Cilt 7 Bölüm 44 [ Küçülen Vizyon ] (2/2)

avatar
1861 3

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 44 [ Küçülen Vizyon ] (2/2)


Çevirmen : Clumsy



Medium: [Subaru-chin?]

 

Renkler, sesler ve zamanın akışı ansızın geri dönerken Subaru, tüm bedeninde şiddetli bir kan akışı hissediyordu.

 

Kafası hala Medium’un göğsüne yaslıydı ama onun yumuşak kalp atışları yerine kendi kan akışının ve alışılmadık bir hız ve korkuyla atan kalbinin sesini işitiyordu.

 

Cadının tabuyu yıkışına duyduğu öfke, sesini yitireceği, kavrayış becerisinden sıyrılacağı ve ruhunun ihlal edileceği derecede muazzamdı. Subaru kendisine lanetler okuyordu.

 

Ne diye kendimi onca acı ve çileye maruz bıraktım ki diye düşünüyordu.

 

Ölümden Dönüşü başkalarıyla paylaşmasının mümkünatı yoktu.  

 

Bundan bir benzetme yaparak, kazara bahsetmesi bile yasaktı.

 

Bunu herhangi birine iletmeye kalktığı takdirde o kara, şeytani el―― ve sahibi olan Kıskançlık Cadısı, her engelin üstesinden gelerek Subaru’nun kalbine erişiyordu.

 

Bunun yanı sıra――

 

Subaru: [Kıl payı kurtulduk…]

 

Diye mırıldanan Subaru, kendisini tutan Medium’un ve etrafındaki Abel, Al, Taritta ve Louis’in iyi olup olmadığını kontrol etti.

 

Ve zarar görmemiş olmalarının doğurduğu rahatlık, gözpınarlarının ısınmasına yol açtı. ――Neticede Ölümden Dönüşün itirafı, Subaru’nun çok korktuğu bir riski de beraberinde getiriyordu.

 

O risk de o şeytani elin Subaru haricinde birine zarar verme ve Subaru’nun yüzleştiği tehdidin aksine o kişilerin canından oluncaya dek bu güçten kurtulamama ihtimaliydi.

 

Bu ihtimal gerçeğe dönüşmediği sürece acı çeken tek kişi Subaru oluyordu ki bu da ikinci en iyi sonuçtu.

 

Elbette ki en iyi sonuç Subaru’nun da herhangi bir acıya maruz kalmaması olurdu.

 

Subaru: [Medium, san… Teşekkür ederim, artık iyiyim.]

 

Medium: [Gerçekten mi? Daha da çok acı çekiyor gibi görünüyorsun da…]

 

Subaru: [Acı çeken tek kişi ben olduğum sürece hava hoş.]

 

Diyerek kafasını kaldıran Subaru, Medium’un kucağından sıyrıldı. Medium’sa çekimser görünmesine rağmen Subaru’nun ısrarı karşısında bir şey söyleyemedi.

 

Endişesi takdir edilesi olsa da koşullar buna müsaade etmezdi. Ve Medium’un fazlasıyla yardımının dokunduğu da abartısız, mutlak bir gerçekti.

 

Subaru: [Söylediklerim kulağa tuhaf ve rahatsız edici geldiyse üzgünüm. Ama gerçekten dışarısının… tehlikeli olduğunu hissediyorum. Yani.]

 

Al: [Dışarı çıkmayalım mı diyorsun? Ama bu durumda Olbart’la oynayamayız. Tabii ki oynamamak gibi bir seçeneğimiz de var, buna mecbur değiliz.]

 

Subaru: [――――]

 

Abel: [Fakat bu durumda Yorna Mishigure ile gerçekleştireceğimiz görüşmeyi iptal etmekten başka seçeneğimiz olmaz. Uzun bir yolculuktu ve tek sonucu, senin, soytarının ve Medium’un gençleşmesi oldu.]

 

Al: [Ehh, bazı insanlar da hayatlarının geri kalanında daha genç olmayı arzular, anlarsın ya?]

 

Abel’in duygusuz beyanını güçsüz bir alayla geçiştiren Al’ın değindiği nokta, Olbart’ın ifadesiyle tamamen çelişiyordu.

 

Detaylar bilinmese de Subaru ile diğerlerinin maruz kaldığı “çocuklaşmanın” birtakım dezavantajları vardı. Bu basit bir gençleşme gibi görünmüyordu.

