Abel: [――Taritta, dikkatleri üzerine çek.]
Subaru: [Abel!?]
Abel saniyeler içerisinde verilebilecek belki de en acımasızca talimatı vermişti.
Bunu duyan Taritta’nın yanakları gerilirken Subaru, tiz bir sesle sitem etti. Ancak Abel Subaru’nun tepkisini duymazdan gelip gözlerini Taritta’nın üzerinden ayırmayarak,
Abel: [Büyük bir olay yarat ve dışarıdakilerin dikkatlerini üzerine çek. Biz de bu fırsatı değerlendirip kaçalım.]
Al: [Abel-chan, daha iyi, daha anlaşılabilir bir plan…]
Abel: [Öyle bir plan yok. Elimizdeki kozlarla yapabileceğimiz en iyi plan bu. Ufalmış olmasaydınız bir ihtimal farklı bir yol bulabilirdik.]
Subaru: [Fazla ileri gidiyorsun!]
Louis: [Auu!]
Abel, Al’ın Taritta’nın güvenliğinden yana duyduğu endişeyi de bu şekilde geçiştirdi.
Bu sırada Subaru acımasızlığı için Abel’e çıkışırken Louis de haklı sitemini dile getirdi. Ancak Taritta, Subaru ve diğerlerinin tepkilerine rağmen――
Taritta: [Tamamdır, anlaşıldı. Dışarıdaki grubun dikkatini çekeceğim.]
Subaru: [Taritta-san! Nereden bakarsan bak…]
Kafasını sağa sola sallayan Taritta, Abel’in pervasızca talimatını kabullenmeye hazırdı.
Subaru bir şekilde onun güvende olmasını sağlayacak daha iyi bir yöntem bulmak istese de şu anda aklına gelenler yalnızca dışarıdaki bir hayli tehlikeli düşmanların doğurduğu temkinlilik ve gerginlikten ibaretti.
Abel: [Taritta, paketi bana ver. Daha sonra ihtiyacımız olacak.]
Taritta: [Buyur. Ben dikkatleri tamamen üzerime çektiğimde bu fırsatı değerlendirip kaçın lütfen. Ama size sinyal verme şansım olacağını zannetmiyorum…]
Abel: [Bu kararı Medium’a bırakacağım.]
Medium: [Eh, bana mı?]
Abel, Taritta’nın taşımakta olduğu çantayı ince bedeniyle sırtlandı. O hazırlıklarına devam ederken bahsi geçen Medium’unsa gözleri irileşti.
Yüzünü ona dönen Abel de “Evet” deyip başını sallayarak,
Abel: [Küçülmüş olsan da fırsat kollayacak gözlerin yerli yerinde. Bu konuda en yetkinimiz sensin.]
Medium: [Hmmm, anladım. Dikkatle gözlem yapacağım! Sen de dikkatli ol, Taritta-chan.]
Taritta: [Hı hı.]
Tartışma büyük bir hızla ilerliyor ve Subaru, onlara ayak uyduramıyordu.
Abel bir yana, Taritta ve Medium da yaşananları büyük bir sakinlikle karşılıyordu. En sakinleriyse en tehlikeli rolü üstlenmiş olan Taritta’ydı.
Taritta: [Bana müsaade öyleyse.]
Diyerek yayını kavrayan Taritta, elini arka kapının üzerine yerleştirdi. Sırtına bakakalan Subaru’ysa ona seslenmeden edemedi. “Taritta-san!”
Subaru: [Umm, sa-sakın ölme…!]
Taritta: [――――]
Bu denli bariz ve cesaret kırıcı bir şey söylediği için kendinden tiksiniyordu. İşe yarar bir fikir veya kazanmaya yönelik bir strateji sunamayacaksa hiç değilse Taritta’ya moral olacak bir şeyler söylemeliydi.
Yapabildiği tek şeyse sesi titreyerek yalvarmak olmuştu. ――Ancak Taritta, gözlerinde hafif bir rahatlama belirtisiyle,
Taritta: [Anlaştık, sonra görüşürüz millet.]
Dedi ve bedeni hafif bir gülümseme eşliğinde mermi misali atıldı.
Onun düşman bölgesine adım atışından hemen önceyse Abel, son birkaç cümle kurdu.
İşte o cümleler――
Abel: [Taritta, kendini tutmana gerek yok. Merhamet gösterme. ――Her kim olursa olsun, bu şehrin vatandaşlarını öldürmek kolay değildir.]
Ne cesaretlendirme ne de strateji denilebilecek, uğursuz bir tavsiyeydi.
△▼△▼△▼△
――Taritta’nın dışarıya adımını attığı saniyede ortamdaki düşmanlık büyük bir hızla tavan yaptı.
O düşmanlığı bronz teninde hisseden Taritta’nın kısık gözleri sağa sola oynayarak tüm bölgeyi tek seferde taradı.
Ormandaki avcılar olarak yaşamlarını sürdüren Shudraq Halkı için bölgeyi ve durumu anında çözümlemek hayati bir beceriydi. Taritta da bu konuda bir istisna değildi.
――Hayır, ablası olan Mizelda, ona şeflik görevini bile emanet etmişti.
Dolayısıyla Taritta bu konuda yoldaş Shudraqlarından da yetenekli olmak zorundaydı. Ki öyleydi de.
Taritta: [――Ah.]
Kendisine yönelen düşmanca bakışların sayısını tespit eden Taritta’nın boğazından hafif bir ses kaçtı.
Etrafında savaşmaya hazır yüz küsür kişi vardı fakat arka kapıdan fırlamış olan Taritta’ya düşmanca hisler besleyenlerin sayısı yirmiden azdı.
Bunun yanı sıra, hızlı hareket edebilecek olanların sayısıysa daha da azdı.
İlk iş, kendisine dönenlerin ayaklarını yerden kesmek olmalıydı――
Taritta: [――Hoş değil.]
Abel’in çıkmadan önce verdiği ‘merhamet gösterme’ tavsiyesini düşünüyordu.
Abel gururlu ve yakışıklı bir adamdı. Mizelda’nın bir erkekten beklediği her şeye sahipti ve Taritta onunla baş etmekte iyi değildi. Baskıya dayanamıyor ve direnç göstermeksizin akışa kapılıyordu. Ayrıca ablası veya Abel gibilerle karşı karşıya geldiğinde hiçbir fikrini beyan edemiyordu.
Bu açıdan kendisini dinleyecek birini yeğlerdi. Çünkü bir fikirde karar kılması zaman alır ve aceleye getirilmekten hazzetmezdi.
Bu açıdan Guaral’da kalmış olan Flop son derece――
Taritta: [――Hk, aklımdan neler geçiyor benim?]
Anlık bir utançla yanakları kızaran Taritta, duygularını dışa vurmak istercesine kirişi çekti.
Bir an sonra da yayından eşzamanlı olarak tam―― üç ok ayrıldı. Ve Taritta’nın okçuluk yeteneği kendisini gösterirken her bir ok, ayrı bir hedefe yöneldi.
Biri düz giderken ikisi kavis çizdi ve hanın arkasındaki ara sokak boyunca rüzgarla ilerleyen oklar hedeflerine saplandı.
Böylece bir hışımla dışarı çıkan Taritta’ya dönmüş ve ona ilerlemeye niyetlenmiş olan üç adam boyun ve göğüslerinden vurularak saniyesinde savaş dışı kaldı.
Taritta: [Avlanmak rahatlatıcı.]
Taritta’ya uygun bir aktiviteydi, çünkü kimseyle konuşması gerekmiyordu.
Ne avı Taritta’dan konuşmasını bekliyor ne de o avıyla iletişim kurmayı diliyordu. Aralarında gerçekleşen tek etkileşim, oklarının düşmanla buluşmasıydı.
Tabii her etkileşimin sonucunda ölüm kalım olarak adlandırılan bir sonucun gerçekleşmesi gerekmezdi.
???: [――ROHH!]
Derken bir kükreme eşliğinde sokağa atılan birkaç gölge, vurulmuş olan adamların yerini aldı.
Taritta’nın görüş alanına giren ilk şeyse bir öküz adam oldu; bedeni öylesine iriydi ki Taritta onu adamakıllı incelemek için kafasını kaldırmak zorundaydı. Kafasının tepesinde kısa, kalın boynuzları olan adam hücum etmek için cüssesinden vahşice faydalanıyor, savaş nidasının sonu gelmiyordu.
Doğrudan, önünden gelen bir darbe Taritta’nın ince bedenindeki her bir kemiği un ufak edebilirdi.
Ama ne geriye ne de sağa sola kaçabilirdi. Ve yukarı sıçrasa bile bacaklarından yakalanma ihtimali yüksekti.
Bunu göz önünde bulunduran Taritta, çömelerek ileriye doğru atıldı.
Öküz Adam: [Nası――!?]
Belki de bu beklenmedik hareketi yüzünden şaşkına dönen öküz adamın gözleri irileşti, boğazı düğümlendi. Bu sırada bacaklarını öküz adamın suratına doğru açan ve dayanak olarak kullanan Taritta, burnunun ortasına yumruğu indirdi.
İvmesini kontrol etmek için dizlerini büken Taritta’nın bedeni, burnundan kanlar sıçrayan adamın suratını dayanak olarak kullanmanın rahatlığıyla havada rahatlıkla hareket ederken de yarım bir dönüş sonrası havada baş aşağı pozisyon aldı.
Taritta: [――――]
Böylece kendi etrafında dönerken daha önce göremediği arka kısım da dahil olmak üzere üç altmış derecelik açıyı da görebilir hale geldi. An itibarıyla şehirdeki iskeleleri, binaların gölgelerini, çatıları ve hatta kendisine bu pozisyonlardan saldırmaya teşebbüs edenleri bile inceleyebiliyordu.
Taritta: [Oklarım bu kadarına yetmeyecek.]
Derken sırtındaki sadağından okları çekip sersemletici bir hızla kirişe yerleştirdi ve düşman sayısını azaltmak için art arda üç ok attı.
Sadağındaki oklarla karşısındaki düşmanların sayısı fazlasıyla orantısızdı. Öncelikli düşmanların işini bitirmekten başka şansı olmayan genç kız, en yetenekli olanları hedef almak için yıllar yılı geliştirdiği içgüdülerinden faydalanıyordu.
Görüş alanına girenler karşısında duyduğu nahoş hissi bir kenara atarak――
???: [Vuaaa――?!]
Hiddetli oklarını havada bir tufan misali ilerletiyor ve o okların delip geçtiği kişiler darbelerin etkisiyle sürükleniyordu.
Abel’in tavsiyesini dinleyen Taritta otuz düşmanın da göğüs ve boyun bölgelerini hedef alıp hayati noktalara ve yine ölümcül bir yara açması umuduyla imkan bulduklarının da göz ve ağızlarına acımasızca saldırılar gerçekleştirmişti.
Ama maalesef ki bu ilk etkileşim sonrasında oklarını tüketmişti.
Şu anda yapabileceği tek şey kullandığı okları geri almak ve olabildiğince uzun süre yem olarak hareket etmeye devam etmekti――
Taritta: […Ehh işte bu, biraz beklenmedikti.]
İndirdiği düşmanların bedenlerindeki okları toplamak için harekete geçen Taritta, bir anda duraksadı.
Bir Shudraq savaşçısı olarak ömrü boyunca sayısız yaratık öldürmüştü. Ve şekilleri kısmen farklı olsa da her birinin hayati bir noktasından vurulmasıyla verdiği tepkiye okunu ateşlediği anda tanık olabilmişti.
İşte bu tecrübeye dayanarak az önce okunun hedefi olan kişilerin de canını aldığından emindi.
???: [Guhgu…]
Ancak inleye inleye ayağa kalkan bu düşmanların hiçbiri canından olmamıştı.
Anında ölmemiş olsalar bile ölüm döşeğinde olmaları gerekirdi. Buna rağmen ayağa kalkan bu kişiler bırakın ölüm döşeğinde olmayı, savaşma arzusunu hiç yitirmemiş şekilde Taritta’nın gözünün içine bakıyordu.
Ve Taritta’nın gözlerinin içine bakan o gözlerde bir değişiklik meydana geliyordu.
Taritta: [Bu da neyin, nesi böyle?]
Kaşları çatılan Taritta, karşısına dikilen öküz adamı sorguluyordu. Adamsa cevap vermiyordu ama yaşadığı değişim öylesine acayipti ki ister istemez dikkat çekiyordu.
――Adamın sağ gözünü kıpkırmızı alevler kaplıyordu.
Öküz Adam: [――――]
Gözbebekleri alev alan tek kişi o öküz adam değildi.
Taritta tarafından vurulanların her biri onu sağ veya sol gözlerinde kırmızı alevlerle izliyordu.
Aslında gözleri alev alanlar Taritta tarafından vurulanlardan ibaret de değildi.
Sonradan Taritta’nın etrafını sarmak için gelenlerin gözleri de alev alevdi. Titreşen o alevler aralıksız kıvılcımlar saçıyordu.
Ve şaşırtıcı bir şekilde benzer alevler yayılıyor, öküz adamın yaralarını iyileştiriyordu.
Öküz adamın tekmelenip ezilen burnu da diğer düşmanların aldığı ok yaraları da tam anlamıyla kapanıp kayboluyordu.
Taritta: […Birkaç kelimeden fazlası lazımmış, Abel.]
Karşısındaki manzarayı ve Abel’in tavsiyesini düşünen Taritta böyle söyleyerek iç çekti.
Kesin konuşamasa da Abel’in böyle bir şeyi bekliyor olduğundan şüpheleniyordu. Durum böyleyse sözlerini daha anlaşılır kılmaya çalışmalıydı.
Ve bundan da öte, konuşmayı hızlıca ilerletmekte iyi olmayan biri olarak yalnızca işine yarayacak düşüncelere dalma arzusuyla kafası zonkluyordu.
Yine de——
Taritta: [Benim rolüm yem olmak, düşmanı ortadan kaldırmak değil.]
Dolayısıyla rolüne odaklanma anlamında iyi iş çıkardığı söylenebilirdi.
Derken——
Taritta: […Okları kırıyorlar anlaşılan.]
Düşmanlara fırlatmış olduğu oklar o bedenlerden teker teker ayrılarak kırılıyordu. Geri almaya niyetlendiği ok başlarını yitiriyor ve Taritta okçuluk becerisinden yararlanamaz hale geliyordu.
Fakat bu sebeple çaresiz kalacağını düşünen hata ederdi.
Taritta: [Avcılıkta hançer ve taş da fırlatılabilir.]
Diyen Taritta eğildi ve resmi kıyafetinin içerisine tıkıştırmış olduğu hançer ile oklarını yitirdiği yayını eline aldı.
Taritta’ın rolünü yerine getirme mücadelesi daha yeni başlıyordu.
△▼△▼△▼△
Subaru: [——Hk, Taritta-san, bir harika…!]
Gözleri ve yaraları alev alan insanları izleyerek koşan Subaru’nun sesi titriyordu.
Taritta azılı bir mücadeleye gönderilmişti ama yeteneği, Subaru’nun hayal ettiğinin fazlasıyla ötesindeydi.
Dürüst olmak gerekirse Subaru, geç olgunlaşan biri olarak taşıdığı sessiz ve çekingen mizaç nedeniyle Taritta’nın etkili bir Shudraq üyesi olma konusundaki yeteneğini alenen hafife almıştı.
Onun daha önce Olbart karşısında ne denli çaresiz kaldığını da görmüştü.
Elbette ki Mizelda’nın sıradaki Şef olarak onu önermesi gereği Kuna veya Holly’den aşağı kalmayacağı kesindi.
Bununla birlikte hedef almaktaki başarısı, ok atış hızı ve inanılmaz kalabalık bir grupla başa çıkmakta sergilediği başarı, onun da en az Mizelda kadar, hatta belki de ondan da başarılı olduğunu gösteriyordu.
Subaru: [Ama yine de…]
Taritta ne kadar yetenekli olursa olsun o saldırganların tuhaflığını silkinip atmak zordu.
Her şeyden önce görünüşleri bir tuhaftı. Neticede hiçbirinin üzerinde zırh da yoktu, herhangi bir kesici delici alet de. Hepsi de silahsızdı.
Görünüş olarak geçen gün Kaos Alevinde yanından geçtikleri kişilerden pek bir farkları yoktu―― bir şekilde göze çarpan İblis Şehri vatandaşlarından ibaretlerdi.
Ama bu vatandaşlar Subaru ile grubunun etrafını sarmış ve Taritta’nın aşkın yay ve ok tekniklerine maruz kalıp hayati yaralar almalarına rağmen sorunsuzca ayaklanmayı başarmışlardı.
Saldırganlara kadın ve çocukların da dahil olduğu uzaktan bile belli oluyordu ve Taritta, karşısında güçlü savaşçılardan oluşan sahici bir grup olmamasından rahatsızlık duyuyor olmalıydı.
Dikkat çekme konusunda harika bir iş çıkartmış ve Subaru ile grubu Medium’un sinyaliyle şehre doğru koşmaya başlamıştı. Ama yapmaları gereken şey Taritta’yı desteklemek değil de kaçmak mıydı gerçekten?
Doğru şeyin ne olduğunu bilemeyen Subaru’nun aklından bu düşünceler geçip duruyordu.
Bu esnada sırtında çantasını taşıyarak yanında koşturan Abel de aynı manzaraya tanık oluyordu.
Abel: [Demek gerçekten de tüm şehirde Ruh Evliliği Tekniği(Konkon Jutsu) etkiliymiş.]
Al: [Konkon mu…? Oioi, Abel-chan, ne diyorsun sen ya?]
Abel: [Geri adım atmadan Taritta’yla yüzleşen topluluğun ardındaki mekanizmadan bahsediyorum.]
Sersemlemiş halde koşturan Al, Abel’e yetersiz bir cevap aldığı bu soruyu yöneltti.
Bu esnada olup bitenleri tam anlamıyla idrak edemeyen Subaru’nun gözündeyse net olan tek bir şey vardı. ――Abel’in o alevli gözler ve saldırganlar arasındaki ilişkiyle ilgili bir fikri vardı.
Subaru: [Abel! Bizden sır saklama! Her şeyi anlat!]
Abel: [―― Kadim eserlerde bahsi geçen sözüm ona kayıp gizli sanatlardan biri. İsmi de Ruh Evliliği Tekniği; bu teknikle ruhun bir parçası başkalarıyla paylaşılıyor ve onlara değer katılıyor.]
Al: [Anlamıyorum! Bundan ne bok çıkarmalıyım?]
Abel: [Başka bir deyişle, Ruh Evliliği Tekniği aracılığıyla birleştirilen ruhlar, güçlerinin bir kısmını paylaşırlar. Ve bu şehirde Ruh Evliliği Tekniğini kullanan tek bir kişi var――]
Hem Subaru hem de Al tarafından sıkıştırılan Abel, olabildiğince kısa ve net bir yanıt verdi.
Ve içeriği kavramak zor olsa da Subaru, bir şekilde nüansı yakalamayı başardı.
Yani――
Abel: [――Bu da demek oluyor ki bu İblis Şehrini oluşturan her şey, Yorna Mishigure’ün gücünü paylaşıyor. Dolayısıyla burası, kaç ordu gönderirseniz gönderin kolay kolay düşmeyecek bir şehir.]
#Zorlu bir saklambaç oyununun ortasında kalabalık bir grubun saldırısına uğradıkları yetmezmiş gibi bir de saldırganların kolay kolay ölmediğini, Yorna’dan güç aldığını öğrendik. Peki bu şekilde nasıl ilerleyebilirler? Bu saldırının sebebi ne? Gerçekten Taritta’yı kendi haline bırakıp yola devam mı edecekler? Kafamda deli sorularla bir sonraki bölüme geçeceğim, orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..