1761 4

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 44 [ Küçülen Vizyon ] (1/2)


Çevirmen : Clumsy



――Bu akıl almaz durum, Natsuki Subaru’nun küçük beynine ağır gelmişti.

 

Yaşananlar bu denli şok ediciydi, aksi iddia edilemezdi.

 

Subaru, öldüğünün farkına bile varmaksızın Olbart’la kurallar üzerine şakalaştığı ana dönmüştü―― kabullenmek istemese de durum buydu.

 

Hayatını kaybetmiş ve Ölümden Dönüşle bu ana geri dönmüştü.

 

Yine de――

 

Subaru: […Ölmememiz gereken bir saklambaç oyununun ortasındaydık.]

 

Ufak avcuyla ağzını örten Subaru, yaşananları hatırlamak için çaresizce çabalıyordu.

 

Olbart’la oynadıkları “saklambaç” başlamış ve ilk odada o canavar ihtiyarın kötülüğe yatkınlığından üstün gelerek―― “gözkapaklarının ardında” gizlenen shinobiyi bulmayı başarmışlardı.

 

Kendisini akışa kaptıran Subaru ve grubu gizemli ihtiyarın bir sonraki saklanma noktasını bulmak için hanın dışına adım atmıştı. Derken dünyaları bir anda kararmıştı.

 

Subaru’nun hatırladığı bir sonraki şey, bu ana geri döndüğüydü.

 

Subaru: [――――]

 

Abel: [――Teklifini kabul edeceksek bazı meseleleri netleştirmemiz gerek.]

 

Olbart: [Oh, nası yani?]

 

Abel: [Kendi ağzınla söyledin. Bize daha fazla kazanma şansı tanımak istiyorsan nafile uğraşlara fazla yer bırakmamalısın―― Yani karşılıklı taleplerimiz açıklığa kavuşturulmalı.]

 

Olbart: [――. Kakakakka.]

 

Subaru’nun aklından bunlar geçerken Olbart’la yapılan görüşmeler kendiliğinden süregelmekteydi.

 

Konuşmanın bir sonraki adımında Abel ve Olbart oyun seçimini yapacak, sonra da kurallar belirlenecekti. Başka bir deyişle――

 

Abel: [―—Saklambaç oynayalım bakalım.]

 

Abel bir kez daha böyle söyleyecekti.

 

△▼△▼△▼△

 

――Bu cümle sonrasında Olbart’la “saklambaç” oyununun kuralları görüşüldü.

 

Ve bu görüşme de tıpkı Subaru’nun hatırladığı gibi sonlandı. Hiçbir yeni koşul eklenmedi, gerekli hiçbir detay atlanmadı. Kaçınılmaz olarak her şey aynı kaldı.

 

Gerçi――

 

Subaru: [Tamamen emin olmak adına şunu söyleyeyim, yalnızca saklanacaksın, Olbart-san. Sinsice etrafta dolanıp bize saldırmaya kalkmayacaksın…]

 

Olbart: [Oh, hadi amaa, fazla endişeleniyosun, evlat. Sana şöyle söyliim, ben sizin hızlı düşünme yetinizi ve zekanızı test etmek istiyorum. Gücünüzü test etmek isteseydim bunu dün kaledeki kulede yapardım.]

 

Subaru: [――――]

 

Olbart’ın sözleri Subaru’nun içini rahatlatmaya yönelik olsa da onların gerçekliğine kesin gözüyle bakamıyordu.

 

Neticede Subaru’nun hayatını kaybedip Ölümden Döndüğü düpedüz ortadaydı. Ve Subaru’nun grubu için en öncelikli tehdit, burunlarının dibindeki Olbart’tı.

 

Acaba müdahale etmeme kuralını çiğneyerek Subaru’yla diğerlerini hedef almış olabilir miydi?

 

Olbart: [Tanrım, benden bayağı kuşkulanıyosunuz, di mi?]

 

Al: [Güvenilecek bir pozisyonda değilsin, ihtiyar. Resmen münasebetsizlik ediyorsun.]

 

Olbart: [Kakakakka! Doğru diyosun. Sekiz yıl önce ne kadar iyi anlaşıyoduk, bi de şimdiki soğukluğuna bak.]

 

Subaru’nun sessizliğinde ciddi bir temkinlilik sezen Olbart önce omuz silkti, sonra da Al’ın sözlerine sırıtarak ukalaca bir karşılık verdi.

 

Doğal olarak Al da onun konuşma şeklinden rahatsızlık duyarak sessizleşti.

 

Öyle ya da böyle――

 

Abel: [Olbart, bunu söylemeye lüzum olmamalı ama fiziksel olarak erişemeyeceğimiz bir yere saklanman anlamsız olur. Acınası numaralarından birine kalkışayım deme.]

 

Olbart: [Anladık, anladık. Minicik bi gruplar sonuçta, di mi? Dile getirmeseniz de böyle bi şey yapmazdım zaten.]

 

Böylece Abel, geçen döngüde Subaru’nun değindiği noktaya değindi. Ve Olbart’ın onay verişiyle bir kez daha oyunun başlangıcı ilan edildi.

 

Başka bir deyişle sıra, ilk saklanma noktasının ipucuna geldi.

 

Al: [Ee, ilk olarak nereye saklanacaksın, ihtiyar?]

 

Olbart: [Öncelikle bi deneme yapıcam… Bu hanın yakınlarında, “gözkapaklarınızın ardında” saklanıcam”.]

 

Subaru bir an için nahoş bir gerginlik duysa da bunun gereksiz olduğu açığa çıktı.

 

Olbart geçen seferkinden farklı bir saklanma noktasında karar kılar diye korksa da bu gerçekleşmedi. Derken olayların akışı bir noktaya kadar aynı ilerledi, Taritta ve Al Olbart’ın üzerine çullanma dürtüsüne hakim olurken Olbart’ın asil bedeni ardını döndü. Onun gidişini izlemekten başka şansları olmadı. 

 

Ardından――

 

Al: [Ne oldu, kardeşim? Betin benzin atmış gibi.]

 

Taritta Abel’in talimatı doğrultusunda yayını indirir ve toparlanırken Al, Subaru’ya seslendi. İşte bu noktada sohbet bir önceki döngüye kıyasla biraz farklı akmaya başladı.

 

Al, Olbart’la rakip olmanın zorluklarından yakınması gerekirken bu kez Subaru’nun görünüşünden―― ya da daha ziyade sessizliğinden endişe duymuşa benziyordu.

 

E bu da çok doğaldı. Subaru hala afallamış ve şaşkın durumdaydı.

 

Çünkü ansızın gerçekleşen Ölümden Dönüşten ve onun psikolojik şokundan kurtulamamıştı.

 

Subaru: [Yo, yok bir şey. O konuşma sırasında bir anda… gerçekten yorulduğumu fark ettim.]

 

Al: [Oioi, kendini topla lütfen. Ufaldığımız için Medium-chan’la benim güçlerimiz yarıya indi. Ama bizim aksimize senin güçlü noktan ufalsan da aynı olmalı, haksız mıyım kardeşim?]

 

Subaru: [Benim güçlü noktam mı…]

 

Medium: [E herhalde! Subaru-chin’in en çarpıcı özelliği zekası! Abim harika biri ama Subaru-chin de muhteşem değil mi? Memelerin küçülse de sakinliğini koruyorsun!]

 

Medium da Al’dan cesaret alarak keyifli bir şekilde sohbete katıldı.

 

Ve kollarında Louis’i tutarken artık düzleşmiş olan göğsüne vurdu. O ikilinin haline bakan Subaru’ysa derince bir iç çekti.

 

Kendisini cesaretlendiren bu iki kişi haklıydı.

 

Subaru’nun fiziken işe yaradığı durumların sayısı sıfıra yakınken küçük ya da büyük olmasının bir önemi yoktu. Haliyle ufalmalarından en az etkilenen kişi oydu.

 

Ve bu zihinsel bitkinliği sürdürmenin hiç sırası değildi.

 

Subaru: […Daha önce de söylemiştim ama bana öyle bakma. Oni maskenin etkilerini tamamıyla göstermeye niyetliysen “bilişsel sapma” özelliği yeterli gelecektir.]

 

Abel: [Kafanı biraz toplamışsın anlaşılan. Yine de bana beklediğimden de öte bir şaşkınlık yaşattın. Maskenin etkilerine kafanın basmadığından emindim.]