 

Başka bir deyişle bu “çocuklaşmanın” patlayıcı etkisi taşıdığı aşikardı.

 

Al: [Her halükarda bu boyda kalamam. İhtiyarı kapana kıstırıp saldırmayı da seçmediğimize göre saklambaç oyununu oynamak zorundayız.]

 

Subaru: [Biliyorum. Oyundan çekilmiyorum zaten. Sadece dışarısının gerçekten tehlikeli olduğunu söylüyorum. Yani…]

 

Abel: [Yani ne?]

 

Subaru: [Dışarı çıktığımızda dikkatli olalım istiyorum. Ayrıca çok tuhaf şeyler söylesem de bana inanmanızı umuyorum.]

 

Abel: [――――]

 

Subaru, hemen karşısındaki adamın gözlerinin içine bakarak bu ricada bulundu.

 

Bu sözleri karşısında Abel’in oni maskesinin ardındaki gözlerinin kısıldığını görebiliyordu. Onun güç algılanır bir şaşkınlık yaşadığının da farkındaydı.

 

Subaru’nun ikna edici olmadığı kesindi, onları ikna etmek için deneme yanılma fırsatından da yoksundu.

 

Taritta: [Her halükarda sözlerinde doğruluk payı var. Rakibin tuzağına düştük ve şu anda düşman toprakları denilebilecek bir yerdeyiz. Haliyle daha temkinli olmaktan zarar gelmez.]

 

Medium: [Evet evet, ben de Taritta-chan’a katılıyorum! Dikkatli olalım, olsun bitsin! İyice küçülürsem Louis-chan’ı tutamam sonra.]

 

Louis: [Auu.]

 

Taritta ve Medium her şeye rağmen Subaru’yla hemfikirdi. Ve Louis’in sondaki bağrışıyla ne anlatmak istediği meçhul olsa da ortamda Subaru’ya yönelik bir düşmanlık yoktu.

 

Taritta ve Subaru’yla uyum içerisinde olan diğer kişiler öyle zor bir şeyden bahsetmiyordu. Yalnızca dikkatli olmaları gerektiği konusunda daha bilinçli olacaklardı, çünkü fazla temkinlilik göz çıkarmazdı.

 

Ve Subaru, Abel’in çekimser olması için de kendisinden hoşlanmaması haricinde bir sebep düşünemiyordu.

 

Subaru: [Eğer kabul etmeyeceksen, sana bazı kanıtlar sunacağım.]

 

Abel: [Kanıt mı?]

 

Subaru: [Düşüncelerimin göz ardı edilemeyeceğine dair kanıtlar. Sana Olbart-san’ın nerede olduğunu söyleyeceğim. Saklandığı yeri, “gözkapaklarının ardında” ile ne kastettiğini göstereceğim.]

 

Abel: [Bunun pazarlık için yeterli bir koz olduğu inancında mısın? Öyle ya da böyle cevabı vermek zorundasın zaten. Aksi takdirde dezavantajlı olacak olan taraf sensin.]

 

Subaru: [Ahh…]

 

Ancak Abel, her zamanki inatçılığıyla Subaru’yu haksız çıkartarak onu ne diyeceğini bilemez halde inlemeye mecbur bıraktı. Al’sa onlara herhangi bir şey söyleme fırsatı tanımadan “Hey hey” diye araya girerek,

 

Al: [Abel-chan, kardeşim bize karar vermek için bir temel sağlayacağını söyledi. Aslına bakarsan durduk yere bir şeyler söylediği için ben de kafamdaki soru işaretlerinden kurtulamıyorum. Ama bu abartılı şeyler söylediği ilk sefer değil. Haksız mıyım?]

 

Abel: [――――]

 

Al: [Onun fikirlerine önem vermeyeceksen onu peşinde sürüklemenin hiçbir anlamı yok demektir. Ve her şeye rağmen ona saygısızlık edeceğini söylersen, ehh, benim de tadımı kaçırırsın.]

 

Abel: [Ho.]

 

Pozisyon değiştirerek sırtıyla Subaru’yu korumaya alan Al, Abel’le yüzleşirken sesinin tonunu düşürdü.

 

Ses tonu ancak genç bir oğlanınki kadar tok olabilse de havayı değiştirebilecek düzeydeydi. Ona tepeden bakmakta olan Abel’in bakışlarındaki soğukluksa Subaru’nun yutkunmasına yol açıyordu.

 

Abel’in Al’la ilişkisi Subaru’nun beklediğinden çok daha kırılgandı ki bugüne dek buna pek dikkat ettiği söylenemezdi.

 

Al’ın İblis Şehri yolculuğunda Subaru’ya eşlik etme sebebi, ona destek olmaktı. Ve tıpkı Subaru gibi Al da Lugnica Halkının bir ferdi olarak Abel’in tahtına dönebilmesini pek de umursamıyordu.

 

Kabaca bu, Al’ın değil, efendisi Priscilla’nın arzusuydu.

 

Dolayısıyla Al’ın ne Abel’in kendisini ne de davasını desteklemesi için şahsi bir sebebi vardı.

 

Bu da bu noktada ilişkilerindeki belirgin bir çatlak olarak kendisini gösteriyordu.

 

Al fiziksel olarak on yaşındaki haline bürünmüş olsa da Abel gerçekten onu mağlup edebilir miydi? Al’ın bu haldeki gerçek becerilerinden bihaberdi ve bu bakışmaların uzun süre devam etmesine izin vermenin de hiçbir yararı olmayacaktı.

 

Bu nedenle――

 

Subaru: [Didişmeyi kesin! Tamam, ben kaybettim işte! Pes ediyorum!]

 

Ellerini önünde kendisine siper olan koruyucusu Al’a dolayan Subaru, sesini yükselterek böyle söyledi.

 

Müttefikler arasındaki anlaşmazlıklarla hiçbir yere varılamazdı. Haliyle nafile bir didişmenin devam etmesindense Subaru’nun kötü adam olması çok daha iyiydi.

 

Zaten her halükarda onları uyarmayı başarmıştı.

 

Taritta, Medium ve hatta Al bile Subaru’nun ricasını işitmişti. Ve handan çıktıklarında çok daha dikkatli olacaklardı.

 

Asıl sorun, onları bekleyen ölümün dikkatli olmayı yetersiz kılacak cinsten olmasıydı.

 

İşte o noktada da Subaru’nun kendini ortaya atıp bu konuda bir şeyler yapması gerekecekti.

 

Subaru: [Burada daha fazla vakit harcayamayız! Millet, hadi hazırlanın!]

 

Abel: [―― Ee, “gözkapaklarının ardının” neresi olduğunu düşünüyorsun?]

 

Subaru: [Orası…]

 

Subaru her halükarda orada daha fazla zaman harcamaktan kaçınmaları gerektiği kanısındaydı. Nihayet Abel de Subaru’nun ağzından dökülenlere olumlu bir yanıt verebilmişti.

 

Bunun başlı başına bir rahatlama sebebi olmasıysa İmparator Hazretlerinin insan ilişkilerindeki eksikliği hakkında epeyce bilgi veriyordu.

 

Subaru her şeye rağmen dürüstçe yanıt vermekte kararlıydı.

 

Olbart’ın ilk saklanma yeri――

 

△▼△▼△▼△

 

Olbart: [Bi dahakine mutlaka birazcık daha iyi saklanıcam!]

 

Al: [Bekle, ihtiyar…! Kahretsin, gitti bile!]

 

Olbart, odanın penceresini açarak hanın dışına atlamıştı.

 

Ve Al bir hışımla o çevik adamın arkasından koşsa da o pencereye ulaşıncaya dek yetenekli shinobi çoktan şehrin hengamesi içerisinde gözden kaybolmuştu.

 

Uzaklaşma hızı öylesine eşsizdi ki hayrete kapılmak ya da adamakıllı hüsrana uğramaktan başka bir tepki vermek imkansızdı.

 

Taritta: [Subaru, o adamın bir sonraki saklanma noktası…]

 

Medium: [Hmhm, Subaru-chin, sen anladın mı? Nereden bahsettiğini biliyor musun?]

 

Her şey daha önce olduğu gibi ilerlemişti; Subaru Olbart’ın ilk saklanma noktasını sorunsuzca bulmuştu ve Taritta’yla Medium ona beklenti dolu gözlerle bakmaktaydı.

 

Ama maalesef ki ikinci saklanma noktası―― yani “manzarası güzel bir çukurun” yanıtı muammaydı.

 

Subaru kızlara münasip bir yanıt verememiş ve tıpkı geçen sefer olduğu gibi sonrasında toparlansalar da Medium ile diğerlerinin omuzları çökmüştü.

 

Al: [Ee, ne haber, Abel-chan? Kardeşim ihtiyarın yerini tahmin etmekte iyi iş çıkardı, öyle değil mi?]

 

Abel: [Başarısı için övülmeyi hak ediyor.]

 

Al: […Hepsi bu mu?]

 

Abel: [Her zamanki gibi boşa harcayacak zamanımız yok. Olbart’ı iki kez daha bulmamız gerekiyor. Başka ne bekliyordun ki?]

 

Al: […Demek öyle.]

 

Belki de önceki konuşmalarından ötürü Al, Abel’i bu şekilde kışkırtsa da aldığı yanıtla omuzları düştü.

 

Al’ın duyarlılığı hoş olsa da Abel’in vereceği tepki öngörülebilirdi. Subaru, geçen sefer de Abel’den başarısıyla ilgili herhangi bir yorum işittiğini hatırlamıyordu.

 

Aslına bakarsanız Abel’in yalnızca Subaru’yu değil, herhangi birini övdüğünü hayal etmek zordu.

 

Yani şu anda yaşananlar da karakterine aykırı olmayan bir gidişattan ibaretti.

 

Taritta: [“Manzarası güzel” derken yüksek bir yeri kastediyor olabilir, ne dersiniz?]

 

Medium: [Ama çukur dediğin delik değil midir? Deliğin de yerde olması gerekmez mi?]

 

Subaru: [Bence ikiniz de doğru yolda ilerliyorsunuz. Bu soruları yanıtlamak için… Abel, sanıyorum ki kalabalık bir yerlere gitmek istiyorsun?]

 

Abel: [――――]

 

Taritta ve Medium Olbart’ın bir sonraki saklanma noktası hakkında tahminler yürütürken Subaru, bu tartışmayı ileriye taşımak adına Abel’in bir önceki döngüde gerçekleşemeyen planını yürürlüğe koymak istiyordu. Hatırladığı kadarıyla Abel aslında kalabalık bir tavernaya gitmeye niyetliydi.

 

Fakat handan dışarı adım attıkları anda ani bir “ölüm” onları sokağın ortasında bulmuştu.

 

Başka bir deyişle bahsi geçen “an” hızla yaklaşıyordu.

 

Subaru: [Oi, Abel?]

 

Abel: [―― Yanılmıyorsun. Yabancıların girip çıktığı bir yer arıyorum… Kalabalık olması da işime gelir.]

 

Al: [Yabancıların girip çıktığı bir yer diyorsun yani…]

 

Subaru: [İçki içilen bir yer… Bir taverna, değil mi?]

 

Konuşma hızlı bir şekilde süregelirken Subaru’nun bu kelimeyi kullandığını işiten Abel, başıyla onay verdi.

 

Ve böylece handan çıkıp bir tavernaya yönelme kararı alınırken――

 

Abel: [Ön kapıdan kaçınmalı ve hanın arka kapısından çıkmalıyız.]

 

Onca kişinin arasında bu cümleyi kuran kişi Abel oldu.

 

Subaru’ysa bu fikir değişikliği karşısında afallamış halde “Ne?” diye geveledi. Al ve Taritta’nın da gözleri irileşirken,

 

Medium: [Ha? Abel-chin, bu Subaru-chin’in söylediklerine inandığın anlamına mı geliyor?]

 

Abel: [Temkinli olmak her daim daha iyidir. Hem Olbart’ın nerede olduğunu saptadığımıza göre bunu göz önünde bulundurabiliriz demektir. Söylediğim şey bundan ibaret, haksız mıyım?]

 

Subaru: […Sen, sen gerçekten türünün tek örneğisin.]

 

Abel, Subaru’nun bu kırgın yorumuna yalnızca homurdanarak karşılık verdi.  

 

Ancak kibirli tavırları bir yana, aldığı karar Subaru’nun yararınaydı. Çünkü o da herkesi arka kapıya yönlendirmeyi umuyordu.

 

Al: [Bana kalırsa sana layıkıyla hakkını vermeye niyeti var, kardeşim.]

 

Subaru: […Öyle görünüyor. Aslına bakarsan bu hep böyleydi.]

 

Subaru bir şekilde Abel’in “mutlak ödül ve ceza” yaklaşımından da şüphe duyuyordu.

 

Bunu anlayabildiği takdirde Abel’le baş etmenin kabaca bir yolunu da bulabilecekti ve şimdiye onu çözmeye başlamış olması gerekiyordu.

 

Onunla nasıl baş edeceğini tekrar tekrar öğreniyordu adeta.

 

Al: [Ama ihtiyarın yerini tahmin edebilmenin sersemliğini hala atamadım. Bunu nasıl başardığını hiç bilmiyorum. ――Bu iş için bir strateji rehberi okumuş gibisin.]

 

Subaru: [Bir strateji rehberi ha, kulağa o kadar nostaljik geldi ki. Ehh, öyle bir şeye sahip olmak iş görürdü ama maalesef durum farklı. Yalnızca devreye tecrübe girdi işte.]

 

Al: [Tecrübe mi? Saklambaçta mı?]

 

Subaru: [Benzer bir şey, anlarsın ya. Tıpkı eskiden… tıpkı eskiden?]

 

Olbart’ı nasıl bulduğu sorusunu yanıtlayan Subaru’nun düşünceleri bir anda çıkmaza girdi.

 

Olbart’ın oyuna başladıkları odada saklanacağını tahmin edebilmesinin sebeplerinden biri, bunun onun gibi birinin karakterine yaraşır, tipik bir gelişme olmasıydı.

 

Ama yine de Olbart’tan önce de birileri bu tahmin edilebilir gelişmeye benzer bir şeyler yapmış olmalıydı.

 

Ve yine Subaru bunu net olarak hatırlayabiliyor olmalıydı.

 

Al: [Unutkanlık mı başladı? Unutkanlık ihtiyarların işidir. Gençleşmiş olmana rağmen beklenilenin aksine unutkanlığa başlaman komik şey doğrusu, kardeşim.]

 

Subaru: [Unutkanlık…]

 

Al: [Öyle oldu, değil mi? Başka biriyle mi benzer bir şey yaşamıştın, sana yakın biriyle mesela, kardeşim. Gümüş saçlı kız olamaz, belki de sürekli yanında gezen lolidir…]

 

Subaru: [――Beatrice!]

 

Al: [Oha.]

 

Subaru kafasını kaldırıp çılgınca bağırırken Al’ın omuzları sarsıldı.

 

Fakat Subaru’nun Al’ın şaşkınlığıyla uğraşacak zamanı yoktu. E tabii ki yoktu.

 

Subaru: [Yok artık…]

 

Neresinden tutarsa tutsun tuhaf bir işti.

 

Söz konusu kişi Beatrice’ti, Beatrice. Subaru’nun partneri, tatlı mı tatlı Ulu Ruh. Evet, Olbart’ı bulmasını sağlayan şey, onun Subaru’ya çevirmiş olduğu ilk numaraydı.

 

Bu iş için övülecek birileri varsa onlar da Subaru ve Beatrice olmalıydı.

 

Subaru’nun bunu gözden kaçırmasına imkan yoktu.

 

Bu, mümkünatı olmayan bir şeydi.

 

Taritta: [Subaru, Al, buraya gelin lütfen!]

 

Derken Taritta’nın şiddetli sesi, sersemleyen Subaru’ya ulaştı.

 

Ve refleks olarak kafasını çeviren Subaru, Taritta’nın hanın arka kapısını hafifçe aralamış şekilde dışarıya bakmakta olduğunu gördü. Profili fena halde paniklediğini gösteriyordu.

 

Bu paniğin sebebiyse geçen sefer Subaru ve diğerlerine çöreklenen ölümün ta kendisi olsa gerekti――

 

Taritta: [――Etrafımız çoktan sarılmış. Ve muhtemelen sayıları yüze yakın.]

 

#Ve Subaru bir kez daha unutkanlık yaşıyor. Geçen sefer Beatrice’in yüzünü gözünde canlandıramamıştı, şimdi de bir süre için onun varlığını, onunla yaşadıklarını unuttu diyebiliriz. Bunun sebebi ne olabilir? Bu durum daha ileri gidip başımıza bir dert açar mı? Bu mesele bir yana kapıda bekleyen ölüm, ‘sayıları yüze yakın düşmanlar’ şekline büründü. Kim bu kişiler? Neden Subaru ve diğerlerini öldürmek istesinler ki? Tüm cevaplar için okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44257 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr