Abel & Vincent: [――İmparatorluk halkı güçlü olmalıdır.]
Aynen öyle. Kutsal Vollachia İmparatorluğunun felsefesi, sembolik yaşam biçimleri buydu.
Bunun Vollachia İmparatorluğuna uygun olanlardan onlara karşı çıkma arzusu taşıyanlara dek herkes için verilebilecek harikulade yanıtın ta kendisi olduğu söylenebilirdi.
Aynı soru Abel’e sorulacak olsaydı o da aynı yanıtı vermiş olurdu.
Hem de gönlünden geçen ne olursa olsun.
Vincent: [Kafma, oradaki kız?]
Kafma: [Evet. Üstat Olbart benden onu handa tutmamı talep etti… Kendisiyse şehirde, henüz geri dönmedi.]
Vincent: [Anlaşıldı.]
Kafma tuhaf bir surat ifadesiyle yanıt verirken bu yanıt karşısında kafa sallayan Vincent’ın bakışları Tanza’ya çevrildi.
O küçük kız, odanın köşesindeki o minicik varlık ise kendisini görevine adama ya da hiç değilse gizlenme teşebbüsünde olmasına rağmen ağzından bir “Ah” sesi kaçırdı ve İmparatorluğun zirvesindeki kişi tarafından tepeden bakılmanın etkisiyle omuzları sarsılmaya başladı.
Tanza’nın tepkisi ürkeklik veya korkaklık olarak tarif edilemezdi. Vincent, bunu kaçınılmaz olarak kabul ederek,
Vincent: [Olbart dün Yorna Mishigure ile yaptığımız anlaşmaya müdahale etmiş. Ve de dünkü elçilerle ilişkili kişi seni aramaya gelmiş, bu kadarı ortada. Resmi genel hatlarıyla çizebiliyorum.]
Tanza: [Be-ben…]
Vincent: [Bahaneye lüzum yok. Elbette ki bana hesap veren kişi Olbart olmalı, neticede ben senin efendin değilim. Düşmanın da değilim.]
Tanza: [Ah…]
Vincent: [Bir savaşa başladıysan son ana dek tüm içtenliğinle devam etmen hayrına olur. Kaderinde yanmak olup olmadığıysa senin kararına bağlı.]
Vincent, ona daha fazla koruma sağlamayacağını işte bu kayıtsızlıkla beyan etti.
Ancak bunun Tanza’da bir çaresizlik uyandırdığına inanmak hata olurdu.
Tanza: [――――]
Tanza’nın yuvarlak gözlerini mesken tutmuş olan şey aynı ışıktı; belki de o savaşta, o mücadelede karar kıldığı anda gözlerine yerleşmiş olan o kararlılık alevinin ta kendisiydi.
Boynuzlu ırklara mensup biri olarak Tanza’nın hayatının asla huzur ve neşeyle dolmadığı, Abel’in rahatlıkla tahmin edebileceği bir şeydi. Kaos Alevinin geyik halkının zamanında Yorna Mishigure tarafından çıkartılan bir isyana konu olmasıysa başka bir meseleydi.
Hatta verilen zayiatın arkasından Tanza’nın çıkması bile hiç şaşırtıcı olmazdı.
Tanza: [Vincent-sama, verdiğimiz rahatsızlık için özür dilerim. Fakat bu durumun sorumlusu Yorna-sama değil, her şey benim başımın altından çıktı.]
Vincent: [Az önce de söylediğim üzere, bahaneye lüzum yok. Gerçekleri Yorna Mishigure’ün ağzından alacağım. Konuşmaya bir son verebilirsin.]
Tanza: [Peki. Çok teşekkür ederim.]
Diyen Tanza önce duruşunu düzeltti, sonra da Vincent’ın önünde saygıyla eğildi. Kafasını kaldırdıktan sonraysa bakışlarını Abel ve diğerlerine çevirdi.
Fakat Vincent’a attığı bakışların aksine bu seferki bariz şekilde düşmancaydı.
Al: [――Hk.]
Genç kızın aurası, kendisini kısıtlama konusundaki tüm teşebbüslerine rağmen Al’ın boğazının düğümlenmesine yol açmaktaydı.
Evet, Al şu anda korkağın önde gideniydi ama Tanza’nın aurasının insanda baskı hissi uyandıracak kadar yoğun bir mücadele ruhuyla dolup taştığı da doğruydu. Onu kendine bu denli işkence etmeye itecek koşullarıysa insan ancak hayal edebilirdi.
Tüm bunlar――
Tanza: [――Lütfen Yorna-sama’yı bu savaşın içerisine sürüklemeyin. O, ne kadar yaralanacak ya da yıpranacak olursa olsun güçsüz kitlelerin hatırına savaşmaktan geri durmayacak kibar bir kadındır. Böyle bir şeyi asla göz ardı edemem. Yorna-sama benim her şeyim.]
Medium: [Ah…]
Tanza: [Lütfen, lütfen bana bu iyiliği bahşedin. Lütfen…!]
Hafiften kekeleyerek konuşan Tanza’nın bu ricası, Medium’un gözlerinin faltaşı gibi açılmasına sebep oldu.
Görünen o ki Tanza’nın amacı, Al ve Medium tarafından öngörülememişti. Yol üzerinde onlara saldıran vatandaşların hedefi, boynuzlu ırkların mevcut durumunu korumaktı.
Yorna Mishigure’ün korumasını yitirdikleri takdirde Kaos Alevi İblis Şehri adı altındaki güvenli limanlarını kaybedecek ve vahşi doğada seyahat etmekle geçen uzun, yorucu günler yeniden onları bekleyecekti. Onları korkutan şey buydu.
Ve bu duygu, İblis Şehrinde ikamet eden hatırı sayılır bir çoğunluğun gönlünde yatıyor olsa gerekti.
Öte yandan Abel, İblis Şehrindeki çoğu kişinin Tanza’yla benzer hisler taşıma ihtimalinin fazlasıyla bilincindeydi.
Ve onu buna ikna eden şey de şehir halkına yayılmış olan Ruh Evliliği Tekniğiydi.
Bu, tek taraflı hislerle kullanılamayacak bir gizli teknikti.
Vatandaşlar nefret besliyor olsaydı sayısız kişiyi bir araya getiren bu mekanizma onları delirtirdi; hal böyle olmadığına göre de Abel’in başından beri taşıdığı düşünceler kesin olarak onaylanıyor demekti.
Abel: [Kararı veren Yorna Mishigure olacak. Benim önümde başını eğmen bir fark yaratmayacak.]
Kafma: [――Hk, senin!]
Kollarını kavuşturan Abel’in karşılığı nedense Kafma’nın sinirine dokunmuştu.
Tanza’yla doğrudan bir ilişkisi olmasa gerekti ama gençliğinden ötürü ona bir şefkat duyuyor olma ihtimali vardı. Bu açıdan öyle ya da böyle Yorna ile aynı kumaştan olduğu söylenebilirdi.
Ancak buradaki mevzu, İblis Şehrinin Tanza’nın görebildiği, Kafma’nınsa göremediği özüydü. Dolayısıyla Tanza, başını eğik tutarak devam etti.
Tanza: [Hayır, öyle olmayacak. Karar Yorna-sama’nın değil, sizin.]
Abel: [――――]
Tanza: [Yorna-sama’nın kalbi uçsuz bucaksız ve derindir, o kibar bir insandır… ve biz maiyeti olarak o inanılmaz uzak düşe yalnızca tanık olabiliriz, yardımcı olamayız. Siz de o düşü gerçekleştirmek için gerekli araçlara sahip olmalısınız elbette.]
Abel: […Yorna Mishigure’e gelen mektup, onda yazılı olanları biliyor musun?]
Tanza: [Hayır.]
Diyerek kafasını sallayan Tanza, Abel’in şüphelerini yalanladı. Bununla birlikte karşısında kafasını sallamayı kesip fena halde kırılgan bir ifadeyle önüne bakarak,
Tanza: [Yine de anlıyorum. ――Ahh, Yorna-sama’nın el değmemiş genç kız simasını ilk görüşümdü.]
Abel: [El değmemiş genç kız siması ha.]
Tanza: [Yorna-sama, kendisine beslenen sevgiye karşılık verir. Ama birine aşık, saf bir genç kız ifadesi sergilemesine gelince… Sebep o mektuba verilen yanıttan aşağı olmamalı.]
Abel: [Yorna Mishigure teklifi reddetmeyecekti, sen de müdahale ettin. Sebep buydu.]
Tanza: [――Evet. Plan tamamen bana aitti.]
Diyen Tanza, başı iyice öne eğilmiş halde kurduğu kumpası itiraf etti.
Bu bütünüyle doğru bir itiraf değildi. Olbart’ın da bu kumpasa el attığı ve onu daha acımasız bir hale getirdiği şüphesizdi.
Yine de Tanza, yalnızca başlatmış olduğu ve arzusunun onu yönlendirdiği şeyin değil, Olbart’ın oynadığı rolün de sorumluluğunu üstleniyordu.
Yine tüm bunlar――
Abel: [――Güzel.]
İşte böylece, yalnızca konuşmacının ağzında şekil alan, kimselerin kulağına ulaşmayan bir kelime telaffuz edildi.
Haliyle hiç kimse bu kelimeyi işitmedi; ne kafasını eğen Tanza ne gardını almış olan Al ve Medium ne öfkesine hakim olmaya çalışan Kafma ne de elini çenesine yaslamış olan Vincent.
Abel: [Bu işteki payını az çok anladım. Ama bunun ne önemi var ki?]
Tanza: [――Ne, nasıl yani…]
Abel: [Eğer istiyorsan, gönlünü açtıktan sonra bile bu kumpasa devam edebilirsin. Senin kellen alınsa bile İblis Şehri vatandaşları benim grubumu hedef almaya devam edecektir. ――Yo, senin kellen alındığı takdirde Yorna Mishigure’ün iş birliği yalan olur zaten.]
Tanza: [――――]
Abel: [Belki de kellenin alınması, istekli olduğun bir önlemdir?]
Başını öne eğen Tanza’nın boynundaki damar atmaya başladı. Bu gerilimi fark eden Abel ise kızın kendi canına kıyma seçeneğini masada tuttuğunu anladı.
İyi düşünülmüş bir hamle olduğunu söylememek olmazdı. ――Eyleme dökmeden önce düşünülmesi gereken birkaç nokta vardı tabii.
Al: [Demek canını ortaya koyacaktın… Sağlam kızmışsın.]
Medium: [Yok artık! Bunu yapmana hayatta izin vermem! Sen de ona izin vermezsin, değil mi, Abel-chin?]
Tanza’nın kararlılığının kapsamının açığa çıkışıyla Al ne diyeceğini bilemezken Medium, Abel’e bu soruyu yöneltti.
Abel’in hislerine aykırı bir şeyi dile getirmesi durumunda takınacağı tavır dikkate alınmalıydı. Ancak buna anlamsız bir düşünce gözüyle bakılabilirdi.
Abel: [Bunu çoktan dile getirmiş olmalıyım. Ölümü almaya razı olduğu önlemlerden biriyse canını almak, planlarının gerçekleşmesini sağlayacaktır. Ve maalesef bu planların bir parçası olmayı hiç düşünmüyorum.]
Medium: [Abel-chin…!]
Abel: [İnsanlar daha etkili şekillerde ölmelidir.]
Medium: [Abel-chin…]
İster sizin tarafınızda ister düşmanınızın tarafında olsun, kendi emelleri doğrultusunda hareket eden bir piyon, baş ağrıtırdı.
Bu hesaba katıldığında Tanza olarak bilinen varlık, kontrollerinin ötesinde bir zehre dönüşüyordu. Bununla birlikte, kişi söz konusu zehri içmeye hazır olmadıkça daha güçlü zehirlerle karşılaşamazdı.
Kararını vermiş olan Abel, yerde oturan Tanza’ya gözlerini dikerek,
Abel: [Canını almaya niyetim yok. Ama sana, grubundakilere verdiğin emri geri almanı emredeceğim.]
Tanza: […Peki öyleyse, az önceki talebim...]
Abel: [Yorna Mishigure’ü bu savaşın içerisine sürüklemem mi, hmm? ――Bu mümkün değil.]
Tanza: [――Hk!]
Abel açık ve kati bir beyanda bulunurken Tanza’nın nutku tutulmuştu.
Tanza’nın gözünde bu, kendi canını feda etmek pahasına olsa bile gerçekleşmemesini dilediği bir olayın ilan edilişiydi. Fakat bu, Tanza’nın yanılgısıydı. Ve fena halde yanlış bir arzuydu.
Çünkü――
Abel: [Ben ortaya çıkmasaydım bile Yorna Mishigure savaşın girdabına kapılacaktı. Üstlendiği pozisyon bunu kaçınılmaz kılıyor.]
Tanza: [Senin gözlerin neler görüyor böyle…]
Abel: [Gözlerime nelerin yansıdığını dile getirecek değilim. Bununla birlikte her ihtimale karşı alınmış önlemlerim var. Çevremdekilere nasıl görünüyor olursa olsun.]
Titreyen Tanza’ya bu yanıtı veren Abel, bakışlarını ansızın ondan ayırdı.
Ve kara gözleri, odanın arkasında öylece, sessizce oturmakta olan Vincent’a çevrildi. İmparatorluk tahtında oturmakta olan sahte İmparator, Vincent Vollachia’ya.
Onu tahtından indirmek için nasıl bir motivasyona sahip olursa olsun――
Abel: [Varoluş biçimim baki. Bunu hiçbir şey değiştirmedi. Geri çekilişe uzanan yolum yandı, kül oldu, geriyeyse tek bir yol kaldı. ――Bunu hafızana kazısan iyi edersin.]
Vincent: [――Aklımda tutacağım.]
Abel’in işte bu sözcükleri, Vincent tarafından sessizce karşılandı.
#Tekrar merhaba arkadaşlar. İki İmparatoru karşı karşıya getirdiğimiz ve kartların yavaşça masaya açıldığı bir bölümde beraberiz. Yorna-Olbart meselesini bir şekilde yatıştırmışken bu cephede bir olay çıkacak mı merak ediyorum doğrusu. Diğer cephenin de tamamen huzura erdiği söylenemez tabii. Öyleyse bakalım bizi sıradaki bölümlerde neler bekliyormuş, hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..