 

Subaru: […Sırf eksantrik tavırlarına uysun diye takıyor olsan da şaşırmazdım gerçi.]

 

Al ve Medium’dan yüz bulan Subaru kafasını kaldırarak Abel’e düpedüz karşı çıkarken ona üstünlük taslayan ve işe yaramazın tekiymiş gibi davranan Abel, Subaru’nun başını dik tutacak gücü toplamış olduğunu görerek onunla daha fazla dalga geçmekten vazgeçti.

 

Bunun bir taviz olduğunu hisseden Subaru Abel’in iletişim becerilerinin yetersizliğine hükmetse de şimdi bunu tartışmanın sırası değildi.

 

Al: [İlk önce bir deneme yapacağını söylediğini biliyorum ama hanın etrafında bile saklanacak bir sürü yer var, dostum. Kardeşim, senin bir planın var mı, ya da Abel-chan’ın?]

 

Bu sırada işleri ilerletmek isteyen Al, dikkatini Subaru ve Abel’e vererek böyle söyledi.

 

Subaru, buna cevaben Olbart’ın ilk saklanma noktasını―― yani şu anda içinde dikildikleri ve ihtiyarın dönecek olduğu odayı takdim edebilirdi.

 

Olbart’ın verdiği ipucu aynı olduğuna göre saklanma noktasının değiştiğinden yana endişelenmeye lüzum yoktu.

 

Asıl sorun, Olbart’ı bulduktan sonra hanın dışına çıkmalarının gerekmesiydi.

 

Subaru: [Başlı başına bir plan diyemem ama “gözkapaklarının ardında” ile neyi kastettiğini tahmin edebiliyorum.]

 

Al: [Oh, cidden mi? Bu harika, kardeşim.]

 

Subaru: […Sorun şu ki bu “gözkapaklarının ardında” meselesinin yeni bir sıkıntıya yol açma ihtimali yüksek.]

 

Subaru’yu―― yo, yalnızca Subaru’yu değil, tüm grubu bekleyen bir tehlike vardı. Ve Subaru, bunu o tehlikenin varlığından bihaber olan Al ve diğerleriyle paylaşmak zorundaydı.

 

Ancak kendisinin de elinde çok az bilgi olan Subaru’nun paylaşabileceği sağlam fikirleri yoktu. Kesin olarak söyleyebileceği tek bir şey varsa o da――

 

Subaru: [Olbart-san’la yaptığımız anlaşma var ya… onu çiğneyip işimize karışma ihtimali var mı?]

 

Abel: [Oh? Oh? Başından beri şartları çiğnemeyi planlıyordu mu diyorsun yani?]

 

Subaru: [Aynen, bunun mümkün olduğunu düşünüyorum…]

 

Abel: [――Hayır, mümkün değil.]

 

Subaru, handan çıkar çıkmaz saldırıya uğramış olmaları nedeniyle bu sözlerle arkadaşlarının dikkatini Olbart’a çekmeye çalıştı. Fakat son derece kararlı bir Abel tarafından reddedildi.

 

Ve bu tepkisiyle Subaru’nun gözlerini irileştirirken ince kollarını kavuşturan Abel,

 

Abel: [Olbart’ın böyle bir eylemden hiçbir kazancı olmaz. Bu nedenle mümkün değil.]

 

Subaru: [A-ama Olbart-san İmparatoru öldürmeyi bile düşündüğünü söyledi! Hatta sen de böyle bir şey hiç aklıma gelmezdi dedin… E öyleyse!]

 

Abel: [Bahsettiğin şey, benim ölümden sonra süregelecek kötü şöhret kavramına hakim olmamamdı. Fakat öyle bir şeyin var olduğunu anlıyorum. Ve bu şöhreti arzulayanların da. Ancak bu ikisi farklı meseleler.]

 

Oni maskesinin ardından atılan keskin bakışlara maruz kalan Subaru, iç organlarının korkudan donup kaldığı hissine kapıldı.

 

Abel eskisinden daha etkili, özel bir enerji yayıyor falan değildi. Ama yine de hedef alınma hissiyatı ortadan kalkmamıştı ve Subaru nefes almakta zorlanıyordu.

 

O bu hisle boğuşurken Abel, “Müsaade var mı?” diye devam ederek,

 

Abel: [Senin fark ettiğin ve o maskeli soytarının çürüttüğü üzere Olbart Dunkelkenn’in bize zarar vermesi için hiçbir sebep yok. Amacı İmparatorun kellesini almaksa sahip olduğum zekayı çaresizce arzuluyor olmalı. Haliyle böyle bir hipotezin hiçbir dayanağı olamaz.]

 

Al: [Ah, ben de Abel-chan’a katılıyorum, kardeşim. İhtiyar, İmparatordan bize dokunmaması için emir aldı. Bu emre itaatsizlik edecek olsaydı bunu hanın içinde de dışında da yapabilirdi. Haksız mıyım?]

 

Subaru: [Ahh, öyle mi…?]

 

Al: [Kardeşim?]

 

Subaru: [Oh! Yo, haklısın tabii! Aynen, bence de öyle. Orası kesin.]

 

Abel ve Al’ın devam eden konuşmaları Subaru’nun algılamakta birkaç saniyeliğine gecikmesine yol açmıştı.

 

Ancak bu, sağlam bir argümanla açıklandığı takdirde kabul edebileceği bir şeydi.

 

Evet, Abel ve diğerleri farkında olmasa da Olbart’ın onları öldürmüşlüğü vardı.

 

Ama yine de bu, mantıklı bir düşünce dizisi tarafından yönlendirilen bir eylemdi. Dolayısıyla Subaru, ikilinin sunduğu genel argümana katılıyordu. Bu noktada yanlış olan tek şey zamanlamaydı.

 

Bu temelle―― Subaru ve diğerlerinin handan ayrılır ayrılmaz öldürülmesi, Olbart'ın kabul ettiği oyun kurallarına göre kesinlikle tuhaf kaçıyordu.

 

Al’a kalırsa Olbart’ın canı istediği takdirde onları handan ayrılmadan önce öldürmesi daha mantıklıydı, bu sayede kimseye görünmezdi. Onları halka açık bir yerde öldürmek istiyor da olabilirdi ama bu pek mantıklı sayılmazdı.

 

Gerçi bir ihtimal onları tam da sizi öldürmeye niyetim yok deyip birazcık huzur buldukları sırada öldürmenin daha acı verici bir sürpriz olacağını düşünüyor da olabilirdi.

 

Subaru: [Ama durum buysa bunu daha çok göze çarparak yapardı, öyle değil mi?]

 

Olbart sırf kötülük olsun diye Subaru ve diğerlerinin duygularıyla oynuyor olsaydı onların hayal kırıklığı ve çaresizliğini kendi gözleriyle görmek istemez miydi?

 

Olbart’ın hanın dışına çıktıkları anda tüm grubu öldürmesi için başka herhangi bir sebep de düşünemiyordu.

 

Yani――

 

Subaru: [Bu ne anlama geliyor…?]

 

Medium: [Hey, hey, Subaru-chin, ne için endişeleniyorsun? Seni dışarı çıkma düşüncesi mi geriyor?]

 

Subaru: [Ha?]

 

Derken Medium, durumu çözüme kavuşturma düşüncesiyle sessizleşen Subaru’nun karşısına geçti.

 

Burnunun dibinde bir çift yuvarlak, mavi gözle karşılaşan Subaru’ysa istemsizce bir “Oha!” tepkisiyle kafasını çevirdi. Ve Medium da bu ani tepki karşısında “Hey!” diyerek hızlıca Subaru’nun elini tuttu.

 

Sonra da――

 

Medium: [Tamam, geçti Subaru-chin, sakin ol, sakin oool.]

 

Subaru: [――Ah.]

 

Diyen Medium, Subaru’yu elinden çektiği gibi kafasını göğsüne yasladı.

 

Ve o yavaşça sırtını sıvazlarken Subaru da alnı ve yanaklarında genç kızın kalp atışlarını hissetmeye başladı. Kalbi düzenli bir ritimle atıyor, Subaru’nun donmuş bilincini şefkatle kendine getiriyordu.

 

Medium: [Kafam karman çorman olduğunda abimden benim için bunu yapmasını isterim~. Abim de eskiden başkalarına aynı şeyi yaptırırdı.]

 

Subaru: […Beni sakinleştiriyor, hissedebiliyorum.]

 

Medium: [Oh oh, iyi! İstersen bu şekilde kalabiliriz ve sen de bana neler olup bittiğini anlatırsın, olur mu? Dışarıda olup da Subaru-chin’i endişelendiren şey nedir?]

 

Hemen tepesinden bu cümleleri kuran Medium, Subaru’yu yanıt vermek için acele ettirmiyordu.

 

Subaru’ysa onun gençleşmesine rağmen yitirmemiş olduğu nezaketi ve cömertliğiyle şımartılmak istiyordu. Ama buna müsaade edemeyeceğini de biliyordu.

 

Bu yüzden işleri dengeleyip kafası Medium tarafından kucaklanmış halde zar zor düşünerek,

 

Subaru: [Yalnızca şey… Hanın dışında, tehlikeli bir durum varmış gibime geliyor…]

 

Medium: [Dışarısı tehlikeli yani?]

 

Subaru: [Hı hı, aynen öyle. Sanırım, birileri bizi, öldürmeye çalışıyor…]

 

Medium, kafasını sallayarak Subaru’nun fazlasıyla belirsiz fikirlerini dinliyordu. Dürüst olmak gerekirse Subaru bile söylediklerinin ikna edicilikten fazlasıyla uzak ve temelsiz olduğunun farkındaydı.

 

Kendisini daha iyi ifade etmedikçe Abel, Al ve Medium’u hayatta ikna edemezdi. Mesela――

 

Subaru: [Aslına bakarsanız, handan dışarı çıktığımız takdirde, öleceği――]

 

――İşte o anda dünya dönmeyi kesti.

 

Subaru: [――――]

 

Medium'un net, duyulabilir nabzı sonsuzluğun içerisinde yitip gitti ve Subaru’nun tam önünde duran yüzü ile nefesi erişilemez hale geldi.

 

Her şey ama her şey çok uzaklara gitti.

 

Renkler yitti, sesler yitti, zamanın akışı yitti, hareket etme özgürlüğü yitti.

 

Kımıldayamıyordu. Kımıldamıyordu. Kımıldatılmıyordu. Kımıldamasına izin verilmiyordu.

 

Derken sesi, soluğu, hatta gözleri bile özgür iradeden menedildi, mide bulandırıcı, tüyler ürpertici, dehşete düşürücü bir şeyler usulca bilincinin sınırlarına çöreklenmeye başladı.

 

Neden Tabuyu çiğniyordu ki; o kara gölge, buna üzülürcesine Subaru’ya yaklaşıyordu.

 

Neden bunu unutmuştu ki; o incecik, koyu renkli parmaklar kolayca Subaru’nun göğsüne kayıyordu.

 

Neden bunu defalarca tekrar ediyordu ki; o Cadının sesi ulaşıyor, ne var ne yoksa karanlığa boğuyordu.

 

???: [Seni seviyorum.]

 

Uzun, çok uzun zamandır işitilmemiş bir ses, Subaru’yu cehenneme sürüklüyordu.

 

Kalbi sıkışıyor ve muazzam bir acı, Subaru’nun hareketsiz bedenini parçalara ayırıyordu. Ona işkence ediyordu. Onu çiğneyip geçiyordu. Onu aşağılıyordu. ――Bir daha asla unutmasın diye ona damgasını basıyordu.

 

Ve en sonunda da――

 

Subaru: [――Hk.]

 

#Güzel bir bölümle tekrar merhaba! Henüz bizimkilerin ölüm sebebini öğrenemedik. Ama Subaru’nun gruptakileri uyarmaya çalışırken uzun bir zaman sonra cadının tabusunu çiğneyişine tanık olduk. Bu suçun cezası çektiği kısa süreli acıyla mı sınırlı olacak, yoksa daha fazlası gelecek mi? Bir sonraki bölümde kaldığımız yerden devam mı ediyoruz, yoksa ölüp geri mi sarıyoruz? Gruptakilerin neden öldüğünü, suçlunun gerçekten Olbart olup olmadığını öğrenecek miyiz? Tüm bu cevaplar için tekrar görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr