Al: [Lanet olsun! Onları hiçbir yerde göremiyorum…!]
Sokaktan göğe doğru bakarak sayısız iskeleyi tarayan maskeli oğlan―― yo, Al, öfkeyle haykırarak ayağını yere geçirdi.
Yaşanan akıl almaz durum tepesini attırmış, kalbinin öfkeyle kaynayıp çalkalanmasına yol açmıştı.
Absürt. Olup biten her şey için yapabileceği tek yorum buydu.
Medium: [Subaru-chin, Louis-chan…]
Öte yandan öfkesi apaçık ortada olan Al’ın aksine Medium, yüzü asık şekilde mırıldanmaktaydı.
Dansöz kılığındaki genç kız, az önce ortadan kaybolan ikili için duyduğu endişeyle kıvrılıp top olmuştu.
Ancak mırıldanışındaki duyguların doğası karmaşık ve karışıktı.
Yalnızca endişe taşıdığını söylemek zordu. Bu duyguların Subaru’nun kaybolmadan önce sarf ettiği sözcüklerle ilişkili olduğuysa kesindi.
Medium: [Louis-chan…]
Abel: [――bir Günah Başpiskoposuymuş.]
Medium: [――Hk.]
Dudaklarından istemsizce dökülen sözlerin devamını işiten Medium’un gözleri irileşti.
Medium’u umursamayan Abel de tıpkı Al gibi göğü izlemekteydi. Maskesini yeniden takmış ve yüzü gizlenmişti, haliyle aklından neler geçtiğini anlamak imkansızdı.
Bununla birlikte kavuşturduğu kollarına parmaklarıyla vuruşuna bakılırsa bu durumu hoş karşılamadığı açıktı.
Medium: [Abel-chin, o ikisi…]
Abel: [―― Önceliğimiz bu durumu kontrol altına almak. Hareket biçimimiz değişmedi. Ama maalesef elimizdeki metotlar bir kez daha kesintiye uğradı.]
Diyen Abel, Medium’un güçsüz sorusunu soğuk bir ses tonuyla yanıtladı.
Subaru ve Louis’ten açıkça bahsetmese de hemen onları bulmak gibi bir arzusu olmadığı belliydi.
Bunu duyan Medium, kalbinin derinlerinde hem stres hem de rahatlama duydu.
Bir yandan onlar için endişeleniyor, bir yandan da onlarla yüzleşmek zorunda olmadığı için seviniyordu.
Ayrıca şakasının bile yapılmaması gereken bir şeyin şaka olarak gülüp geçilemeyecek bir durumda kendisine söylenmiş olmasının dehşetini taşıyordu.
Al: [Onu bir başına bırakmak mı istiyorsun? Kardeşimi, hem de bir çocuğun aklına sahipken!]
Abel: [Ya ne yapacaktık? Bizim içerisinde bulunduğumuz durumun da bir farkı yok ki. Şimdiden uyarayım, Medium ve sen de işe yaramaz hale gelirseniz sizleri de geride bırakmam gerekir.]
Al: [Guh…]
Abel: [Kiminle müttefik olup kiminle olmayacağımızı seçme hakkın olduğunu varsayma, soytarı.]
Söyleyecek bir şey bulamayan Al, kaçıp giden Subaru ve Louis’e katılmak istese de Abel tarafından duygusuzca reddedilmişti. Bununla birlikte Al’ın odak noktası yalnızca Subaru’ydu; Louis’in varlığı ikincil önem taşıyordu.
Bombadan farksız olduğu açığa çıkan Louis’e yönelik tavırları gayet netti.
Al: [Kardeşimi o veletle yalnız bırakamam…]
Ağzını örterek kendi kendine mırıldanan Al’ın Louis’e beslediği düşmanlık barizdi.
Medium’sa onun bu tavırlarına sitem etmek istiyordu ama kendisinin nasıl bir tavır benimseyeceğine karar veremiyor ve sessizliğinin içerisinde karakterine aykırı bir düşüncelilik yatıyordu.
Abel: [――――]
Bu esnada göz ucuyla ikiliye bakan Abel, bakışlarını bir kez daha yukarılara çevirdi.
Artık ortada görünmeyen Subaru ve Louis, İblis Şehrinin içerisinde bir yerlere kaybolmuş, gözlerini diktiği bu karman çorman ortamda onlardan en ufak bir iz dahi kalmamıştı.
Abel: [Ahmak.]
Ağzından çıkan bu tek kelimeninse kime söylendiği meçhuldü.
△▼△▼△▼△
――İşte bu eşi benzeri görülmemiş durum süregelirken Subaru, arkadaşlarından ayrı düşerek kendi yolunu çizmekteydi.
Her şey çok anlık gelişmişti ve bunun geleceği adamakıllı düşünerek aldığı bir karar olduğu söylenemezdi.
Yine de aceleyle karara varıp aksini yaptığı takdirde bazı pişmanlıkları olacağı ortadaydı. Kesin olarak söyleyebileceği tek şey, pişman olmaktan kaçarak harekete geçmiş olduğuydu.
Ama şimdiden verdiği karardan “pişman olmaya” başlıyordu.
Çünkü――
Louis: [Au, uau!]
Subaru: [Kes şunu, Louis! Yeter artık!]
Louis’in küçük bedenine bir boyunluk takan Subaru, onun kıvranıp duran bedenini çekiştiriyordu. Kızı uzak tutmaya çalıştığı kişiyse Louis tarafından alt edilinceye dek peşlerinden gelmiş ve artık bilincini yitirmiş olan bir adamdı.
Abel ve diğerlerinden ayrılan ikili, şehirdeki iskelelerin üzerinden atlayarak “çocuklaşan” Subaru’yu eski haline döndürme amacıyla Olbart’ı ararken peşlerine bir düşman takılmıştı.
Görünen o ki takipçileri, “çocuklaşan” Subaru’nun da kaleyi ziyaret etmemiş olan Louis’in de nasıl göründüğünden haberdardı. Yani Abel’in tahminleri doğruydu.
Başka bir deyişle Olbart ve Tanza suç ortağıydı ve ellerindeki bilgileri takipçilerine――― yani boynuzlu ırk mensuplarına da aktarmışlardı.
Bunun sonucunda da Louis’le yalnız başına seyahat eden Subaru kovalanmış ve yakalanmasına ramak kalmışken――
Louis: [Uu!]
Louis’in sokakta da sergilemiş olduğu mücadele becerisi tavan yapmış ve peşlerine takılan kişiler hızla etkisiz hale getirilmişti.
Aslında bu başlı başına bir lütuftu. Subaru’nun mücadele gücü, uzuvları küçülmeden önce de hüsran uyandıracak düzeydeydi. Yorna Ruh Evliliği Tekniği aracılığıyla onlara gücünün bir kısmını verdiği için, şehrin nasıl dövüşeceğini bilmeyen vatandaşlarıyla bile boy ölçüşemezdi.
Ama şöyle bir sorun vardı, Louis takipçilerini etkisiz hale getirmiş olsa bile saldırmaya son vermiyordu.
Louis: [Auu…]
Subaru: [Bana “auu” falan deme! Böyle devam edersen ölecekler! Bu insanlar yalnızca korkuyor, hepsi bu. Onları öldürmen hiç hoş olmaz!]
Louis: [Uu.]
Bacakları titreyen Louis, Subaru’nun uyarısını işiterek sakinleşti.
Subaru, onun söylenenleri anlayıp anlamadığını bilemiyordu ama her halükarda öfkelendiğini anlamış gibi görünüyordu. Bunu görerek yerdeki rakipleriyle ilgilenmek için harekete geçti.
Tabii elinde ilkyardım kiti olmadığı için yapabileceği tek şey, yatan adamın kafasını yukarı kaldırmak ve yarasından akan kanları silmekti.
Subaru: […Bu insanlar da aynı...]
Louis: [Uau?]
Subaru: [Onlar da çaresiz. Dünyadaki yerlerini yitirmek istemiyorlar.]
Bu genç adam, koyun adam, Louis’in hırpaladığı geyik adam derken hepsi 19-20 yaşlarındaydı, yani orijinal Subaru’dan pek farkları yoktu. Hanın dışındakiler ve sokakta Subaru’yu fırlatmış olan koyun oğlansa farklı farklı yaşlardaydı ve onların arkadaş olduğunu düşündüren hiçbir nokta yoktu.
Ama kati bir bağlantıları vardı. O da kafalarının üzerinden çıkan boynuzlarıydı.
Kişiye bağlı olarak bir veya iki boynuz çıkabilse de boynuz boynuzdu.
Bunun hayatları üzerindeki etkisiyse Emilia'nın çektiklerini bilen Subaru'nun alay edebileceği bir şey değildi.
Subaru: [Rem’in burada olmaması iyi olmuş sanırım.]
Oni kabilesinin bir ferdi olarak Rem de alnında karakteristik bir boynuz taşıyordu.
Bu canavar adamların aksine onun boynuzları sürekli dışarıda değildi ama boynuzlu bir ırk mensubu olarak onların tecrübelerinden tamamen farklı bir hayat sürmemiş olması mümkündü.
Ram veya Rem’den böyle bir şey duymuş değildi gerçi.
Subaru: [Ram’ın herhangi birinin fikirlerini umursayacağını sanmam.]
Ram başına buyruk biriydi ve dış dünya onun boynuzu hakkında ne derse desin alaylı bir “Ha!” ile söylenenleri onlara yutturacağı kesindi.
Evet, bir ırka veya unvana bağlı olmayan gücüyle bunu yapacağı kesindi.
――Belki de böyle bir kız, Louis hakkındaki gerçeği öğrendiğinde sakinliğini koruyabilirdi.
Subaru: […Aptalın tekiyim.]
Louis: [Uau.]
Yumruğuyla alnına vuran Subaru, utanç verici ve bencilce düşüncelerine bir son verdi.
Yanı başında çömelmiş halde bu hareketi gören Louis ise kafasını kaldırdı.
Ram orada değildi. Emilia, Beatrice ve geri kalanlar da öyle.
Subaru’nun en yakınındaki Rem bile hala Guaral’da, buradan çok uzaklardayken―― kendisini orada olmayan birine bel bağlayarak rahatlatmanın hiç sırası değildi.
Subaru: [Neyse, burada durup dikkat çekemeyiz. Bir an önce saklanmamız lazım.]
Dürüst olmak gerekirse orijinal planı gereği kaçıp saklanmak zaman kaybıydı. Normal şartlarda yapması gereken şey, kaçıp saklanan kişiyi bulmaktı.
Ama gelin görün ki Subaru, kovalanan kişi olmuştu.
Subaru: [Abel bizi aramıyor olabilir… sanırım. Muhtemelen öfkelenmiştir ama Olbart-san’ı bulmanın daha önemli olduğuna inanıyordur herhalde.]
Louis: [Au.]
Subaru: [Taritta-san’ın yanına mı gitsek ki? Taritta-san bu tuhaf şehirdeki tipler tarafından kovalanıyordu… Yo, bu da fayda etmez.]
Elini kafasına yerleştiren Subaru böylece her şeyden bihaber Taritta’ya katılma fikrini de askıya aldı.
Taritta’ya Abel ve diğerleriyle birlikte olmama sebebini başarıyla açıklayabileceğini zannetmiyordu. Yalan söylemek zorunda kalacak ve yalan söylemek de sorunlarını çözmeyecekti.
Yani Taritta ihtimal dışıydı. Louis’in bir Günah Başpiskoposu olduğunu öğrendiği anda onu bir tehdit olarak görecek ve tıpkı diğerleri gibi kendisini ondan uzaklaştıracaktı.
Subaru: [Taritta-san için endişelensem de Abel ve diğerleri onu arayabilir diye düşünüyorum.]
Şu an için daha yeni ayrılmış olduğu Abel ve diğerlerine katılmak istemiyordu.
Louis konusunda ne yapacağına dair bir yanıt bulmadıkça işlerin değişmeyeceğine inanıyordu. Ayrıca bir kez daha tartışarak herkesin nefret ettiği kişi olmak istemiyordu.
Zamanında herkesi ikna etmeyi başaramamış olan eski benliği de nefret edilmek istemezdi.
Subaru: [Louis, hadi gidelim. “Manzarası güzel bir çukurdaki” Olbart-san’ı bulmamız gerekiyor.]
Louis: [Uau.]
Diyen Subaru, Louis’in elini tutarak onu çekiştirmeye başladı.
İlk etapta nereye gideceğine dair hiçbir fikri olmasa da Louis gücünü―― Oburluk Otoritesini açığa çıkardıktan sonra gerginliği iyice artmıştı.
Bu nedenle――
Subaru: [Ölmek istemiyorsan yakınımda kal. Ben de senin ölmeni istemem… şimdilik.]
Louis: [Aa, uu.]
Louis söylenenleri anlasa da anlamasa da başını sallayarak onay verdi. Subaru’ysa onun gülümseyen yüzü karşısında derin bir nefes verdi.
İki çocuk, bir bilmeceyi çözme umuduyla tuhaf bir şehirde amaçsızca dolanıyordu――
Subaru: [Kendimi gerçekten de kaybolmuş bir çocuk gibi hissediyorum.]
Ve elinden bu şekilde mırıldanmaktan başka bir şey gelmiyordu.
#Grubun diğer üyelerinin şimdilik Subaru’nun peşine düşmemesi güzel. Louis’in takipçilerin icabına bakabilmesi de güzel. Ama çocuklaşan Subaru’nun kafası Olbart’ı bulacak kadar çalışacak mı acaba? Bu sorunun cevabını yakın zamanda almayı umuyorum. Bugünlük bu kadardı arkadaşlar, yine fırsat buldukça çeviri yapar ve bu şekilde toplu bölüm atarım diye düşünüyorum. Tekrar görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..