Yorna: [――Hk.]
Subaru: [Yorna-san!!]
Hemen altında meydana gelen patlama Yorna’nın bedenini uçurmuştu. Onun sendeleyerek çatıdan yuvarlanışı karşısında gözleri irileşen Subaru’nunsa donuk boğazından bir feryat yükselmekteydi.
Olbart’ın düştüğü çukur, kestiği kol, tüm bunlar kullanıma hazırlanan birer tuzaktı.
Subaru, shinobileri ninja olarak bellediği andan bu yana fazlasıyla belalı rakipler olacakları düşüncesindeydi. Ama bu denli “acımasız” olacakları hiç aklına gelmemişti.
Ve Olbart’ın dönüşüyle neredeyse senkronize halde ürpermeye başlamıştı.
Subaru: [――Louis!]
Olbart’ın dönüşünü tamamladığı ve gözlerindeki merhametsizliği gördüğü andaysa Louis’e seslendi.
Elini sımsıkı tutarken ikinci ışınlanmanın müdahalesiz şekilde gerçekleşebilmesini umuyordu. Araya biraz mesafe koymak adına Olbart’tan olabildiğince uzak rastgele bir noktayı işaret edişiyle de――
Louis: [Auau.]
Louis’in ışınlanma gücü devreye girdi ve her ikisinin bedeni de göz açıp kapayıncaya dek yer değiştirdi.
Ulaştıkları yer, Olbart’tan bir hayli uzak ve görüş alanının dışında bir noktaydı. Kaleye sığınmak hayatta kalmalarını sağlamayacağı için ilk patlamadan kaçtıktan sonra mesafelerini koruyup zaman kazanmak ve Yorna’nın Olbart’ı durduracağını ummaktan başka bir çareleri yoktu.
Ancak――
Subaru: [Eh?]
Mide bulantısına direnmeye çalışan Subaru, ayak ucuna bir şeyin çarptığını hissetti.
Kendisine çarpan şeyi gördüğü andaysa gözleri faltaşı gibi açıldı. O şey küçük, yuvarlak, siyah bir toptu.
Daha önce kendisine defalarca çarpmış ve onu çaresizliğin derinliklerine fırlatmış bir şeydi.
Olbart: [Bi süredir gözüm üzerinizdeydi. Senin işaret ettiin yere uçuyosunuz. Bunu nasıl yaptıınız hakkında hala hiçbi fikrim yok ama.]
“Bu yüzden topu senin işaret ettiin yere fırlattım işte.” diyerek omuz silkti.
İhtiyar canavarın bu hareketiyse eksik kolu nedeniyle pek de dengeli olamadı.
Louis: [Uau.]
Derken Louis, bir kez daha Subaru’ya seslendi.
Ve hemen ardından ayaklarının dibinde patlayan kara toptan bir ışık saçıldı, cama benzer sayısız parçacık yayıldı, Subaru ve Louis’in bedeninde onlarca, yüzlerce, binlerce kesik yarattı.
Kıpkırmızı kanlar etrafa sıçradı ve parçacıkların Subaru’nun gözleri ve ağzına uçuşuyla kendisini kuşatan keskin acı tüm bedenini sakatlayarak uzuvlarını parçalara ayırdı.
Olbart: [İçinde ne olduunu görmek için tadına bakman gerekir. İlginç diil mi?]
Ve bir kez daha kırmızıya bürünen acı, Subaru’ya akıl sağlığını sorgulattı.
Olbart: [Senin ve bu şehirdeki vatandaşların epey güçlü olduğu söyleniyodu sanki, ama… Benim köyümdekilerden güçlü müsünüz acaba?]
Yorna: [――Seni şerefsiz!]
Aynı sesler yeniden işitildi.
Subaru: [――Hk.]
Subaru da bu sesleri işittiği anda kulaklarını tıkadı, gözlerini kapattı ve ağzını kocaman açtı. Ancak yüksek sesle bağırmadı. Yalnızca kulak tırmalayıcı bir ses çıkarttı. Yine de patlamanın uğultusu ve buna eşlik eden rüzgar, üzerine akın etti.
Tüm bedeni püskürtülürken popo üstü çatıya çakıldı. Kurallarına uyamamıştı. Çığlık atamamıştı. Kırmızılığın ve acının geleceğinden korkuyordu. Yalnızca――
Louis: [Uau.]
Hafif bir dokunuşla sıçrayarak derin bir nefes verdi.
Ve gözlerinin, kulaklarının ve bedeninin geri kalanının durumunu kontrol etti. Yüksek bir ses çıkarmamış olmasına rağmen göz küreleri ve kulak zarları iyi durumdaydı. Demek ki sesinin bu işle hiçbir ilgisi yoktu. Belki de olay ağızda bitiyordu.
Bilmiyordu. Bilmiyordu, ama――
Subaru: [Guuhhh…]
Louis’i kucaklayan Subaru’nun sıkılı dişlerinin arasından hıçkırıklar kaçıyor, patlamadan sağ çıkmanın bir yolunu bulamıyordu.
Ve bir yol bulmayı beceremediği için de ağlıyor, korkup siniyor, bir kez daha hareket edemez hale geliyordu.
Olbart: [Vah vah, çocukların ağlama sesine hiç tahammül edemem. ――Kapa çeneni.]
Böylece kaçınılmaz “ölüm” bir kez daha Natsuki Subaru’yu kollarının arasına aldı.
△▼△▼△▼△
Kırmızı ve acıdan oluşan döngüleri yineleyip duruyor, çaresizliğin, acının, zorluğun, ıstırabın ve korkunun tadına tekrar tekrar varıyordu; ama bunca birikime rağmen yine de aradığı şeye ulaşamıyordu.
Yorna: [――Sev beni. Hemen şimdi.]
Darmadağın haldeyken bu şekilde yardım almanın kıyısına geldiği kaç sefer olmuştu?
Kendisine söylenen şeyi yapamadığı her bir seferde hüzün dolmuştu.
Louis: [Uau! Uaau!]
Çaresizce Subaru’nun kolunu çekiştiren Louis, bir şekilde onu ölümden koruma, hayatta tutma mücadelesi veriyordu.
Bu yüzden bu yaşanamadan öldükleri her sefer çok acı verici oluyordu.
On saniyelik ölüm ve çaresizlik tekrar tekrar, tekrar tekrar onları buluyordu.
O kırmızı dünyada hüküm süren tek his acıydı; duyduğu çaresizlik hissiyle ne kadar gayret ederse etsin sona ulaşamıyor, kaç tekrar olursa olsun yolun sonunu göremiyordu.
Akıl sağlığını yitirmenin eşiğine gelmiş gibi hissediyordu. Kalbi atmayı kesecekmiş gibi geliyordu.
Bu, Ölümden Dönüş değildi.
Natsuki Subaru’yu kuşatan bu şey, Ölümden Dönüşten farklıydı.
Ölümden Dönüşün bir merhamet göstergesi olduğuna inanmayı zerre kadar arzulamıyordu.
Ama şu on saniyeye ve sonu gelmez kayıp artışına kıyasla öyleymiş gibi de duruyordu.
――Bu sevgiden yoksun bir eylemdi; öyle ki asıl Ölümden Dönüşün içerisinde sevgi varmış gibi görünüyordu.
△▼△▼△▼△
Olbart: [Senin ve bu şehirdeki vatandaşların epey güçlü olduğu söyleniyodu sanki, ama… Benim köyümdekilerden güçlü müsünüz acaba?]
Yorna: [――Seni şerefsiz!]
Aynı sesler bir kez daha işitildi.
Olbart’ın kayıtsız sesi ile Yorna’nın gergin sesi.
Böylece ani acı ve kayıp hissi ortadan kayboldu ve Subaru kısacık bir süreliğine, yalnızca bir iki saniyeliğine, mavi göğe ve acıdan yoksun bir bedene kavuştu.
Beyindeki uyuşukluk, ölümden önce mütemadiyen atılan çığlıklar, dizlerin bağının çözülüşü.
Neyse ki artık ruhuna kazınmış olan koşullu refleksler Subaru’nun gözlerini kapamasına, kulaklarını tıkamasına ve çığlık atmayı sürdürerek ağzını açık tutmasına imkan tanıyordu.
Yorna: [HaAAAaaa!!]
Yorna bağıra bağıra kiserusunu sallıyor ve Kaos Alevi göğünde birkaç alev öbeği doğuyordu.
Sıcak hava, şok dalgaları ve patlama sesi Subaru ile Louis’i yıkıyor ama Subaru kaç kez denerse denesin poposunun üzerine çakılmadan edemiyordu.
Louis: [Uau!]
Subaru popo üstü düştüğü anda da Louis’in hafif bedeni üzerine atılıyordu.
Bunu kabulleniyor, ona sımsıkı sarılıyordu. Artık bu da koşullanmış bir refleksti. Allah bilir kaç kez öldükten sonra insani sıcaklığı özlediği kesindi. Hepsi bundan ibaretti.
Başka bir sebep yoktu. Hı hı, yoktu. Ve bu yüzden azı dişlerini sıkmaktaydı.
Subaru: [Bundan sonra…]
Rahatlamaya ayıracak vakti olmayacak, Subaru’yu öldürecek olan saldırı hızla ulaşacaktı.
Olbart: [İşimiz bitti sanma!]
Olbart, işte bu sözlerle birlikte shurikenlerini Subaru ve Louis’e doğru fırlattı. Dört bir yandan yaklaşan o bıçakların sayısının onu aştığını da bir çocuğun yumuşak tenini rahatlıkla lime lime edebilecek keskinlikte olduklarını da biliyordu.
O shurikenler tarafından öldürülmeyi defalarca deneyimlemişti. Ama hangi acıya karşılık geldiklerini anımsayamıyordu. Tek bir acısız ölüm bile tatmadığı için bunun cevabını bilemiyordu.
Yorna: [Böyle bir uçarılığa müsamaha gösteremem.]
Subaru kafa karışıklığıyla boğuşurken Yorna, sırtı Subaru’ya dönük şekilde araya girdi.
Tüm shurikenleri elindeki kiseruyla savuşturduktan sonra da Olbart’a misilleme olarak çatıdaki kiremitleri havalandırdı, onu her iki taraftan gerçekleştirdiği saldırılarla olduğu yerde tutmaya çalıştı.
Olbart: [Kakakakka! Ne şaşaalı bi gösteri, cidden ilgi çekici bi teknikmiş!]
Ancak Olbart, saldırıdan kaçınmak için çevikliğinden faydalandı.
Subaru’nun geciken tepkisi nedeniyle yaşananlar aynı şekilde ilerliyordu. Fakat Subaru’nun daha önce sayısız kez tanık olduğu bu duruma müdahale etmesinin hiçbir yolu yoktu.
Yorna saldırıya uğramak üzere olduğu seferde de onu korumaya kalktığı seferde de Kalenin içerisine kaçmayı başardığı seferde de kafası karman çorman olduğu için Olbart’ın üzerine atıldığı seferde de ölmüştü.
Ya tüm yolların, tüm eylemlerin sonu ölüme çıkıyorduysa?
Olbart: [Ehh, benim böyle gösterişli şeylere ihtiyacım yok. Nihayetinde alına saplanan keskin bi iğne de bi insanı öldürmeye yeter.]
Yorna: [Sözlerin tilki kulaklarımı rahatsız ediyor. ――Öyleyse buna ne dersin?]
Olbart: [Oh.]
O sırada Yorna, çirkinleşen Olbart’ı tahrik edecek karşılığıyla birlikte topuğunu çatıya geçirdi.
Çatıdaki kiremitler teker teker havalandı ve ortaya çıkan yıkım tufanı tüm Kaleyi kuşatmaya başladı. Subaru, bu tufanın inanılmaz güçlü olduğunu da gayet iyi biliyordu. Ama Olbart’ı mağlup etmeye yetmiyordu.
Subaru: [Peki öyleyse…?]
Ne yapmalıydı? Anlayamıyordu. Acı verici, korkutucu şeylerin çok yakında bir kez daha kendisini bulacağını görebiliyordu.
Başarısızlık. Bundan nasıl kaçınılabilirdi? Kırmızı dünyadan, acı korosundan.
Yorna’ya yardım etmek istediği takdirde ona yük oluyordu.
Louis’le birlikte kaçmaya çalıştığı takdirde yakalanıyordu.
Keşke zamanda biraz daha geriye dönebilseydi, o zaman asla Yorna’yla çatıya çıkmazdı. Yorna’yı kendi haline bırakmış olsaydı, Abel ve diğerleriyle yollarını ayırmamış olsaydı, onlara Louis hakkındaki gerçeği anlatmamış olsaydı, Al, Medium ve Taritta küçülmemiş olsaydı, o orijinal Subaru olsaydı, Zikr, Flop, Mizelda, Kuna, Holly, Utakata, Priscilla, Rem, Rem, Rem, Rem, Rem――
Rem. Onu evine götürmeliydi ama gelin görün ki burada ölüp duruyordu.
Ya ölümün kaçınılmaz olduğu bir dünyada terk edildiyse, sonsuza dek ölüp durmaya devam etmek haricinde ne yapabilirdi, Natsuki Subaru’nun elinden ne gelirdi ki?
Ölüm, acı ve çaresizlik hissi Natsuki Subaru’yu tekrar tekrar tesiri altına alıp mahvediyordu.
Kalbi ve bedeni un ufak olacakmış gibi geliyordu, derken――
Louis: [Uau.]
Elini tutan genç bir kızın sıcaklığının usulca bedenine akışıyla yutkundu.
Ve o sıcaklık ansızın bir şeyi fark etmesini sağladı.
Evet, bu Natsuki Subaru için imkansızdı. Ama…
Subaru: [――Ya geri kalan herkes burada olsaydı, ne yaparlardı?]
△▼△▼△▼△
Acı, kırmızı, korkunç, neden, ölüm.
Acı, kırmızı, korkunç, neden, ölüm. Acı, kırmızı, korkunç, neden, ölüm.
Acı, kırmızı, korkunç, neden, ölüm. Acı, kırmızı, korkunç, neden, ölüm. Acı, kırmızı, korkunç, neden, ölüm. Acı, kırmızı, korkunç, neden, ölüm.
On saniyelik çaresizlik, tekrar tekrar yinelenen bir zaman dilimi.
Sonu gelmez bir cehennem ıstırabı ve çaresizlik üst üste biniyor, Subaru’nun zihnini tekrar tekrar parçalama gayreti veriyordu.
Ama Subaru, o on saniyelik çaresizliği defalarca tekrar ettikten sonra onun ötesinde yatan şeye ulaşmıştı.
Acı, kırmızı, korkunç, neden, ölüm. ――Ve bunların ötesi.
O on saniyelik çaresizliğin ardından pek çok olasılık dallanıp budaklanmıştı. Ama hala acıdan nasıl kurtulabileceği sorusuna yanıt bulamamıştı.
Yeniden, tekrar tekrar ölmüştü. Tekrarlayan bir acı ve ıstırap döngüsü içerisinde can vermişti.
Hiçbir olasılık iş görmemişti.
Subaru her defasında Yorna’yı üzmüş, ilk önce Louis’in ölmesine izin vermiş, sonra da ona katılmıştı.
――Ama o on saniyelik çaresizliğin ötesinde bir zaman dilimi de vardı.
İşte o zamanın tamamını kullanacaktı.
Ve tamamını kullanıp sonunda yine ölse de bir kez daha on saniyelik çaresizliğin ötesine, on birinci saniyeye ulaşacak ve kıymetli hayatını düşünecekti.
――Herkes orada olsaydı, ne yaparlardı?
Olbart: [Senin ve bu şehirdeki vatandaşların epey güçlü olduğu söyleniyodu sanki, ama… Benim köyümdekilerden güçlü müsünüz acaba?]
Yorna: [――Seni şerefsiz!]
Aynı sesler bir kez daha işitiliyordu.
Subaru o saniyede patlamaya direnmek için kulaklarını tıkadı, gözlerini kapattı ve ağzını açtı. Patlamanın etkisi ve uğultusu tüm bedenini tesiri altına aldı; buna karşı koyamayınca da poposunun üzerine çakıldı.
O saniyede küçük bir beden, “Uau!” diye bağırarak üzerine atıldı. Onu yakaladı, rahatlatırcasına kucakladı ve bu esnada beynini yokladı.
――Geri kalan herkes burada olsaydı, ne yaparlardı?
Subaru: [――――]
Subaru küçülmüştü.
Kolları ve bacakları kısalmış, muhtemelen kafasının içi de bir çocuğa layık hale gelmişti.
Orijinal Subaru olsaydı şimdiye birçok şey yapmış, birçok fikir geliştirmiş olabilirdi. Ama orijinal Subaru burada değildi. Dolayısıyla bunu telafi etmenin bir yolunu bulamıyordu.
Demek ki bu problem şu anki Natsuki Subaru tarafından çözülemezdi.
İşte bu nedenle――
Subaru: [Geri kalan herkes burada olsaydı…]
O ana dek pek çok sorunla karşılaşmış, pek çok hata yapmışlardı. Ama birlik olarak, varları yoklarıyla hepsinin üstesinden gelmiş ve bu noktaya ulaşmışlardı.
Şimdiyse Subaru yapayalnızdı. Neredeyse hiç kimseyi tanımadığı bir İmparatorluktaydı.
Ama Subaru’nun içinde, herkesten almış olduğu bir şeyler vardı.
Subaru: [Geri kalan herkes burada olsaydı…]
Ne yaparlardı?
Otto, Garfiel, Roswaal, Frederica, Petra, Clind, Annerose, Meili, Puck, Ram, Beatrice, Emilia, onlar ne yapardı?
Subaru: [Herkes burada olsaydı…]
Ne yaparlardı?
Julius, Anastasia, Eridna, Ricardo, Mimi, Hetaro, Tivey, Reinhardt, Felt, Rom-jii, Tonchinkan, Al, Priscilla, Wilhelm, Felix, Crusch, Liliana, Shaula, onlar ne yapardı?
Subaru: [Hepsi de çok güçlü.]
Olbart’la dövüşebilecek olan herkesin kendisini arkadan desteklemesini istiyordu.
Ama sıra Olbart’ın kurnazlığı ve absürt küçük numaralarıyla baş edebilecek o kişilerde değildi. Üzgündü. Teşekkür ediyordu. Hepsini seviyordu.
Subaru: [Onlar büyü yapabiliyor.]
Şu anki Subaru, Yorna’ya yardım etmeye kadir o kişileri taklit edemezdi.
Bir şeyler yapmak, Yorna’ya, o kibar insana yük olmamak istiyordu. Ama şu anda şifa büyüsünün sırası değildi. Üzgündü. Teşekkür ediyordu. Hepsini seviyordu.
Subaru: [Öyleyse…]
Ya asla pes etmeyen ve sonuna dek elinden gelenin en iyisini yapabilen herkesi taklit etseydi?
Tabii ya, neden o on saniyelik çaresizliğin ötesine, on birinci saniyeye ve hatta daha da ötesine geçebilmek için varıyla yoğuyla mücadele edebilenleri taklit etmesindi ki?
#Yine olaylardan ziyade iç hesaplaşmalarla geçen bir bölümdü. Şahsen böyle bölümleri seviyorum. Bakalım tanıdığı herkesi düşünen ve “onlar olsaydı ne yaparlardı” sorusuna cevap arayan Subaru, bu çıkmaza bir çözüm bulabilecek mi! Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..