Yorna: [Böyle bir uçarılığa müsamaha gösteremem.]
Bir kiseru sallandı ve Subaru ile Louis’e yaklaşan shurikenler tiz bir buluşma eşliğinde savuşturuldu.
O esnada Olbart’ın her iki yanındaki kiremitler havalanarak parçalama teşebbüsü içerisinde ihtiyar canavarı yerine mıhladı.
Subaru: [――――]
Yorna ile Olbart arasındaki bu mücadeleyi izleyen Subaru’ysa kıymetli canını düşünmekle meşguldü.
Şimdiden tekrar tekrar pek çok kez ölmemiş miydi? Bu manzaraya defalarca tanık olmamış mıydı? Artık hatırlamak zor hale gelse de acıyı hala anımsayabiliyordu, öyle değil mi?
Düşüncesi bile bedeninin dehşetle donmasına yol açıyordu. İçi ürperiyor, ödü kopuyordu.
Donan, buz tutan bizzat Natsuki Subaru’nun varlığıydı adeta. Ama――
Louis: [Uau.]
Elini tutan elden yayılan sıcaklık, Subaru’nun donarak ölmesine izin vermiyordu.
Ve donarak ölmediği için de herkesi hatırlayabiliyordu.
Yorna ve Olbart’ın mücadelesine müdahale etmesi imkansızdı.
Yorna’nın kazanmasını istiyor olsa da o ve Louis, Olbart’ın hedefleri olarak araya giriyorlardı. Hem mücadele çoktan başlamıştı ve iki taraftan biri galip gelmedikçe gidişat değişmeyecekti.
Belki de her defasında galip gelen Olbart oluyor, Subaru ve diğerleri can veriyordu.
Peki yalnızca Subaru ve Louis’in hayatta kalması yeterli olur muydu?
Emilia: [Muhtemelen bu da geeeerçekten yanlış olur. Yani, Yorna’nın da güvende tutulması lazım.]
Otto: [Daha iyi bir yol olmak zorunda.]
Garfiel: [Düşünmeyi bırakiyim deme.]
Ram: [Tam bir ahmaksın.]
Roswaal: [Bu noktada pes etmek gülünesiiii~ olur.]
Frederica: [Elbette ki her şey yoluna girecektir.]
Petra: [Hepimiz arkandayız.]
Meili: [Acı çekmek istemezsin, değil miiii?]
Clind: [Tüm savaşlar nihayete erer. Kaçınılmaz.]
Annerose: [Bir açıklık olmalı.]
Beatrice: [O açıklığı bulacağız, sanırım. Galibiyetin anahtarı o olacak, doğrusu.]
Subaru: [Galibiyetin, anahtarı.]
Kimin için? Elbette ki mücadele eden kişi için.
Öyleyse mücadele eden kişi kimdi, Yorna mı Olbart mı――
Subaru: [Yo.]
Louis: [Uu?]
Subaru: [Yoyoyoyo, HAYIR――!]
Subaru, boynunu döndüren Louis’in önünde kuvvetle haykırdı.
Yo, hata etmişim. Hepinizi seviyorum. İşte bu yüzden――
Subaru: [Kazanan taraf――]
Derken kırmızı ışıklar ve acı bir kez daha gözlerinin önünde yayıldı ve sonra da――
Olbart: [Senin ve bu şehirdeki vatandaşların epey güçlü olduğu söyleniyodu sanki, ama… Benim köyümdekilerden güçlü müsünüz acaba?]
Yorna: [――Seni şerefsiz!]
Aynı sesler bir kez daha işitildi.
Subaru’ysa onları işittiği anda kulaklarını tıkadı, gözlerini kapattı ve ağzı açık halde yere çömeldi. Hemen sonrasında patlama sesi ve şok dalgası tüm bedenini etki altına aldı ama bu defa popo üstü düşmedi.
Ani bir hareketle ellerini yüzünden çekti, kafasını kaldırdı. Ve o sırada――
Louis: [Uau.]
Louis, Subaru için duyduğu endişeyle ve tedirgin bir ifadeyle üzerine atıldı.
Onu kollarının arasına alan Subaru da anında harekete geçti. Ve-
Subaru: [Teşekkürler.]
Louis: [Ah?]
Önüne doğru bakarak kullandığı bu kelime, Louis’in kafasını iyice karıştırdı.
Subaru’nun tüm vücudunun yanışının, kemiklerinin açığa çıkışının, iç organlarının ezilişinin acısı hala tazeydi. Kendini kontrol edemezse çığlık atacak, haykıracak, yerlerde yuvarlanacakmış gibi geliyordu.
Ancak――
Olbart: [İşimiz bitti sanma――!]
Diyen Olbart, tam da cebinden çıkarttığı shurikenleri fırlatmasına ramak kala Subaru ile göz göze geldi.
Acımasız İhtiyarın, yani çocukların bile canını alabilecek kadar merhametten yoksun birinin gözleri. Ve defalarca çaresizliğin tadına varmış, şu anda bile ağlamamaya gayret eden bir çocuğun yaşlı gözleri.
İşte Olbart, o gözlerde bir şey görmüşçesine kafasını çevirdi ve sarı gözlerindeki ışıltı daha da yoğun hale geldi.
Artık yalnızca Yorna’nın dikkatini çekmek için Subaru’yu bir araç olarak kullanmayacaktı.
Acımasız İhtiyarın amacı, fırlattığı shurikenlerle Natsuki Subaru’yu öldürmek halini almıştı.
Hiçbir numarası olmayan shurikenler ikiliye doğru uçmaktaydı.
Subaru’nun gözleri bu tehdidi algılayamıyor olsa da onların kendisine yaklaştığını hissedebiliyordu; bu yüzden kaldırdığı parmağı ile dosdoğru önünü―― Olbart’ı işaret etti.
Geri kalan herkes burada olsaydı, ne yaparlardı?
Geri kalanların hislerini hesaba katarak kıymetli canını düşünen Subaru’nun aklına bir şey gelmişti.
Ne kadar yıpranmış, güçsüzlük hissine ne denli batmış, ne büyük başarısızlıklar tatmış olursa olsun herkes Subaru’ya güveniyordu.
Ne utanmazlıklar yapmış, ne nahoş şekillerde acı içerisinde, fena halde, ağlayarak, haykırarak, altına işeyerek ölmüş olursa olsun herkes Subaru’ya inanıyordu.
Hepinizi seviyorum.
Kırmızı Lapis Kalenin tepesinde oynanan, tekrar tekrar ölmesiyle sonuçlanan bu on saniyelik çaresizliği ve on birinci saniyenin ötesini aşma oyununun; kazananı――
――Kazanan her zaman sen olursun, Ustam!
Subaru: [Louiiiis――!!]
Olbart’ı işaret eden Subaru, kurulan sıcacık bağın öteki ucundaki kıza seslendi.
Sonra da onun elini tüm gücüyle sıkışıyla―― dünya ansızın değişti.
Olbart: [――Lan!?]
Shurikenleriyle ölmüş olması gereken rakibin ortadan kayboluşuysa Olbart’ın hayretler içerisinde bağırmasına yol açtı.
Bu illegal bir teknikti, temkinli shinobinin hiçbir şekilde fark etmediği ve aklının almadığı bir hareketti. Olbart’ı kurnazlıkla alt etmenin tek yolu ışınlanmayı ilk defa kullanmaktı, çünkü ikinci bir seferde karşılık vereceği kesindi.
İşte böylelikle Louis’in gücüyle ışınlanarak ilerleyen Subaru――
Subaru: [AHHHHHH――!]
Olbart: [Huoh?]
Kararlılıkla karşısındaki Olbart’ın ensesine yapıştı.
Çaresizce bir hayatta kalma teşebbüsüyle ufak tefek ihtiyara tutundu, onu bir yere bırakmayarak tüm gücüyle gri saçlarını çekiştirdi. Işınlanma anı öylesine beklenmedikti ki Olbart bile bu tutuşa tepki verememişti.
Küçülen Subaru kendisinden pek de uzun olmayan ihtiyara tutunmayı sürdürmek için elinden geleni yapıyordu.
Haliyle Olbart onu üzerinden atmaya çalışıyordu. İşte o sırada serseme dönmüş olan Yorna, ikiliye doğru koşturmaya başladı.
Olbart: [Hey! N-noluyo! Oğlum!?]
Yorna: [Çocuklar! Hemen uzaklaşın! İhtiyar Olbart…]
Dediği anda Olbart’ın kolu Subaru’nun saçını kavradı ve onu zorla aşağı çekmeye çalıştı. Yorna ise buna bir son vermek istese de araya girmekten korkarak hamlesini geciktirdi.
Bu esnada çaresizce mücadelesini sürdürürken ikilinin tepkilerini pek fark etmeyen Subaru, sesini yükselterek――
Subaru: [――Ben kazandım!]
Diye bağırdı.
Olbart: [――Ne?]
O saniyede Olbart’ın Subaru’yu çekiştirmeye çalışan eli gevşedi, Yorna ise ne diyor bu merakıyla kafasını çevirdi.
Etrafındaki yetişkinlerin tepkilerini umursamayan Subaru, Olbart’a sımsıkı tutunuyor, onu bırakmayı reddediyordu.
Subaru: [Ben kazandım… Ben kazandım işte! Olbart-san kaybetti! Öyle değil mi!?]
Olbart: [Ama, ne anlatıyosun sen…]
Subaru: [Bir kere yapmanız yeter demiştin!]
Olbart: [Ha?]
Olbart’ı sarsmak için harcadığı enerjinin sonuna gelmek üzere olan Subaru, nihayet kafasını kaldırarak Olbart’ın gri saçlarla dolu ensesine doğru böyle söyledi. Heyecandan akan gözyaşları ve sümükleri ile küt küt atan kalbiyle uğraşırken boğazı acıyarak,
Subaru: [E-ebelemece oyunu işte! Saklambaçta seni üç kez bulmamız lazımdı… Ama ebelemecede bir kez yakalamamız yeterli olacaktı…]
Olbart: [――――]
Subaru: [İşte bu yüzden! Ben kazandım! Seni yakaladım! Bu oyunun galibi benim! Olbart-san, Yorna-san, ikiniz de bana yenildiniz! İşte bu yüzdeeeen, kazanan beniiiiiim――]
Kendi kendine “ne aptalca bir mantık bu” diye düşünüyordu.
Her şeyden önce ebelemece yerine saklambacı seçen Subaru ile diğerleri olmuştu. Bir anda oynadıkları oyunu ve kurallarını değiştirmek gibi bir şey yapmak hiç adil değildi.
Evet, adil değildi. Ama başka bir yol bulabilmiş de değildi.
Ayrıca――
Subaru: [İlk önce Olbart-san hile yaptı…]
Olbart: [――――]
Subaru: [İ-işte bu yüzden, dediğim gibi, be-ben kazandım――]
Gözyaşları ve sümüklü burnu giderek katlanılmaz bir hal alıyor ve sesi çatallanıyordu.
Ama buna rağmen Olbart’a tutunan kollarına tüm gücünü katıyor, bu sinsice galibiyetten vazgeçmiyordu. Hı hı, Olbart’ı yakalamış ve ebelemece oyununda galip gelmişti. O kazanmıştı.
Yorna: [――Şimdi ne yapacaksın, İhtiyar Olbart?]
O anda Yorna, sessizleşen Olbart’a bu soruyu yöneltti.
Ve göz ucuyla izlerken kiserusunun ucunu ateşleyerek tazecik, mor bir duman öbeği üfledi. Ciğerlerine dumanı çekerken çizdiği manzara, tıpkı mücadeleye başlamadan önceki kadar güzeldi.
Yine de Olbart’ın yanıtına bağlı olarak esasında hiçbir bağlantısı olmayan Subaru ve Louis’i korumak adına mücadele etmeye razıydı.
Ayrıca Olbart’ın dertleri bununla da sınırlı değildi.
Louis: [Uau! Aa, uu!]
Olbart: [Acıdı bee!]
Subaru Olbart’ı çekiştiredururken onunla birlikte ışınlanmış olan Louis de Olbart’ın ayağına basmaktaydı. Ve Olbart’a diktiği yuvarlak gözleri olabildiğince kısıktı.
Olbart, Subaru’nun şikayeti, Yorna’nın sorusu ve Louis’in sert bakışları karşısında bir müddet sessizleştikten sonra kafasını sertçe kaşıdı.
Ve sonra da――
Olbart: [Başlamış bi oyunu yarıda kesme fikrinden hoşlanmıyorum diyen bendim. Sözlerimin bu şekilde kötüye kullanılmasını beklemezdim.]
Yorna: [――Vereceğin yanıt bu mu, İhtiyar?]
Diyen Yorna’nın sesi kısıktı ve gözleri Olbart’ınkiyle buluşmak üzere eğiliyordu.
Ancak bunu takiben hiçbir şey olmadı. Çünkü Olbart, olduğu yere çökerek bağdaş kurdu. Ve Subaru hala sırtına tutunmayı sürdürürken dişlerini göstere göstere sırıtarak şöyle dedi:
Olbart: [Kakakakka! Kaybetmiş olduğum apaçık ortada. Kazanmamın veya kaybetmemin bi önemi yok gibi bi şey söyleseydim shinobiliğe layık olmazdım, hayvanın teki olurdum.]
Dedikten sonraysa göğe bakıp dizine vurarak “Kaybettim, kaybettim!” dedi.
İşte böylece mavi göğün altında, yavaşça toparlanan güzeller güzeli Kalenin tepesinde, on saniyelik çaresizliğin ötesinde akan bir saniye, iki saniye derken gelecek, ağır ağır ama emin adımlarla kazınıyordu――
Subaru: [Ben, kazandııııımmmm…!]
Subaru’nun burnu akıyor, ağlaya ağlaya haykırmaya devam ediyordu.
Sırtına tutunmakta olan Subaru’nun sözlerini dinleyen Olbart ise “Kakakakka!” diye gülerek,
Olbart: [Böyle söylemeye devam edersen tepem atacak bak. ――Kapa çeneni.]
Dedi ve Subaru’nun alnına bir fiske attı.
#Böyle bir çözümü hiç beklemiyordum :D Çılgın bir mücadele, büyük çaresizlikler, kan revan olan ortalık derken Olbart’ın üzerine atlayıp yakaladım seni diyerek olayı çözdü resmen bizimki. Olbart’ın bunu kabul etmesi de ilginç oldu. Ama öyle ya da böyle bu on saniyelik çaresizlik silsilesinin sonuna ulaşmış bulunuyoruz sanırım. Bakalım bir sonraki adım ne olacak, bizi şimdi neler bekleyecek… Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..